21 Temmuz 2024 Pazar

Ekonomik Kaostan Çıkış İçin Nerden Başlamalı?


 

Ekonomi, en basit tanımlamasıyla üretim, tüketim ve dağıtım/pazarlama faaliyetlerinden oluşan toplumsal bir faaliyet.

Ekonomi bilimi diğer pek çok çağdaş sosyal bilim gibi batıda ortaya çıkıp gelişmiştir. Her ne kadar ekonomik faaliyetler insanlığın var olduğu ilk günden beri var olmakla birlikte çağdaş anlamda bilim olarak ortaya çıkması batıda olmuştur. Çağdaş anlamda bilimsel gelişmeleri toplumumuz teğet geçmiştir. Toplumun bir konuda doğrudan bilgi sahibi olabilmesi tümüyle mümkün değildir. Toplumlara önderlik yapanlar toplumun yöneticileridir. Bu yönüyle yönetim sistemlerini elinde tutan yöneticiler toplumların gelişim yönlerini de doğrudan doğruya belirler. Aslında toplumun teğet geçtiği gelişmeler toplumun eksikliği değil, toplumu yönetme sorumluluğunu üzerine almış olan yöneticilerin bir eksikliğidir.

Ekonomi bilimi üzerinde çalışan uzmanlar ekonominin temel ilkelerini uzun yıllar ekonomik faaliyetlere yönelik yaptıkları gözlem, deney ve değerlendirmeler sonucunda geliştirmişlerdir. Her bilimsel alanda temel ilkelere dikkat edilmediği sürece o alana yönelik doğru adımları atabilmek mümkün değildir. Bilim, aslında aklı temsil eder. İnsan sahip olduğu aklı kullanarak dünyadaki yaşayışını düzene koyar. Yöneticiler başında bulundukları toplumların hayatlarına hakimdir. Yöneticilere rağmen toplumsal hayatın içinde bir değişimi ortaya çıkarabilmek geçmişte çok daha zor bir işti. Bu gün dahi yönetenler toplumun büyük çoğunluğuna hakimdir.  

Ülkemizdeki ekonomik işleyiş düzeni üzerinde herkes kendi günlük hayatında karşılaştığı olaylar çerçevesinde bilgi sahibidir. Ekonomik faaliyetler kısa sürede değiştirilemez. Tüm diğer sosyal olay ve olgularla ilişkilidir. Toplumun içinde ekonomik faaliyetler diye nitelenen faaliyetleri diğer insan faaliyetlerinden ayrı tutabilmek mümkün değildir. İnsana dair her tür faaliyet iç içedir. Ekonomik faaliyetler de bu iç içe geçmiş faaliyetlerin içinde bir unsur olarak varlığını güçlü bir şekilde gösterir. Hatta en önemli unsurdur. Ekonomik faaliyet insanın temel ihtiyaçlarının içinde her alanı ilgilendirir. Beslenme, barınma, giyinme gibi temel ihtiyaçlar ekonomik güç gerektirir. Ekonomik güce sahip olabilmek için iş sahibi olmak gerekir. İş hayatı ekonomik faaliyetlerin en temel boyutlarından birisini oluşturur.

Toplumsal her tür faaliyetin iç içe geçtiği günlük hayat tek tek insanlar için bireysel boyutta anlam ifade etse de insan teki tek başına var olmaz. İçinde bulunduğu toplumun geçmişi, yaşadığı coğrafya, içinde bulunduğu toplumun kültürü, sosyal yapısı gibi pek çok konular iç içe geçmiş günlük hayatı tam olarak tümüyle anlamayı, kavramayı güçleştirir.

Günlük hayatın içinde karşılaştığımız olay ve olgulardan hareketle ekonomik yapımıza ilişkin fikir sahibi olabilmek mümkündür.

Günlük hayatımızın geçtiği sokaklarda kullanılan araçlar, temel ihtiyaçlarımızı giderme yol ve yöntemlerimiz, sokakta karşılaştığımız kişilerle girdiğimiz diyaloglar hep ekonomik yapımıza ilişkin ipuçları verir.

Günlük hayattan hareketle anlayabileceğimizi iddia ettiğimiz ekonomik yapının anlaşılması onu hemen değiştirebileceğimiz anlamına gelmez. Ekonominin ilgili olduğu alanlar tıpkı bir makinenin parçaları gibi birbiri ile ilişkilidir. Bu ilişki nedeniyle hepsi birbirini sürekli etkiler. Toplumsal hayatın içinde var olan her tür faaliyet sadece bir kişinin çabasıyla etkilenemeyecek kadar kapsamlıdır. En güçlü olan devlet gücü ile dahi tüm bu faaliyet alanlarının bir anda değiştirilmesi, etkilenmesi, yönlendirilmesi mümkün değildir.

Toplumu oluşturan karmaşık yapının içinde kişiler, gruplar, kurumlar ve faaliyet alanları vardır. Toplumlar sadece kendi kendilerine bulundukları toprak üzerinde yaşamazlar. Yakın çevrelerinde başka toplumlar, kurumlar, gruplar ve faaliyetler vardır. Dünya artık eskisi gibi uzak-yakın değerlendirmesi yapılamayacak kadar sanal olarak küçülmüş durumdadır. Gelişen ulaşım, iletişim ve etkileşim teknolojileri sayesinde dünyanın her hangi bir yeri ile kısa sürede diyalog kurmak mümkündür.

Ekonomik faaliyetler çağdaş bir bilim olarak birkaç yüzyıllık bir dönemi kapsıyor da olsa ekonomik faaliyetlerin varlığını insanlığın varlığı ile birlikte başladığı alan uzmanları tarafından açıkça kabul edilmektedir. Ekonomik faaliyetler çok eskiden beri varlığını sürdürürken her ülke kendi içinde ekonomik sistemlerini kendilerine özgü bir temele oturtarak kurmuşlardır. Tarihi bir geçmişe sahip tüm bu ekonomik sistemler ait oldukları ülkelerin ekonomik gücünü oluşturmuştur. Düne ait herhangi bir olay ve olgunun değiştirilmesi için çok daha güçlü bir başka sistemin kurulmasına ihtiyaç vardır. Dünyada insanlık eskiden beri toplumlar arası mücadeleye sahne olmaya devam etmiştir. Dünya bir yönüyle güçlerin mücadelesinden oluşan bir sistem üzerinde varlığını sürdürmektedir. Hemen her dönemde bir toplum sahip olduğu her tür güçle bir başka toplum üzerinde hakimiyet kurmayı başarmıştır. Bu güç mücadelesinde her toplum geliştirdiği güç araçları ile daha yukarıya çıktığı gibi daha aşağı bir konuma da düşebilmektedir.

Ekonomik güç sistemlerini geçmişten beri kurdukları yapıları kullanarak güçlü hale getirmiş olan toplumlar bugün dünyada ekonomik faaliyetlere yön verebilmektedir. Türkiye bu süreçte ekonomik faaliyetlerle ilgili çağın gereklerini gerektiği gibi okuyabilmiş değildir. Osmanlı döneminden gelen bir takım alışkanlıklar ekonomik bir güç oluşturmayı desteklemek yerine köstekleyici bir etki oluşturmuştur. Bugünkü iktidarın yere göğe sığdıramadığı 2. Abdülhamit’e atfedilen bir değerlendirmede Alman İmparatoru hakkında iyi, hoş birisi ancak alış/veriş, ticaret gibi konularla fazlaca meşgul oluyor dediği rivayet edilir. Osmanlı’da ekonomi azınlıklara terk edilmiş bir işti. Yönetenler ekonomik faaliyetlerle uğraşmayı değersiz bir iş olarak görüyordu. Bu durum dünyayı okuyamamanın en temel örneklerinden sadece birisidir. Geçmişten gelen bu bakış açısı toplumda da ticari faaliyetlere uzak durulmasına yol açmıştır. Din dahi bu konuda toplumu doğru bakışa yöneltememiştir. İslam peygamberi rızkın onda dokuzu ticarettedir diyerek ticari faaliyetleri yüceltirken bizde bu anlayış doğru şekilde hayata geçirilememiştir. Toplumu oluşturan bireyler yönetsel sistemlerin oluşturduğu kastı aşmayı hala başarabilmiş değildir. Yönetenlerin oluşturduğu yapı bireyleri sıkı çemberlerin içine hapsetmiştir. Bu sıkı çemberlerin değişmesi Cumhuriyet sonrası da mümkün olmamıştır. Yönetim sistemlerinin oluşturduğu çemberler ekonomik faaliyetlerin gerektiği gibi gelişmesine katkı sunmak yerine engel olmuştur.

Ülkeyi yirmi yılı aşan süredir yöneten mevcut iktidar ekonomik faaliyetler başta olmak üzere her tür siyasal, sosyal, kültürel sorunlara neden olan yönetim sisteminden yakınarak iktidara geldiği halde iktidar gücünü eline geçirince yakındığı tüm uygulamaları kendi lehine kullanmaya yönelerek geçmişte yakındığı her şeyi kendine hizmet eder hale getirmiştir. Bu durum toplumda var olan sorunları yok etmek yerine sorunlara muhatap olanları değiştirmiştir. Daha önce yakınanlar mevcut yapıyı savunmaya, savunanlar da yakınmaya başlamıştır.

Gelişmiş, güçlü ekonomik sistemleri kurmuş olan güçlü devlet yapılarına sahip toplumlara bakılınca yönetim erkinin toplumun tümüne yarar üreten bir araç olarak kullanıldığı görülmektedir. Toplum içinde yapılan her tür faaliyetin toplumun tümünün yararına hizmet edecek şekilde düzenlendiği, takip edildiği, yönlendirildiği, ayrıcalıklı kişiler, gruplar ve zümreler, kontrol dışı, kayıt dışı faaliyetler, yolsuzluklar, usulsüzlükler, gemisini yürüten kaptan, altta kalanın canı çıksın türü söylem ve anlayışların hiçbir zaman kendine yer bulamadığı görülmektedir.  

Bu yapıların kurulması imkansız olmamakla birlikte devlet ve toplumun tümüyle dönüştürülmesi gerçekleşmediği sürece de geçmişten beri var olan bozuk düzenin değişmesinin mümkün olmadığı da açıktır. Bunun için her alanda toplumun tümünün yararını önceleyen kişilerden oluşan ekiplerin kurulması gerekiyor. Bu gün ülkemizde var olan bozuk düzenden yarar devşirenler bu ekiplerin kurulmasını elbette istememektedir. Mevcut iktidarın bu bozuk düzenden vaz geçmesini de beklememek gerekiyor. Bu ekiplerin kurulması tek tek bilinçli bireylerin sayılarının sürekli artması ile mümkündür. Toplumda toplumun yararını önceleyen anlayışı destekleyenlerin sayısı arttıkça diğerlerinin sayısı azalacaktır. Bu konuda her bir birey günlük hayatında yapıp ettiklerini gözden geçirip toplumu mu, kişisel menfaatleri mi desteklediği konusunda sorgulama yaparak kendini değiştirmeye karar vermesi gerekiyor. Bir başkasının kendisi adına mücadele etmesini bekleyenlerin varabileceği bir yer yoktur. Bunun için öncelikle herkesin tarihe, dine, doğru bildiği her şeye yeniden bakması, yeniden sorgulayıcı bir bakış açısıyla yaklaşması gerekiyor.

 

Mehmet Ali DEMİR

Muhalifbakış

izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...