İmam Hatip
Liseleri ülkemizde en çok tartışılan okul türlerinin başında gelmektedir. İmam
Hatip Okulu kavramı Cumhuriyet’in ilk yıllarında çıkarılmış olan Tevhid-i
Tedrisat Kanunuyla dini hizmetlerin yerine getirilmesinde görev yapacak
memurların yetiştirilmesi amacıyla açılması planlanan okullar çerçevesinde
açılmıştır.
Bu kanunun 3
Mart 1924 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına rağmen metinde açılacağı söylenen
okullar kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte geçmişteki bazı okullardan
dönüştürülerek açılmakla birlikte kısa bir süre sonra 1930 tarihinde tamamen
kapatılmıştır. 1948 yılında kurslar şeklinde yavaş yavaş dini hizmetleri
yürütecek memurlar yeniden yetiştirilmeye başlanmış ve 1951 tarihinde İmam
Hatip Okulları adıyla kanunun gereği açılacağı taahhüt edilen okullar açılmaya
başlanmıştır.
1951 sonrası
dönemde bu okulların sayısı zaman zaman değişen hızlarla, farklı yöntemler
kullanılarak artmıştır. İmam Hatip Okullarının açılış sürecinden itibaren bu
okullara yüklenen anlam toplumda farklı farklı olmuştur. Bundan dolayı da bu
okullar her zaman tartışılmıştır. Bu okulların sayısını artırmak isteyenlerle
azaltmak isteyenler arasında yaşanan tartışmalarda her iki taraf da birbirine
karşı suçlayıcı bir yaklaşım sergilemiştir.
Okulların
sayısını artırmak isteyenler bu okullarda dini eğitim verildiğini, dini
eğitimin anayasal bir hak olduğunu iddia etmişlerdir. Okulların sayısını
azaltmak isteyenler ise bu okullarda dini hizmetlerde görev yapacak memurların
yetiştirileceğini, dini hizmetleri yürütecek memur sayısına göre okullara
alınacak öğrenci sayısının kısıtlanmasını, kız öğrencilerin ise bu okullara hiç
alınmaması gerektiğini iddia etmişlerdir.
İmam Hatip
Okulları üzerinde yaşanan tartışmalar Cumhuriyetin ilanı sonrası yapılamayan
toplumsal tartışmaların da yeniden gündeme gelmesine neden oldu.
Cumhuriyet,
toplumsal dönüşüm projesi olarak toplumu kültürel olarak tamamen dönüştürmeyi
hedeflemişti. Toplumun geçmişten beri getirdiği kültürü tamamen batı kültürü
temeline oturtarak dönüştürmek ve bu dönüştürmeyi de zorla yapmayı tercih etti.
Cumhuriyet rejimini zora dayalı bir anlayışla topluma dayatmayı tercih eden
iktidar seçkinleri uzun süre toplumsal itirazları görmezden geldi ve bastırdı.
Topluma
yapılan dayatmalar 1946 çok partili hayata geçiş tarihine kadar bütün hızıyla
ve gücüyle devam etti. 1946 sonrası çok partili hayata geçişle birlikte girilen
yeni yol artık geçmişteki dayatmacı zihniyetin sürdürülmesini de imkansız hale
getirmiş oldu. Çok partili hayata geçişle birlikte toplumsal talepler daha fazla
dikkate alınmaya başlandı. Bu süreçte de yönetime talip olanlar, toplumu memnun
edecek adımları atarak iktidara sahip olma çabasına girdiler.
Cumhuriyeti
kuranlar seçkinci bir anlayışla tek parti iktidarında toplumun isteklerini
görmezden gelirken toplumla yönetim arasında çatışmacı bir işleyiş düzeni
kuruldu. Zamanla toplumu dönüştürme projesini destekleyenlerden oluşan seçkinci
zümre toplumda hakim güç noktalarını da ele geçirdi. Dönüşüm projesini
destekleyenlerin sayısını artırmaya yönelik pek çok projeler, faaliyetler,
girişimler, düzenlemeler yapıldı. Millet mekteplerinin açılması, köy
enstitülerinin kurulması, dil ve tarih kurumlarının kurulması, anayasal ve
yasal düzenlemeler yapılması, basına, üniversiteye yönelik düzenlemeler,
batıdan uzmanlar getirilerek planlar, programlar ve projeler hazırlatılması
gibi pek çok çalışma bu kapsamda sayılabilir. Bu çabaların sonucunda toplumda yeni
sistemi destekleyen bir grup oluştu. Seçkinci yönetim anlayışının kurduğu düzende
toplumun bir kesimi ile yönetim yabancılaştı.
Çok
partili hayata geçiş süreciyle birlikte toplumun büyük çoğunluğunda Cumhuriyeti
kuran ve uzun süre devleti tek parti anlayışıyla yöneten anlayışın iktidarı
bırakıp bırakmayacağı konusunda şüpheler vardı. Buna rağmen çok partili hayata
geçiş önemli bir kriz yaşanmadan başarıldı. Bununla birlikte çok partili hayata
geçiş toplum-devlet ilişkilerinde, toplumun devlet yönetimine katılım anlayışında
fazla bir şeyi değiştirmedi dense yanlış olmaz. Çok partili hayata geçişle
birlikte geçmişte var olan dayatmacı devlet anlayışında kısmi bir yumuşama olsa
da toplumun yönetime katılımını sağlayacak yapıların gelişiminde fazla bir
değişiklik olmadı. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte egemenliğin millete geçmesi iddiaları
söylemden öte geçemedi.
Çok
partili hayata geçişle birlikte organize olarak güçlü bir şekilde sesini
iktidara duyurabilenler iktidarı daha kolay etkilemeyi de başardılar. Özellikle
tek parti döneminde iktidara mesafeli duran gruplar bu süreçte daha etkin
olmaya, iktidarı isteklerine göre faaliyette bulunmaya zorlamaya başladılar. Bu
durum tek parti iktidarının sağladığı avantajı kullanarak gücü eline geçirmiş
olanlarla yeni dönemde etkinlik kazanan gruplar arasında uzun süreli çatışmayı
getirdi. Bu çatışma sürecinde 1960’tan itibaren on yılda bir askeri ihtilaller
yaşandı. Bu çatışma sürecinde İmam Hatip Okulları her zaman başlıca tartışma
konusu olarak dile getirilmekteydi. İmam Hatip Okulları yönetim tarafından
adeta ayak sürünerek, zorla desteklenen okullardı. Mezunları her zaman
sınırlanmaya çalışılıyordu. Bu okullar uzun süre yönetime rağmen halk
tarafından kurulan, ayakta tutulan okullar olarak kaldı. Bu arada 1973 yılında yapılan
yasal düzenlemelerle İmam Hatip Okulları İmam Hatip Liselerine dönüştü. Artık
İmam Hatip Liseleri meslek liseleri kategorisi içinde yer alan okullar haline
gelmiş oldu. Buna rağmen bu okulların işlevine, giren ve mezun olan
öğrencilerin sayılarına ve cinsiyetlerine ilişkin tartışmalar yine devam etti.
Her on yılda bir
yaşanan ihtilaller toplumda yeni güç odaklarını adım adım güçlendirirken eski
güç odaklarını da geriletti. En son 28 Şubat 1997’de yaşanan post modern darbe
ile birlikte eski güç odakları son mermilerini de kullandılar. Cumhuriyet
tarihi boyunca söylem bazında eski güç odakları tarafından eleştirilen pek çok
konuda kararlar alınarak bunlar yeniden istenen şekilde hayata geçirilmeye
çalışıldı. 2002 seçimleri eski güç odaklarının tüm cephelerde yenilmesiyle
sonuçlandı. Toplumda eski dönemden gelen tüm uygulamalara yönelik eleştiriler
getiren yeni iktidar, 2002 seçimleri ile birlikte bir yönüyle tamamen çok
partili hayata geçişle birlikte varlık alanına çıkma imkanını kazanan yeni güç
odaklarının galibiyetinin tescillendiği bir seçimle iktidara gelmiş oldu.
Yeni iktidar
dönemi ile birlikte İmam Hatip Liselerinin yıldızı da en azından iktidar
nezdinde parlamaya başladı. Geçmişte yok sayılan, sayıları sürekli sınırlanmaya
çalışılan bu okullar yeni iktidar döneminde ayrıcalıklı okullar haline
getirilmeye çalışıldı. İmam Hatip mezunları tarafından oluşturulan sivil toplum
kuruluşları Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yaparak bu okulların
sayılarının artışı il il, ilçe ilçe takip edilmeye, bu okullara kayıtlı
öğrencilerin sayılarının artırılmasına yönelik pek çok teşvikler ve
ayrıcalıklar sağlanmaya başlandı. En başarılı öğrencilerin gittiği Fen
Liselerine alternatif projeler uygulayan İmam Hatip Liseleri açılarak bu
kategorideki öğrencilerin de bu okullarda tutulmasının yolları bulunmaya
çalışıldı. İmam Hatip Liseleri bünyesinde İmam Hatip Ortaokulları açıldı. Bu
okullara adres sınırlaması olmaksızın her yerden ve sınavla öğrenci alma
imkanları verildi. İmam Hatip Liseleri ve ortaokullarındaki derslerden bir
kısmı tüm okullarda seçmeli olarak okutulmaya başlandı. Bir yönüyle adeta tüm
okullar İmam Hatip Okullarına dönüştürülmüş gibi oldu. Bu okulların öğrenci
sayıları diğer okullara göre daha düşük tutulmaya çalışıldı. Tüm bu çabalara
rağmen İmam Hatip Liseleri ve ortaokulları beklendiği gibi büyük bir nitelik ve
nicelik patlaması sağlamış değil. Fen Lisesi programı uygulayan sınavla öğrenci
alan okullar dışındaki sıradan İmam Hatip Liselerinin nitelik olarak üst
düzeyde olduğu söylenemez.
İmam Hatip
Liselerinin geçmişte yok sayılmasına karşın bu iktidar döneminde yıldızının
parlamış gibi görünmesi bu okulların tartışılmasını tamamen bitirmiştir
denemez. Milli Eğitim sisteminin içinde yer alan bir okul türünün yok sayılması
ne kadar yanlış ise ayrıcalık sağlanması da aynı derecede yanlıştır. İmam Hatip
Okulları geçmişte Cumhuriyet projesine uymayan insan tipi yetiştirdiği
suçlaması ile karşı karşıya kalmaktaydı. Bu dönemde ise iktidarın dindar nesil
yetiştirme projesinin bir gereği olarak bu okullara sahip çıktığı
düşünülebilir.
İmam Hatip
Okullarının bu tartışmalı pozisyonunun bu okullara fayda sağladığı söylenemez. Geçmişte
yok sayıldığı dönemde bu okullarda okuyanlarda var olan misyon ve idealizmin
bugün aynı şekilde bu iktidar döneminde de devam ettiğini söylemek zor. Geçmişte
yok sayılmanın verdiği mücadele azmi bu iktidar döneminde yerini rehavete terk
etmiş gibi görünüyor. İktidar tarafından destekleniyor olmak toplum içinde
iktidara karşı olan gruplar tarafından da hedef durumuna düşülmesine neden
oluyor. İktidarın attığı her yanlış adım imam hatip okullarına yönelik algının olumsuzlaşmasına
katkı sağlayan bir unsura da dönüşüyor.
İmam Hatip
Okullarının toplumdaki algısı yasal çerçevenin çok dışında olduğu anlaşılıyor. Yasal
olarak dini hizmetleri yürüten personel yetiştirme misyonu yerine toplum bu
okullara dini eğitim veren kurumlar misyonunu vermiştir. İmam Hatip Okullarının
dini eğitim verme misyonunu ne derece yerine getirdiği hususu üzerinde ayrıca
durulması gerekiyor. Buna rağmen Cumhuriyet tarihi boyunca toplum İmam Hatip
Okullarına gönderdiği çocuklarını dini hizmet yürüten personel olsun diye
göndermemiştir. İmam Hatip Okulları toplumun dine yüklediği anlama karşılık
veren tek alternatif olması hasebiyle toplum tarafından sahiplenilmiştir.
Farklı din eğitimi veren alternatif kurumlar olmayınca toplum tek seçenek
olarak bu kurumlara yönelmiştir.
İmam Hatip
Okulları geçmişte yok sayılmadan kaynaklanan bir nedenden dolayı din eğitimini
ne derece verdiği hususu üzerinde sorgulanmazken bu gün iktidar desteği nedeniyle
yine aynı konuda sorgulanmamaktadır. Oysa ülkemizdeki din eğitimi veren
kurumların din eğitimi verme nitelikleri itibariyle mutlaka sorgulanması,
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Din eğitiminin
niteliğine dair art niyetli olmayan tartışmaların yapılması toplumdaki doğru
din algısının gelişmesine de olumlu katkı sağlayacaktır. Buna da her
zamankinden çok bugün daha fazla ihtiyaç vardır.
Mehmet Ali DEMİR |
Muhalifbakış |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder