Suriye’de altmış
yılı aşan BAASÇI Esad rejimi on yılı aşan açık mücadeleyi son 15 gün içindeki
muhaliflerin saldırılarına dayanamayarak sona ermiş oldu. Bu durum rejim
karşıtlarının açık bir başarısı. Şimdi bu başarı herkes tarafından
sahiplenilmeye çalışılıyor. Bu kadar çok parçalı aktörün bulunduğu bir olayda
kimin payının ne kadar olduğunun ortaya konması hele bu kadar yakın bir zaman
içinde mümkün değil. Daha uzun bir süre bu sonucu hazırlayan sebepler herkes
tarafından sahiplenecek gibi görünüyor. Buna rağmen Suriye devletinin içinde
bulunduğu durumun sürdürülebilir olmadığı açık bir gerçeklikti. Yönetimdeki Esad/Esed
rejimi diktatoryal bir yapıya dayanıyordu. Toplumsal temeli yoktu. Ülkedeki nüfus
yapısında en küçük gruplardan birisine dayanıyordu. 2011 yılında rejime karşı
çıkan grupların ilk baş kaldırılarında büyük bir darbe alarak yıkılma
tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı halde Rusya ve İran’ın desteği ile ayakta
kalmayı bu güne kadar başarmıştı. Tamamen dış desteğe dayanarak iktidarda
kalmanın sürdürülebilmesi mümkün değildi. Sonuçta gelinin noktada beklenen son
ortaya çıkmış oldu. Şimdi bu sonu hazırlayan sebeplerin arkasındaki güçlerin
kim olduğunun ortaya çıkarılması gerekiyor ancak bunun kısa sürede mümkün
olduğunu düşünmek doğru değil. Buna rağmen özellikle Türkiye özelinde iktidar temsilcileri
ortaya çıkan sonucu kendilerine mal etmeye hemen başladılar.
Türkiye’nin 2011
yılından beri muhalif grupları desteklediği açık. Bu yönüyle Türkiye’nin mevcut
sonucun ortaya çıkmasında hiçbir dahli olmadığını iddia etmek doğru olmaz.
Bununla birlikte sonuca kalıcı etki yapma düzeyi konusunda da abartıdan kaçınmak
gerekiyor. Türkiye’nin en büyük katkısı Suriye’li göçmenleri ülkesinde
barındırması olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Bu durum Suriye içinde
mücadele eden gruplara yönelik önemli bir destek göstergesi olarak değerlendirilebilir.
2011 yılında çatışmaların başladığı ilk zamanlardan itibaren ne tür destekler
sağlandığının belirlenmesi masa başındaki değerlendirmelerle ortaya konulması
mümkün değil. Bununla birlikte en azından Rusya’nın çatışmalara müdahil olarak
girmesine kadar önemli desteklerde bulunduğu söylenebilir. Rusya’nın dahil
olması sonrası Türkiye desteğini farklı bir şekle sokmak zorunda kalmıştır
denebilir. Muhalif gruplar arasında veya Suriye’ye dahil olan aktörler arasında
arabuluculuk rolü sürdürülmeye devam edildi. En fazla Suriye’li göçmen nüfusuna
sahip olmanın getirdiği ağır yükün altında ezilme durumuna gelmiş bir ülke
olarak arabuluculuk rolünün Türkiye’ye verilmesi aslında aktif bir politika
yapıcılığının göstergesi olarak değerlendirilmesi çok da doğru bir yaklaşım
olmaz. Selin önündeki set misali başta Avrupa olmak üzere dünyadaki diğer güçlü
aktörler Türkiye’yi bu rolü vermek zorunda kaldılar. Selin önündeki setin yıkılması
setin arkasındaki ülkeler için bir kıyamet senaryosu olarak görülmesi nedeniyle
setin sağlam bir şekilde kalması adına desteklenmesinin tercih edilmesi durumu
ortaya çıkmıştır. Bu durum bizim ülkedeki yönetimin Suriye politikasının başarısından
ziyade ülkenin bulunduğu stratejik konumun gereği olarak diğer aktörlerin
desteklemek zorunda kalmalarının bir sonucudur. Geçmişten bu yana ülkemiz
Avrupa ve dünya politika arenasında diğer ülkelerin içine girdikleri stratejik
oyunlarda oyun sahası olarak kullanılagelmiştir. Planlanan stratejik oyunlarda
oyun kurucu rolünü oynayan bir aktörlükten ziyade filmin çevrildiği set olmaktan
öte gidilebilmiş değil. Buna rağmen iktidar bu durumu kendi politikalarının bir
sonucu imiş gibi içeriye pazarlamaya çalışmaktadır.
Osmanlı döneminde
de özellikle 17.yüzyıldan itibaren ülke yönetiminde söz sahibi olanlar toplumun
dünyadan habersiz hayatlarından bu şekilde yararlanmayı hep bilmişlerdir. Bu
gün de toplumun dünya olaylarına karşı ilgisi geçmiştekinden çok farklı bir
düzeyde değil. En azından nüfusun büyük çoğunluğu açısından durum bu. Elbette
küçük bir azınlık için bu durum doğru olmayabilir.
Dünyada ortaya
çıkan çağdaş devlet yönetim sistemleri görmezden gelinmeye başlandığı andan
itibaren Osmanlı devlet yönetim sistemi çökmeye yüz tutmuştur. Devleti
yönetenler çağın getirdiği yönetim yapısını ülkeye getirmek yerine ucundan
kenarından yaptıkları önce askeri yenilik hareketlerinin ardından bürokratik,
siyasal, sosyal, hukuki ve diğer alanlardaki mış gibi yapılan değişikliklerle
günü kurtarmaya çalışmışlar ancak sonuç alamadıkları için devlet sonunda
yıkılmıştır. Cumhuriyet sonrası da bu yönüyle değişen fazla bir şeyin olmadığı
anlaşılmaktadır. Yönetenler yönetimi topluma hizmet etme aracı olarak kullanmak
yerine gücü ele geçirip keyfi olarak kaynakları istediği kişilere aktarma, güce
sahip olarak saltanat sürme aracı olarak görmekten kurtulabilmiş değildir. Yönetim
aracının bu şekilde kullanılmasından vaz geçememe ülkedeki sorunların azalması
yerine artmasına neden olmaya devam etmiştir.
Her alanda
politikasızlık söz konusudur. Bunun örneklerinden birisi de Suriye’li göçmenler
konusudur. Suriye’li göçmenleri 2011 yılında ülkeye kontrolsüz bir şekilde boca
eden iktidar bu güne kadar ülkenin ekonomisi başta olmak üzere hemen her alanda
ülkeyi devasa bir istikrarsızlığa mahkum etmiştir. Bugün gelinen noktada
Suriye’de yaşanan son gelişmelerden sonra Cumhurbaşkanı geçmişten bugüne
yaşanan tüm problemleri görmezden gelerek herkese verip veriştirmektedir.
İktidar destekçileri arasında dahi yaşanan politikasızlığa duyulan öfkeyi
görmezden gelerek muhacir-Ensar edebiyatına sarılarak her alanda yaptığı gibi
bu alanda da sorunları görmezden gelmeyi tercih etmektedir.
2011 yılından bu
yana ülkeye gelen Suriye’lilerin ve yaşadıkları yerleşim yerlerindeki diğer
kişilerin çektiklerinin baş sorumlusu olarak iktidar şimdi Suriye rejiminin
çökmesi ile birlikte zafer naraları atarak doğru politika uyguladığını ısrarla
iddia etmeye devam ediyor. İktidar göçmenleri hiçbir önlem almaksızın ülkenin
adeta her yerine salarak ve takip etmeksizin kim kime dum duma bir anlayışla
göçmen politikasından ziyade politikasızlığının göstergesidir. Bu süreçte
toplumda büyük karmaşa yaşanmaması politikanın doğruluğunu değil, toplumun
gelenlerle girdiği etkileşimde yaşananlar ve gelenlerin içinde bulundukları
topluma isteyerek veya istemeyerek de olsa uyum çabalarının bir sonucudur.
Ülkemize gelen Suriye’li göçmenler ekonomik hayatın içine ucuz iş gücü olarak
dahil oldular. Bu durum uzun bir süre devam etti. Bu ucuz işgücünden büyük
yararlılık sağlayanların sayısı hiç de az değil. Uzun bir süre devam eden ucuz
iş gücü niteliği bir süre sonra ekonomik hayatta bir aktör haline dönüşmeye
başlamalarına neden oldu. Belirli sektörlerde nitelikli iş gücünü oluşturmaya
başlayan Suriye’liler iş yeri sahibi de olmaya ve yanlarında yerli vatandaşları
çalıştırır hale de geldikleri oldu. Yoğunlaştıkları bölgelerde sadece kendi
vatandaşları için işletmeler kurmaya, ticari alanda gettolara dönüşmelerine
neden oldular. Bu durum yerli durumundaki kişi ve grupların tepkilerine neden
olmuştur.
Suriye’lilerin
gelişi ev kiralarının büyük oranda yüksek seyretmesine neden olmuştur. Daha
önce hiç kimsenin yüzüne bakmadığı yerler Suriye’li göçmenler tarafından insani
şartlara uygun mu değil mi bakılmaksızın kiralanır hale gelmiştir. Bu durum
kira enflasyonu başta olmak üzere her alanda enflasyonu patlatmıştır. Bugün
ülkemiz ekonomik göstergeler yönünden dünya sıralamalarında en kötü yerlerde
yer almaktadır. Bu durum ülkedeki üretim, tüketim ve paylaşım düzeninde zaten
olmayan sistemsizliği daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir.
Uzun bir süre
muhacir-sahabe söylemi toplumda oluşan baskının ciddi boyutlara ulaşmasına
engel olmuştur. Ancak gelinen aşamada artık altından kalkılmaz hale gelen
sorunlar her alanda ciddi itirazlara neden olmaya başlayınca iktidar geçici
önlemlerle baskıyı azaltma yollarına başvurdu. Yabancı tepkisini önleme adına
yoğunluğun yüzde yirmi beşi geçmeyeceği yönünde kararları dillendirdiği halde
bu konuda hemen hiçbir sonuç alıcı çaba içine girilmemiş, vatandaşa yönelik
sürekli sabır telkinleri ile zamana oynamayı tercih etmiştir.
Suriye’li
göçmenler ekonomik hayat dışında eğitim, sağlık, yerel hizmetlerden yararlanma
alanlarında da toplumda sorunlara yol açmışlardır. Okullardaki yoğun Suriye’li
öğrenci sayısı ilk günden itibaren farklı yöntemlerle ele alınarak göç yolda
düzülür misali rüzgarın önündeki yaprak misali sorunlara günü birlik çözümler
geliştirilmeye çalışılmıştır. Önceleri sabahçı öğlenci farklı dönem uygulaması
ile birbirinden ayrılan Suriye’li ve yerli öğrencilerle ilgili uygulama bir
süre sonra kaldırılarak tüm okullara dağıtılması yönünde uygulamaya geçilmiştir.
Sağlık kurumlarında yaşananlar ile ilgili olarak da yine kişisel tecrübeye
dayanan gözlemler bulunmakla birlikte önemli sorunların yaşandığı toplumda
genel bir kanıdır. Yerel yönetim hizmetlerinden yararlanma düzeyinde ortaya
çıkan ilave gücün karşılanmasında da yine büyük sorunlar toplumda yönetimin
müdahalesi olmaksızın toplum tarafından absorbe edilmiştir.
2011 yılından
beri ülkemize gelmiş olan Suriye’lilerle ilgili neler yaşadıklarına,
bulundukları çevrede ne tür sorunlarla karşılaştıklarına dair derli toplu bir
veri kaynağının olduğu söylenemez. 2011 yılından beri yaşanan tecrübeden
hareketle bir sistemin kurulması gibi bir durum da yoktur. Bir başka göç
tecrübesinde yaşanacakları hayal etmek için kahin olmaya gerek yok. Baştan beri
Suriye sorunu ile ilgili olarak yaşanan süreçte her şeyin farkında olan bir
yönetimin inisiyatifi ile yönetilmesinden çok rüzgarın önünde sürüklenen yaprak
misali dünyadaki diğer aktörlerin girişimleri ve şartların getirdiği sonucun
ortaya çıkardığı bir durumla karşı karşıya kalındı dense yanlış olmaz. Buna
rağmen bu süreçten zafer devşiren iktidarı izlemeye devam edeceğiz. Umalım ki
Suriye’de herkesi mutlu edecek bir sonuca ulaşılır. Bu süreçte keşke iktidar
yaşananlardan ders alarak politikasız yönetim kültüründen kurtularak topluma
hizmet eden bir yönetimi kurabilse de toplumun yaşadığı dertlerden hep bir
birlikte kurtulabilsek.
Mehmet Ali DEMİR |
Muhalifbakış |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder