25 Nisan 2024 Perşembe

Anayasa Tartışmaları Üzerine

 

İktidar uzun zamandır anayasa değişikliğinin gerekliliği üzerine argümanları ülke gündemine getiriyor. Anayasanın darbe anayasası olduğu, bu anayasanın ülkenin elini kolunu bağladığını, bu anayasa ile mevcut sistemin etkin bir şekilde işletilemediğini iddia ederek mecliste diğer partileri ve toplumu ikna etmeye çalışıyor.

Ülkenin düzeltme ihtiyacı olan pek çok çalışma alanı olduğu konusunda herkes hem fikir. Burada ortak bir hedef belirlenmesi gerekiyor. Bu konuda anayasanın da bir çalışma alanı olduğu mutlak. Bununla birlikte anayasanın öncelik sırası iktidarın iddia ettiği gibi tüm konuların önünde olduğunu söylemenin doğru olduğunu söylemek çok fazla iddialı olur gibi görünüyor.

Anayasaların işlevi konusunda herkes kendine göre değerlendirmelerde bulunabilir. Bununla birlikte anayasaları toplumsal yaşamın olmazsa olmaz bir unsuru gibi görmek fazla gerçekçi bir yaklaşım değil. Anayasalar toplum hayatına düzen vermeyi amaç edinen kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. Yazılı kurallar bütününün varlığı veya yokluğu toplumun hayatına doğrudan etki eden bir unsur olduğu söylenemez. Yazılı kuralların kağıt üzerinde yazılmış olması toplumsal hayatı düzenlemeye yetmemektedir. Ülkemizde nice yazılı kurallar kağıt üzerinde kalmış haldedir. Yazılı olanla toplumun gerçek hayatında yaşananlar arasında devasa farkların olması bizim ülkemiz için sıradan bir vakadır.

Bununla birlikte dünya üzerinde yazılı anayasası olmayan gelişmiş ülke numunesi olarak İngiltere her zaman dile getirilir. Amerikan anayasası ilk kurulduğu dönemdeki şekliyle varlığını sürdürmektedir. Biz de ise yazılı anayasa kültürünün başladığı günden bu yana çıkarılan anayasalar, bu anayasalarda yapılan değişikliklerin sayısının hesabını bilen kimse yok. Bu da bizde temel sorunun anayasa olmadığını açıkça gösteriyor.

Mevcut iktidar anayasa değişikliğini hayati bir konuymuşçasına ön plana getirirken anayasanın mevcut kurallarını uygulamama konusunda pek çok örneği hayata geçirmiş olma şerefini üzerinde taşımaktadır. Anayasa değişsin derken işine geldiği zaman anayasayı görmezden gelmek samimiyetsizliğin başlıca göstergelerinden birisidir.

Ülkemizde yeni bir anayasa yapılması ihtiyacından önce toplum yararına işleyen bir devlet yapısının kurulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Kamu hizmetleri sunma göreviyle yapılandırılmış olan devletin gerçek anlamda devlet işlevlerini yerine getirmesi için çaba göstermesi anayasanın yenilenmesinden daha önceliklidir. Bunun için devleti yönetme görevini üzerine almış olan iktidarın devlete bu işlevi kazandırması gerekmektedir.

Cumhuriyet öncesi dönemde devlet belirli kişi ve gruplara hizmet eden bir yapıda iken Cumhuriyetle birlikte bu işlevin değişeceği iddia edilmiş olmakla birlikte geçen zaman bu iddianın gerçekleşmediğini göstermiştir. Cumhuriyet rejimi devletin işleyiş düzenini toplumun yararına işleyen bir yola sokmak yerine toplumu dönüştürmeyi hedefleyen bir işlevi tercih etmiştir. 1939’da dönemin başbakanı Refik Saydam tek parti kongresindeki konuşmasında devletin işleyişinin A’dan Z’ye bozuk olduğundan yakındığı görülür. 1962 yılında askeri ihtilal sonrası iktidarı devir almış olan İsmet İnönü devletin düzeninde reformun şart olduğunu, işleyiş düzeninin kötülüğünü vurgulamıştır. Bu gün hala devleti yönetenler genel devlet yönetiminden, bürokrasiden yakınmaktadırlar. Devletin elli yıldır düzeltilemediği bir ülkede anayasayı değiştirmek ne işe yarar diye sormak gerekiyor. Devleti yönetenler yönettikleri devleti dönüştürememişken toplumu anayasa değişikliğine ikna etmeye çalışmaları yersiz bir çaba gibi görünmektedir.

İktidarın bu tür bir tartışmaya girmesinin nedenlerine ilişkin açık bir gerekçeyi söylemek dışardan bakan bizler açısından oldukça zor. Topluma yön vermeye çalışanlar gerçek niyetlerini açık sözlülükle dile getirmezler. Siyaset denilen olgunun gereği budur. Bu nedenle siyasetçinin ne söylediklerine değil ancak zihinlerinin arkasında var olması muhtemel art niyetlerini ortaya koymak gerekir. Bu ise oldukça zor bir iştir. Bunu tam olarak yapabilmek imkansızdır. Bunun yerine muhtemel düşünceler üzerinde akıl yürütülebilir. İktidarın gerçekte olmayan bir ihtiyacı toplumun gözünün önüne sokmaya çalışması, toplumu buna göre yönlendirmeye çalışmasında temel amaç toplumun zihnini başka yönlere çekme çabası olabilir. İktidarın ülkeyi getirdiği mevcut ekonomik, sosyal, siyasal ve daha pek çok toplumsal sorunlarla başa çıkabilmesi oldukça zor görünüyor. Uygulanan yanlış politikaların sonucu olarak ortaya çıkan bu kaos ortamında hareket alanı oldukça daralmış durumda. Var olan gerçekliği değiştirme güç ve imkanını kaybetmiş bir iktidarın iktidarı bırakması beklenemez. İktidarı bırakamayan mevcut yönetim süre doluncaya kadar zamanı doldurması gerekiyor. Yani doksan dakikalık maçta mağlubiyet kaçınılmaz olunca rakibe karşı maçın sonunu getirme adına top çevirme davranışı gibi iktidarı top çevirmeye çalışıyor diyebiliriz. Bu durum topluma zarar verse de mevcut iktidar topluma vereceği zarar mı yoksa kendi beceriksizliğini kabul etme mi tercihinde bulunma durumunda kalınca iktidar doğal olarak kendisini suçlamayı tercih etmiyor. Topluma açık bir zarar verdiğini de kabul etmesi mümkün değil. Bu durumda top çevirmek için Doğan Cüceloğlu’nun deyimiyle mış gibi yapmayı tercih ediyor. Anayasa değişikliği ihtiyacını topluma olmazsa olmaz bir argüman olarak pazarlamaya çalışıyor.

2018 yılında yeni bir rejime geçtiğini iddia eden iktidar Türkiye usulü yönetim sisteminde son dönemde yapılması gereken pek çok düzenlemenin olduğunu söyler hale gelmiştir. Buna rağmen Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde düzenleme yapma hususu anayasadan çok daha öncelikli bir konudur. Devletin yönetiminde son beş-altı yıldır uygulanan yeni rejimde anayasa değişikliği yapılmadan düzenleme yapılabilecek pek çok alan var. Anayasa değişikliği meclis içinde büyük bir konsensüs gerektiriyor. Oysa devletin yönetim sistemindeki değişiklikler konusunda sadece iktidar çoğunluğu ile yapılabilecek yasal düzenlemeler daha kolay. İktidar samimi olsa kurduğu yönetim sisteminin tartışma yaratan yönlerini düzeltici kararlar, uygulamalar ve düzenlemeler yapabilirdi. Bunları yapmak yerine anayasa değişikliği tartışması gibi daha zor olan bir alana yönelmesi samimiyetsizliğini göstermektedir. Gücü yeten bir alanda düzenleme yapmak yerine gücü yetmeyen bir alanı ön plana getirip herkesi buna tabi olmaya çağırmak açık bir samimiyetsizliktir. Samimiyetsiz bir bakış açısı ile birlikte hareket edileceğini beklemek boş bir beklentidir. Buradan hareketle başkalarını suçlamak ise top çevirmek dışında başka bir anlam taşımamaktadır.

İktidarın bu yaklaşımı konusunda iktidara alternatif olabileceklerin bu oyuna gelmemesi gerekiyor. İktidara alternatif bir parti olarak son seçimlerde CHP’nin ön plana çıkıyor gibi görünmesi bu partiyi destekleyenler başta olmak üzere partiyi yönetenlerin çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Son seçimlerde CHP’ye olan yönelik CHP’nin başarısından ziyade iktidarın başarısızlığının sonucudur. CHP’nin toplumsal zihni doğru analiz etmesi gerekiyor. CHP kazandığı belediyeler aracılığıyla doğru adımlar atabilirse toplumun vermiş olduğu krediyi de doğru kullanmış olacaktır. Bunun için toplumda iktidarın yaptığı yanlışları doğru analiz ederek bunlardan kaçınması, geçmişten gelen CHP zihniyetine yönelik toplumda var olan olumsuz algılardan da uzak durması gerekiyor. Bir yönüyle CHP’nin zihniyet dönüşümüne devam etmesi bir zorunluluktur. Bunun için de toplumla daha fazla içli dışlı olunmalı. Toplumun değer verdiği duygular, düşünceler, tutum ve değerler konusunda yanlış anlaşılabilecek, istismar edilebilecek her davranıştan uzak durulması gerekir.

Cumhuriyet döneminde büyük bir argüman olarak kullanılan din Allah ile kul arasında bir iştir, biz buna karışmayız denerek dinin yok sayılması anlayışı yerine doğru din anlayışının yaygınlaşması adına bu tür örnekleri yüceltme, yayma, övmeye dikkat edilmelidir. Toplumda sıradan insanın derinlemesine bir din bilgisi, anlayışı yoktur. Buna rağmen insanlar dini değerlere her şeyin üzerinde önem veriyormuş gibi bir tutum içindedirler. Bu nedenle din toplumda en fazla istismar edilen değer konumundadır. CHP geçmişte dini yok sayarken mevcut iktidar ilk günden itibaren dini sonuna kadar istismar ederek toplumda dine karşı antipati oluşmasına neden olmuştur. Bugün her iki anlayışın da yanlış olduğu görülmüştür. Bunun yerine doğru bir din anlayışı geliştirilmelidir. Bu ise bilgiyle mümkündür. Bilgi ise okumakla kazanılır. CHP dini konulara yönelik tartışmalara girmek yerine bu konularda bilgi sahibi olan kişilerin desteklenmesine önem vermelidir. CHP’nin iktidardakilerle dini konuları ön plana alarak tartışmaları, yarışmaları mümkün değildir. Bunun yerine doğru din anlayışına sahip çıkan bir tutumu desteklemek inkarı da istismarı da engelleyecektir. Din CHP’nin en yumuşak karnı olması nedeniyle bu konuya daha öncelikli yer verilebilir. Bunun dışında adaletli bir yönetim anlayışı, açık, şeffaf, sorgulanabilir, liyakati ön plana alan bir yönetim anlayışının geliştirilmesi, yaygınlaştırılması da dine yönelik bakış kadar önemlidir. Yönetim faaliyeti başkaları ile işbirliği yapmayı gerektirir. Bu yönüyle CHP her tür toplumsal hizmeti her anlayışa sahip tüm kişi ve gruplardan görüş, destek, öneri, sorgulama ve katılıma önem vermelidir. Bir konuda görevlendirme yapılacaksa tüm zihniyetlere yer verilmesini kültür haline getirmek zorunluluktur. Toplumun genel yararını önceleyen bir yönetim anlayışının güçlendirilmesi, tüm kaynakların herkese hizmet edecek şekilde dağıtılmasının yolunu açacak çalışmalar da dinle ilgili hassasiyetler kadar önemlidir.

Bu başarılabilirse toplumsal birlik, beraberlik güçlü bir şekilde ortaya çıkar. İktidarın yirmi yılı aşan bir sürede yapması gerektiği halde yapmadığı/yapamadığı belki bu aşamadan sonra başarılabilir.

 

 

 

Mehmet Ali Demir

izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...