5 Temmuz 2017 Çarşamba

Dindar Nesil Yetiştirme İdeali…


Cumhuriyet tarihinin başlangıcından itibaren çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma idealiyle devleti yönetenler kendilerine göre oluşturdukları şablona uygun bir toplum dizayn etmek için uzun yıllar boyunca ellerindeki tüm imkanları kullandılar.
Yönetim makamında oturmanın verdiği avantajla gücü elinde bulunduran adeta her istediğini yapabileceği vehmiyle devlet aygıtını kendi kişisel amaçlarını devletin amacı haline getirip sonuna kadar yönlendirdi.
Cumhuriyet tarihine genel olarak bakıldığında Cumhuriyetin kurucu iradesini elinde bulunduran Mustafa Kemal Atatürk hayatta bulunduğu sürece istediği toplum düzenini oluşturmak amacıyla kadrosunu oluşturmaya, hedeflerine ulaştıracak yolda devlet sistemini dizayn etmeye çaba gösterdi. Ondan sonra gelenler de aynı doğrultuda dönemin şartlarına göre ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Bu süreçte devlet aygıtını elinde bulunduranlarla toplumun büyük kesimi arasında tam bir uyum sağlanabildiğini söylemek zor. Toplumun büyük çoğunluğu yüzyıllardır sahip olunan geleneksel değerlerin devletin başındakiler tarafından bir anda tamamen terk edilmesine yönelik taleplerini tepkiyle karşıladılar. Uzun bir süre devlet-toplum çatışma halinde yaşadı. Devlet adeta demir yumruk politikasını uyguladı. Bu politikaya karşı toplumun büyük çoğunluğu pasif bir tepki geliştirdi. Bu pasif tepkinin sonucunda devlet ile toplum birbirinden uzaklaştı.
1950’lere gelindiğinde dünyadaki demokrasi cephesinin edindiği gücün de etkisiyle demokratik sistemler yaygınlaşmaya başladı. Ülkemiz de bu gidişattan kendine düşen payı aldı. Ezeli düşman Rusya’ya karşı demokratik cephede yer alma isteği karşısında zorunlu olarak demokratik sistemin ülkede kurulmasına yönelme kararına varıldı. Buna rağmen tarih boyunca demokratik sisteme yabancı bir kültür çevresinden gelen toplum ihtiyaç duyduğu demokratik sistemin araçlarını geliştiremediği için kağıt üzerinde demokratik cephede görüntü verilse dahi gerçek anlamda bir demokratik sistem kurulamadı. Kökleşmiş bürokratik yapı toplumun dönüştürülmesinden çok kendi geleceğini ön plana alarak sistemin kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde işlemesine göz yumdu.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren çağdaş uygarlık seviyesi hep batının değerleri olarak görüldü. Bu değerler ele alınırken toplumun geleneksel kültürü, dini, tarihi, dili başta olmak üzere tüm sosyal, siyasal, ekonomik yapısı batılılaştırılmaya çalışıldı. Başlarda var olan katı dönüştürmeci anlayış zamanla içinde bulunulan demokratik cephenin gereklerinin zorlaması ile biraz yumuşamak zorunda kaldı. Yumuşamaya rağmen Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren sistemi dizayn etme iradesini elinde bulunduran askeri ve bürokratik vesayet her zaman gücünü gösterdi. 1960’tan sonra her on yılda bir yapılan askeri darbeler bu vesayetçi yapının sürdürülmesinin göstergelerinden öte bir anlam ifade etmemektedir. 2002 yılından sonra vesayetçi yapı büyük oranda kan kaybı yaşamaya başladı. Bu kan kaybı AK PARTİ iktidarı ile birlikte zirveye ulaştı. Özellikle 2010 yılına kadar vesayetçi yapının gücü elinden bırakmak istememesinin göstergesi niteliğinde olaylar yaşandı. İktidar olma ancak muktedir olmama tartışmalarının sonunda 2010 yılında artık gerçek anlamda bir iktidar gücünü eline geçiren AK PARTİ bu defa da işbirliği içinde bulunduğu FETÖ/PYD ile çatışmaya girdi. Doğal olarak siyasi anlamda gücü elinde bulunduran iktidar ve iktidarın yanında/çevresinde bulunanlar iktidarda bulunmanın gereklerini/nimetlerini devşirme sürecinde FETÖ/PYD’yi kendisine ortak durumunda görünce zorunlu olarak çatışma doğdu. Bu çatışmanın ortaya çıkardığı sonuç 15 Temmuz 2016 darbe girişimidir. Bu darbe girişimi FETÖ/PYD’nin adeta intihar girişimi olmuştur.
Geldiğimiz süreçte AK PARTİ iktidarı siyasi anlamda güç mücadelesinde rakip olabilecek bir unsur olmaksızın tek güç unsuru olarak varlığını sürdürmektedir. Siyasi iktidarın özellikle son 6-7 senedir dile getirmekte olduğu dindar nesil yetiştirme ideali bu anlamda üzerinde durulması gerek bir unsur olarak önümüzde durmaktadır.
Geçmişte dindarlık toplumun tabanında var olan ancak hiçbir zaman devletin üst kademelerinde kabul görmeyen bir olgu idi. Dindarlığın göstergesi olan işaretler devlet kademelerinde her zaman dışlanmaktaydı. Dindarlığın göstergesi olan okullar, kurslar, gruplar devletin üst düzey politika yapıcıları nezdinde her zaman yok edilmesi gereken, cumhuriyet için tehlike olan kurumsal yapılar olarak kabul edildi. Bu anlayış 28 Şubat döneminde zirveye çıktı. Kurumlarda başörtüsü ile çalışanlar yok edilmeye çalışıldı. Dini eğitim verdiği kabul edilen imam hatip liselerinin önünün kesilmesi adına her şey yapıldı.
Bugün gelinen noktada başörtüsü sorun olmaktan ancak 2013 yılında çıkarılabildi. Bu aşamada bu sorunun bu kadar gecikmesinin nedenlerine ilişkin herkes kendine göre açıklama getirse de sonuçta bu konunun sorun olarak görülmemeye başlanması önemli bir adım olarak görülebilir. Başörtüsü serbestisi dışında geçmişte kötü görülen imam hatip okulları bugün baştacı edilir hale geldi. Bu aşamada imam hatip okullarının yaygınlaştırılması çabası devlet tarafından dindar nesil yetiştirme aracı olarak görülmeye başlandı. Bu bakış açısının ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır bir durumdur. Aslında Cumhuriyetin ilk yıllarında toplumun dönüştürülmesine yönelik çabalar ne kadar yanlış ise bugün de devlet eliyle toplumun dindarlaştırılması, dindar nesil yetiştirilmesi çabaları aynı şekilde yanlıştır. Devletin kendi idealine uygun bir nesil yetiştirme çabası boşa bir çabadır. Bu çabalar geçmişte içten pazarlıklı insanlar yetiştirdiği gibi bugünden sonra da yine içten pazarlıklı insanların yetişmesine neden olacaktır.
Bugün devlet dindar nesil yetiştirme adına özellikle imam hatip okullarının sayısını artırmanın yollarını aramaktadır. Yapılan mevzuat düzenlemeleri ile imam hatip okullarının niteliğini, niceliğini artırmaya çalışmaktadır. Eğitim bakanlığı yetkilileri illeri imam hatip okulu açanlar kategorisinde takip etmektedir. İmam hatip okullarını diğer okullara göre daha ayrıcalıklı tutmaktadır. İmam hatip okullarına öğrenci başına para gönderme, öğrenci sayısına göre daha fazla hizmetli personel veya eğitim personeli gönderme, okulların ihtiyaçlarının merkezi bütçeden giderilmesi gibi yollarla desteklenmektedir. Proje uygulaması adı altında oluşturulan özel okullar aracılığıyla nitelikli okullar oluşturulmaya çalışılmaktadır. Proje okulu kapsamına alınan okulların müdürleri, öğretmenleri, öğrencileri özel seçilmektedir. Fen liseleri bilindiği gibi en nitelikli öğrencilerin gittiği okullardır. İmam Hatip okulları proje adı altında Fen Lisesi programı uygular hale getirilerek imam hatip fen liseleri, imam hatip sosyal bilimler liseleri oluşturulmaktadır. Bu şekilde fen lisesine gitmek isteyen öğrencilere imam hatip fen liseleri/sosyal bilimler liseleri bir alternatif olarak sunulmaktadır. Bu uygulamalara bakıldığında geçmişte üvey evlat muamelesine tabi tutulmuş imam hatip okulları dindar nesil yetiştirme adına bu defa da en has evlat muamelesine tabi tutulmaya başlanmıştır. Geçmişteki sakatlık tam tersi yönde hayata geçirilmiş durumdadır. Bu uygulamayı da ne yazık ki Cumhuriyet Tarihinin en güçlü siyasi iktidarı yapmaktadır. Bu uygulama da ne yazık ki kadük kalmaya mahkumdur. Topluma yarar getirecek bir uygulama değildir.
Dindar nesil yetiştirme ideali yerine nitelikli insan yetiştirme ideali konulmalıydı. İslamiyet’in geldiği dönemde sahabe niteliğindeki insanlara bakıldığında dürüstlük, doğruluk, erdem gibi ilkelerin yeni dinin gelmesi ile birlikte yeni bir kalıp içinde ele alındığını, geçmişte dürüst, doğruluk ve erdemde nitelikli insanların yeni dine girme ile birlikte yeni kalıbın içinde de aynı şekilde devam ettiğini, yeni dine giren insanların dürüstlük, doğruluk, erdem adına kişisel hayatlarında fazla bir değişiklik göstermedikleri, güç karşısında yeni dine giren insanların ise münafıklık anlayışı ile yeni dine girdikleri görülmüştür. Dindar nesil yetiştirme münafıklığın yaygınlaşmasına neden olabilir. Bunun yerine hangi okul türünde olursa olsun insanlara nitelikli, şahsiyet sahibi olma, adaleti, dürüstlüğü, doğruluğu ayakta tutacak insanlar olmayı sağlayacak ideallerin öncelenmesi gerekiyor. Aksi taktirde bir doksan yılımızı daha heba etmiş oluruz.

Muhalifbakış

           izmirmuhammedali@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...