9 Temmuz 2017 Pazar

Türkiye’de Siyasi İstikrar Bir Şanstı…


Türkiye’de 2016 yılında adalet sistemine dair yapılan bir anket uygulamasında adalet sistemi içinde yer alan hakim, savcı, avukat ve adalet çalışanlarına sorulan sorularda adalet sisteminin işleyişine dair üçte bir oranında bir inancın olduğu, üçte ikilik kısmın ise adaletin işlemediğine dair inançlarının olduğu bulunmuştu. Bu durum adalet sisteminin içinde bulunduğu içler acısı durumu yansıtıyordu. Bu anket göstergelerden sadece birisi. Bunun dışında televizyon haberlerinde işlediği suç sonrası sokağa çabucak salıverilen suçluların aramızda gezdiklerini, yakalandıktan sonra adliye götürülürken pişkin pişkin kameralara sırıtanları, cezaevinden çıktıktan sonra kısa sürede yeniden suç işleyenleri, daha küçük yaşlarda suç makinesine dönenleri hepimiz her gün görüyoruz. Hele bir de adalet sistemine işi düşüp de sistemi yakından tanıma imkanı bulanların yaşadıklarını tek tek sayabilmek neredeyse imkansız. Toplumda durum bu da bürokraside farklı mı? Milli eğitim bakanı müsteşarı Yusuf TEKİN bakanlığın mülakatla sınav atamasını iptal eden mahkeme kararlarının arkasından dolaşmanın yollarını aradıklarını açıkça söyledi. Milli Eğitim Bakanlığı üç yılı aşkın bir zamandır mahkemelerin verdiği şube müdürlüklerine ilişkin kararları uygulamamaya devam ediyor. Ne yapıyorsun diyen yok. Uzun lafın kısası Türkiye’de adalet sistemi gerektiği gibi işlemiyor. Adalet sistemi böyle de diğerleri farklı mı? Eğitim sistemindeki başarı durumunu devletin en üst kişisi olan Cumhurbaşkanı defalarca söyledi. Eleştirdi. Ekonomik sistemin durumu da yine ortada. Vergiyi toplayamayan, adil vergi sistemi kuramayan devlet ha bire haksız vergiler yoluyla eksiği kapatmaya çalışıyor. Akaryakıttan alınan vergiler ortada, bordrolu memur/işçi maaşlarından alınan vergiler şirket sahibi veya üst düzey iş yapan kişilerin vergilerine neredeyse yaklaşıyor. Kayıt dışı ekonomi had safhada. Sağlık sistemi sürekli açık veriyor. Sosyal güvenlik sistemindeki açığın önüne geçmenin yollarını bir türlü bulamıyorlar.
Geçmişte de bu tür problemler, sorunlar her zaman vardı. O zamanlar siyasi istikrarsızlıktan yakınılırdı. Ama halen iktidarda olan ve ne zaman gideceği belli olmayan mevcut iktidar on beş yıldır siyasi istikrarı elindi bulundurduğu halde aynı sorunlar azalmak yerine artıyor. Duruma bakınca demek ki sorun siyasi istikrarın olmaması değilmiş diye düşünüyor insan. Öyle ya siyasi istikrar hem de on beş senedir neden bu sorunlara çözüm bulamadı. Sorunları azaltmak yerine artırdı. Lokal iyileşmeler yok değil. Ancak neden temel sorunlara çözüm üretilemedi, üretilemiyor sorusu insanın zihninde olduğu gibi duruyor.
Aslında mevcut iktidar ülkemiz için büyük bir şanstı. Bu şans keşke iyi kullanılabilseydi. İktidarı özellikle 2007-2008’lere kadar çok fazla eleştirmenin doğru olmadığına ben de inanıyorum. Zira geldiği günlerde varlık-yokluk mücadelesi yaşayan bir iktidarı adeta her alanda savaş vermek zorunda kalmıştı. Bu dönemde güçlü olarak ayakta kalabilme adına birçok çalışmayı istediği gibi yapamadı. Ancak 2009-2010 sonrası artık iktidarın mazeretinin olmadığını düşünüyorum. 2011 de iktidarın lideri artık ustalık devrindeyiz diye açıklamalar yapıyordu. Ustalık devrindeki bir iktidarın on yıla yaklaşan dönemde bu kadar acemice işler yapmaması gerekirdi. 2016 FETÖ/PDY girişimi önümüzü kesti savunması yapılabilir. Ancak 2016 yılına hatta FETÖ/PDY’nin 2013 tarihindeki girişimlerine kadar gözü kapalı bir şekilde iktidarı elinde tuttuğunu zannetmesi, 2002 yılından beri devleti elinde tutmasına rağmen kimin hangi niyetle ne yaptığının farkına varmaması plansız, programsız iş yapıldığının bir başka göstergesi. Bu kadar acemice yılları heba ederek devleti yönettiğini zanneden birilerinin devletin içinden habersiz yaşaması büyük bir gaflet.
Yaşanan gaflet halen geçmiş değil. Aynı gaflet içinde görünen düşmanla mücadele edilmeye çalışılıyor. Yapılması gereken ta en başta yapılması gerekendi. Toplumda liyakati, çalışkanlığı, dürüstlüğü, şeffaflığı, katılımı önceleyen bir yönetim anlayışı oluşturmak gerekiyordu. Bu yönetim anlayışını ayakta tutacak güçlü bir denetim sistemi ile iyi işleyen bir bürokratik yapı kurulabilirdi. Düzenlemeler yapılırken şahısları değil toplumu önceleyen bir çerçeve oluşturulmalıydı. Kendi taraftarlarını kayırıyor görüntüsü vermek yerine hak edenler hak ettikleri yere geliyor dedirten bir sistem kurulup işletilmeliydi. Oysa yapılanlara bakılınca denetim hemen her alanda siyasi taraftarları rahatsız etmeyecek yapıya dönüştürülmüş durumda. Taraftar sivil toplum kuruluşlarına veya sivil toplum görüntüsündeki yapılara teslim edilmiş eğitim, sağlık, adalet, ekonomik sistem bal tutan parmağını yalar anlayışı ile işletilmeye devam ediyor. İktidara yakın olduğu görüntüsü verenler bir şekilde kendilerini iktidara angaje etmiş durumdalar. Bu gidişat sorunlu bir gidişat. Sorunlara çözüm üretme yerine sorunlara sorun ekliyor. Bu iktidar ülke için büyük bir şanstı bu şansı büyük oranda kullanamadık bari bundan sonra doğru adımlar atılsa. Zor ama imkansız değil…


Muhalifbakış

                                                       izmirmuhammedali@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...