İslam tarihi boyunca çağdaş anlamda bir eğitim felsefesi kurma çabası
ortaya çıkmadı. Eğitim felsefesi kavramı da aslında yeni bir kavram. Felsefe kavramı
da yine İslam dininde kolayca üzerinde uzlaşılan bir kavram olmamıştır. Bundan
dolayı İslam Eğitim Felsefesi kurma teşebbüsü de olmamıştır denebilir.
Eğitim kavramı da geçmişte bu günkü anlamıyla ele alınamamıştır. Çağın getirdiği
yeni anlayışlara göre İslam’a yaklaşım da yine yeterince anlaşılmış bir durum
değil. Çağın getirdiği yeni anlayış dinde reform olarak algılanıp geniş
kitleler tarafından yaygın bir biçimde benimsenememiştir.
İslam, din olarak Arap toplumunun içinden doğup gelişmiştir. Araplardan
İran’a, Türklere, Hindistan’a, Uzak doğu ve Afrika’ya oradan da Avrupa’ya ve
dünyanın diğer yerlerine yayıldı. Bu yönüyle tek bir temel İslami anlayışın
oluşabildiği, oluşturulabildiği söylenemez. Ümmet kavramıyla bir birlik
varlığından söz edilmeye çalışılsa da bu farklı kültürlerin anlayışlarının
tümüyle yok edilerek aynı potada eritilmesinin başarıldığı anlamına gelmiyor.
İnanç ve ibadetle ilgili konularda genel, ortak bir temelden söz edilebilirse
de bu her yönüyle bir ortaklığın varlığını göstermiyor. Her toplum kendi
kültürüne göre bir gelenek oluşturmuş ve buna göre dine yaklaşmıştır.
Aynı Allah’a inanıyor olmak her konuda aynı şekilde düşünülmesini,
davranılmasını getirmemiştir.
Bu durum ortak bir İslami eğitim kavramının geliştirilememiş olduğunun
göstergesidir.
Aslında tarihi sürece bakılınca bunun mümkün olmadığı da anlaşılabilir.
Farklı kültürlerden gelen insanların ortak bir eğitim anlayışı geliştirmeye
ihtiyaç duymaması da yadırganmamalıdır. Geçmişte olmayan bir şeyin İslam için
de olmaması doğaldır. Ama bugün artık bilinen kavramlara/anlayışa göre bir
ortak anlayışın olmaması eksikliktir.
Bugün de tüm ümmet için tek bir İslami eğitim anlayışı üretmek mümkün
olmayabilir. Zira bugün de toplumlar arası kültürel farklılıklar aynen devam
ediyor. İslami yaşayış toplumsal çeşitlilikle birlikte çeşitlendiği için tek
bir eğitim anlayışı oluşturmak mümkün olmayabilir. Ancak İslam’ın temel kaynağı
olan Kur’an tektir. Öyleyse Kur’an’a göre bir eğitim anlayışının
geliştirilmesi, üretilmesi imkansız olmayabilir.
Kur’an’ın eğitim anlayışı kadar eğitim felsefesinin de üretilmesi
gerekmektedir. Bunu da her Müslüman toplumun kendisi içinde yapması gerekiyor.
Kur’an’dan kaynaklanan eğitim felsefesi nasıl üretilecek sorusu üzerinde
durmak gerekiyor. Kur’an nasıl bir insan tipi öngörüyor sorusu şimdiye kadar
İslam toplumlarında kafa yorulmuş bir soru değil.
İslam toplumlarında Kur’an üzerine kafa yorulduğu da tam olarak
söylenemez. Kur’an üzerinde kafa yormak deyince hafızlık kurumu akla gelebilir.
Ancak hafızlık Kur’an üzerine kafa yormak anlamına gelmiyor. Hafızlık sistemi
üzerinde yeni bakış açılarının geliştirilmesi yönünde fikir üretenler olmakla
birlikte klasik eğitim yöntemi olarak hafızlık sistemi üzerinde yeni bir
yöntemin geliştirildiği söylenemez. Klasik anlamda hafızlık Kur’an-ı Kerim’in
belirli bir sıraya göre ezberlenmesi şeklinde olmaktadır. Kur’an’ı yüzünden
okumak Arap harflerini öğrenip kitabı yüzünden okumak şeklinde yapılıyor. Kur’an’ı
yüzünden okumak ve ilmihal bilgisine sahip olmak eğitimin/din eğitiminin
çerçevesini oluşturuyor. İlmihal bilgisi temel fıkıh/iman ile ilgili konuların
öğrenilmesi şeklinde olmaktadır. Kur’an okumayı öğrenmek diye nitelenen bir
öğretim, eğitim yönetimin din eğitim diye nitelenmesi ne kadar doğru sorusu
üzerinde ciddi bir şekilde düşünülmesi gerekiyor.
Anlamak üzerine herhangi bir çaba klasik hafızlık sisteminde
bulunmamaktadır. Kur’an-Kerim’in anlaşılmaksızın baştan sona ezberlenmesi Kur’an’ın
temel anlayışında olmayan bir yöntemdir. Kutsal kitabın içinde bir çok
ayetlerde Arap toplumunun anlaması için ayetlerin Arapça olarak gönderildiği
yönünde açıklamalar bulunmaktadır. Bu durum Kur’an’ın baştan sona
ezberlenmesinin istenmediği, anlaşılmasının istendiğini gösterir. Bugün
ülkemizde toplumda yüceltilen şekliyle hafızlık eğitiminin dinle, Kur’an’la çok
fazla ilgisi bulunmamaktadır. Buna rağmen kamu ve özel bu alanda söz söyleyen
gerçek ve tüzel kişilerin bu konuda tek söz söyledikleri görülmemektedir. Hafızlık,
din eğitiminde etkin, doğru, işlevsel bir yöntem olabilir mi sorusunun ciddi
bir şekilde sorgulanması gerekiyor.
Geçmişten bugüne gelen klasik din eğitim yöntemi diye nitelenen
uygulamaların sorgulanması yapılmaksızın bir İslami eğitim felsefesinin
oluşturulması mümkün değildir. Doğru bir eğitim felsefesi kurulmaksızın da çağın
şartlarına uygun bir insan yetiştirme ve eğitim sisteminin kurulması da mümkün
değildir.
Mehmet Ali DEMİR |
Muhalifbakış |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder