8 Mayıs 2022 Pazar

Ne Olacak Bu Memleketin Hali!


 

Türkiye’de göçmen politikasızlığının ortaya çıkardığı sorunlarla başa çıkabilmek sıradan insan için oldukça zor. Suriye savaşı ile birlikte ülkeye milyonları aşan mülteci akını oldu. Bu durum iktidar tarafından dini söylemler kullanılarak topluma kabul ettirilmeye çalışıldı. Ensar-Muhacir kavramları bu çerçevede sık sık dile getirildi.

Suriyelilerin gelmesi ülke içinde pek çok kişi için avantajlı durumlar da oluşturdu. Kimsenin yüzüne bakmadığı evler Suriyelilere yüksek fiyatlarla kiraya verildi. Kimsenin kabul etmek istemediği çalışma şartları Suriyelilere dayatılarak ucuz ve niteliksiz çalışma şartlarına tabi tutuldular. Politikasız uygulamaların sonucu Suriyeliler ülkenin her yerine adeta kontrolsüz bir şekilde dağıldılar. Kim nereye neden gitti bilen, takip eden yok. Okullarda Suriyelilere karşı ne yapılacağı konusunda bilgi ve tecrübe sahibi kimse yoktu. Zamanla deneme yanılma ile yön çizilmeye çalışıldı. Bu kadar zaman geçmesine rağmen hala bu konularda elle tutulur bir politikadan söz etmek zor. Yer yer ortaya çıkan sorunlar, olaylar sonrası bazı adımlar atılmak zorunda kalındı. Buna rağmen halen elle tutulur bir çözüm geliştirilebilmiş değil. Hemen her şehirde belli mahalleler, belli alanlar sadece mültecilere tahsis edilmiş durumda. Buralara ülkenin yerlisi denen kişilerin girmesi herkesin gönül rahatlığı ile yapabileceği bir davranış olmaktan çıkmış durumda. Güvenlik güçleri dahi bu gibi yerlerde kolayca hareket edemiyorlar. Adeta kurtarılmış bölgeler, gettolar ortaya çıktı. Gelen Suriyelilerin topluma entegre olması gibi bir durum söz konusu değil. Tersine gettolarda kendilerine özgü bir hayat, sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel çevreler oluşturmuş durumdalar. Bu durum toplumda medya aracılığıyla gündeme gelmeye başlayınca toplumda önemli rahatsızlıklara neden olmaya başladı. Bu durum siyasal tartışmalara da neden olmaya başladı. Muhalefet mültecilere yönelik toplumdaki rahatsızlığı görerek bu alana yönelik söylemler geliştirirken iktidar Mart 2022’ye kadar mültecilerin gönderilmeyeceğini söylerken son zamanlarda gönüllü bir dönüşten söz etmeye, bir milyon mültecinin gönderileceğini söylemeye başladı. Bunu söylerken de yine bir politikasızlık örneği sergilendiği görülüyor.

Yönetim Suriye’de sığınmacılar için ev yapmaktan söz ederken ülkenin içinde var olan ekonomik sorunlar ev kiralarında büyük sorunlara yol açıyor. Ev sahibi olmak sıradan insan için hayal olmaktan bile çıkmış durumda. Kira artışları için öngörülen yasal artış oranları ülkedeki gelir darlığı nedeniyle altından kalkılmaz bir hale gelmiş durumda. Ev sahipleri kiracıları çıkarıp daha yüksek fiyatlarla evlerini kiralamayı düşünürken kiracılar ikamet ettikleri evlerinden çıkmamak için her yolu deniyor. Buna karşın ülkeyi yönetenlerin bu konuda politika üretmeyi düşünmek yerine Suriyelilere ev yaptırmayı planlaması tam bir karikatür. Suriye’de ev yaptırmak için insanlar camilerde dini duygularına hitap edilerek teşvik edilmeye çalışılıyor. Ülke içinde bir barınma politikası üretemeyen devlet yöneticileri başka ülkelerdeki insanların barınmalarını düşünüyor. Öğrenciler barınma sorunları yaşadıkları için sene başında büyük şehirlerde büyük sorunlarla karşılaştılar. Öğrencilerin barınma sorununa yönelik köklü bir çözüm bulunabilmiş değil. Gelir düzeyi düşük insanlar için barınma sorununa yönelik bir çözüm yok. Kiralık evlere yönelik bir devlet politikası yok. Ev sahiplerine yönelik bir devlet politikası yok. Buna rağmen Suriyelilere Suriye’de ev yapmaktan söz eden bir iktidar. Güler misin? Ağlar mısın?

Aslında her alanda var olan politikasızlık ülkede hemen herkesin hayatını zorlaştırıyor. Eğitimdeki politikasızlık insanları ekonomik, sosyal, kültürel pek çok sorunlar yaşamasına neden oluyor. Hemen her kuşaktan insan için bu sorunlar insanların geleceklerine dair öngörüde bulunmalarını engelliyor. Aileler çocuklarının eğitimleri konusunda kendilerince çözümler üretmeye çalışıyor. Özel kurslar, özel ders uygulamaları bu çerçevede üretilen çözüm yolları olarak ortaya çıktığı görülüyor. Bu alandaki politikasızlık eğitim sektörünün kontrolsüz ve gelişigüzel bir işleyişe bürünmesine neden oluyor. Şu an eğitim sektöründe kayıtsız, kontrolsüz o kadar çok aktör var ki bunu kapsayabilmek mümkün değil. Hemen her adımda kurslar, özel ders veren ilan ve reklamlarla karşılaşmak hiç de şaşırtıcı değil. Bu eğitim faaliyetleri konusunda ülke tam bir başıboşluk içinde sürükleniyor. 2016 yılından beri denetim diye bir devlet/yönetim faaliyeti yok. Öyle bir sistem düşünün ki kimin ne yaptığına bakan hiç kimse yok. Böylesi bir sistemde kim neye imkan buluyorsa onu yapabiliyor. Kiraladığı bir daireyi kursa dönüştürüp okullardan, sokaktan veya tanıdıkları aracılığıyla sınavlara hazırlık kursları, dersleri verenler, çalıştırdığı kişilere keyfine göre ücret veren veya ücretsiz bir şeklide emeği sömürenler, yetkisi olmadığı halde uydurduğu sertifikayı parayla herkese verenler ve daha birçok sayısız örneklerle karşılaşmak hiç de zor değil. Bütün bunlar ülkede eğitim sistemini yöneten bir irade var mı yok mu sorusunun sorulmasına neden olurken nerede bu devlet sorusu dillerden düşmüyor. Eğitim sisteminde personele yönelik politikasızlık, okullaşmaya yönelik politikasızlık, müfredata yönelik politikasızlık ve daha eğitime dair hangi alana yaklaşılsa politikasızlıkla karşılaşmak mümkün.

Çalışma hayatı, ekonomi yine benzer bir politikasızlık bataklığı içinde hayatını sürdürmeye çalışıyor. Kayıt dışı ekonomi sıradan bir olay haline gelmiş durumda. Sigortalı çalışmayı bırakın ücretli bir iş bulma imkanı insanları her şeye razı olmaya adeta zorluyor. Ücretli bir işle hayatını sürdürmekte zorlanan insanlar ikinci, üçüncü işte çalışma imkanını nerede bulursa orada çalışmanın yollarını arıyorlar. Çalıştırılan kişilere dair bir denetim, sigortalı veya sigortasız çalışma hayatının takibine yönelik bir çalışma yok. Her ay açıklanan ekonomik göstergeler ülkede yaşanan ekonomik krizin boyutlarını ne kadar saklanmaya çalışılsa da gözlerden uzak tutulamıyor. Siyasal iktidar bunları dışarının bir oyunu, dünyadaki pandemi, savaş ve benzeri sorunlara bağlayarak insanları oyalamaya çalışsa da bu artık fazla etkili olmuyor. İnsanlar markette, pazarda, çarşıda günlük ihtiyaçlarını karşılamak için gittiklerinde gelirleri ile giderleri arasındaki farkın her geçen gün aleyhlerine değiştiğini gördükçe iktidarın söylediklerine inanmıyorlar.

Şehirlerin alt yapısına dair imar düzenlemelerindeki politikasızlık çarpık şehirleşmeyi patlatmış durumda. Hemen her yerde inşaata yönelik bir faaliyetin hangi kriterlere göre yapıldığına dair bir politikanın olmadığı açıkça görülüyor. İmar düzenlemelerinde genel geçerli bir politikadan çok kişilerin sahip oldukları maddi güç etkili oluyor. Bir yerde mimari proje denerek engellenen bir yapının hemen yanında devasa rantların ortaya çıktığını görmek hiç şaşırtıcı değil. Şehirlerin silüetleri toplumun genel ihtiyaçlarına, kültürüne göre değil insanların rant hırsına göre şekilleniyor. Çevre kirliliği kavramı sıradan bir olay. Nehirler, denizler, ormanlar ve daha bir çok değer ranta kurban ediliyor. Bunlar hep politikasızlığın göstergeleri.

Adalet sistemi de kanayan bir yara halinde politikasızlığa kurban ediliyor. Gün geçmiyor ki onlarca defa suç işlediği halde ıslah olmamış kişilerin işledikleri suçlar sonrası bir defa daha yakalandıktan sonra serbest bırakıldıklarına şahit olunmasın. Adalet sistemindeki cezaların infazı sistemi tam bir adaletsizlik yayan bir sisteme dönüşmüş durumda. Hemen hiç kimsenin vicdanı adalet duygusu ile rahatlamış değil. Tersine her gün adaletsizlikten yakınan insanların feryatları ile haber saatleri öfke ile takip ediliyor.

Sağlık sistemi iktidarın en fazla övündüğü alanlardan birisi olmasına rağmen bu konuda da önemli sorunlar işaretlerini veriyor. İlaç fiyatları, hastanelerdeki muayene olmada yaşanan zorluklar, özel hastanelerdeki keyfi fiyat uygulamaları, sağlık personelinin yaşadığı sorunlar gelecekte de bu alanda önemli patlamaların olması muhtemel. Şehir hastaneleri diye yapılan devasa binalar şehirlerin en uzak noktalarında yapılırken insanlar evinin yakınındaki hastanelerin kapandığını gördükçe nasıl bir sağlık politikasının bu mantıksızlığa izin verdiğini anlamaya çalışıyor. Şehrin bir ucundun diğer ucuna saatlerce süren yolculuk sonrası gidip muayene olma zorunluluğu hangi sağlıklı insana keyif verir anlamak zor. Özel hastaneler için belirlenmiş bir ücret tarifesi var mı yok mu bilen yok. Bununla birlikte özel hastaneler kimden hangi ücreti isterse onu alabiliyor. Sıradan bir muayenenin beş yüz lira olarak belirlendiği özel hastanelerin olduğu bir ülkede bir sağlık politikası olduğunu söylemek zor. Devlete ait hastanelerde muayene sırası alabilmek özellikle büyük şehirlerin olduğu yerlerde büyük sorun. En az on beş gün sonraya muayene sırası verilirken bazı alanlarda ise sıra alabilmek imkansız.

Ülkemizdeki bu politikasızlığın ürettiği acılı tablolara karşın gelişmiş ülkelerde görülen devlet uygulamaları karşısında toplumda insanın kendi ülke yöneticilerine karşı sevgi ve saygısı her geçen gün seviye kaybediyor. Almanya iki sene önce ülkesine kabul ettiği Suriyelilerin bayram ziyaretine ülkelerine gitme talepleri karşısında onlara verdiği oturma iznini iptal etmeyi düşünürken bizde daha bugün böyle bir düşünce o da toplumdaki tepkiden dolayı ortaya çıkabilmiş durumda. İngiltere ülkesindeki yirmi-otuz bin mülteciye yönelik uygulamalar konusunda sert kanuni düzenlemeler yaparken bizdeki kanuni boşluklar cennetine dönüşmüş toplum ve devlet düzeni nasıl açıklanır bilinmiyor. Gelişmiş ülkeler kendi ülkelerinin insanlarının huzurunu, güvenini, gelir düzeyini, sosyal hayatının düzenini koruma adına sahip olduğu her imkanı sonuna kadar kullanırken biz de neden böyle bir düzen kurulmuyor diye insan kendi kendini yiyor.

 

Muhalifbakış                                                                           izmirmuhammedali@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...