19 Ağustos 2024 Pazartesi

İmam Hatip Okulları ve Din Eğitimi Tartışmaları


 

İmam Hatip Liseleri ülkemizde en çok tartışılan okul türlerinin başında gelmektedir. İmam Hatip Okulu kavramı Cumhuriyet’in ilk yıllarında çıkarılmış olan Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla dini hizmetlerin yerine getirilmesinde görev yapacak memurların yetiştirilmesi amacıyla açılması planlanan okullar çerçevesinde açılmıştır.

Bu kanunun 3 Mart 1924 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına rağmen metinde açılacağı söylenen okullar kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte geçmişteki bazı okullardan dönüştürülerek açılmakla birlikte kısa bir süre sonra 1930 tarihinde tamamen kapatılmıştır. 1948 yılında kurslar şeklinde yavaş yavaş dini hizmetleri yürütecek memurlar yeniden yetiştirilmeye başlanmış ve 1951 tarihinde İmam Hatip Okulları adıyla kanunun gereği açılacağı taahhüt edilen okullar açılmaya başlanmıştır.

1951 sonrası dönemde bu okulların sayısı zaman zaman değişen hızlarla, farklı yöntemler kullanılarak artmıştır. İmam Hatip Okullarının açılış sürecinden itibaren bu okullara yüklenen anlam toplumda farklı farklı olmuştur. Bundan dolayı da bu okullar her zaman tartışılmıştır. Bu okulların sayısını artırmak isteyenlerle azaltmak isteyenler arasında yaşanan tartışmalarda her iki taraf da birbirine karşı suçlayıcı bir yaklaşım sergilemiştir.

Okulların sayısını artırmak isteyenler bu okullarda dini eğitim verildiğini, dini eğitimin anayasal bir hak olduğunu iddia etmişlerdir. Okulların sayısını azaltmak isteyenler ise bu okullarda dini hizmetlerde görev yapacak memurların yetiştirileceğini, dini hizmetleri yürütecek memur sayısına göre okullara alınacak öğrenci sayısının kısıtlanmasını, kız öğrencilerin ise bu okullara hiç alınmaması gerektiğini iddia etmişlerdir.

İmam Hatip Okulları üzerinde yaşanan tartışmalar Cumhuriyetin ilanı sonrası yapılamayan toplumsal tartışmaların da yeniden gündeme gelmesine neden oldu.

            Cumhuriyet, toplumsal dönüşüm projesi olarak toplumu kültürel olarak tamamen dönüştürmeyi hedeflemişti. Toplumun geçmişten beri getirdiği kültürü tamamen batı kültürü temeline oturtarak dönüştürmek ve bu dönüştürmeyi de zorla yapmayı tercih etti. Cumhuriyet rejimini zora dayalı bir anlayışla topluma dayatmayı tercih eden iktidar seçkinleri uzun süre toplumsal itirazları görmezden geldi ve bastırdı.

            Topluma yapılan dayatmalar 1946 çok partili hayata geçiş tarihine kadar bütün hızıyla ve gücüyle devam etti. 1946 sonrası çok partili hayata geçişle birlikte girilen yeni yol artık geçmişteki dayatmacı zihniyetin sürdürülmesini de imkansız hale getirmiş oldu. Çok partili hayata geçişle birlikte toplumsal talepler daha fazla dikkate alınmaya başlandı. Bu süreçte de yönetime talip olanlar, toplumu memnun edecek adımları atarak iktidara sahip olma çabasına girdiler.

            Cumhuriyeti kuranlar seçkinci bir anlayışla tek parti iktidarında toplumun isteklerini görmezden gelirken toplumla yönetim arasında çatışmacı bir işleyiş düzeni kuruldu. Zamanla toplumu dönüştürme projesini destekleyenlerden oluşan seçkinci zümre toplumda hakim güç noktalarını da ele geçirdi. Dönüşüm projesini destekleyenlerin sayısını artırmaya yönelik pek çok projeler, faaliyetler, girişimler, düzenlemeler yapıldı. Millet mekteplerinin açılması, köy enstitülerinin kurulması, dil ve tarih kurumlarının kurulması, anayasal ve yasal düzenlemeler yapılması, basına, üniversiteye yönelik düzenlemeler, batıdan uzmanlar getirilerek planlar, programlar ve projeler hazırlatılması gibi pek çok çalışma bu kapsamda sayılabilir. Bu çabaların sonucunda toplumda yeni sistemi destekleyen bir grup oluştu. Seçkinci yönetim anlayışının kurduğu düzende toplumun bir kesimi ile yönetim yabancılaştı.

            Çok partili hayata geçiş süreciyle birlikte toplumun büyük çoğunluğunda Cumhuriyeti kuran ve uzun süre devleti tek parti anlayışıyla yöneten anlayışın iktidarı bırakıp bırakmayacağı konusunda şüpheler vardı. Buna rağmen çok partili hayata geçiş önemli bir kriz yaşanmadan başarıldı. Bununla birlikte çok partili hayata geçiş toplum-devlet ilişkilerinde, toplumun devlet yönetimine katılım anlayışında fazla bir şeyi değiştirmedi dense yanlış olmaz. Çok partili hayata geçişle birlikte geçmişte var olan dayatmacı devlet anlayışında kısmi bir yumuşama olsa da toplumun yönetime katılımını sağlayacak yapıların gelişiminde fazla bir değişiklik olmadı. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte egemenliğin millete geçmesi iddiaları söylemden öte geçemedi.  

            Çok partili hayata geçişle birlikte organize olarak güçlü bir şekilde sesini iktidara duyurabilenler iktidarı daha kolay etkilemeyi de başardılar. Özellikle tek parti döneminde iktidara mesafeli duran gruplar bu süreçte daha etkin olmaya, iktidarı isteklerine göre faaliyette bulunmaya zorlamaya başladılar. Bu durum tek parti iktidarının sağladığı avantajı kullanarak gücü eline geçirmiş olanlarla yeni dönemde etkinlik kazanan gruplar arasında uzun süreli çatışmayı getirdi. Bu çatışma sürecinde 1960’tan itibaren on yılda bir askeri ihtilaller yaşandı. Bu çatışma sürecinde İmam Hatip Okulları her zaman başlıca tartışma konusu olarak dile getirilmekteydi. İmam Hatip Okulları yönetim tarafından adeta ayak sürünerek, zorla desteklenen okullardı. Mezunları her zaman sınırlanmaya çalışılıyordu. Bu okullar uzun süre yönetime rağmen halk tarafından kurulan, ayakta tutulan okullar olarak kaldı. Bu arada 1973 yılında yapılan yasal düzenlemelerle İmam Hatip Okulları İmam Hatip Liselerine dönüştü. Artık İmam Hatip Liseleri meslek liseleri kategorisi içinde yer alan okullar haline gelmiş oldu. Buna rağmen bu okulların işlevine, giren ve mezun olan öğrencilerin sayılarına ve cinsiyetlerine ilişkin tartışmalar yine devam etti.

Her on yılda bir yaşanan ihtilaller toplumda yeni güç odaklarını adım adım güçlendirirken eski güç odaklarını da geriletti. En son 28 Şubat 1997’de yaşanan post modern darbe ile birlikte eski güç odakları son mermilerini de kullandılar. Cumhuriyet tarihi boyunca söylem bazında eski güç odakları tarafından eleştirilen pek çok konuda kararlar alınarak bunlar yeniden istenen şekilde hayata geçirilmeye çalışıldı. 2002 seçimleri eski güç odaklarının tüm cephelerde yenilmesiyle sonuçlandı. Toplumda eski dönemden gelen tüm uygulamalara yönelik eleştiriler getiren yeni iktidar, 2002 seçimleri ile birlikte bir yönüyle tamamen çok partili hayata geçişle birlikte varlık alanına çıkma imkanını kazanan yeni güç odaklarının galibiyetinin tescillendiği bir seçimle iktidara gelmiş oldu.

Yeni iktidar dönemi ile birlikte İmam Hatip Liselerinin yıldızı da en azından iktidar nezdinde parlamaya başladı. Geçmişte yok sayılan, sayıları sürekli sınırlanmaya çalışılan bu okullar yeni iktidar döneminde ayrıcalıklı okullar haline getirilmeye çalışıldı. İmam Hatip mezunları tarafından oluşturulan sivil toplum kuruluşları Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yaparak bu okulların sayılarının artışı il il, ilçe ilçe takip edilmeye, bu okullara kayıtlı öğrencilerin sayılarının artırılmasına yönelik pek çok teşvikler ve ayrıcalıklar sağlanmaya başlandı. En başarılı öğrencilerin gittiği Fen Liselerine alternatif projeler uygulayan İmam Hatip Liseleri açılarak bu kategorideki öğrencilerin de bu okullarda tutulmasının yolları bulunmaya çalışıldı. İmam Hatip Liseleri bünyesinde İmam Hatip Ortaokulları açıldı. Bu okullara adres sınırlaması olmaksızın her yerden ve sınavla öğrenci alma imkanları verildi. İmam Hatip Liseleri ve ortaokullarındaki derslerden bir kısmı tüm okullarda seçmeli olarak okutulmaya başlandı. Bir yönüyle adeta tüm okullar İmam Hatip Okullarına dönüştürülmüş gibi oldu. Bu okulların öğrenci sayıları diğer okullara göre daha düşük tutulmaya çalışıldı. Tüm bu çabalara rağmen İmam Hatip Liseleri ve ortaokulları beklendiği gibi büyük bir nitelik ve nicelik patlaması sağlamış değil. Fen Lisesi programı uygulayan sınavla öğrenci alan okullar dışındaki sıradan İmam Hatip Liselerinin nitelik olarak üst düzeyde olduğu söylenemez.

İmam Hatip Liselerinin geçmişte yok sayılmasına karşın bu iktidar döneminde yıldızının parlamış gibi görünmesi bu okulların tartışılmasını tamamen bitirmiştir denemez. Milli Eğitim sisteminin içinde yer alan bir okul türünün yok sayılması ne kadar yanlış ise ayrıcalık sağlanması da aynı derecede yanlıştır. İmam Hatip Okulları geçmişte Cumhuriyet projesine uymayan insan tipi yetiştirdiği suçlaması ile karşı karşıya kalmaktaydı. Bu dönemde ise iktidarın dindar nesil yetiştirme projesinin bir gereği olarak bu okullara sahip çıktığı düşünülebilir.

İmam Hatip Okullarının bu tartışmalı pozisyonunun bu okullara fayda sağladığı söylenemez. Geçmişte yok sayıldığı dönemde bu okullarda okuyanlarda var olan misyon ve idealizmin bugün aynı şekilde bu iktidar döneminde de devam ettiğini söylemek zor. Geçmişte yok sayılmanın verdiği mücadele azmi bu iktidar döneminde yerini rehavete terk etmiş gibi görünüyor. İktidar tarafından destekleniyor olmak toplum içinde iktidara karşı olan gruplar tarafından da hedef durumuna düşülmesine neden oluyor. İktidarın attığı her yanlış adım imam hatip okullarına yönelik algının olumsuzlaşmasına katkı sağlayan bir unsura da dönüşüyor.

İmam Hatip Okullarının toplumdaki algısı yasal çerçevenin çok dışında olduğu anlaşılıyor. Yasal olarak dini hizmetleri yürüten personel yetiştirme misyonu yerine toplum bu okullara dini eğitim veren kurumlar misyonunu vermiştir. İmam Hatip Okullarının dini eğitim verme misyonunu ne derece yerine getirdiği hususu üzerinde ayrıca durulması gerekiyor. Buna rağmen Cumhuriyet tarihi boyunca toplum İmam Hatip Okullarına gönderdiği çocuklarını dini hizmet yürüten personel olsun diye göndermemiştir. İmam Hatip Okulları toplumun dine yüklediği anlama karşılık veren tek alternatif olması hasebiyle toplum tarafından sahiplenilmiştir. Farklı din eğitimi veren alternatif kurumlar olmayınca toplum tek seçenek olarak bu kurumlara yönelmiştir.

İmam Hatip Okulları geçmişte yok sayılmadan kaynaklanan bir nedenden dolayı din eğitimini ne derece verdiği hususu üzerinde sorgulanmazken bu gün iktidar desteği nedeniyle yine aynı konuda sorgulanmamaktadır. Oysa ülkemizdeki din eğitimi veren kurumların din eğitimi verme nitelikleri itibariyle mutlaka sorgulanması, değerlendirilmesi gerekmektedir.

Din eğitiminin niteliğine dair art niyetli olmayan tartışmaların yapılması toplumdaki doğru din algısının gelişmesine de olumlu katkı sağlayacaktır. Buna da her zamankinden çok bugün daha fazla ihtiyaç vardır.

           

 

 

Mehmet Ali DEMİR

Muhalifbakış

izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...