Abdülhamit dönemine ilişkin yazılanlar
okunduğunda, devletin geçmişten beri yarattığı sorunlu alanların büyüyerek
hangi aşamalara geldiği görülüyor. Bu döneme ilişkin yazanların lehte ve
aleyhte görüş ve değerlendirmeler yaparak toptancı bir bakış açısıyla hareket
ettikleri görülüyor. Tarihi olay ve olgulara bu şekilde toptancı bakış
açısından tamamen kurtulabilmek mümkün değil. Tarihi veya güncel hangi konu
olursa olsun her konuda aslında bu tür toptancı bakış her zaman var. Bunun
temel nedeni insan denilen varlığın doğasından kaynaklanıyor. İnsan, doğası
gereği çok farklı, karmaşık bir yapıya sahip. Birey olarak da ele alınsa toplu
olarak da ele alınsa insana dair kesin bir yargıya varabilmek zor. Bu nedenle
insana dair kesin değerlendirmeler yapmamak gerekiyor.
Burada okuyucuya büyük görev
düşüyor. Okuyucunun objektif bir bakış açısıyla çevresindeki her şeye nesnel
bir şekilde yaklaşma alışkanlığını kazanması gerekiyor. Bunun için de sahip
olduğu akıl nimetinin kıymetini çok iyi bilmesi, aklını doğru bir araç olarak
kullanması, aklını başkalarının ellerine gözü kapalı teslim etmemesi gerekiyor.
İlgisini, dikkatini çeken ne olursa olsun her konuda nesnellik/objektiflikten
uzaklaşmamak insanın kullanılmamasına yardımcı olacaktır. Aksi takdirde
insanlar birilerinin elinde oyuncağa dönüşmekten kurtulamaz.
Tarihi olaylara da bu
çerçevede nesnel bir bakış açısıyla yaklaşmak önem arz ediyor. Abdülhamit
özelinde Osmanlı genelinde bu bakış açısının geliştirilmesi için odaklanılan, konuda
yazılmış tüm kaynaklara ulaşmak bu çerçevede birinci adım olmalıdır.
Kaynakların tümüne ulaşabilmek oldukça zor olabilir. Okuma çabası kolay bir iş
değil. Zaten okumanın zorluğu hemen tüm alanlarda insanları
nesnellikten/objektiflikten uzaklaştırıyor. İnsan doğası gereği zorluklardan
kaçmak, kolay olana yaklaşmak istiyor. Oysa her kolaylık aynı zamanda insanlar
için tehlikeleri veya uzun vadede zorlukları da beraberinde getiriyor.
Yaşadığımız dünyada herhangi bir şeyi üretmek, yapmak, ortaya çıkarmak oldukça
zor bir süreç. Bunun gibi bilgiyi doğru bir şekilde yapılandırmak da aynı
şekilde zor bir süreç. Tarih konusunu merkeze aldığımızda da aynı şey söz
konusu oluyor.
Abdülhamit’e özel kitaplarda
bazıları onu kızıl sultan diye nitelerken bazıları da muhteşem sultan/ulu hakan
diye niteliyor. Benzer şekilde tarihî hemen her konuda; lehte ve
aleyhte değerlendirmeler çerçevesinde insanlar toplanıyor, gruplaşıyor ve
cepheleşiyorlar. Bu durum toplumdaki birlik ve beraberlik duygusunu azaltırken
toplumsal gücün de dağılmasına neden oluyor. Atatürk, Cumhuriyet, din, Osmanlı,
tarih, siyaset, kadın, ekonomi, eğitim gibi hangi kavram ele alınsa toplumda
benzer bir gruplaşma, cepheleşme oluşurken her grup kendini haklı/doğru
görürken karşıdakini düşman/hain/satılmış konumuna oturtup yok etmeye
çabalıyor. Bu iki cephe toplumdaki güvenin temeline dinamit olarak konulunca
artık hemen hiçbir konuda birlik olmak mümkün olmuyor.
Osmanlı’nın Abdülhamit dahil
diğer tüm yakın tarihine ilişkin olaylara yakından bakıldığında bugün yaşanan
sorunların kaynaklarını görmek mümkün. Ne yazık ki halen geçmişten gelen kök
sorunlarımıza çözüm bulabilmiş değiliz. Geçmişten bugüne devam eden rüzgar
önündeki amaçsız sürüklenme girdabından çıkabilmek için kök sorunların
çözülmesi şart. Kök sorunlar doğru şekilde teşhis edilmediği sürece
bataklıktaki sivrisineklerle uğraşmaya devam edilecek gibi görünüyor. Kök
sorunların doğru teşhisi için; bugünün
sorunlarının geçmişteki izleri doğru bir şekilde takip edilerek sorunların
nedenleri, kaynakları, başlangıcı ortaya çıkarılabilir.
Bu çerçevede Abdülhamit
özeline bakıldığında, Abdülhamit’i ne kızıl sultan ne de ulu hakan olarak
yermek veya övmek hatasına düşmemek gerektiği söylenmelidir. Abdülhamit,
hataları ile sevapları ile insandır. Bu toplumun geçmişinde yer almış, toplumun
33 yılına hakim olmuş bir tarihi değerdir. Bu değeri yok etmek, kötülemek,
yermek bize bir şey katmayacağı gibi övmek de bugünümüze bir katkı
sağlamayacaktır. Abdülhamit’i doğru yerine koymak demek, yaptığı hatalardan
ders alarak bugün aynı hataları tekrar etmemek anlamına gelmektedir. Abdülhamit’e
dair en nesnel kitaplardan birisi Orhan Koloğlu’nun "Abdülhamit
Gerçeği" isimli kitabı. Bu kitap
Abdülhamit konusunda yazılmış yerli ve yabancı kaynakların taranması,
karşılaştırılması ve değerlendirilmesi ile hazırlanmış. Bu kitabı okuyunca
övgülerin kaynağı kadar yergilerin de kaynağını daha doğru bir şekilde
değerlendirmek mümkün olabiliyor. Kitabı okuyunca sadece Abdülhamit dönemini
doğru tanımakla kalmıyorsunuz. Aynı zamanda bugünkü yönetim uygulamaları
konusunda da daha doğru değerlendirme imkanına sahip oluyorsunuz. Bugünkü
iktidarın yaptıklarının nelere mal olacağına dair doğru yordamalarda bulunma
şansını da elde edebiliyorsunuz.
Bugünkü AK PARTİ/AKP iktidarı; muhafazakar
demokrat bir yönetim anlayışına sahip olduğunu vurgularken, dindarlığı da
önemli bir değer olarak topluma sunmaya çalışıyor.
Türk toplumuna dair yapılan
değerlendirmelere genel olarak bakıldığında; toplumun dindarlık konusunda
hassasiyete sahip olduğunu, toplumun büyük çoğunluğunun muhafazakar-sağ siyasal görüş ve kanaate sahip olduğunu hemen herkes
kabul ediyor. Bu toplumda Osmanlıcılık, milliyetçilik, sağcılık, din,
maneviyat, aile, kadın, namus, Atatürk, Cumhuriyet, vatan gibi kavramlar her
zaman kabul görmektedir. Bu bakış açısıyla hareket edenler toplumda daha kolay
kabul görebiliyor. Mevcut iktidar da bu değerlere sahip çıktığını iddia ederek
yirmi yılı aşan bir süredir yönetimde yer almaya devam ediyor.
Bugünkü iktidar Abdülhamit
konusuna tamamen duygusal bir anlayışla yaklaşıyor. Abdülhamit’i toplumun
gözünde adeta kutsal bir objeye dönüştürmek son yıllarda önemli bir devlet
politikası haline gelmiş durumda. "Payitaht Abdülhamit"
dizisi devletin kanalında uzun süre yayınlanarak, bu politika en canlı şekilde
topluma sunulmaya çalışıldı. Aynı şekilde "Diriliş
Ertuğrul" gibi Selçuklu ve Osmanlı’nın
kuruluşunu konu alan tarihi dizilerle toplumun zihninde var olan
milliyetçilik/dindarlık/Osmanlılık duygularına hitap edilmeye devam ediliyor.
Bu diziler aracılığıyla toplumun tarih bilinci yeniden oluşturulmaya
çalışılıyor.
Abdülhamit dönemine ilişkin
uygulamalara bakınca bugünkü politikaların o dönemin uygulamalarıyla birebir
örtüştüğünü görmek mümkün. Abdülhamit’in yaşadığı dönemde önde gelen devlet
yöneticileri ile girdiği politika uygulamalarının benzerini bugünkü iktidar da
uygulamaya çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile oluşturulan tek adam
yönetim anlayışı Abdülhamit’in Yıldız merkezli devlet yönetim geleneğinin
yansıması. Abdülhamit’in Babıali’yi, bakanları, başbakanı ve diğer bürokratları
devre dışı bırakarak her şeye müdahil olma alışkanlığı bugünkü iktidar
uygulamalarıyla neredeyse aynı. Abdülhamit’in oluşturduğu jurnalcilik
sisteminin yerini bugün parti teşkilatı almış durumda.
Bugün tarihten ders
alınabilmiş olunsaydı Abdülhamit döneminde birebir uygulanan bu politikaların
devleti, toplumu, ülkeyi getirdiği noktayı görmek mümkün olabilirdi. Bugün ders
alınmadığı için Abdülhamit dönemi aynen yaşanmaktadır.
Bu nedenle bugün iktidarı
destekleyen herkesin aklını başına alması ve geçmişte yapılan hatalardan dönülmesi
için iktidar yetkililerini uyarması gerekiyor. Ülkenin geldiği noktada yaşanan
ekonomik, siyasal, sosyal sorunlar hep Abdülhamit döneminde yaşanan olayların
benzeridir. Abdülhamit dönemindeki bürokratik gelenek bugün aynen devam
etmektedir. Bürokraside personel ataması yapmak devleti yönetmek anlamına
gelmemektedir. Kurumlarda verimsiz insan kullanımı bugün de aynen devam
etmektedir. Bürokraside görev yapanların sürekli değiştirilmesi, kamu
kurumlarında kontenjan fazlası insan çalıştırılması, tanıdık referansıyla
göreve gelen bu ihtiyaç fazlası insanların kamu kurumlarına alınmasına
karşın çoğunluğun işine hiç gitmemesi, bugünkü ATM memurluğu, verimsizlik,
sürekli kontrol altındaki yargı, her kuruma, her işe müdahil olan saray,
saraydan habersiz hiçbir işe girişilememesi, en üst düzeydeki yöneticinin her
konuya karışması, her işi biliyor gibi müdahil olması, hemen hiçbir alanda işin
teknik boyutta gereğinin yapılmasına izin verilmeyip, "siyasi sorumluluk bizde" söylemi ile her alanda işleri
yönetmeye çalışma gibi hemen her alışkanlık ve işleyiş düzeni Abdülhamit dönemi
ile bugünkü dönemi birebir örtüştüren hususların başlıcalarıdır.
Abdülhamit dönemini nesnel
kaynaklardan okuyarak bu durumdan kurtulmak mümkündür. Buna karşın mevcut
iktidar toplumun tarihe duygusal ve tek yönlü yaklaşımından sonuna kadar
yararlanmaya çalışmaktadır. İktidar yönetme erkini bu şekilde kullanırken
toplum yanlış bakış açısının sonucunu ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarla
boğuşarak görmektedir. İçinden geçilen süreçte yanlış politikalar ülkedeki
ekonomik sorunları daha da derinleştirmektedir. Sosyal ve siyasal sorunlar
toplumun duygusal yönüne hitap edilerek görünmez hale getirilmeye
çalışılmaktadır. Toplum bu süreçte uzun süre devam edemez. Bir gün mutlaka bu
yanlışı görecektir. O zamana kadar yaşanan sorunlar toplumu terbiye etmeye
devam edecektir. Sorunlardan daha kısa sürede çıkılmak, kurtulunmak
isteniyorsa bir an önce duygusallığı bırakıp aklı işe koşmak gerekmektedir.
Bunun zamanı çoktan gelmiştir de geçmek üzeredir.
Dinin temel kaynağı olan
Kur’an-ı Kerim’de geçen Şûrâ Suresi 30. Ayette “Başınıza
gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.”denilmektedir. Oysa mevcut
iktidar, topluma şükürsüzlükten söz edip "başınıza gelen her şeye
şükredin" diyerek yine bir başka yönden istismarda bulunmaktadır. Toplum
tıpkı tarihe olduğu gibi dine de aynı şekilde bilgisizce, duygusal bir
yaklaşımla bu istismara adeta göz yummaktadır.
“İçimizdeki beyinsizlerin
yaptıklarından (ve
yapmaları gerektiği halde yapmadıklarından) dolayı bizi helak mı edeceksin?” (A’râf Suresi 155. Ayet)
Muhalifbakış izmirmuhammedali@gmail.com