2 Ağustos 2024 Cuma

Tarikat ve Cemaatlere Gerek Var mı?


 

Genel olarak dile getirilen bir soruyu sık sık duyarız. Allah’ımız bir, Kur’an’ımız bir, peygamberimiz bir, buna rağmen neden bu kadar çok cemaat ve tarikat var?

Bu soru üzerinde kafa yoranlar değil ancak şaşıranlara şaşırmak gerekir. Tarikat ve cemaat kavramları toplumsal gruplaşma türlerinden bir kaçıdır. Toplumda insanlar tek tek yaşamazlar. Toplumsal hayata yönelik sosyoloji, sosyal psikoloji gibi bilim dalları toplu halde yaşayan insanlara yönelik çalışmalar yapar. Toplum içinde formal ve informal grupların varlığı konusunda çalışan bilimler toplumdaki bu gruplaşmalara şaşırmaz. Bunları anlamaya çalışır. Toplumsal hayatın kendi içinde kuralları ve işleyiş düzenleri vardır. Bu yönüyle tarikat ve cemaat türü yapılanmaları sosyolojik bir gerçeklik olarak kabul etmek daha doğru olacaktır.

Toplu halde yaşayan insanların oluşturdukları gruplar bilimsel bir gerçeklik olarak kabul edilmiş ve grup dinamiğine yönelik çözümleme teknikleri geliştirilmiştir. İnsanların neden grup içinde bulunmak istediklerinin anlaşılması amacıyla çok farklı çalışmalar yapmış bilim insanları vardır.

Din de toplumsal hayatın içinde yer alan değerlerden biridir. Bu değer etrafında toplanan insanların oluşturdukları gruplar aslında tarikat ve cemaat olarak isimlendirilir. Tarikat veya cemaat yapılanması doğal bir oluşumdur. Doğal olmayan bu tür toplumsal gruplaşmaları yok saymak, yok etmeye çalışmaktır. Bugün tarikat ve cemaat yapılanmaları konusunda toplumun çoğunun zihninde oluşan sorular aslında devleti yönetenlerin bu tür yapılanmaları yok saymalarından kaynaklanmaktadır.

Ülkemizde Osmanlı döneminde bu tür tarikat ve cemaat yapılanmaları devlet tarafından kabul edilen bir olgu olarak görülüyordu. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte toplum doğal gelişim çizgisinden çıkarılarak zorla dönüştürülmeye çalışıldı. Bu dönüşüm siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel olmak üzere pek çok yönden topluma dayatıldı. Toplumun dünyaya açık hale getirilmesi aslında toplumsal değişimin doğal çizgisine oturmasını sağlayacaktır. Ancak bu uzun süreli bir beklemeyi gerektirir. Toplumsal değişim ve dönüşüm doğal olarak uzun sürede oluşur. Bununla birlikte özellikle Cumhuriyetin ilanı sonrası devleti yönetme gücünü ele alanların bu kadar uzun süre beklemeye tahammülü, sabrı ve zamanı olmaması nedeniyle süreyi zorlayıcı projeler aracılığıyla kısaltabileceklerini zannettiler. Bir yönüyle Cumhuriyet toplumsal bir deneye dönüşmüş oldu. Bugün Cumhuriyet ile birlikte girişilen toplumsal deneyin hem sonuçlarını hem de etkilerini yaşıyoruz.

Osmanlı döneminde var olan tarikat ve cemaat yapılanmaları ideal bir sistemde idiler iddiasını ileri sürmek mümkün değildir. Osmanlı dönemindeki sistemde de önemli sorunların olduğu açık olmakla birlikte en azından toplumsal gerçeklikle mücadele etme gibi bir anlayış yoktu. Cumhuriyet toplumsal gerçekliği kabul etmekten vaz geçerek tarikat ve cemaat yapılanmalarını tümüyle yasakladı, yok saydı. Yasaklama ile toplumsal bir gerçekliğin yok olacağı zannedildi. Hiçbir toplumsal gerçeklik zorlama ile yasal düzenleme ile yok olmaz. Toplumsal gerçekliği var eden şey toplumu oluşturan bireylerin istek ve ihtiyaçlarıdır. Bu istek ve ihtiyaçlar doğal şartlarla karşılanmadığı sürece yok olmadığını bu gün de görüp yaşıyoruz.

Tarikat ve cemaat türü yapılanmalar devlet tarafından yasaklanınca doğal olarak bu tür yerlere giden insanlar yasak bir davranış yapıyor korkusuyla yaptıklarını gizlemek zorunda kalıyorlar. Devletin kabul etmediği, yasakladığı bir davranışı gizlice yapan, bu davranışın yapılmasına dahil olan herkes suç işlediği iddiasıyla karşı karşıya kalma korkusuyla tedirginlik yaşar. Gizli örgütsel faaliyetlerin kendi içinde kuralları, işleyiş düzenleri ve organize yapıları olur. Devletin yasakladığı bir faaliyet olması nedeniyle kurallar, işleyiş düzenleri çoğu zaman gizlenir. Gizli olan her faaliyette kötüye kullanma da her zaman vardır.

Bugün toplumda var olan her tür faaliyetin belirlenmiş kurallar çerçevesinde izne tabi hale getirilmesi gerekmektedir. Kamunun izni ile oluşturulmuş her faaliyet toplumsal bir meşruiyet kazanmış olursa kötüye kullanma da ortadan kalkacaktır.

Cumhuriyet döneminde dine dair faaliyetler uzun bir süre devletin ilgi alanının dışına çıkarılmış olarak bırakıldı. O dönemde din, Allah ile kul arasında bir iştir denilerek devletin ilgi alanı dışına doğal olarak da kamusal alanın dışına itilmeye çalışıldı. Osmanlı döneminde din hiçbir zaman toplumun kendi kendine yürüttüğü bir hizmet olarak bırakılmadı. Toplumu oluşturan bireyler kendi aralarında oluşturdukları sistemler aracılığıyla dini faaliyetleri organize etmeye alıştırılmadı. Devlet her zaman dini kendi tekelinde tutarak sürekli desteklerken aynı zamanda kontrol altında da tuttu. Bu durum toplumda dini teşkilatların geliştirilip kurulması tecrübesi edinmesine engel oldu. Cumhuriyet bir anda dini kamusal hizmet alanı dışına çıkarınca toplum büyük bir boşluğa düşmüş oldu. Toplumda ortaya çıkan bu boşluk din konusunda endişe taşıyan bir takım kişilerin perde arkasından bu faaliyetleri organize etmesine yol açtı. Bugün var olan hemen tarikat ve cemaat yapılanmalarının dayandığı kişiler Cumhuriyet döneminde yaşanan bu boşluğu doldurmaya çalışan kişilerin çabalarının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Cumhuriyet döneminde tek parti rejimi devam ettiği sürece dayatmacı anlayış varlığını güçlü bir şekilde devam ettirdi. Ne zaman ki çok partili hayata geçiş tecrübesine girişildi artık dayatmacı anlayışla iktidar gücünün devam ettirilemeyeceği anlaşıldı. Bu durum artık toplumsal hayatın farklı bir boyuta evrilmesine yol açtı. Buna rağmen eski dönemin uygulamaları ile yeni dönemin anlayışı hemen rayına oturamadı. Bugün halen bu düzensizliğin sancıları yaşanmaya devam etmektedir.

 

Mehmet Ali DEMİR

Muhalifbakış

izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...