Yeni müfredat uygulamasına
dair söylemler dile getirilirken siyasal iktidarın kullandığı söylemlerin
çerçevesi kullanılmaya özen gösteriliyor. Özellikle son birkaç yıldır Türkiye
Yüzyılı kavramı iddialı bir şekilde siyasiler tarafından dile getiriliyor. Aslında
sadece cumhurbaşkanı dile getiriyor denilse yanlış olmaz. Cumhurbaşkanının
kullandığı tüm söylemler alttakiler tarafından anında kullanılmaya başlanıyor.
Bu söylemlerin toplumun tümü tarafından tam olarak benimsenip benimsenmediği konusu
tartışılır.
Yeni müfredat uygulamasıyla
okul öncesinden ortaöğretime kadar tüm eğitim kademelerinde adım adım müfredatın
değiştirilmesi hedefleniyor. Bu değişimle birlikte eğitimde önemli değişimlerin
başarılacağı iddia ediliyor. Müfredat eğitim faaliyetlerinin içindeki
unsurlardan sadece birisidir. Müfredat dışında öğrenci, öğretmen, aile, eğitim
sistemi ve hepsinin içinde bulunduğu toplumsal ortam ve tümünün üzerinde genel
yönetim işleyiş düzeni eğitim faaliyetlerini makro ve mikro düzeyde etkileyen
diğer unsurların da dikkate alınması gerekiyor. Sadece müfredat değişimleri ile
diğer unsurların değiştirilmesi, etkilenmesi mümkün değildir. Müfredat değişiminden
çok daha önemli diğer unsurlarda herhangi bir değişim olmadıkça müfredat
değişimi akarsuyun içindeki saman çöpü konumuna düşmektedir.
Bununla birlikte yapılan müfredat
değişiminin de ele alınması gerekmektedir. Müfredata yönelik destekleyici ve
eleştirel pek çok söz söyleniyor. Tüm bu söylemlere rağmen sonuçta karar verme
makamındaki bakanlık son sözü söyleme yetkisini kullanarak sistemin işleyişine
yönelik kararını vermiş durumda. Bu saatten sonra olması gerekenler, öneriler
veya eleştiriler üzerinde durarak fazla bir değişimin olacağını düşünmek
yersiz. Buna rağmen bakanlık tarafından alınan her kararın mutlak surette
hayata geçeceğini zannetmek de çok fazla hayalci bir beklenti olacaktır.
Geçmişten bugüne bakanlık tarafından alınan pek çok karar kağıt üzerinde
kalmaya mahkum olmuştur. Günlük hayatın içinde yasal düzenleme olarak yapılmış
pek çok alanlara aykırı uygulamalar yaygın bir şekilde varlığını sürdürmeye
devam ediyor. Kararın alınması, ilan edilmesinden çok hayata geçmesinin
sağlanmasının önemli olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçekliktir. Bu
yönüyle ülkemiz hayata geçirilemeyen kararların adeta çöplüğüne dönüşmüş
durumda. Bu durum karar alıcılara olan güveni ve inancı sarsan bir unsur olarak
varlığını sürdürüyor. Alınan kararların hayata geçmesini sağlayacak
mekanizmaların olmaması karar alıcıların söylemlerini söz olmaktan öteye geçirmiyor.
Bu yönüyle eğitim sistemimizin sicili oldukça bozuk. Son on yıldır denetim diye
bir işleyiş sistemi eğitim sisteminden kaldırılmış durumda olması alınan
kararların hayata geçirilememesinin en önemli nedenlerinden birisidir. Denetim
sisteminin olmadığı bir örgütsel yapı içinde alınan kararların hayata geçmesini
beklemek yersizdir. Denetimsiz bir sistem felce uğramış bir sistemdir. Eğitim
sistemimiz de bu yönüyle son on yıldır süreçte felce uğramış bir hale
dönüştürülmüştür.
Eğitim sisteminin denetim
işlevinin etkisizleştirilmesi, işlevsiz hale getirilmesi ülke yönetimine hakim
olan mevcut iktidarın tipik davranışı haline gelmiş durumda. Yasama, yürütme,
yargı gibi tüm devlet fonksiyonlarının tek parti anlayışına teslim edilmiş
olması devletin işlevlerini gerektiği gibi yerine getirmesine engel olmaktadır.
Parti devleti anlayışı ile yönetilen devlet sistemi kurumsal anlayışla
işlemekten büyük oranda uzaklaşmıştır. İktidar temsilcilerinin oğlan bizim, kız
bizim neden denetim yapalım anlayışıyla devletteki denetim fonksiyonlarını tüm
alanlarda işlevsiz hale getirmesi uzun dönemde devletin temellerinin büyük
oranda sarsılmasına neden olmuştur. Bu devlet anlayışının hakim olduğu bir
toplumsal yapıda kurallar, kaideler, hukuk ve ahlak gibi pek çok değer büyük erozyona
uğramış durumdadır.
Eğitim sistemi de genel
yönetimde oluşan bu iklimden aynı şekilde etkilenmiştir. Eğitim sisteminin
ihtiyaç duyduğu yetkin insanların yetişmesine öncelik veren bir yetiştirme
sisteminin kurulması yerine sendika, parti ve bürokrasi üçlüsünün işbirliğinde işletilen
seçme sistemi en ehil olanı seçmek yerine en çok bağlılık göstereni seçer hale
dönüşmüştür. Bu durum kurumsal hiyerarşiyi adeta alt üst etmiştir. Eğitim
sistemi ile ilgili kural, kaide ve mevzuat uygulamaları yerine parti ile iyi
ilişkiler kuran sivil toplum kuruluşları, sendika ve parti ileri gelenlerinden
alınan referanslara göre kararlar alınmakta ve işleyiş düzeni de buna göre
yürütülmektedir.
Böylesi bir iklimde eğitimle
ilgili yapılan müfredat değişikliğine bakıldığında oluşmuş genel hava ile
aykırılıktan çok uyumun sağlanmaya çalışıldığı görülüyor dense yanlış bir
değerlendirme olmaz. Siyasal iktidarın sözcülüğünü yaptığı erdemli insan, toplumun
geçmişten bugüne getirdiği değerlerin okullarda yeni yetişenlere kazandırılması
gibi bir takım hedeflerin müfredatın içeriğine zerk edilmeye çalışıldığı
söylenebilir. Bununla birlikte yazılı olarak kazandırılacağı iddia edilen
değerlerin gerçek hayatın içinde tam tersi uygulamalar yapılması aslında
yapılanla söylenen arasında önemli çelişkilerin bulunduğunu da gösteriyor.
Adaleti öncelediğini söyleyen bir eğitim müfredatını hayata geçirmeye çalışan
eğitim sisteminde hemen her alanda adaletsizliklerin yaşanması sıradan bir olay
haline gelmişken hangi adalet değeri kazandırılacak sorusunun cevabı yok. Ehliyeti
ve liyakati öncelemek yerine bağlılığı önceleyen bir sistemde yetkin bir
yönetici seçme sistemi dahi kuramamış bir eğitim sisteminde okullarda
öğrencilere bu değerlerin kazandırılması mümkün değil.
Değer boyutu dışında yeni
müfredat ile getirilen yeni yapıya bakıldığında oldukça karmaşık bir yapıyla
karşı karşıya kalınmaktadır. Onaylı programların yapısını okuyup anlamak için köklü
bir felsefi temele ihtiyaç var. Pek çok kavram adeta programın içine boca
edilmiş. Bu kadar farklı kavramı okuyup anlayacak vatandaşı bırakın öğretmen
bile bulabilmek mümkün değildir. Öğretmenlerin sınıf içinde yapması gereken
öğrenme öğretme etkinliklerinde dikkate alınması gereken pek çok farklı unsurun
koordineli bir şekilde ele alınabilmesi neredeyse imkansız. Basitleştirme diye
iddia edilen hususların gerçeklikle ilişkisi yok. Değişim öncesi yetmiş-seksen
sayfadan oluşan derslerin müfredatı değişiklik sonrası dört yüz, beş yüz
sayfaya çıkmış. Kademeler itibariyle ele alındığında sadeleştirme ve
basitleştirme söyleminin ayakları yere basmıyor. Temel düzeyde derslerde hangi becerilerin
verileceği konusu üzerinde kafalar netleşmiş değil. Tüm alanlarda temel düzey
diye nitelenen alanlar temel olmaktan çok uzak. Üniversite düzeyinde ele
alınması gereken konular temel düzey diye nitelenen sınıflara yerleştirilmiş.
Temel düzey herkes tarafından kolayca anlaşılabilecek alanlar olması gerekirken
en üst düzeydeki fen lisesi düzeyindeki öğrencilerin bile kolayca
anlayamayacağı konular ve alanlar temel düzeyin içinde yer alıyor. Müfredatın hedeflediği
etkinliklerin okulların pek çoğunda uygulanması için fiziki ortamlar, öğrenci
sayıları, sınıfların veya okulların alt yapıları, imkanları, araç gereç durumları
uygun değil. İstatistiksel olarak bakanlığın duyurduğu sınıf sayıları gerçekte dengeli
değil. Ortalama yirmi denilen sınıflar istatistiksel olarak belki doğru
olabilir ancak gerçekte Anadolu lisesi veya ortaokullarda kırk kişilik sınıfları
olan okul sayısı hiç de az değil. Okullaşma ihtiyacına paralel yürümeyen çarpık
şehirleşme dengesiz okul dağılımına yol açmakta. Şehirleşmeyi toplumsal
ihtiyaçlar yerine rantı önceleyen bir anlayışla ele alan yerel ve merkezi
yönetim eğitim faaliyetlerinin baltalandığının farkında değil. İmam hatip
ısrarı okul ihtiyacının gerçek ihtiyaçlara göre planlanmasını ve uygulanmasını
engelliyor. Az sayıda öğrencisi ile imam hatipler ısrarla ihtiyacının üstündeki
okul binalarını işgal ederken hemen yanında neredeyse ikili öğretime geçen
kalabalık okullar ısrarla görmezden gelinmeye devam ediliyor.
Yeni müfredat uygulamasının
sonunu şimdiden görmek için kahin olmaya gerek yok. Öğretmenlerin büyük
çoğunluğu bu müfredatı uygulamak yerine eskiden beri bildiği yol ve yöntemleri
uygulamaya devam edecek. Eskisinden farklı bir işleyişin öğretmenlere
benimsetilmesi sadece iki-üç günlük bir tanıtım semineri ile mümkün değildir.
Bir milyon üç yüz bin kişilik öğretmen grubuna yeni müfredatı uygulayın deyince
uygulanmayacağı gün gibi ortada. Okul müdürlükleri aracılığıyla bunun hayata
geçirilmesi de mümkün değil. Denetim sistemi kullanılır olmaktan, iş görür
olmaktan çoktan çıkmış durumda. Yani eğitim sisteminde denetim diye bir araç
artık yok/işlevsiz konumuna getirilmiş durumda. İl/ilçe yöneticileri
aracılığıyla okullardaki müfredat uygulamalarını hayata geçirebilmek de mümkün
değil. Bakanlık adeta kafası kesilmiş bir tavuk misali ortada dolanıp duruyor. Yeni
müfredat uygulamasının uzun ömürlü olacağı gibi beklentinin gerçekçi temelleri
ve unsurları ne yazık ki bulunmuyor. Ya
bakan değişimi ya da bir başka değişim yaşanıncaya kadar bu ağza alınmış bir
sakız gibi çiğnenmeye devam edecek. Ardından çöpe atılacağını iddia etmek fazla
hayalci değil.
Mehmet Ali DEMİR |
Muhalifbakış |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder