11 Mayıs 2024 Cumartesi

Mülteci Sorununu Çözme İradesi

 

Avrupa ülkeleri sınırlarını göçmenlere karşı koruma adına politikalar geliştirerek kendi toplumsal dengelerini korumaya çalışıyorlar. Bu çerçevede her tür imkânlarını kullanıyorlar. Bu çerçevede Türkiye de bu çalışmalarda önde gelen ülkelerden birisi.

Avrupa ülkelerinin iç işleyiş düzeni kendi aralarında oluşturdukları birlik tarafından alınan kararlar doğrultusunda yürütülüyor. Avrupa birliği ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve daha diğer pek çok alanda işbirliği yaparak büyük bir güç oluşturmaya çalışıyor. Oluşturulan güç birliğinin ortaya çıkardığı her tür kaynak kendi aralarında toplumsal refahın geliştirilmesi, yaygınlaştırılması amacıyla paylaşılıyor.

Avrupa birliği kendi içinde her konuda ortak politikalar oluşturmaya çalışıyor. Göçmen politikası da bu politikalardan sadece birisidir. Avrupa göçmen politikası konusunda yapılan çalışmalar Avrupa kamuoyuna açık bir şekilde paylaşılıyor. Bu politikalardan doğrudan etkilenen Türkiye kamuoyunda aynı açıklık ne yazık ki söz konusu değil.

Avrupa Birliğinin göçmen politikalarına yönelik çalışmaları ile ilgili olarak yapılan uygulamalar konusunda Avrupa’da yayınlanan raporlardan bilgi alınabiliyor. Bu raporlar genelde Avrupa kamuoyuna yönelik hazırlanırken ülkemizde yeterince bilinmiyor. Avrupa birliğine yönelik çalışma yapan kurumsal yapılar veya bu konularda çalışan uzmanlar tarafından takip edilebilen uygulamalar yeterince topluma mal olamıyor. Toplumda var olan kısır tartışmalar var olan uygulamalara objektif bir şekilde bakılmasını engelliyor.

Son dönemde yayınlanmış olan bu raporlardan birisi de Avrupa Birliği destekli “Türkiye’deki Mülteciler İçin Avrupa Birliği Mali Yardım Programı” diye nitelenen program. Bu program 2015 yılında başlamış. 2018 yılında bir rapor hazırlanmış. En son rapor da 2024 yılında yayınlandı. Bu raporun Türkçe diline tercüme edilmiş kısmını bulabilmek güç. Özel bir çaba harcamadan rapora herkesin kolayca ulaşması, anlaması pek de mümkün görünmüyor. Toplumda zaten okuma konusunda büyük bir eksiklik varken bir de rapor gibi teknik bilgi yönü ağır yazılı metinlerin okunarak anlaşılması zorluğu daha da büyütüyor.

2024 yılı raporunda Avrupa’nın altı milyar avroluk bir desteği Türkiye’ye hangi şartlarda verdiğini, bu paranın kullanımı konusunda ne tür kontrol sistemlerinin geliştirilmesi gerektiğini genel hatlarıyla açıklandığı görülüyor. Rapora bakınca ülkemizi yönetenlerle Avrupalı yöneticilerin bakış açıları arasındaki farkı kolayca görebilmek mümkün.

Raporda Türkiye, Avrupa sınırında göçmenlerin ilk karşılanacağı bir nokta olarak değerlendirilmiş. Otellerdeki ilk karşılama, kayıt noktası olarak kullanılan resepsiyon denilen karşılama, kayıt ve yönlendirme görevinin yürütüldüğü ülke olarak görülen Türkiye’nin bu işlevini layıkıyla yerine getirmesi için maddi olarak desteklenmesi hedefleniyor. Türkiye, Avrupalıların gözünde mültecilerin ilk geldikleri, karşılandıkları ve niteliklerine göre sınıflandırıldıkları kamp merkezi konumuna yerleştirilmiş durumda. Türkiye olmasa Avrupa’yı hedeflemiş olan tüm mülteciler doğrudan Avrupa topraklarında karşılanmak zorunda kalacaklar. Avrupa ilk gelen her tür mülteciye yönelik tüm hizmetleri bizzat kendisi yapmak zorunda kalmamak adına bir ara geçiş noktası olarak Türkiye’yi üs olarak kullanmayı bir politika olarak benimsemiş durumda. Bu politikada Türkiye’ye biçilen rolü Türkiye’yi yönetenlerin de büyük bir iştahla kabul etmiş oldukları anlaşılıyor.

Raporda mültecilerin ilk geldikleri ülke olan Türkiye’de gerektiği gibi karşılanmaları için ihtiyaç duyacakları hizmetler için gerekli maddi kaynağı nasıl karşılayacaklarını politikalarının gereği olarak belirledikleri anlaşılıyor. Buna göre mültecilerin ihtiyaç duyacakları sağlık, eğitim, sosyal ve yerel alt yapı hizmetlerinin yerine getirilmesi için uygulanacak projelerin geliştirildiği görülüyor.

Eğitim sektöründe PİKTES projesi olarak hayata geçirilmiş olan uygulamalar çerçevesinde Suriyeli ailelere kişi başı para veriliyor. Suriyeli çocuklara yönelik eğitim imkanlarının sağlanması, geliştirilmesi adına kamuya kaynak aktarılıyor. Bu kaynaklar kullanılarak okullar, araç gereçler sağlanırken personel görevlendiriliyor. Bu çerçevede 26 ilde uygulamalar yapılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı eğitim sektöründe mültecilere yönelik uygulamaları takip eden paydaş olarak baş sorumlu. Bununla birlikte PİKTES uygulamaları konusunda ayrıntılı bir düzenlemenin, bilgi birikimi ve verinin olduğu söylenemez.

Ülkemizde kayıtlı mülteci sayısına ilişkin veriler raporda göç idaresi başkanlığından alındığı anlaşılıyor. Buna göre Suriyelilerin sayısı 3-4 milyon arasında gösteriliyor. Afganistan, Irak ve İran üzerinden gelen mülteciler ülkemizde Avrupa Birliğinin projeleri kapsamında yaşamlarını sürdürüyorlar. Göç idaresi verilerinin sağlıklı olduğunu iddia edebilmek çok da inandırıcı görünmüyor. Yıllardır ülkemizde yaşamlarını sürdüren Suriyeli nüfusunun doğum hızı konusunda tartışmalarda oldukça yüksek olduğu söylenmesine rağmen adeta hiç artmıyormuş gibi sürekli aynı kalması verilere olan güveni sarsıyor. Kayıt dışılıkta her konuda dünya liderliğini elinde bulunduran ülkemizde mülteci sayısının da büyük bir kayıt dışılığın olduğu inkar edilmez bir gerçek. Bununla birlikte bu konuda gerçek verileri ortaya koyabilecek bir otorite de bulunmuyor.

Avrupa Birliği yetkilileri tarafından hazırlanmış raporda mültecilerin bulundukları toplumda sağlık, eğitim ve yerel hizmetler konusunda önemli bir yük ve sorunla karşı karşıya kaldıkları ifade edildiği görülüyor. Aslında pek çok konunun raporda yüzeysel olarak ele alındığı görülüyor. Mültecileri sadece sağlık, eğitim ve yerel hizmetlere yönelik alanlarda bulundukları toplumda yük oluşturduklarını iddia etmek çok da gerçekçi bir yaklaşım değil. Ülkedeki ev kiralarının artış oranları başta olmak üzere her tür ekonomik faaliyette mültecilerin etkileri devasa boyutlarda dense yanlış olmayacaktır. Ülkedeki mültecilerin sayısı on milyonu çok rahat bulduğu söylenebilir. On milyonluk nüfusun barınması ile ilgili ihtiyaçlar genel barınma sorununu daha da büyütmektedir. Barınma ihtiyacı yanında çalışma hayatındaki mülteci sorunu da bir başka sorun alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği raporunda sağlık, eğitim ve yerel alt yapı alanlarıyla sınırlanan mülteci sorunu aslında toplumsal hayatın her alanında sorunlar yarattığı açık bir gerçekliktir.

Mültecilere yönelik Avrupa Birliğindeki rasyonel politikalara karşın kendi ülkemizi yönetenlerdeki politikasızlığı görünce gelecek adına ümitli olmak kolay değil. Ülkemizde mülteci politikası dini bir temel üzerine oturtulmaya çalışılıyor. Ensar-muhacir kavramları üzerinden toplumun dini hassasiyetlerine oynamayı tercih eden iktidarın bu politikasının rasyonel devlet yönetim anlayışı ile ilgisi yok. Rasyonel olmayan bir devlet yönetim anlayışı ile çağın sorunlarına çözüm bulmak mümkün değil. Son dönemde ekonomide rasyonel politikalara dönme seçeneğini kullanmak zorunda kalan devlet yöneticilerinin mültecilere, eğitime, bürokrasiye ve diğer sosyal alanlara yönelik rasyonel politikalara yönelmesi için kendiliğinden harekete geçmesi mümkün görünmüyor. Halkın da bu konularda yönetenleri zorlaması beklenemez. Bu durumda tıpkı ekonomik şartlarda görülen zorlamalar gibi diğer alanlarda da yönetenleri zorlayacak şartlara ihtiyaç var. Şu aşamada böylesi zorlayıcı şartların olduğu söylenemez. Yönetenler bildikleri şekilde ülkeyi yönetmeye devam edecekler gibi görünüyor. Bu ise her alandaki sorunlarımızın büyüyerek devam edeceğinin bir göstergesidir.

Mevcut iktidarın Avrupa Birliği ile yaptığı anlaşmalarda girdiği yükümlülükler toplumla açık bir şekilde paylaşılmıyor. Avrupa’da var olan basın gücü, kamu oyu duyarlılığı ve yönetim kültürü devlet-toplum ilişkilerini bizdekinden çok farklı işlemesine neden oluyor. Yönetim bizde topluma hizmet etme aracı olmaktan çok kaynakları dağıtım aracı olarak işlev görüyor. Bu nedenle bizde devleti ele geçirme anlayış ve mücadelesi var. Bu ise toplumda çatışmacı bir kültürün doğmasına neden oluyor. Devleti yönetenler topluma rağmen kararları alıp hayata geçirmeyi normal bir davranış olarak görüyorlar. Avrupa Birliğine karşı girilen yükümlülükler çerçevesinde yönetenlerin mülteci sorununu çözme gibi bir iradeyi göstereceğini beklemek gerçekçi görünmüyor.

 

            Mehmet Ali DEMİR

            Muhalifbakış

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...