Yönetim
kavramının bilimsel bir anlayışla ele alınmaya başlaması oldukça yenidir.
Yönetim, insanlığın var olduğu andan itibaren var olan bir olgu olmakla
birlikte bilimsel anlayışla var olması yeni. Bilimsel anlayışla ele almak
mevcut bilginin sistematik bir şekilde düzenlenmesini gerektiriyor. Yönetimin
bilimsel bir anlayışla ele alınması çağdaş bir yaklaşım olarak kabul ediliyor.
Ülkemizde
yönetim olgusunun bilimsel anlayışla ele alındığını söylemek zor. Yönetim faaliyeti
toplumsal bir faaliyet olarak herkesi ilgilendirir.
Yönetim
konusunda üniversitelerde farklı bölümler kurulmuş. Bu bölümler aracılığıyla
dünyadaki yönetim bilimi üzerine çalışmalar takip edilmeye çalışılıyor. Kamu
yönetimi, işletme, yönetim ve bilişim, eğitim yönetimi gibi bölümler bu şekilde
kurulmuş bölümlerden bazıları. Bilimsel anlamda yönetim faaliyeti üzerine
çalışmaların olması o toplumda yönetim anlayışına dair net bir fikir birliği
olduğu anlamına gelmiyor. Bilimsel yönetim son yüz-iki yüz yıl içinde ortaya
çıkmış bir anlayış. Bu anlayış batıda ortaya çıkmış ve halen batıda yapılan
çalışmalarla kendine yön çiziyor.
İçinde
yaşadığımız toplumda pek çok alanda olduğu gibi yönetim alanında da bilimsel
gelişmelere göre hareket etme kültürü halen gelişebilmiş değil. Bilimsel bakış
açısının gelişmediği her kültürde olduğu gibi bizde de kişilerin anlayış ve
inançlarına bağlı, günün şartlarına göre şekillenen bir işleyiş düzeni mevcut. Bilimsel
bakış açısı akla dayalı bir temele oturuyor. Akla dayalı bir temel ise belirli
ilke ve kurallara göre hareket etmeyi, öngörülerin muhtemel sonuçlarına göre alternatifli
olarak planlanmasını gerektiriyor. Kaynakların buna göre ayrılmasını, planlara
mümkün olduğunca uyulmasına gerekliliği getiriyor.
Günün
şartlarına göre yaşayış uzun dönemli bir yaşayış değildir. Günlük acil
ihtiyaçlar neyi gerektiriyorsa öyle davranılır. Kişiler genelde bu şekilde
yaşamaya eğilimlidir. Uzun dönemli düşünce öğrenilebilir bir beceridir.
Siyasetçiler genelde devlet geleneğimizin 2500
yıllık bir geçmişe sahip olduğunu iddia eder. Tarihi süreç içinde zincirleme
bir şekilde 2500 yıllık bir tarihi geçmiş söylemi bulunmakla birlikte tüm bu
süreci tek bir çizgi olarak görmek oldukça zordur. 2500 yıl boyunca farklı
coğrafyalarda, farklı isimlerle varlığını sürdürüyor gibi görünse de bütünüyle
tek tip bir anlayıştan, gelenekten, kültürden, sistemden söz edilemez.
Günümüze
en yakın dönem olarak Osmanlı ele alındığında 600 yıllık tarih içinde de benzer
şekilde bir köklü gelenek bulunmamaktadır. Geçmişten itibaren etkileşimde
bulunulan İran, Arap, Bizans kültürlerinden tevarüs edilen devlet yönetim düzenlerinden
seçilerek kullanılan uygulamaları kendi öz kültürümüzün ürünü olarak saymak
yanlış olur. 2500 yıllık dönem boyunca geliştirilen bir yönetim sistemi yerine
günün şartlarına göre bulunulan coğrafyada mevcut işleyiş düzeninden
yararlanılarak geliştirilen uygulamalardan söz etmek daha doğru olur. Bu ise köklü
bir yönetim geleneği anlamına gelmez.
Geçmişten
beri yönetim erkini ele geçirenlerin kişisel anlayışlarına göre günübirlik
kararlarla yönetim uygulamaları hayata geçirilmiştir. Bu uygulamalar sistemli
bir kurumsal işleyişe dönüşememiştir. Kişilere bağlı uygulamalar kişilerin
yönetimden uzaklaşması ile birlikte sona ermiştir. Kişilerde görülen zayıflık devlet
kurumunun da zayıflamasına neden olmuştur. Zayıf yöneticilerin gücü en yakında
bulunan fırsatçılar tarafından istismar edilir hale gelmiştir.
Kurumsallaşamayan devlet yönetim uygulamaları topluma hizmet etmekten çok gücü
eline geçiren zümrelere hizmet eder hale gelmiştir. Bu ise toplumun geniş
kesimlerine hizmet etmesi gereken yönetim sistemini menfaat gruplarının eline
geçmesine neden olmuştur. 600 yıllık uzun süre içinde dünyada kurulan yeni
sistem oturuncaya kadar Osmanlı’yı yönetenler de bilinçsiz bir şekilde kendilerince
çözüm üretmeye çalışmışlarsa da kişilere bağlı yönetim anlayışında değişiklik
olmaması nedeniyle olması gereken dönüşüm sağlanamamıştır. Cumhuriyetin ilanı
ile birlikte yeni bir yönetim anlayışı geldiği iddialarının aslı yoktur. Cumhuriyet,
kendinden önce var olan menfaat gruplarına hizmet eden devlet sisteminde köklü
dönüşümler gerçekleştirememiştir.
Devletin gücünü
eline geçirenler bu gücü toplumun tümünün hizmetine sunmak yerine geçmişteki
gibi belirli zümrelere yarar sağlayacak şekilde kullanmayı tercih etmişlerdir.
Mevcut
iktidar 20 yıl boyunca devleti çağın getirdiği değerlere göre yeniden dizayn
etmek yerine kendi eliyle oluşturduğu zümrelere hizmet edecek şekilde
kullanmayı tercih etmiştir.
Çağın
getirdiği yönetim değerlerine bakıldığında kurumsal bir işleyiş düzeninin
olduğu görülür. Bu işleyiş düzeninin toplumun tüm kesimlerine yönelik olarak kullanılması
gerekir. Kararlar alınırken toplumun geniş kesimleri dikkate alınır. Toplumun
yararını önceleyen bir işleyiş düzeni vardır. Toplum adına yönetim
faaliyetlerini sürekli denetleyen meclis gibi, basın gibi güçler vardır. Sürekli
birbirini denetleyen bir sistem kurulmuştur.
Ülkemizde
yaşanan pek çok sorunun kaynağında çağın gerektirdiği bir yönetim sisteminin
halen bizde kurulamamış olması bulunmaktadır. Ekonomik, sosyal, siyasal,
eğitsel sorunlar, gelişmeyi destekleyecek bir yönetim sisteminin kurulamamış
olması nedeniyle her geçen gün daha da derinleşmektedir.
Mehmet Ali DEMİR |
Muhalifbakış |