9 Kasım 2024 Cumartesi

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Üzerine


 

Yeni müfredat uygulamasına dair söylemler dile getirilirken siyasal iktidarın kullandığı söylemlerin çerçevesi kullanılmaya özen gösteriliyor. Özellikle son birkaç yıldır Türkiye Yüzyılı kavramı iddialı bir şekilde siyasiler tarafından dile getiriliyor. Aslında sadece cumhurbaşkanı dile getiriyor denilse yanlış olmaz. Cumhurbaşkanının kullandığı tüm söylemler alttakiler tarafından anında kullanılmaya başlanıyor. Bu söylemlerin toplumun tümü tarafından tam olarak benimsenip benimsenmediği konusu tartışılır.

Yeni müfredat uygulamasıyla okul öncesinden ortaöğretime kadar tüm eğitim kademelerinde adım adım müfredatın değiştirilmesi hedefleniyor. Bu değişimle birlikte eğitimde önemli değişimlerin başarılacağı iddia ediliyor. Müfredat eğitim faaliyetlerinin içindeki unsurlardan sadece birisidir. Müfredat dışında öğrenci, öğretmen, aile, eğitim sistemi ve hepsinin içinde bulunduğu toplumsal ortam ve tümünün üzerinde genel yönetim işleyiş düzeni eğitim faaliyetlerini makro ve mikro düzeyde etkileyen diğer unsurların da dikkate alınması gerekiyor. Sadece müfredat değişimleri ile diğer unsurların değiştirilmesi, etkilenmesi mümkün değildir. Müfredat değişiminden çok daha önemli diğer unsurlarda herhangi bir değişim olmadıkça müfredat değişimi akarsuyun içindeki saman çöpü konumuna düşmektedir.

Bununla birlikte yapılan müfredat değişiminin de ele alınması gerekmektedir. Müfredata yönelik destekleyici ve eleştirel pek çok söz söyleniyor. Tüm bu söylemlere rağmen sonuçta karar verme makamındaki bakanlık son sözü söyleme yetkisini kullanarak sistemin işleyişine yönelik kararını vermiş durumda. Bu saatten sonra olması gerekenler, öneriler veya eleştiriler üzerinde durarak fazla bir değişimin olacağını düşünmek yersiz. Buna rağmen bakanlık tarafından alınan her kararın mutlak surette hayata geçeceğini zannetmek de çok fazla hayalci bir beklenti olacaktır. Geçmişten bugüne bakanlık tarafından alınan pek çok karar kağıt üzerinde kalmaya mahkum olmuştur. Günlük hayatın içinde yasal düzenleme olarak yapılmış pek çok alanlara aykırı uygulamalar yaygın bir şekilde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Kararın alınması, ilan edilmesinden çok hayata geçmesinin sağlanmasının önemli olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçekliktir. Bu yönüyle ülkemiz hayata geçirilemeyen kararların adeta çöplüğüne dönüşmüş durumda. Bu durum karar alıcılara olan güveni ve inancı sarsan bir unsur olarak varlığını sürdürüyor. Alınan kararların hayata geçmesini sağlayacak mekanizmaların olmaması karar alıcıların söylemlerini söz olmaktan öteye geçirmiyor. Bu yönüyle eğitim sistemimizin sicili oldukça bozuk. Son on yıldır denetim diye bir işleyiş sistemi eğitim sisteminden kaldırılmış durumda olması alınan kararların hayata geçirilememesinin en önemli nedenlerinden birisidir. Denetim sisteminin olmadığı bir örgütsel yapı içinde alınan kararların hayata geçmesini beklemek yersizdir. Denetimsiz bir sistem felce uğramış bir sistemdir. Eğitim sistemimiz de bu yönüyle son on yıldır süreçte felce uğramış bir hale dönüştürülmüştür.

Eğitim sisteminin denetim işlevinin etkisizleştirilmesi, işlevsiz hale getirilmesi ülke yönetimine hakim olan mevcut iktidarın tipik davranışı haline gelmiş durumda. Yasama, yürütme, yargı gibi tüm devlet fonksiyonlarının tek parti anlayışına teslim edilmiş olması devletin işlevlerini gerektiği gibi yerine getirmesine engel olmaktadır. Parti devleti anlayışı ile yönetilen devlet sistemi kurumsal anlayışla işlemekten büyük oranda uzaklaşmıştır. İktidar temsilcilerinin oğlan bizim, kız bizim neden denetim yapalım anlayışıyla devletteki denetim fonksiyonlarını tüm alanlarda işlevsiz hale getirmesi uzun dönemde devletin temellerinin büyük oranda sarsılmasına neden olmuştur. Bu devlet anlayışının hakim olduğu bir toplumsal yapıda kurallar, kaideler, hukuk ve ahlak gibi pek çok değer büyük erozyona uğramış durumdadır.

Eğitim sistemi de genel yönetimde oluşan bu iklimden aynı şekilde etkilenmiştir. Eğitim sisteminin ihtiyaç duyduğu yetkin insanların yetişmesine öncelik veren bir yetiştirme sisteminin kurulması yerine sendika, parti ve bürokrasi üçlüsünün işbirliğinde işletilen seçme sistemi en ehil olanı seçmek yerine en çok bağlılık göstereni seçer hale dönüşmüştür. Bu durum kurumsal hiyerarşiyi adeta alt üst etmiştir. Eğitim sistemi ile ilgili kural, kaide ve mevzuat uygulamaları yerine parti ile iyi ilişkiler kuran sivil toplum kuruluşları, sendika ve parti ileri gelenlerinden alınan referanslara göre kararlar alınmakta ve işleyiş düzeni de buna göre yürütülmektedir.

Böylesi bir iklimde eğitimle ilgili yapılan müfredat değişikliğine bakıldığında oluşmuş genel hava ile aykırılıktan çok uyumun sağlanmaya çalışıldığı görülüyor dense yanlış bir değerlendirme olmaz. Siyasal iktidarın sözcülüğünü yaptığı erdemli insan, toplumun geçmişten bugüne getirdiği değerlerin okullarda yeni yetişenlere kazandırılması gibi bir takım hedeflerin müfredatın içeriğine zerk edilmeye çalışıldığı söylenebilir. Bununla birlikte yazılı olarak kazandırılacağı iddia edilen değerlerin gerçek hayatın içinde tam tersi uygulamalar yapılması aslında yapılanla söylenen arasında önemli çelişkilerin bulunduğunu da gösteriyor. Adaleti öncelediğini söyleyen bir eğitim müfredatını hayata geçirmeye çalışan eğitim sisteminde hemen her alanda adaletsizliklerin yaşanması sıradan bir olay haline gelmişken hangi adalet değeri kazandırılacak sorusunun cevabı yok. Ehliyeti ve liyakati öncelemek yerine bağlılığı önceleyen bir sistemde yetkin bir yönetici seçme sistemi dahi kuramamış bir eğitim sisteminde okullarda öğrencilere bu değerlerin kazandırılması mümkün değil.

Değer boyutu dışında yeni müfredat ile getirilen yeni yapıya bakıldığında oldukça karmaşık bir yapıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Onaylı programların yapısını okuyup anlamak için köklü bir felsefi temele ihtiyaç var. Pek çok kavram adeta programın içine boca edilmiş. Bu kadar farklı kavramı okuyup anlayacak vatandaşı bırakın öğretmen bile bulabilmek mümkün değildir. Öğretmenlerin sınıf içinde yapması gereken öğrenme öğretme etkinliklerinde dikkate alınması gereken pek çok farklı unsurun koordineli bir şekilde ele alınabilmesi neredeyse imkansız. Basitleştirme diye iddia edilen hususların gerçeklikle ilişkisi yok. Değişim öncesi yetmiş-seksen sayfadan oluşan derslerin müfredatı değişiklik sonrası dört yüz, beş yüz sayfaya çıkmış. Kademeler itibariyle ele alındığında sadeleştirme ve basitleştirme söyleminin ayakları yere basmıyor. Temel düzeyde derslerde hangi becerilerin verileceği konusu üzerinde kafalar netleşmiş değil. Tüm alanlarda temel düzey diye nitelenen alanlar temel olmaktan çok uzak. Üniversite düzeyinde ele alınması gereken konular temel düzey diye nitelenen sınıflara yerleştirilmiş. Temel düzey herkes tarafından kolayca anlaşılabilecek alanlar olması gerekirken en üst düzeydeki fen lisesi düzeyindeki öğrencilerin bile kolayca anlayamayacağı konular ve alanlar temel düzeyin içinde yer alıyor. Müfredatın hedeflediği etkinliklerin okulların pek çoğunda uygulanması için fiziki ortamlar, öğrenci sayıları, sınıfların veya okulların alt yapıları, imkanları, araç gereç durumları uygun değil. İstatistiksel olarak bakanlığın duyurduğu sınıf sayıları gerçekte dengeli değil. Ortalama yirmi denilen sınıflar istatistiksel olarak belki doğru olabilir ancak gerçekte Anadolu lisesi veya ortaokullarda kırk kişilik sınıfları olan okul sayısı hiç de az değil. Okullaşma ihtiyacına paralel yürümeyen çarpık şehirleşme dengesiz okul dağılımına yol açmakta. Şehirleşmeyi toplumsal ihtiyaçlar yerine rantı önceleyen bir anlayışla ele alan yerel ve merkezi yönetim eğitim faaliyetlerinin baltalandığının farkında değil. İmam hatip ısrarı okul ihtiyacının gerçek ihtiyaçlara göre planlanmasını ve uygulanmasını engelliyor. Az sayıda öğrencisi ile imam hatipler ısrarla ihtiyacının üstündeki okul binalarını işgal ederken hemen yanında neredeyse ikili öğretime geçen kalabalık okullar ısrarla görmezden gelinmeye devam ediliyor.

Yeni müfredat uygulamasının sonunu şimdiden görmek için kahin olmaya gerek yok. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu bu müfredatı uygulamak yerine eskiden beri bildiği yol ve yöntemleri uygulamaya devam edecek. Eskisinden farklı bir işleyişin öğretmenlere benimsetilmesi sadece iki-üç günlük bir tanıtım semineri ile mümkün değildir. Bir milyon üç yüz bin kişilik öğretmen grubuna yeni müfredatı uygulayın deyince uygulanmayacağı gün gibi ortada. Okul müdürlükleri aracılığıyla bunun hayata geçirilmesi de mümkün değil. Denetim sistemi kullanılır olmaktan, iş görür olmaktan çoktan çıkmış durumda. Yani eğitim sisteminde denetim diye bir araç artık yok/işlevsiz konumuna getirilmiş durumda. İl/ilçe yöneticileri aracılığıyla okullardaki müfredat uygulamalarını hayata geçirebilmek de mümkün değil. Bakanlık adeta kafası kesilmiş bir tavuk misali ortada dolanıp duruyor. Yeni müfredat uygulamasının uzun ömürlü olacağı gibi beklentinin gerçekçi temelleri ve unsurları  ne yazık ki bulunmuyor. Ya bakan değişimi ya da bir başka değişim yaşanıncaya kadar bu ağza alınmış bir sakız gibi çiğnenmeye devam edecek. Ardından çöpe atılacağını iddia etmek fazla hayalci değil.


 

 

Mehmet Ali DEMİR

Muhalifbakış

izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...