2 Temmuz 2023 Pazar

Türkiye’de Rasyonel Politika Mümkün mü?


           2002 yılında iktidara gelen AK PARTİ/AKP, iktidarının ilk dönemlerinden özellikle 2010-2012 yıllarına kadar ülkedeki pek çok alanda önemli atılımlar yaptı. Bu dönemde hayata geçen uygulamalar ülkede her alanda önemli gelişmelere yol açtı. Ekonomik olarak da ülke dünyadaki en gelişmiş ilk yirmi arasında yerini aldı. Destekleyen veya muhalif olan herkes iktidarın bu dönemleri için bu gün dahi övgüyle söz eder. İktidarın temelini oluşturan muhafazakâr kesimler bu dönemlerde tümüyle geleceğe ümitle bakmaya başladılar. Bu dönemler ülkenin geçmişten beri getirdiği pek çok sorunlu alan için çözüm üretmeye fırsat oluşturmuştu. Ne yazık ki iktidara sahip olanlar bu büyük fırsatı gerektiği gibi değerlendiremeyerek kişisel hırslarına ülkeyi kurban ettiler. Özellikle 2018 yılından sonra girilen yeni yönetim sistemi toplumun tümünün sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarıp sinerji oluşturmak yerine küçük bir zümrenin kişisel hedeflerine hizmet eden bir devlet yönetim sisteminin oluşmasını tercih etti. Bu tercih şu anda ülkeyi her yönden bir çıkmazın, bataklığın içine sokmuş durumda. En son yapılan seçimler sonrasında özellikle ekonomiden sorumlu bakan olarak görevlendirilen Mehmet ŞİMŞEK’in açıkça beyan ettiği ekonomik politikalar açısından Türkiye’nin rasyonel politikalara dönmekten başka seçeneği kalmadı söylemi ülkenin içine girdiği çıkmazın, bataklığın açık bir itirafından başka bir şey değil.

Tarihi süreçte Osmanlı’nın gerilemesine yönelik çözüm üretme çabasına girenler ilk başta askeri alanda yeniliklere girişmeye başlamışlardı. Bu konuda yorum yapan tarihçiler en başta ve somut şekilde askeri yenilgilerin görünür olması nedeniyle askeri alanda yeniliklere öncelik verilmesinin doğal olduğunu söylemektedir. Bugün geçmişteki askeri alanın yerini ekonomik alan almıştır. Ekonomide yaşanan sorunlar en başta ve en somut şekilde toplumun hayatına etki yapmaktadır.

Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet ŞİMŞEK’in ekonomik alana yönelik rasyonel politikalara dönüş zorunluluğuna ilişkin değerlendirmesi aslında ülkedeki tüm alanlar için geçerlidir. Türkiye, dünya üzerinde halen rasyonel politikalara dayalı devlet yönetiminin oluşturulamamasının sıkıntılarını yaşamaya devam etmektedir. Türkiye’nin geçmişten bu güne getirdiği arka planına bakıldığında işgal ettiği coğrafi konum itibariyle dünyanın en kritik bir bölgesinde yer aldığını herkes kabul etmektedir. Bir dönem üç kıtaya hükmetmiş, dünyada önemli dengelere yön vermiş bir ülke konumundan zamanla ülkeler arasındaki dengelere göre birilerinin desteği ile ayakta kalabilir bir konuma düşmüştür. Bir dönem hasta adam muamelesi görerek mirasının paylaşımı kavgalarına sahne olmuştur. Ülkedeki bu konum değişikliğinin en önemli sebebi dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayan yöneticilerin içine düştükleri acziyet olmuştur. Yönetim makamında bulunanlar dünyada meydana gelen devlet yönetim düzenine ayak uydurmak yerine içine düştükleri kişisel arzu, istek ve hırslarının esiri olarak günlerini geçirmeyi tercih etmişlerdir.

Rasyonel politika kavramını kullanan ekonomi bakanı Mehmet ŞİMŞEK’in kast ettiğinin ne olduğuna dair açıklama yapan uzmanlar ekonomi biliminin kendine özgü kurallarının, ilkelerinin, yol ve yöntemlerinin olduğunu, buna uygun hareket etmekle ekonomi biliminin gereklerine uyulmasının kast edildiğini söylemektedirler. Bilim kavramı her alanda dünya üzerinde var olan işleyiş düzenine uygun hareket etme anlamında akla uygun davranma zorunluluğunu içermektedir. Kısa bir süre önce ülkemizin yaşadığı deprem felaketi üzerine televizyonlara çıkan tüm uzmanlar deprem biliminin kendine özgü kurallarının, ilkelerinin, yol ve yöntemlerinin olduğunu, buna göre hareket edilmesinin zorunluluk olduğunu günlerce söylediler. Devleti yönetenler, karar vericiler de bundan sonra şehirlerin yapılışında deprem biliminin kural, ilke, yol ve yöntemlerine uyulacağını taahhüt ettiler. Deprem bilimine uymak denilince deprem konusunda da rasyonel politikaların hayata geçmesinin zorunluluğunun ortaya çıktığı görülüyor.

Rasyonel politika, akla uygun hareket etme anlamına geldiğine göre bunun tersi akla uymayan, duygusal hareket anlamına gelir. Duygusal politika ile rasyonel/akla dayalı politika arasındaki farkları bir kalemde ortaya koymak mümkün değildir.

Ülkemizin tarih içindeki yaşadığı serencama bakılınca çok uzun zamandır ülkemizde akla uygun yönetim politikalarının hayata geçirilemediğini görmek sıradan bir tespit haline gelmiştir. Bugün ekonomi için ileri sürülen rasyonel politika söylemi geçmişte Osmanlı’da dünyanın gelişmiş ülkelerinde görülmeye başlayan gelişmelere ilişkin kronoloji ile at başı gitmektedir denilse yanlış olmaz. Başlarda askeri, ekonomik, sosyal ve siyasal konularda dünya dengelerine yön veren Osmanlı zamanla ortaya çıkan yeniliklere gözünü kapayınca dünyadan koptu. Dünyadan kopmak rasyonel olmayan bir politikadır. Osmanlı’yı yönetenler uzun süre yenilgiye uğrattığı Avrupa ülkelerini küçük görmüş ve onlardan bir şey öğrenmeyi kendileri için küçüklük olarak algılamıştır. Büyüklük hastalığına tutulmak rasyonel olmayan bir politikadır. Ordunun geçmişten beri getirdiği işleyiş düzeni çağın getirdiği teknolojilerden uzak kalınca çağdışı hale gelmiştir. Çağın teknolojilerinden uzak kalmak rasyonel olmayan politikalara bir başka örnektir. Avrupa ülkeleri her alanda ortaya koydukları keşiflerle akıl, bilim ve teknolojide hızla gelişirken birey ve toplum olarak her alandaki yaşam şekillerini de buna göre yeni şartlara uyar hale getirmiş ve en küçük bir birey kadar toplumun tümünün yararını, menfaatini, mutluluğunu düşünen politikalara dayalı sistemler, işleyiş düzenleri kurmuştur. Osmanlı yakın zamanlara kadar devletin işi toplumu ilgilendirmez anlayışı ile devlet yönetme kültüründen vaz geçmediği gibi birey ve toplumun hayatına yönelik bir işleyiş düzeni geliştirmeyi, toplumun tümüne yönelik refahı, huzuru ve mutluluğu yaymayı aklına bile getirmemiştir. Gelişmiş ülkelerde yönetme işlevi toplumda herkesçe paylaşılan bir işleve dönüştürülmüştür. Yönetişim diye nitelenen kavramı gelişmiş ülke toplumları gerçek anlamda hayata geçirmiştir. Yönetişim kavramının olmadığı, yönetimi sadece devletin başındakilerin bir işi olarak görme rasyonel olmayan politikaya örnektir. Toplumun tümünü değil de sadece küçük bir zümreyi önceleyen uygulamalar rasyonel olmayan politikalara örnektir. Benden olan ve benden olmayan anlayışı, bir konuda karar verilecekse bunu en iyi ben bilirim anlayışı, her konuyu ben bilirim anlayışı yine benzer şekilde rasyonel olmayan politikalara örnekler olarak sayılabilir. Bu yönüyle bakıldığında akla dayalı politika ile devlet yönetme geleneği halen ülkemiz için yabancıdır.

Osmanlı, dışarının zorlaması ile uygular gibi göründüğü politikaları gerçekte uzun bir süre kabul edememiştir. Mış gibi yaparak gidişatı değiştireceğini zannederek rasyonel olmayan politikaların adeta dibine vurmuştur. Dünyanın o dönemde içinden geçtiği zamanın şartları ülkelerdeki değişim rüzgârının bir diğerine geçmesini kolaylaştırmıyordu. Bu nedenle uzun bir süre Osmanlı ayakta kalmayı başardı. Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte akıl ve bilimi kendine rehber olarak kabul ettiğini beyan eden kurucu irade yine geçmişten gelen sorunlarından kurtularak gerçek anlamda bir devlet yönetim sistemi kuramadı. Tersine toplumu zorunlu dönüştürme projeleri gibi hiç de akla uymayan bir politika uygulama yolunu seçti. Bu durum toplum ile devlet arasında çatışmaya yol açtı. Kurucu iradeyi takip eden arkadan gelenler akla uygun olmayan projeleri dayatmaya devam ettiler. Cumhuriyet döneminde ülke kısa aralıklarla askeri darbeler yaşayarak akla uymayan politikaların sancılarını yaşamaya devam etti. Cumhuriyet dönemi Osmanlı’nın içinden geçtiği zamanlardan farklı olarak dünyadaki değişim rüzgârlarının etkilerinin hızla diğer toplumlara yayılabildiği dönemler oldu. Artık dünya küçük bir köye dönüşürken herkes her şeyden kısa sürede haberdar olmaya, etkilenmeye başladı. En son mevcut iktidarın iktidara gelmesini kolaylaştıran 28 Şubat süreci de bir başka rasyonel olmayan politika örneğidir. Cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan pek çok devlet politikası rasyonel olmayan politikalara örneklerle doludur. AK PARTİ/AKP iktidarı işte bu rasyonel olmayan politikaların getirdiği çöküşten yararlanarak iktidarı elde etti. İktidara geldiği andan itibaren büyük bir fırsatı da yakalamış oldu. Buna rağmen gelinen noktada iktidar da hırsına yenik düşerek rasyonel politikaları köklü bir şekilde hayata geçirmek yerine gücün kölesi haline gelerek rasyonel politikaların yerine duygusal politikalara yöneldi. Geçmişte Osmanlı yöneticilerinin uyguladığı mış gibi yapmak yöntemini bu iktidar kullanmayı tercih etti. Kağıt üzerinde yapılan düzenlemelerin gerçek hayatı etkileyeceği zannıyla hareket rasyonel olmayan en somut politika örneğidir.

Bugün ekonomi alanı dışında da rasyonel olmayan politikaların uygulanmakta olduğunu söylerken dayanaksız iddiaların ileri sürüldüğü düşünülmesin. Ekonomideki rasyonel olmayan politikalara örnekler herkes tarafından gün gibi ortada. Cumhurbaşkanı ben ekonomistim diyerek dünyada var olan ekonomi biliminin hiçbir kuralı ile uyuşmayan söylemleri devlet yönetiminde herkese dikte edebileceğini zannetti. Bu söylemi ile aslında Cumhurbaşkanının Cumhuriyet dönemi zorba değişim projesi dayatmacılarından hiçbir farkı kalmadı. Ekonomi bilimini kuran dünyadaki gelişmiş batı toplumlarının hiç birinin tasvip etmediği, uygulamadığı yöntemleri ısrarla uygulamaya çalışan cumhurbaşkanı sonunda ülkenin ekonomisini çamura saplamış durumda. Enflasyon, faiz, kur sarmalı ülkeyi dünyanın en kötü ekonomik göstergelerine sahip ülkesi haline getirdi. Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet ŞİMŞEK şimdi beş yıla yakın süren bu rasyonel olmayan politikalardan dönüş dışında başka seçenek kalmadığını ilan etti.

Ekonomi alanındaki rasyonel olmayan politikaların diğer alanlarda da olduğu söylemini örnekleyecek olursak eğitim sistemini bu yönüyle ele alabiliriz. Eğitim sistemi Cumhuriyet tarihi boyunca istendik insan yetiştirme ideolojisine hizmet ederken bu iktidar döneminde yine benzer şekilde iktidarın sahip olduğu ideolojiye hizmet eder halde bir araca dönüştürülmeye çalışıldı. Cumhuriyet dönemindeki laik ideoloji bu iktidar döneminde dindar nesil yetiştirmenin aracına dönüşmüş durumda. Eğitim sisteminin bu şekilde hizmet aracı olarak kullanılabilmesi için Eğitim Bir Sen sendikası kurumsallaştırılmış durumda. Bu sendika eğitimi tekeline alarak tümüyle iktidarın ideolojisine hizmet etmeyi kendine ödev olarak kabul etti. Eğitimin bir sendikanın tekeline verilmesi, eğitim sisteminin dindar nesil yetiştirme aracı olarak kullanılmaya çalışılması tümüyle rasyonel olmayan politikaya örnektir. Eğitim sisteminin genel işleyişi yanında okulların kademelendirilmesi, personelin işe koşulması, tüm okul yöneticilerinin perde arkası yöntemlerle tek sendikaya bağlı olanlardan seçilmesi, mevzuatın sürekli yaz boz anlayışı ile kişilerin isteğine göre değiştirilmesi, sınav odaklı yaklaşım gibi pek çok uygulama rasyonel olmayan eğitim politikalarının somut göstergeleridir. Bu gün ülkede eğitim almak adeta anlamsızlaşmış bir duruma gelmiştir. Okullar işsizliği gizleyen kurumlar haline dönüşmüş durumda. Okula gitme ile gitmemenin kıyaslandığında gitmemenin daha avantajlı olduğu algısı toplumda herkes tarafından kabul edilmiş durumda. Siyasal iktidar eğitimi tümüyle ideolojik bir anlayışla işe koşmaktadır. Siyasal iktidarın temsilcisi olan Milli Eğitim Bakanı eğitim biliminin gerekleri yerine mensup olduğu siyasal iktidarın gücünü artırmak amaçlı adam devşirmeye hizmet edecek bir anlayışla eğitimi yönetmektedir. Eğitim adına sürekli personel görevlendirme değişikliği, okul levhası değişikliği ve mevzuat/program değişikliği dışında fazla bir şey yapılmıyor. Eğitim hizmetlerinin yönetimine ilişkin merkez teşkilatı eğitim biliminin kural, ilke ve yöntemlerinden uzak bir şekilde günü birlik emir ve talimatlarla yönetilmektedir. Eğitim sisteminin içinde yer alan önemli miktardaki iş gücü havuzda veya uzman kadrosu adı altında evinden dahi çıkmadan emeklilik günlerini doldurmaktadır. Eğitim sektöründeki iş gücü verimsizliği had safhadadır. Eğitimin alt alanları yine benzer şekilde eğitim biliminin kural, ilke ve yöntemlerinden habersiz şekilde rutin işlerle zaman geçirmektedir. Eğitim sisteminde yer alan hemen herkes en kolay yoldan emeklilik hakkını nasıl elde edebilirim yolunu arama dışında eğitim faaliyetinden bir şey beklemez hale gelmiş durumda. Eğitim sisteminde hiyerarşi, ehliyet, liyakat ve kariyer tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi ortadan kalkmış durumda.

Eğitim sektörünün benzeri olarak ülkedeki adalet sisteminin işleyiş düzenine bakılırsa sorunlardan arınık bir alanın bulunması neredeyse imkânsızdır. İktidar kısa aralıklarla reform söylemleri açıklayarak adalet sistemini ayağa kaldıracağını iddia etmekte, inşa edilen adalet sarayları aracılığıyla adalet sistemi işliyor izlenimi vermeye çalışıyor.  

Ülkenin dış politikası, göç politikası, imar politikası, kültür politikası, sağlık politikası, emniyet-asayiş politikası, merkezi ve yerel yönetim politikası, sosyal politikaları, çalışma hayatı, emeklilik, sosyal güvenlik sistemi, vergi düzeni gibi mikro ve makro düzeydeki alanlarından hangisi ele alınsa devasa sorunlarla boğuşulduğu hemen görülür. Tüm bu sorunlu alanlara rağmen iktidarın yüz yıllık bir döneme ilişkin gelecek politikalarını belirlediği iddiasını duyunca bu ülkenin rasyonel politikalara dönmesine ilişkin söylemler karikatür gibi geliyor.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...