24 Kasım 2024 Pazar

Eğitimde İşlevsiz Yapıya Neşter İhtiyacı


 

En yaygın kamu hizmeti olarak eğitim faaliyetleri Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevi olarak ülkenin her alanında yürütülmektedir. Eğitim faaliyetlerinin bugünkü şekle girmesinin tarihi henüz iki yüz yıllık bir süreyi aşabilmiş değil. Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemi olarak iki ana döneme ayrılan eğitim hizmetinin sunumu konusunda kökleşmiş bir sistemden söz edebilmek hala zor görünüyor. İki yüz yıldır yaşanan eğitim hizmeti sunma tecrübesinin halen istikrara kavuşamamış olması üzüntü verici. Hemen her dönemde eğitime dair tartışmalar toplumda siyasal saiklerden kurtulup eğitim biliminin temelleri üzerine oturtulabilmiş değil. Siyasal iktidarlar eğitimi toplumu dönüştürmenin bir aracı olarak görmekten vazgeçemiyor. Mevcut iktidar da geçmişte yapılanlardan farklı bir yol izlemek yerine kendi anlayışına uygun bir sistemi kurarak topluma eğitim aracıyla etki etme yolunu tercih etti.

Mevcut iktidarın eğitim sistemine yönelik yaklaşımı iktidara geldiği günden itibaren aynı çizgide devam ettiği söylenemez. 2002 yılındaki ilk iktidara geliş dönemi ile bugünkü dönem arasında pek çok farklı uygulamanın hayata geçirilmeye çalışıldığı görülüyor. İktidarın eğitime dair uygulamaları iktidara özgü bir renk taşımaktan ziyade gelen her bakanın kişisel anlayışına göre bir renk taşıdığını söylemek daha doğru olacaktır. Bu da eğitim alanında aynı iktidarın farklı bakanlarına göre farklı uygulamaların yaşandığı anlamına geliyor. Her bakan aynı iktidarın eğitime dair temel anlayışını sürekli geliştirmek yerine kendi kişisel anlayışlarına göre bir eğitim sistemi kurma çabası içine girmişlerdir. Bu durum güçlü bir siyasal iktidar da olsa sağlam bir eğitim anlayışının olmadığı anlamına geliyor. Mevcut iktidar genel anlamda özgün bir yönetim anlayışını hayata geçirmek yerine duruma, zamana ve ortama göre taktik yollara başvurmuştur. Bu taktik bakış açısı eğitim sistemine de aynı şekilde yansımış olması da aslında normal bir durumdur. Genel yönetim her zaman diğer alanları güçlü bir şekilde etkilemiştir.

En son gelinen noktada 2018 sonrası yeni yönetim sisteminin oluşması sürecinde eğitim de aynı anlayışla yapılandırılmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi büyük oranda yürütmeyi güçlendirirken yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanını da her kararın başında tek etkin güç haline dönüştürmüştür. Bu yeni yapı Milli Eğitim Bakanlığını da doğrudan etkilemiştir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tartışmalarının yaşandığı ilk zamanlarda yasama, yürütme ve yargı olarak her biri kendi işine odaklanarak devletin işleyişinde düzenin geleceği iddia edildiği halde yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanması işleyişe düzen getirmekle birlikte bilimsel yönetim anlayışından çok şahsa bağlı yönetim anlayışının doğmasına, gelişip güçlenmesine yol açmış gibi görünüyor. Bu kadar ağır bir yükün altından bir kişinin kalkabilmesinin mümkün olmadığı cumhurbaşkanının son birkaç yıl içinde geçirdiği fiziksel dönüşümle de açıkça görünüyor. Ağır devlet yönetim yükünün altında ezilen Cumhurbaşkanı her geçen gün daha fazla fiziksel ve ruhsal tükenmişlik emareleri taşıyor.

Milli Eğitim Bakanlığının görev ve sorumlulukları anayasa, yasa ve cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile şekillendiriliyor. 652 sayılı kararnamede bakanlığın görevleri açıklanırken eğitime dair her tür faaliyetlerin tasarlanması, uygulanması, güncellenmesi, yürütülmesi, denetlenmesi, geliştirilmesi, koordine edilmesi ve her tür izinlerin verilmesi şeklinde belirlendiği görülüyor.

Bakanlığın bu faaliyetlerini ne düzeyde gerçekleştirdiğine dair kamuoyuyla paylaşılmış bir verinin olduğunu söylemek mümkün görünmüyor. Bir kurum düşünün ki kuruluş amaçlarını ne derece yerine getirdiği konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmasın.

Ülkede eğitimle ilgili kurumsal yapılar olarak en başta cumhurbaşkanı ve ona bağlı Eğitim Öğretim Politikalar Kurulu bulunuyor. Daha sonra eğitim öğretim faaliyetlerinin yöneticisi konumunda oluşturulmuş Milli Eğitim Bakanlığı var. Eğitim öğretim faaliyetlerinin akademik düzeyde ele alan üniversiteler de bu sıralamada yer alması gereken kurumlardan bir diğeri. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hayata geçmesi sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı cumhurbaşkanlığına bağlı bir kuruma dönüştü. Bakanlık makamı da siyasal bir karakter olmaktan memur/bürokrat karakterine bürünmüş gibi bir duruma dönüştü. Milli Eğitim Bakanlığı da bu yönüyle cumhurbaşkanlığına bağlı bir ofis haline geldi. Milli Eğitim Bakanı Cumhurbaşkanlığından gelen her tür yönlendirmede söylenenleri dikkate alan bir memura dönüşünce eğitim öğretim faaliyetleri siyasal kararlardan çok daha fazla etkilenir bir hale gelmiş oldu. Akademik alanda çalışan üniversitelerin yönetimleri de genel olarak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte cumhurbaşkanının kişisel atamasına bağlı olarak çalışıyorlar. Bu durumda akademik dünya da siyasal figür olan cumhurbaşkanından bağımsız hareket eden bir yapıda demek güçleşmektedir. Eğitim faaliyetleri büyük oranda siyasal kararların etkisinde faaliyetlere dönüşmüş durumda.

Ülkenin eğitim gündemine bakıldığında 2018 yılından bu yana kurulmuş/oluşturulmuş olan Eğitim Öğretim Politikalar kurulunun gündeme getirdiği bir veriden söz edilememektedir. Politika kurulları olarak dokuz adet kurul oluşturulmuş olmasına rağmen bu kurulların dişe dokunur bir çalışma yaptıkları görülmemektedir. Eğitim öğretim politika kurulu da bu kurullardan sadece birisi. Politika kurullarının kimlerden oluştuğuna, ne tür çalışmalar yaptıklarına dair kamu oyunu aydınlatıcı bir bilgi veya veriye ulaşmak mümkün değil. Bu kurul üyeleri zaman zaman milli eğitim bakanı ile bir araya geldiklerine dair haberler bakanlığın sayfasında yayınlansa da kurul üyelerini tanıyan kimseye ulaşmak zor görünmektedir. Eğitim öğretim politika kurulu isimli özel bir politika kurulu oluşturulduğu halde bu alanda hiçbir şey yapılmıyor olması kamu kaynaklarının kullanımı adına üzüntü verici bir durum. Toplumun da bu konularda kamu kaynaklarının kullanımına karşı ilgisiz ve bilgisiz bir hayatı yaşıyor olması devasa bir nüfusa sahip ülkenin insan gücünün heba olması, israf edilmesi de yine üzücü. Toplum ilgisiz ve bilgisiz, topluma hizmet etmesi gereken yönetim toplumu bilgilendirmeyi gereksiz gören bir anlayışla yönetiyor olması dünyanın en önemli noktasındaki bir ülke açısından üzücü.

Kağıt üzerinde adı geçen kurullar, bakanlık ve üniversitelere pek çok görevler tanımlanmış da olsa bu konularda yapılanlara ilişkin herhangi bir somut veri bulunmuyor. Eğitim Öğretim Politikalar Kurulun adı var kendi yok durumu apaçık ortada iken Milli Eğitim Bakanlığının eğitim öğretim adına yaptıklarına dair yıllık bülten olarak yayınladığı içi boş dokümandan başka bir veri de bulunmuyor. Yayınlanan bültende bakanlığın merkez teşkilatları tarafından hazırlanmış birkaç sayfalık bilgi ve bol resimler dışında başka bir somut veriye ulaşmak mümkün değil. Görev alanı olarak sayılmış faaliyetler konusunda nereden nereye gelindiği, bir yıl boyunca hangi alanlarda ne tür gelişmeler kaydedildiğine dair somut karşılaştırmalı verilere ulaşılamıyor. İstatistiki veri olarak sunulan veriler gerçekliği betimlemekten çok uzak. Yani eğitim öğretim adına bir yıllık çalışmanın sonucunda dişe dokunur bir veriye ulaşmak imkansız. Milli Eğitim Bakanlığının bu veri sağlama konusundaki yetersizliği 2024 yılında Avrupa Birliğinin Türkiye’ye yönelik hazırlattığı Türkiye'deki Mülteciler için Mali Yardım Programında verilerin bakanlık tarafından sağlıklı bir şekilde tutulmadığını açıkça ilan etmiştir.

Eğitim sistemi devasa bir yapıda. Yirmi milyon civarında öğrenci, milyonu aşan çalışanı, yüz bine yaklaşan kurum sayısı ile devasa yapıdaki eğitim sistemine ilişkin sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek oldukça güç. Hangi alan ele alınsa devasa bir veri yığını ile karşılaşıldığı halde düzenli bir veri setinin bulunduğu söylenemez. Adeta körlerin tanımlamaya çalıştığı fil misali kim neresinden tutarsa kendisine göre bir tanımlama ve değerlendirme yapıyor. Yapılan değerlendirmelerin hiç birisi tam değil ama hepsinde de gerçeğin bir boyutu bulunuyor. Bu yönüyle eğitim sistemi konusunda sağlıklı bir sonuca varabilmek çok zor.

Eğitimde tek söz sahibi olan bakanlık her konudan haberdar olma endişesi ile elektronik ortamda oluşturduğu modüller aracılığıyla eğitim sistemindeki tüm verileri tek başına elinde tutuyor. Tutulan bu verileri hiç kimse ile paylaşmıyor. Açık veri paylaşımı olmaksızın bakanlık tüm değerlendirmeleri kendince yapıyor. Ülkede toplumsal bir kamuoyu duyarlılığı olmaması/çok düşük olması bakanlığın bu tavrına tepki gelmesini de engelliyor. Bu rahatlık içinde bakanlık eğitime dair her konuyu kendi bildiği gibi yönetmeyi tercih ediyor.

Her ne kadar siyasal iktidar Türkiye Yüzyılı gibi iddialı bir söylemle kitleleri motive etmeye çalışsa da bunun gerçeklikte bir karşılığı olmadığının herkes farkında. Bundan dolayı da bu söylemi iktidar taraftarları dışında ciddiye alan yok. İktidar taraftarları ise bunun söylemden ileri bir anlamı olmadığının farkındalar.

Seksen milyonu aşan bir nüfusla hemen hiçbir alanda etki gücüne sahip olamayan bir toplumsal yığın olarak başkalarının güdümüne giren bir toplum olmaktan çıkmak gerekiyor. Bu ise şahsa bağlı bir devlet yapılanmasından acilen çıkılması ile mümkün.

 

 

Mehmet Ali DEMİR

Muhalifbakış

izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...