İktidar uzun
zamandır anayasa değişikliğinin gerekliliği üzerine argümanları ülke gündemine
getiriyor. Anayasanın darbe anayasası olduğu, bu anayasanın ülkenin elini
kolunu bağladığını, bu anayasa ile mevcut sistemin etkin bir şekilde
işletilemediğini iddia ederek mecliste diğer partileri ve toplumu ikna etmeye
çalışıyor.
Ülkenin düzeltme
ihtiyacı olan pek çok çalışma alanı olduğu konusunda herkes hem fikir. Burada
ortak bir hedef belirlenmesi gerekiyor. Bu konuda anayasanın da bir çalışma
alanı olduğu mutlak. Bununla birlikte anayasanın öncelik sırası iktidarın iddia
ettiği gibi tüm konuların önünde olduğunu söylemenin doğru olduğunu söylemek çok
fazla iddialı olur gibi görünüyor.
Anayasaların
işlevi konusunda herkes kendine göre değerlendirmelerde bulunabilir. Bununla
birlikte anayasaları toplumsal yaşamın olmazsa olmaz bir unsuru gibi görmek
fazla gerçekçi bir yaklaşım değil. Anayasalar toplum hayatına düzen vermeyi
amaç edinen kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. Yazılı kurallar bütününün
varlığı veya yokluğu toplumun hayatına doğrudan etki eden bir unsur olduğu
söylenemez. Yazılı kuralların kağıt üzerinde yazılmış olması toplumsal hayatı
düzenlemeye yetmemektedir. Ülkemizde nice yazılı kurallar kağıt üzerinde kalmış
haldedir. Yazılı olanla toplumun gerçek hayatında yaşananlar arasında devasa
farkların olması bizim ülkemiz için sıradan bir vakadır.
Bununla birlikte
dünya üzerinde yazılı anayasası olmayan gelişmiş ülke numunesi olarak İngiltere
her zaman dile getirilir. Amerikan anayasası ilk kurulduğu dönemdeki şekliyle
varlığını sürdürmektedir. Biz de ise yazılı anayasa kültürünün başladığı günden
bu yana çıkarılan anayasalar, bu anayasalarda yapılan değişikliklerin sayısının
hesabını bilen kimse yok. Bu da bizde temel sorunun anayasa olmadığını açıkça
gösteriyor.
Mevcut iktidar
anayasa değişikliğini hayati bir konuymuşçasına ön plana getirirken anayasanın
mevcut kurallarını uygulamama konusunda pek çok örneği hayata geçirmiş olma
şerefini üzerinde taşımaktadır. Anayasa değişsin derken işine geldiği zaman
anayasayı görmezden gelmek samimiyetsizliğin başlıca göstergelerinden
birisidir.
Ülkemizde yeni
bir anayasa yapılması ihtiyacından önce toplum yararına işleyen bir devlet
yapısının kurulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Kamu hizmetleri sunma göreviyle
yapılandırılmış olan devletin gerçek anlamda devlet işlevlerini yerine getirmesi
için çaba göstermesi anayasanın yenilenmesinden daha önceliklidir. Bunun için
devleti yönetme görevini üzerine almış olan iktidarın devlete bu işlevi
kazandırması gerekmektedir.
Cumhuriyet
öncesi dönemde devlet belirli kişi ve gruplara hizmet eden bir yapıda iken
Cumhuriyetle birlikte bu işlevin değişeceği iddia edilmiş olmakla birlikte
geçen zaman bu iddianın gerçekleşmediğini göstermiştir. Cumhuriyet rejimi
devletin işleyiş düzenini toplumun yararına işleyen bir yola sokmak yerine
toplumu dönüştürmeyi hedefleyen bir işlevi tercih etmiştir. 1939’da dönemin
başbakanı Refik Saydam tek parti kongresindeki konuşmasında devletin
işleyişinin A’dan Z’ye bozuk olduğundan yakındığı görülür. 1962 yılında askeri
ihtilal sonrası iktidarı devir almış olan İsmet İnönü devletin düzeninde
reformun şart olduğunu, işleyiş düzeninin kötülüğünü vurgulamıştır. Bu gün hala
devleti yönetenler genel devlet yönetiminden, bürokrasiden yakınmaktadırlar. Devletin
elli yıldır düzeltilemediği bir ülkede anayasayı değiştirmek ne işe yarar diye
sormak gerekiyor. Devleti yönetenler yönettikleri devleti dönüştürememişken
toplumu anayasa değişikliğine ikna etmeye çalışmaları yersiz bir çaba gibi
görünmektedir.
İktidarın bu tür
bir tartışmaya girmesinin nedenlerine ilişkin açık bir gerekçeyi söylemek
dışardan bakan bizler açısından oldukça zor. Topluma yön vermeye çalışanlar
gerçek niyetlerini açık sözlülükle dile getirmezler. Siyaset denilen olgunun
gereği budur. Bu nedenle siyasetçinin ne söylediklerine değil ancak
zihinlerinin arkasında var olması muhtemel art niyetlerini ortaya koymak
gerekir. Bu ise oldukça zor bir iştir. Bunu tam olarak yapabilmek imkansızdır. Bunun
yerine muhtemel düşünceler üzerinde akıl yürütülebilir. İktidarın gerçekte
olmayan bir ihtiyacı toplumun gözünün önüne sokmaya çalışması, toplumu buna
göre yönlendirmeye çalışmasında temel amaç toplumun zihnini başka yönlere çekme
çabası olabilir. İktidarın ülkeyi getirdiği mevcut ekonomik, sosyal, siyasal ve
daha pek çok toplumsal sorunlarla başa çıkabilmesi oldukça zor görünüyor.
Uygulanan yanlış politikaların sonucu olarak ortaya çıkan bu kaos ortamında
hareket alanı oldukça daralmış durumda. Var olan gerçekliği değiştirme güç ve
imkanını kaybetmiş bir iktidarın iktidarı bırakması beklenemez. İktidarı
bırakamayan mevcut yönetim süre doluncaya kadar zamanı doldurması gerekiyor.
Yani doksan dakikalık maçta mağlubiyet kaçınılmaz olunca rakibe karşı maçın
sonunu getirme adına top çevirme davranışı gibi iktidarı top çevirmeye
çalışıyor diyebiliriz. Bu durum topluma zarar verse de mevcut iktidar topluma
vereceği zarar mı yoksa kendi beceriksizliğini kabul etme mi tercihinde bulunma
durumunda kalınca iktidar doğal olarak kendisini suçlamayı tercih etmiyor.
Topluma açık bir zarar verdiğini de kabul etmesi mümkün değil. Bu durumda top
çevirmek için Doğan Cüceloğlu’nun deyimiyle mış gibi yapmayı tercih ediyor. Anayasa
değişikliği ihtiyacını topluma olmazsa olmaz bir argüman olarak pazarlamaya
çalışıyor.
2018 yılında
yeni bir rejime geçtiğini iddia eden iktidar Türkiye usulü yönetim sisteminde son
dönemde yapılması gereken pek çok düzenlemenin olduğunu söyler hale gelmiştir. Buna
rağmen Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde düzenleme yapma hususu anayasadan
çok daha öncelikli bir konudur. Devletin yönetiminde son beş-altı yıldır
uygulanan yeni rejimde anayasa değişikliği yapılmadan düzenleme yapılabilecek
pek çok alan var. Anayasa değişikliği meclis içinde büyük bir konsensüs
gerektiriyor. Oysa devletin yönetim sistemindeki değişiklikler konusunda sadece
iktidar çoğunluğu ile yapılabilecek yasal düzenlemeler daha kolay. İktidar
samimi olsa kurduğu yönetim sisteminin tartışma yaratan yönlerini düzeltici
kararlar, uygulamalar ve düzenlemeler yapabilirdi. Bunları yapmak yerine
anayasa değişikliği tartışması gibi daha zor olan bir alana yönelmesi samimiyetsizliğini
göstermektedir. Gücü yeten bir alanda düzenleme yapmak yerine gücü yetmeyen bir
alanı ön plana getirip herkesi buna tabi olmaya çağırmak açık bir
samimiyetsizliktir. Samimiyetsiz bir bakış açısı ile birlikte hareket
edileceğini beklemek boş bir beklentidir. Buradan hareketle başkalarını
suçlamak ise top çevirmek dışında başka bir anlam taşımamaktadır.
İktidarın bu
yaklaşımı konusunda iktidara alternatif olabileceklerin bu oyuna gelmemesi
gerekiyor. İktidara alternatif bir parti olarak son seçimlerde CHP’nin ön plana
çıkıyor gibi görünmesi bu partiyi destekleyenler başta olmak üzere partiyi
yönetenlerin çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Son seçimlerde CHP’ye olan
yönelik CHP’nin başarısından ziyade iktidarın başarısızlığının sonucudur. CHP’nin
toplumsal zihni doğru analiz etmesi gerekiyor. CHP kazandığı belediyeler
aracılığıyla doğru adımlar atabilirse toplumun vermiş olduğu krediyi de doğru
kullanmış olacaktır. Bunun için toplumda iktidarın yaptığı yanlışları doğru
analiz ederek bunlardan kaçınması, geçmişten gelen CHP zihniyetine yönelik toplumda
var olan olumsuz algılardan da uzak durması gerekiyor. Bir yönüyle CHP’nin
zihniyet dönüşümüne devam etmesi bir zorunluluktur. Bunun için de toplumla daha
fazla içli dışlı olunmalı. Toplumun değer verdiği duygular, düşünceler, tutum
ve değerler konusunda yanlış anlaşılabilecek, istismar edilebilecek her
davranıştan uzak durulması gerekir.
Cumhuriyet döneminde
büyük bir argüman olarak kullanılan din Allah ile kul arasında bir iştir, biz
buna karışmayız denerek dinin yok sayılması anlayışı yerine doğru din
anlayışının yaygınlaşması adına bu tür örnekleri yüceltme, yayma, övmeye dikkat
edilmelidir. Toplumda sıradan insanın derinlemesine bir din bilgisi, anlayışı
yoktur. Buna rağmen insanlar dini değerlere her şeyin üzerinde önem veriyormuş
gibi bir tutum içindedirler. Bu nedenle din toplumda en fazla istismar edilen
değer konumundadır. CHP geçmişte dini yok sayarken mevcut iktidar ilk günden
itibaren dini sonuna kadar istismar ederek toplumda dine karşı antipati
oluşmasına neden olmuştur. Bugün her iki anlayışın da yanlış olduğu
görülmüştür. Bunun yerine doğru bir din anlayışı geliştirilmelidir. Bu ise
bilgiyle mümkündür. Bilgi ise okumakla kazanılır. CHP dini konulara yönelik
tartışmalara girmek yerine bu konularda bilgi sahibi olan kişilerin desteklenmesine
önem vermelidir. CHP’nin iktidardakilerle dini konuları ön plana alarak
tartışmaları, yarışmaları mümkün değildir. Bunun yerine doğru din anlayışına
sahip çıkan bir tutumu desteklemek inkarı da istismarı da engelleyecektir. Din
CHP’nin en yumuşak karnı olması nedeniyle bu konuya daha öncelikli yer
verilebilir. Bunun dışında adaletli bir yönetim anlayışı, açık, şeffaf,
sorgulanabilir, liyakati ön plana alan bir yönetim anlayışının geliştirilmesi,
yaygınlaştırılması da dine yönelik bakış kadar önemlidir. Yönetim faaliyeti
başkaları ile işbirliği yapmayı gerektirir. Bu yönüyle CHP her tür toplumsal
hizmeti her anlayışa sahip tüm kişi ve gruplardan görüş, destek, öneri,
sorgulama ve katılıma önem vermelidir. Bir konuda görevlendirme yapılacaksa tüm
zihniyetlere yer verilmesini kültür haline getirmek zorunluluktur. Toplumun genel
yararını önceleyen bir yönetim anlayışının güçlendirilmesi, tüm kaynakların
herkese hizmet edecek şekilde dağıtılmasının yolunu açacak çalışmalar da dinle
ilgili hassasiyetler kadar önemlidir.
Bu başarılabilirse
toplumsal birlik, beraberlik güçlü bir şekilde ortaya çıkar. İktidarın yirmi
yılı aşan bir sürede yapması gerektiği halde yapmadığı/yapamadığı belki bu
aşamadan sonra başarılabilir.
Mehmet Ali Demir |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder