Türkiye’de 2016
yılında adalet sistemine dair yapılan bir anket uygulamasında adalet sistemi
içinde yer alan hakim, savcı, avukat ve adalet çalışanlarına sorulan sorularda
adalet sisteminin işleyişine dair üçte bir oranında bir inancın olduğu, üçte ikilik
kısmın ise adaletin işlemediğine dair inançlarının olduğu bulunmuştu. Bu durum
adalet sisteminin içinde bulunduğu içler acısı durumu yansıtıyordu. Bu anket
göstergelerden sadece birisi. Bunun dışında televizyon haberlerinde işlediği
suç sonrası sokağa çabucak salıverilen suçluların aramızda gezdiklerini,
yakalandıktan sonra adliye götürülürken pişkin pişkin kameralara sırıtanları,
cezaevinden çıktıktan sonra kısa sürede yeniden suç işleyenleri, daha küçük
yaşlarda suç makinesine dönenleri hepimiz her gün görüyoruz. Hele bir de adalet
sistemine işi düşüp de sistemi yakından tanıma imkanı bulanların yaşadıklarını
tek tek sayabilmek neredeyse imkansız. Toplumda durum bu da bürokraside farklı
mı? Milli eğitim bakanı müsteşarı Yusuf TEKİN bakanlığın mülakatla sınav
atamasını iptal eden mahkeme kararlarının arkasından dolaşmanın yollarını
aradıklarını açıkça söyledi. Milli Eğitim Bakanlığı üç yılı aşkın bir zamandır
mahkemelerin verdiği şube müdürlüklerine ilişkin kararları uygulamamaya devam
ediyor. Ne yapıyorsun diyen yok. Uzun lafın kısası Türkiye’de adalet sistemi
gerektiği gibi işlemiyor. Adalet sistemi böyle de diğerleri farklı mı? Eğitim
sistemindeki başarı durumunu devletin en üst kişisi olan Cumhurbaşkanı
defalarca söyledi. Eleştirdi. Ekonomik sistemin durumu da yine ortada. Vergiyi
toplayamayan, adil vergi sistemi kuramayan devlet ha bire haksız vergiler
yoluyla eksiği kapatmaya çalışıyor. Akaryakıttan alınan vergiler ortada,
bordrolu memur/işçi maaşlarından alınan vergiler şirket sahibi veya üst düzey
iş yapan kişilerin vergilerine neredeyse yaklaşıyor. Kayıt dışı ekonomi had
safhada. Sağlık sistemi sürekli açık veriyor. Sosyal güvenlik sistemindeki
açığın önüne geçmenin yollarını bir türlü bulamıyorlar.
Geçmişte de bu tür
problemler, sorunlar her zaman vardı. O zamanlar siyasi istikrarsızlıktan
yakınılırdı. Ama halen iktidarda olan ve ne zaman gideceği belli olmayan mevcut
iktidar on beş yıldır siyasi istikrarı elindi bulundurduğu halde aynı sorunlar
azalmak yerine artıyor. Duruma bakınca demek ki sorun siyasi istikrarın
olmaması değilmiş diye düşünüyor insan. Öyle ya siyasi istikrar hem de on beş
senedir neden bu sorunlara çözüm bulamadı. Sorunları azaltmak yerine artırdı.
Lokal iyileşmeler yok değil. Ancak neden temel sorunlara çözüm üretilemedi,
üretilemiyor sorusu insanın zihninde olduğu gibi duruyor.
Aslında mevcut iktidar
ülkemiz için büyük bir şanstı. Bu şans keşke iyi kullanılabilseydi. İktidarı
özellikle 2007-2008’lere kadar çok fazla eleştirmenin doğru olmadığına ben de
inanıyorum. Zira geldiği günlerde varlık-yokluk mücadelesi yaşayan bir iktidarı
adeta her alanda savaş vermek zorunda kalmıştı. Bu dönemde güçlü olarak ayakta
kalabilme adına birçok çalışmayı istediği gibi yapamadı. Ancak 2009-2010
sonrası artık iktidarın mazeretinin olmadığını düşünüyorum. 2011 de iktidarın
lideri artık ustalık devrindeyiz diye açıklamalar yapıyordu. Ustalık devrindeki
bir iktidarın on yıla yaklaşan dönemde bu kadar acemice işler yapmaması
gerekirdi. 2016 FETÖ/PDY girişimi önümüzü kesti savunması yapılabilir. Ancak
2016 yılına hatta FETÖ/PDY’nin 2013 tarihindeki girişimlerine kadar gözü kapalı
bir şekilde iktidarı elinde tuttuğunu zannetmesi, 2002 yılından beri devleti
elinde tutmasına rağmen kimin hangi niyetle ne yaptığının farkına varmaması
plansız, programsız iş yapıldığının bir başka göstergesi. Bu kadar acemice
yılları heba ederek devleti yönettiğini zanneden birilerinin devletin içinden
habersiz yaşaması büyük bir gaflet.
Yaşanan gaflet halen
geçmiş değil. Aynı gaflet içinde görünen düşmanla mücadele edilmeye
çalışılıyor. Yapılması gereken ta en başta yapılması gerekendi. Toplumda
liyakati, çalışkanlığı, dürüstlüğü, şeffaflığı, katılımı önceleyen bir yönetim
anlayışı oluşturmak gerekiyordu. Bu yönetim anlayışını ayakta tutacak güçlü bir
denetim sistemi ile iyi işleyen bir bürokratik yapı kurulabilirdi. Düzenlemeler
yapılırken şahısları değil toplumu önceleyen bir çerçeve oluşturulmalıydı.
Kendi taraftarlarını kayırıyor görüntüsü vermek yerine hak edenler hak
ettikleri yere geliyor dedirten bir sistem kurulup işletilmeliydi. Oysa
yapılanlara bakılınca denetim hemen her alanda siyasi taraftarları rahatsız
etmeyecek yapıya dönüştürülmüş durumda. Taraftar sivil toplum kuruluşlarına
veya sivil toplum görüntüsündeki yapılara teslim edilmiş eğitim, sağlık,
adalet, ekonomik sistem bal tutan parmağını yalar anlayışı ile işletilmeye
devam ediyor. İktidara yakın olduğu görüntüsü verenler bir şekilde kendilerini
iktidara angaje etmiş durumdalar. Bu gidişat sorunlu bir gidişat. Sorunlara
çözüm üretme yerine sorunlara sorun ekliyor. Bu iktidar ülke için büyük bir
şanstı bu şansı büyük oranda kullanamadık bari bundan sonra doğru adımlar
atılsa. Zor ama imkansız değil…
Muhalifbakış