9 Aralık 2024 Pazartesi

Politikasız Göç Yönetiminden Zafer Devşirmek


 

Suriye’de altmış yılı aşan BAASÇI Esad rejimi on yılı aşan açık mücadeleyi son 15 gün içindeki muhaliflerin saldırılarına dayanamayarak sona ermiş oldu. Bu durum rejim karşıtlarının açık bir başarısı. Şimdi bu başarı herkes tarafından sahiplenilmeye çalışılıyor. Bu kadar çok parçalı aktörün bulunduğu bir olayda kimin payının ne kadar olduğunun ortaya konması hele bu kadar yakın bir zaman içinde mümkün değil. Daha uzun bir süre bu sonucu hazırlayan sebepler herkes tarafından sahiplenecek gibi görünüyor. Buna rağmen Suriye devletinin içinde bulunduğu durumun sürdürülebilir olmadığı açık bir gerçeklikti. Yönetimdeki Esad/Esed rejimi diktatoryal bir yapıya dayanıyordu. Toplumsal temeli yoktu. Ülkedeki nüfus yapısında en küçük gruplardan birisine dayanıyordu. 2011 yılında rejime karşı çıkan grupların ilk baş kaldırılarında büyük bir darbe alarak yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı halde Rusya ve İran’ın desteği ile ayakta kalmayı bu güne kadar başarmıştı. Tamamen dış desteğe dayanarak iktidarda kalmanın sürdürülebilmesi mümkün değildi. Sonuçta gelinin noktada beklenen son ortaya çıkmış oldu. Şimdi bu sonu hazırlayan sebeplerin arkasındaki güçlerin kim olduğunun ortaya çıkarılması gerekiyor ancak bunun kısa sürede mümkün olduğunu düşünmek doğru değil. Buna rağmen özellikle Türkiye özelinde iktidar temsilcileri ortaya çıkan sonucu kendilerine mal etmeye hemen başladılar.

Türkiye’nin 2011 yılından beri muhalif grupları desteklediği açık. Bu yönüyle Türkiye’nin mevcut sonucun ortaya çıkmasında hiçbir dahli olmadığını iddia etmek doğru olmaz. Bununla birlikte sonuca kalıcı etki yapma düzeyi konusunda da abartıdan kaçınmak gerekiyor. Türkiye’nin en büyük katkısı Suriye’li göçmenleri ülkesinde barındırması olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Bu durum Suriye içinde mücadele eden gruplara yönelik önemli bir destek göstergesi olarak değerlendirilebilir. 2011 yılında çatışmaların başladığı ilk zamanlardan itibaren ne tür destekler sağlandığının belirlenmesi masa başındaki değerlendirmelerle ortaya konulması mümkün değil. Bununla birlikte en azından Rusya’nın çatışmalara müdahil olarak girmesine kadar önemli desteklerde bulunduğu söylenebilir. Rusya’nın dahil olması sonrası Türkiye desteğini farklı bir şekle sokmak zorunda kalmıştır denebilir. Muhalif gruplar arasında veya Suriye’ye dahil olan aktörler arasında arabuluculuk rolü sürdürülmeye devam edildi. En fazla Suriye’li göçmen nüfusuna sahip olmanın getirdiği ağır yükün altında ezilme durumuna gelmiş bir ülke olarak arabuluculuk rolünün Türkiye’ye verilmesi aslında aktif bir politika yapıcılığının göstergesi olarak değerlendirilmesi çok da doğru bir yaklaşım olmaz. Selin önündeki set misali başta Avrupa olmak üzere dünyadaki diğer güçlü aktörler Türkiye’yi bu rolü vermek zorunda kaldılar. Selin önündeki setin yıkılması setin arkasındaki ülkeler için bir kıyamet senaryosu olarak görülmesi nedeniyle setin sağlam bir şekilde kalması adına desteklenmesinin tercih edilmesi durumu ortaya çıkmıştır. Bu durum bizim ülkedeki yönetimin Suriye politikasının başarısından ziyade ülkenin bulunduğu stratejik konumun gereği olarak diğer aktörlerin desteklemek zorunda kalmalarının bir sonucudur. Geçmişten bu yana ülkemiz Avrupa ve dünya politika arenasında diğer ülkelerin içine girdikleri stratejik oyunlarda oyun sahası olarak kullanılagelmiştir. Planlanan stratejik oyunlarda oyun kurucu rolünü oynayan bir aktörlükten ziyade filmin çevrildiği set olmaktan öte gidilebilmiş değil. Buna rağmen iktidar bu durumu kendi politikalarının bir sonucu imiş gibi içeriye pazarlamaya çalışmaktadır.

Osmanlı döneminde de özellikle 17.yüzyıldan itibaren ülke yönetiminde söz sahibi olanlar toplumun dünyadan habersiz hayatlarından bu şekilde yararlanmayı hep bilmişlerdir. Bu gün de toplumun dünya olaylarına karşı ilgisi geçmiştekinden çok farklı bir düzeyde değil. En azından nüfusun büyük çoğunluğu açısından durum bu. Elbette küçük bir azınlık için bu durum doğru olmayabilir.

Dünyada ortaya çıkan çağdaş devlet yönetim sistemleri görmezden gelinmeye başlandığı andan itibaren Osmanlı devlet yönetim sistemi çökmeye yüz tutmuştur. Devleti yönetenler çağın getirdiği yönetim yapısını ülkeye getirmek yerine ucundan kenarından yaptıkları önce askeri yenilik hareketlerinin ardından bürokratik, siyasal, sosyal, hukuki ve diğer alanlardaki mış gibi yapılan değişikliklerle günü kurtarmaya çalışmışlar ancak sonuç alamadıkları için devlet sonunda yıkılmıştır. Cumhuriyet sonrası da bu yönüyle değişen fazla bir şeyin olmadığı anlaşılmaktadır. Yönetenler yönetimi topluma hizmet etme aracı olarak kullanmak yerine gücü ele geçirip keyfi olarak kaynakları istediği kişilere aktarma, güce sahip olarak saltanat sürme aracı olarak görmekten kurtulabilmiş değildir. Yönetim aracının bu şekilde kullanılmasından vaz geçememe ülkedeki sorunların azalması yerine artmasına neden olmaya devam etmiştir.

Her alanda politikasızlık söz konusudur. Bunun örneklerinden birisi de Suriye’li göçmenler konusudur. Suriye’li göçmenleri 2011 yılında ülkeye kontrolsüz bir şekilde boca eden iktidar bu güne kadar ülkenin ekonomisi başta olmak üzere hemen her alanda ülkeyi devasa bir istikrarsızlığa mahkum etmiştir. Bugün gelinen noktada Suriye’de yaşanan son gelişmelerden sonra Cumhurbaşkanı geçmişten bugüne yaşanan tüm problemleri görmezden gelerek herkese verip veriştirmektedir. İktidar destekçileri arasında dahi yaşanan politikasızlığa duyulan öfkeyi görmezden gelerek muhacir-Ensar edebiyatına sarılarak her alanda yaptığı gibi bu alanda da sorunları görmezden gelmeyi tercih etmektedir.

2011 yılından bu yana ülkeye gelen Suriye’lilerin ve yaşadıkları yerleşim yerlerindeki diğer kişilerin çektiklerinin baş sorumlusu olarak iktidar şimdi Suriye rejiminin çökmesi ile birlikte zafer naraları atarak doğru politika uyguladığını ısrarla iddia etmeye devam ediyor. İktidar göçmenleri hiçbir önlem almaksızın ülkenin adeta her yerine salarak ve takip etmeksizin kim kime dum duma bir anlayışla göçmen politikasından ziyade politikasızlığının göstergesidir. Bu süreçte toplumda büyük karmaşa yaşanmaması politikanın doğruluğunu değil, toplumun gelenlerle girdiği etkileşimde yaşananlar ve gelenlerin içinde bulundukları topluma isteyerek veya istemeyerek de olsa uyum çabalarının bir sonucudur. Ülkemize gelen Suriye’li göçmenler ekonomik hayatın içine ucuz iş gücü olarak dahil oldular. Bu durum uzun bir süre devam etti. Bu ucuz işgücünden büyük yararlılık sağlayanların sayısı hiç de az değil. Uzun bir süre devam eden ucuz iş gücü niteliği bir süre sonra ekonomik hayatta bir aktör haline dönüşmeye başlamalarına neden oldu. Belirli sektörlerde nitelikli iş gücünü oluşturmaya başlayan Suriye’liler iş yeri sahibi de olmaya ve yanlarında yerli vatandaşları çalıştırır hale de geldikleri oldu. Yoğunlaştıkları bölgelerde sadece kendi vatandaşları için işletmeler kurmaya, ticari alanda gettolara dönüşmelerine neden oldular. Bu durum yerli durumundaki kişi ve grupların tepkilerine neden olmuştur.

Suriye’lilerin gelişi ev kiralarının büyük oranda yüksek seyretmesine neden olmuştur. Daha önce hiç kimsenin yüzüne bakmadığı yerler Suriye’li göçmenler tarafından insani şartlara uygun mu değil mi bakılmaksızın kiralanır hale gelmiştir. Bu durum kira enflasyonu başta olmak üzere her alanda enflasyonu patlatmıştır. Bugün ülkemiz ekonomik göstergeler yönünden dünya sıralamalarında en kötü yerlerde yer almaktadır. Bu durum ülkedeki üretim, tüketim ve paylaşım düzeninde zaten olmayan sistemsizliği daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir.

Uzun bir süre muhacir-sahabe söylemi toplumda oluşan baskının ciddi boyutlara ulaşmasına engel olmuştur. Ancak gelinen aşamada artık altından kalkılmaz hale gelen sorunlar her alanda ciddi itirazlara neden olmaya başlayınca iktidar geçici önlemlerle baskıyı azaltma yollarına başvurdu. Yabancı tepkisini önleme adına yoğunluğun yüzde yirmi beşi geçmeyeceği yönünde kararları dillendirdiği halde bu konuda hemen hiçbir sonuç alıcı çaba içine girilmemiş, vatandaşa yönelik sürekli sabır telkinleri ile zamana oynamayı tercih etmiştir.

Suriye’li göçmenler ekonomik hayat dışında eğitim, sağlık, yerel hizmetlerden yararlanma alanlarında da toplumda sorunlara yol açmışlardır. Okullardaki yoğun Suriye’li öğrenci sayısı ilk günden itibaren farklı yöntemlerle ele alınarak göç yolda düzülür misali rüzgarın önündeki yaprak misali sorunlara günü birlik çözümler geliştirilmeye çalışılmıştır. Önceleri sabahçı öğlenci farklı dönem uygulaması ile birbirinden ayrılan Suriye’li ve yerli öğrencilerle ilgili uygulama bir süre sonra kaldırılarak tüm okullara dağıtılması yönünde uygulamaya geçilmiştir. Sağlık kurumlarında yaşananlar ile ilgili olarak da yine kişisel tecrübeye dayanan gözlemler bulunmakla birlikte önemli sorunların yaşandığı toplumda genel bir kanıdır. Yerel yönetim hizmetlerinden yararlanma düzeyinde ortaya çıkan ilave gücün karşılanmasında da yine büyük sorunlar toplumda yönetimin müdahalesi olmaksızın toplum tarafından absorbe edilmiştir.

2011 yılından beri ülkemize gelmiş olan Suriye’lilerle ilgili neler yaşadıklarına, bulundukları çevrede ne tür sorunlarla karşılaştıklarına dair derli toplu bir veri kaynağının olduğu söylenemez. 2011 yılından beri yaşanan tecrübeden hareketle bir sistemin kurulması gibi bir durum da yoktur. Bir başka göç tecrübesinde yaşanacakları hayal etmek için kahin olmaya gerek yok. Baştan beri Suriye sorunu ile ilgili olarak yaşanan süreçte her şeyin farkında olan bir yönetimin inisiyatifi ile yönetilmesinden çok rüzgarın önünde sürüklenen yaprak misali dünyadaki diğer aktörlerin girişimleri ve şartların getirdiği sonucun ortaya çıkardığı bir durumla karşı karşıya kalındı dense yanlış olmaz. Buna rağmen bu süreçten zafer devşiren iktidarı izlemeye devam edeceğiz. Umalım ki Suriye’de herkesi mutlu edecek bir sonuca ulaşılır. Bu süreçte keşke iktidar yaşananlardan ders alarak politikasız yönetim kültüründen kurtularak topluma hizmet eden bir yönetimi kurabilse de toplumun yaşadığı dertlerden hep bir birlikte kurtulabilsek.

 

  

Mehmet Ali DEMİR

Muhalifbakış

izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...