3 Mayıs 2022 Salı

Din Eğitimi ve Din Anlayışını Yeniden Düşünmek

Osmanlı’da eğitim diye nitelenebilecek sistemli bir faaliyetten söz edebilmek güç. Medrese sistemi var denebilir ancak; bu sistemin toplumun çoğunu kapsayacak şekilde yaygın olduğunu söylemek güç. Halka yönelik faaliyetler için camiler merkez ittihaz edilmiş. Ancak verilecek eğitimin çerçevesine ilişkin bir düzenden söz etmek mümkün değil. Daha çok eğitimi verecek olan kişilerin kendi kişisel anlayışlarına göre bir hareket/işleyiş söz konusu. Eğitim olarak nitelenen faaliyetlerin içinde Kur’an harflerinin öğrenilmesine yönelik Elif Cüz kitaplarını okuyarak başlama, Kur’anı yüzünden okumayı öğrenme, Kur’an’ın kısa sureleri ile namazda okunan duaların ezberlenmesi günlük hayatta karşılaşılan durumlarda kullanılacak ilmihal bilgilerinin öğretiminden ibaret. Bu süreci herkesin tamamlaması mümkün değil. Süreç sonunda bir belge yok. Biraz daha ilerleyebilenler hafızlık eğitimine geçiyor ki bu toplum nazarında büyük bir paye olarak görülür. Hafızlık Kur’an’ı baştan sona ezberlemeyi gerektirir. Süresi 2-3 yıllık bir döneme kadar uzar. Bu standart toplum eğitiminin çerçevesini oluşturmakla birlikte günümüzde de aynıyla devam ettirilmekte ve din eğitimi denilince hemen herkesin aklına bu süreç gelmektedir. İslam’ın yayılış sürecinde Türk toplumunun baştan beri değişmeyen din eğitimi nitelemesi bundan ibarettir.

Ortalama din eğitim çerçevesinin sınırını aşanlar için medrese sistemi vardır. Bu biraz daha sistemli görünmekle birlikte medrese sisteminde de baştan beri değişen fazla bir şeyin olmadığı görülmektedir. Topluma verilen genel eğitim temelinin üzerine İlm-i Âli diye nitelenen daha üst düzey bilgi kategorileri eklenerek oluşturulan medrese sisteminde de baştan beri değişen bir süreç/işleyiş yoktur. İlm-i Âli diye nitelenen bilgi alanları olarak Tefsir, Hadis, Fıkıh, Mantık, Arapça gibi konu başlıkları vardır.  

Din eğitim sürecinin üretmeyi düşündüğü insan tipi dinini bilen, ahiretini kurtarmayı hedef almış bir insandır. Dünya ile fazla ilgisi yoktur. Dünya hayatı geçicidir. Bu nedenle peşine düşülmeye değmez. Aşağılanır. Dünya hayatının geçici heveslerinin peşine düşenler aldanmış gafillerdir. Böyle bir insan tipinin oluşturduğu toplum için ulûlemre itaat etmekten başka bir yol yoktur. İçinde yaşadığı toplumun sorunları sabredilmesi gereken, ahirette karşılığı görülecek sıkıntılar hep kişisel veya toplumsal olarak işlenen günahların sonucunda Allah tarafından gönderilmiş musibetler olup günahkârları terbiye etmek amaçlıdır. Buna karşı daha fazla ibadet, itaat ve şükür gösterilmelidir.

Böylesi bir toplum için iç/dış siyaset, ekonomi, diplomasi, yönetim, fen ve sosyal bilim alanları hep gereksiz uğraş alanlarıdır. Okunacaksa sadece Kur’an okunmalıdır. Tüm kitaplar bir tek kitabın anlaşılması için okunur. O tek kitap ise Kur’andır. Oysa Kur’anın anlaşılmasına yönelik bir gayret, çaba yoktur. Kur’an okumayı öğrenmek yüzünden okumaktadır. Bu nedenle binlerce yıldır yani Kur’an’ın kutsal kitap olarak topluca bir araya getirildiği andan itibaren hep aynı rivayetler, söylemler, menkıbeler tekrar edilir durulur. Yılın belirli günlerine yönelik anma dönemlerinde, dini olarak nitelenen aylarda, tarihlerde hep aynı ayet/hadis ve menkıbeler tekrar edilip durur. Bu bıktırıcı tekrarlar din olarak kabul edilmesi pek doğru bir yaklaşım değildir.

Dinde ayetler olarak kabul edilen ifadelerin tekrarını dinin amacı olarak lanse etmek dinin amacını anlamamak demektir.

Bu yanlış din anlayışı toplumları atalete sevk etmektedir. Bu anlayışın doğmasına sebep olanları dışarda aramak doğru değil. Bu yanlış din anlayışını üretenler yine bu dinin müntesibi olanlardır. Toplumu yönetenler ve topluma liderlik eden bilgi sahibi âlimler diye nitelenenlerin işbirliği sonucu toplumda bu yanlış din anlayışı önce tohum olarak doğmuş ve tarih boyunca kökleşerek bu günlere gelmiştir.

Bu yanlış din anlayışında seçkinci bir bakış vardır. Kur’an bir yönden yüceltilirken bir yönden sınırlanmakta, örtülmektedir. Dinin bir kısım yönleri seçilip ön plana çıkarılırken bir kısmı perde arkasında bırakılmaktadır. Bu durum ataleti sürdürürken Müslüman toplumu da pasifize etmeye devam eder. Bugün İslam dininin temsilcilerinin dünyada en geri/etkisiz/pasif olmasının nedeni budur.

Bu kısır döngüden çıkışı yine İslam’ın müntesiplerinin çabasıyla mümkündür. Dünya üzerinde kurulmuş olan siyasal, ekonomik, kültürel hegemonik güçler bu durumun devam etmesini candan isterken İslam toplumlarını yönetenler de sahip oldukları kazanımları kaybetmemek adına onlarla işbirliği yapmaktadır.

Bu zincirin kırılması için her bir bireyin çabasına ihtiyaç vardır. İslam’ı kendine bir görüş olarak benimseyen her bir bireyin önce kendi anlayışı ve çevresini, ardından toplumunu, toplumu yöneten anlayışı sorgulayıcı bir süzgeçten geçirmesi gerekiyor. Sorgulayıcı süzgeçten hem bugünü hem de geçmişi geçirmek gerekiyor. Geçmiştekiler de bugünkü Kur’an ayetlerini okuyorlardı. Buna rağmen Kur’an’a açıkça aykırı olan uygulamaların böylesine kökleşmesini anlamak oldukça güç. Bu durum geçmişten bugüne Kur’an ayetlerinin gerektiği gibi anlaşılıp üzerinde düşünülmediğini gösteriyor. Zaman zaman istatistiki veri olarak dile getirilen dünyanın en çok okunan kitabı Kur’an söyleminden sonra bu kadar çok okunduğu halde üzerinde gerektiği gibi düşünülmemesi gerçeği büyük bir çelişki olarak önümüzde duruyor. Geçmişi ve bugünü Kur’an ayetlerini bir kıstas olarak ele alıp süzgeçten geçirmek gerekiyor. Bu yapıldığında aslında geçmişten bu güne dinin yanlış anlayış köklerine ulaşılabilecek ve buradan hareketle kısır döngü zincirinden kurtulmak mümkün olacaktır.

 

Muhalifbakış                                                                             izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...