19 Temmuz 2023 Çarşamba

Eğitimde Rasyonel Olmayan İşleyiş

Eğitim faaliyetleri toplumda en yaygın kamu hizmeti alanlarından birisi. Belirlenmiş olan mevzuat hükümlerinin uygulanması yönetim birimlerinin başındaki kişilerin sorumluluğunda. Kuruma/örgüte hayat veren insan unsurudur. İnsanın olmadığı bir durumda hiçbir şeyin anlamı kalmamaktadır. Eğitim faaliyeti kendine özgü bilgi, beceri ve işleyiş düzenine sahiptir.

Eğitim faaliyetleri insan ilişkilerine dayanır. Toplumun içindeki insan ilişkilerinden farklı bir işleyiş düzenine sahiptir. Öğretmen, öğrenci, aile bu işleyiş sürecinde etkin konumdadır. Eğitim sisteminin yönetimi, işletilmesi okul düzeyinde farklıdır, okul dışındaki kurumlarda farklıdır. Eğitim sistemi denilince sadece okullardan söz edilemez. Okul odağa alınsa dahi tek tip bir işleyiş düzeni yoktur. Eğitim faaliyeti resmi-özel, örgün-yaygın, yüz yüze-uzaktan gibi kategorilere ayrılabilir. Her kategorinin işleyiş düzeni farklı özelliklere sahiptir. Eğitime dair mevzuatta meslekte öğretmenlik esastır şeklinde bir ilkeden söz edilir. Bu ilkeye göre en temel kademe öğretmenlikmiş gibi bir ön kabulü gerektirirmiş gibi görünse de bu tam olarak doğru bir yaklaşım değildir.

Okul sistemi kademelere göre farklı işleyiş düzenine sahiptir. Okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise bu kademelendirmede başlıca kategorilerdir. Ancak bu kategoride farklı işleyiş düzenine sahip alt kategorilerden de söz etmek gerekir. Özel eğitim bu aşamada normal işleyişten bir istisnayı oluşturur. Özel eğitim alanı genel eğitim faaliyetleri içinde apayrı bir özellik taşır.

Ortaöğretim düzeyindeki okullara genel olarak lise denilse de bu alandaki çeşitlilik devasa bir yapıyla yüz yüze gelinmesine neden olur. Mesleki ve teknik eğitim kurumları, yetenek temelli ortaöğretim kurumları, akademik eğitime öncelik veren kurumlar tümüyle özel bilgi, beceri ve işleyiş düzenine sahiptir.

Eğitim sisteminde temel işgören öğretmendir. Sisteme genel olarak öğretmen olarak girilir denilse de hizmetli, memur, şeflik ve yönetim kademelerine geçerek eğitim sisteminin içine iş gören olarak da girmek mümkündür. Bu şekil işleyiş de yine istisnai bir işleyişi oluşturur.

Tüm faaliyet alanlarında olduğu gibi eğitim faaliyetlerinde temel girdi insan olduğu için insan ilişkileri eğitim sisteminde büyük önem taşır.

Okullar dışında eğitim sisteminin içinde yer alan diğer kurumlar da eğitime dair dikkate alınması gereken unsurlardır. Rehberlik araştırma merkezleri, Halk eğitim merkezleri, öğretmenevleri, enstitüler de bu çerçevede ele alınması/dikkate alınması gerekir.

İl/İlçe milli eğitim müdürlükleri, bakanlık merkez ve taşra teşkilatı gibi yapılanmalar eğitim sisteminin içinde dikkate alınması gereken basamaklardır. Tüm bu çeşitlilik eğitim faaliyetlerinin yönetiminde çok farklı bilgi, beceri ve işleyiş tecrübesini gerektirmektedir. Tüm bu çeşitliliğin bağlı olduğu merkezi yapı en üstten en alta birbiri ile etkileşim içinde olmak zorundadır. Bu çeşitliliğin yönetimi özel bilgi, beceri ve tecrübe gerektirmektedir. Eğitimin yönetiminde okullar düzeyindeki yönetim faaliyetlerinin üstünde ilçe, il ve en üstte bakanlık birimleri yer alır. Okullar sistemin en altında yer almaktadır. Bakanlık en üstte yer alır. Tüm bu karmaşık yapının yönetilmesi de yine özel bir yetişme düzenini gerektirmektedir.

Buna karşın eğitim sisteminde uygulanan yönetim düzenine bakıldığında özel bir yetişme düzeninin olmadığı görülmektedir. Eğitim sisteminin yönetim düzeni bakanlık tarafından oluşturulmaktadır. Bu yönüyle bakanlık en üstte bulunan irade olarak eğitime dair her konuda söz sahibi olan yegane makamdır. Bakanlık okullar düzeyindeki işleyiş düzenini belirler. Tüm okul kategorilerine yönelik düzenlemeleri tek başına yapar. Okullar en altta olmalarına rağmen eğitim faaliyetlerinin gerçek anlamda yürütüldüğü, üretildiği, yapıldığı yerlerdir. Asıl eğitim işinin yapıldığı yerler okullar olmakla birlikte sistemin işleyiş düzeninde hiçbir etkileri, yetkileri yoktur.

Eğitim sisteminin yönetim düzeni de yine bakanlık tarafından şekillendirilir, belirlenir, değiştirilir ve değerlendirir. Bakanlık en üst irade olmasına rağmen en alttaki okullarda üretilen verileri kullanarak eğitime yön vermektedir. Bakanlık sahip olduğu yetkiyi il/ilçe milli eğitim müdürlükleri aracılığıyla kullanır. Eğitim sisteminde bakanlık, il/ilçe milli eğitim müdürlükleri kritik yönetim merkezleridir. Buna rağmen bu kritik merkezler eğitimin içeriğine dair bir iş yapmaz. Sadece yönetir. Yönetim faaliyetleri ile eğitim sistemine yön verir. İlçe en alttaki yönetim noktasıdır. Onun üstünde il, illerin üzerinde de bakanlık bulunur. İlçe ve İl yerleşim birimi bazında işletilen sınırları belli coğrafi alanlardır. İlçenin içinde mahalle ve köyler bulunmakla birlikte buraların eğitim sisteminin yönetiminde bir işlevi bulunmaz. İlçe milli eğitim müdürlükleri ilçe sınırları içinde her tür eğitim faaliyetlerinin yürütülmesinden sorumludur. Farklı düzeylerdeki okullar, eğitime dair destek hizmeti sunan diğer kurumlar, örgün-yaygın, yüz yüze-uzaktan, resmi-özel kurumlar faaliyet alanı olarak ilçe sınırları içinde faaliyetlerine devam ederler. Her bir ilçe kendi içinde bağımsız olmakla birlikte il milli eğitim müdürlüğünün güdümünde işler. İl milli eğitim müdürlüğü tüm ilçelerin üzerinde yer alır. İl milli eğitim müdürlükleri de bakanlığa bağlı olarak çalışırlar. Bakanlık, il ve ilçe yapılanmaları eğitim faaliyetlerinin sınırlarının keskin şekilde çizildiği bir yapı oluşturur. İlçe kendi içinde eğitime dair faaliyetleri kendi kendine yönetir. İlçe içindeki eğitim faaliyetlerinin niteliği ilçenin gelişmişliği, nüfus yapısı, ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetlerinin çeşitliliğine göre farklılaşır. İlçenin iradesi il milli eğitim müdürlüğü tarafından sınırlandırılır.

İlçe, il ve bakanlık düzeyleri eğitimin tüm çeşitliliğini içine alırlar. İlçe yönetimi bu yönüyle tüm bu çeşitliliğin yönetilmesi özel bir bilgi, beceri ve tecrübeyi gerektirir. İl yönetimi ilçeden çok daha fazla çeşitlilikle çok daha özel bilgi, beceri ve tecrübeye ihtiyaç gösterir. Bakanlık bu yönüyle tüm ülkenin eğitim faaliyetlerinin yönetimini içermesi ile en üst düzeydedir. Tüm bu görünüme rağmen işleyiş düzeni istenen bilgi, beceri ve tecrübeyi içerir olmaktan çok uzaktır. Eğitim sisteminde yönetim en önemli unsur olmakla birlikte sahip olduğu öneme uygun bir yaklaşımla ele alınmamaktadır. Bu da sistemde önemli sorunların yaşanmasına neden oluyor.

Tüm bu okul/kurum çeşitliliğinin etkin bir şekilde yönetilmesi iyi bir yetişme sürecine ihtiyaç gösterir. Oysa eğitim sisteminde hemen hiçbir yetişme süreci yoktur denebilir. İşleyiş tamamen siyasal/eğitim dışı süreçlerle yönetilmektedir. Yetişme sürecinin merkezi bir anlayışla ele alınması ve buna göre kurumların/sistemlerin kurulması gerekiyor. Özellikle bakanlık/il/ilçe düzeyindeki yönetici görevlendirmelerinde bu sistemin çok etkin bir şekilde işletilmesi gerekiyor. Okul/Kurum yöneticiliği de benzer bir anlayışla ele alınması gerekiyor. Oysa işleyiş/uygulama belirli bir çalışma süresini dolduran kişiler için açılan bir sınav sonrası seçilen kişi durumuna uygun yaptığı tercihe göre görevlendiriliyor. Bu görevini başarma düzeyine bakılmaksızın belirli bir süre görev yapması isteniyor. Bu sırada uygun bir destekçi, durum, zaman, fırsat bulduğu anda çok farklı yerlere geçiş yapılabiliyor. Bu durum yönetici yetiştirme, seçme sistemindeki gelişigüzelliği gösteriyor. Yönetici iyi yetişmeyince sistem gelişigüzel bir işleyiş düzenine bürünüyor. Sonuçta siyasal iradeyi ele geçiren anlayışın inisiyatifine bağımlı bir işleyiş düzeni hakim oluyor. Belirsiz bir işleyiş düzeninden nitelik çıkmıyor. Rastgelelik sistemi kötürümleştiriyor.

Yeni bakan okullarda öğretmenler odası buluşmaları adı altında sosyal medyada güya öğretmenlere yakın olduğunu, öğretmenlerle fikir alış verişi yaparak ortak, katılımcı bir yönetim stili sergiliyormuş gibi yaparak tribünlere oynayarak eğitimdeki sorunlara çözüm bulacağını zannediyor. Bu süreçte öğretmen atama tarihlerinin başlangıcını değiştirerek yine sorunları çözüyormuş gibi yapıyor. Oysa bunlardan çok daha kök sorunlar olduğu gibi duruyor. Yukarıdan beri bakanlığın yapısı ve yönetim becerisi rasyonel bir yapıya kavuşturmadan kök sorunların etrafında dönerek sorunların çözüleceği zannıyla eğitimde gidilebilecek fazla bir mesafe yok.

 

 

 

 

13 Temmuz 2023 Perşembe

Yeni Bakan Yusuf TEKİN İle Rasyonel Eğitim Politikası Mümkün mü?


 

Yeni milli eğitim bakanı Yusuf TEKİN’in bakanlığa başlaması ile birlikte ülkenin eğitim düzeninde yeni bir döneme geçildi. Bu yeni dönemin özelliği Yusuf TEKİN’in kişiliği ile de doğrudan ilgili. Bu iktidar döneminde Yusuf TEKİN geçmişte bir süre bakanlık müsteşarlığı görevinde de bulunmuştu. Bu dönemdeki uygulamalar aslında bakanlık dönemindeki uygulamaların da bir ön uygulaması olarak görülebilir.

Yusuf TEKİN’in müsteşarlık dönemi dönem itibariyle iktidar ile FETÖ’cüler arasında mücadelenin yoğunlaştığı bir dönemdi. Bu dönemde Yusuf TEKİN bakanlıktaki FETÖ’cülerin kısmen tespiti ve saf dışı bırakılmasına yönelik çalışmaların da başladığı dönem olarak nitelense yanlış olmaz. FETÖ’cülerle mücadele konusunda herkes kendine göre değerlendirmeler yapıyor. Bu yönüyle FETÖ’cülerle mücadele belki de Yusuf TEKİN’in en son eleştirileceği bir konu olabilir. Sonuçta paralel devlet yapılanması uygulaması hiçbir devlet için kabul edilemez. Bununla birlikte paralel devlet yapılanması tanımlamasının da doğru bir şekilde yapılması gerekiyor. Zira bir dönem FETÖ’cü diye kötülenen grupların benzeri bugün halen geçmişteki şekliyle var olmaya devam ediyor. FETÖ’cüler paralel yapı olarak kötü ise benzeri yapılar da aynı şekilde kötü olarak görülmesi gerekir. Oysa tıpkı FETÖ’cü diye nitelenen grupların bulunduğu dönemlerde bulunan başka yapılar bugün de aynı şekilde hatta güçlenmiş olarak varlıklarını devam ettiriyorlar. Siyasi iktidarla işbirliği içinde olanları kollarken iktidarla uyuşamayanları kötülemek devlet sistemi içinde yine olmaması gereken bir durumdur. Bu gün iktidarın koruması altında olan yapıların yarın ne yapacaklarını bilmek pek de mümkün olmuyor. Nitekim FETÖ’cü diye nitelenen grup bir dönem devleti yöneten bugünkü iktidarla adeta içtikleri su ayrı gitmez durumda idi. Paralel devlet yapılanması bu yönüyle doğru tanımlanıp devlet yönetim sisteminin buna göre kurulması, işletilmesi, yapılandırılması gerekir.

İktidarın kolladığı FETÖ benzeri paralel yapılar açısından mücadelede en son eleştiriye tabi tutulması gereken Yusuf TEKİN bu yönüyle dahi oldukça ileri düzeyde eleştirileri hak eden birisi konumunda. Yusuf TEKİN sivil toplum görünümlü paralel devlet yapılanması türü kurum, kuruluş ve yapılanmalarla güçlü bağı olan birisi. Bu yönüyle müsteşarlık döneminde bu ilişkilerini iktidarın hizmetine açıkça sundu. Bakanlık makamına gelmesi de aslında bu geçmişinden kaynaklanıyor.

Yusuf TEKİN’in müsteşarlık döneminde başlayan iktidar FETÖ’cü mücadelesinde kurulan Aktif Eğitim Sen Eğitim Bir Sen’den yoğun bir şekilde üye devşirmeye başlayınca Eğitim Bir Sen büyük telaşa kapılarak yeni sendika ile mücadeleye girişmişti. İktidarla arası bozulan FETÖ’cüler iktidarı alt etme gayretine girince iktidar da FETÖ’cülere karşı yeni ittifaklar aradı. Eğitim Bir Sen bu ittifakta önemli bir aktör olarak yer aldı. Yusuf TEKİN bu süreçte Eğitim Bir Sen sendikasının iktidarla girdiği işbirliğinde önemli bir organizatörlük rolü oynadı. İktidar eğitimi Eğitim Bir Sen sendikasına adeta teslim etti. O dönemde kurulan bu ilişki halen devam ediyor. Bugün Yusuf TEKİN Eğitim Bir Sen ile en iyi geçinen hükümet üyelerinden birincisi konumunda. Yusuf TEKİN’müsteşarlık dönemi sona erdikten sonraki süreçte gelen bakanlardan Ziya SELÇUK bakanlık kadrolarında değişikliklere gitmeye çalıştı. İktidar Ziya SELÇUK’un eğitim alanındaki kariyerinin toplum nezdindeki olumlu etkisinden yararlanmayı düşünerek açık bir karşı çıkışta bulunmadı. Buna rağmen bazı sivil toplum temsilcileri Ziya SELÇUK’un Yusuf TEKİN tarafından oluşturulan yapıyı bozduğuna dair eleştirileri kamuya yansıdı. Mahmut ÖZER dönemi de kısmen eğitim sisteminde sendika ve diğer paralel yapıların etkilerinden azade kaldı. En azından Yusuf TEKİN’in dönemindeki kadar başıboş bir etki süreci kolay kolay yaşanamadı. Yusuf TEKİN bakanlık makamına gelir gelmez müsteşarlık döneminde kurmaya çalıştığı yapıda ortaya çıkan çatlakları kapatmaya girişti. Çok daha güçlü bir şekilde istediği şekilde bir yapılanmayı oluşturmaya çalışıyor. Bu dönem bu yönüyle eğitim sistemindeki paralel yapıların daha etkin olacakları bir dönem olacak gibi görünüyor.

Paralel yapılarla mücadele süreci bu yönüyle genel olarak genel yönetimde, özelde de eğitim sisteminde doğru şekilde yönetilemiyor. Bu işleyiş düzeni iktidarın en zayıf yönlerinden birisi. Ne yazık ki geldikleri günden beri bu alanda doğru adım atmayı başaramadılar. Bu başarısızlık ülkedeki birlik beraberlik ruhunun gelişip güçlenmesine katkı yerine zarar vermiş durumda. Ülke şu an iki ana gruba bölünmüş durumda. Bir tarafta iktidarın sağladığı rantı kaybetmek istemeyen grup, diğer tarafta iktidara muhalefet oluşturmaya çalışan grup. İktidara muhalif olanların umut vaat edemeyen politika ve söylemleri toplumda istemeden de olsa daha büyük kaos olur korkusuyla iktidarın devamına neden olmuş gibi görünüyor. İktidarın girdiği çıkmazdan geri dönüş adına bazı adımlar atmaya çalışması ne kadar sonuç verecek zamanla görülecek. Bununla birlikte Milli Eğitim Bakanı Yusuf TEKİN’in bakan olarak seçilmesi girilen çıkmazdan en azından eğitim sistemi alanında çıkılmaya niyetli olunmadığını gösteriyor. Ekonomik alanda dönüldüğü söylenen rasyonel politika uygulaması eğitim sisteminde Yusuf TEKİN’in bakanlığında pek mümkün görünmüyor.

Yusuf TEKİN’in bakanlığa geldiği günden beri yoğun bir şekilde bakanlık kadrolarında değişiklik yaşanıyor. Genel müdürler, daire başkanları, il ve ilçe müdürlerinden birisi gelip birisi gidiyor. Bürokrasideki bu hızlı değişim aslında eğitimdeki politikasızlığın en belirgin göstergelerinden sadece birisi. Milli Eğitim Bakanlığı kızakta, çalışmadan maaş alan personelin en yoğun olduğu bakanlıklardan belki de birincisi dense yanlış olmaz. Yıllardır bakanlığın merkez ve taşra teşkilatında görev yapmış olan yönetici kadrolarında çalışmış olanların büyük çoğunluğu uzman, araştırmacı, müşavir adı altında bekletiliyor. Bu yoğun iş gücü aldıkları ücretlere karşın hiçbir hizmet üretmiyorlar. Çoğu evlerinde, memleketlerinde emeklilik zamanlarını bekleyerek zamanlarını geçiriyorlar. Bu konuda bakanlık hiçbir adım atmamakta ısrar ediyor. Ülkenin içine girdiği ekonomik krize rağmen kamuda yapılması gereken tasarruf tedbirlerinden en başta geleni bu personel politikasının değiştirilmesi bir zorunluluk iken yeni bakan Yusuf TEKİN bu konuda adım atmayı hiç düşünmüyor. İşleyişin aynen devam etmesine göz yumuyor.

Eğitim sisteminde ihtiyaç duyulan rasyonel politika uygulama sürecinin şu aşamada Yusuf TEKİN ile hayata geçmesinin mümkün görülmediği söylemi daha pek çok uygulama ile desteklenebilir. Fakat okuma kültürünün gelişemediği toplumumuzda uzun yazmak çok da yararlı değil. Bir başka yazıda devam etmek dileğiyle…

 

 

 

2 Temmuz 2023 Pazar

Türkiye’de Rasyonel Politika Mümkün mü?


           2002 yılında iktidara gelen AK PARTİ/AKP, iktidarının ilk dönemlerinden özellikle 2010-2012 yıllarına kadar ülkedeki pek çok alanda önemli atılımlar yaptı. Bu dönemde hayata geçen uygulamalar ülkede her alanda önemli gelişmelere yol açtı. Ekonomik olarak da ülke dünyadaki en gelişmiş ilk yirmi arasında yerini aldı. Destekleyen veya muhalif olan herkes iktidarın bu dönemleri için bu gün dahi övgüyle söz eder. İktidarın temelini oluşturan muhafazakâr kesimler bu dönemlerde tümüyle geleceğe ümitle bakmaya başladılar. Bu dönemler ülkenin geçmişten beri getirdiği pek çok sorunlu alan için çözüm üretmeye fırsat oluşturmuştu. Ne yazık ki iktidara sahip olanlar bu büyük fırsatı gerektiği gibi değerlendiremeyerek kişisel hırslarına ülkeyi kurban ettiler. Özellikle 2018 yılından sonra girilen yeni yönetim sistemi toplumun tümünün sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarıp sinerji oluşturmak yerine küçük bir zümrenin kişisel hedeflerine hizmet eden bir devlet yönetim sisteminin oluşmasını tercih etti. Bu tercih şu anda ülkeyi her yönden bir çıkmazın, bataklığın içine sokmuş durumda. En son yapılan seçimler sonrasında özellikle ekonomiden sorumlu bakan olarak görevlendirilen Mehmet ŞİMŞEK’in açıkça beyan ettiği ekonomik politikalar açısından Türkiye’nin rasyonel politikalara dönmekten başka seçeneği kalmadı söylemi ülkenin içine girdiği çıkmazın, bataklığın açık bir itirafından başka bir şey değil.

Tarihi süreçte Osmanlı’nın gerilemesine yönelik çözüm üretme çabasına girenler ilk başta askeri alanda yeniliklere girişmeye başlamışlardı. Bu konuda yorum yapan tarihçiler en başta ve somut şekilde askeri yenilgilerin görünür olması nedeniyle askeri alanda yeniliklere öncelik verilmesinin doğal olduğunu söylemektedir. Bugün geçmişteki askeri alanın yerini ekonomik alan almıştır. Ekonomide yaşanan sorunlar en başta ve en somut şekilde toplumun hayatına etki yapmaktadır.

Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet ŞİMŞEK’in ekonomik alana yönelik rasyonel politikalara dönüş zorunluluğuna ilişkin değerlendirmesi aslında ülkedeki tüm alanlar için geçerlidir. Türkiye, dünya üzerinde halen rasyonel politikalara dayalı devlet yönetiminin oluşturulamamasının sıkıntılarını yaşamaya devam etmektedir. Türkiye’nin geçmişten bu güne getirdiği arka planına bakıldığında işgal ettiği coğrafi konum itibariyle dünyanın en kritik bir bölgesinde yer aldığını herkes kabul etmektedir. Bir dönem üç kıtaya hükmetmiş, dünyada önemli dengelere yön vermiş bir ülke konumundan zamanla ülkeler arasındaki dengelere göre birilerinin desteği ile ayakta kalabilir bir konuma düşmüştür. Bir dönem hasta adam muamelesi görerek mirasının paylaşımı kavgalarına sahne olmuştur. Ülkedeki bu konum değişikliğinin en önemli sebebi dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayan yöneticilerin içine düştükleri acziyet olmuştur. Yönetim makamında bulunanlar dünyada meydana gelen devlet yönetim düzenine ayak uydurmak yerine içine düştükleri kişisel arzu, istek ve hırslarının esiri olarak günlerini geçirmeyi tercih etmişlerdir.

Rasyonel politika kavramını kullanan ekonomi bakanı Mehmet ŞİMŞEK’in kast ettiğinin ne olduğuna dair açıklama yapan uzmanlar ekonomi biliminin kendine özgü kurallarının, ilkelerinin, yol ve yöntemlerinin olduğunu, buna uygun hareket etmekle ekonomi biliminin gereklerine uyulmasının kast edildiğini söylemektedirler. Bilim kavramı her alanda dünya üzerinde var olan işleyiş düzenine uygun hareket etme anlamında akla uygun davranma zorunluluğunu içermektedir. Kısa bir süre önce ülkemizin yaşadığı deprem felaketi üzerine televizyonlara çıkan tüm uzmanlar deprem biliminin kendine özgü kurallarının, ilkelerinin, yol ve yöntemlerinin olduğunu, buna göre hareket edilmesinin zorunluluk olduğunu günlerce söylediler. Devleti yönetenler, karar vericiler de bundan sonra şehirlerin yapılışında deprem biliminin kural, ilke, yol ve yöntemlerine uyulacağını taahhüt ettiler. Deprem bilimine uymak denilince deprem konusunda da rasyonel politikaların hayata geçmesinin zorunluluğunun ortaya çıktığı görülüyor.

Rasyonel politika, akla uygun hareket etme anlamına geldiğine göre bunun tersi akla uymayan, duygusal hareket anlamına gelir. Duygusal politika ile rasyonel/akla dayalı politika arasındaki farkları bir kalemde ortaya koymak mümkün değildir.

Ülkemizin tarih içindeki yaşadığı serencama bakılınca çok uzun zamandır ülkemizde akla uygun yönetim politikalarının hayata geçirilemediğini görmek sıradan bir tespit haline gelmiştir. Bugün ekonomi için ileri sürülen rasyonel politika söylemi geçmişte Osmanlı’da dünyanın gelişmiş ülkelerinde görülmeye başlayan gelişmelere ilişkin kronoloji ile at başı gitmektedir denilse yanlış olmaz. Başlarda askeri, ekonomik, sosyal ve siyasal konularda dünya dengelerine yön veren Osmanlı zamanla ortaya çıkan yeniliklere gözünü kapayınca dünyadan koptu. Dünyadan kopmak rasyonel olmayan bir politikadır. Osmanlı’yı yönetenler uzun süre yenilgiye uğrattığı Avrupa ülkelerini küçük görmüş ve onlardan bir şey öğrenmeyi kendileri için küçüklük olarak algılamıştır. Büyüklük hastalığına tutulmak rasyonel olmayan bir politikadır. Ordunun geçmişten beri getirdiği işleyiş düzeni çağın getirdiği teknolojilerden uzak kalınca çağdışı hale gelmiştir. Çağın teknolojilerinden uzak kalmak rasyonel olmayan politikalara bir başka örnektir. Avrupa ülkeleri her alanda ortaya koydukları keşiflerle akıl, bilim ve teknolojide hızla gelişirken birey ve toplum olarak her alandaki yaşam şekillerini de buna göre yeni şartlara uyar hale getirmiş ve en küçük bir birey kadar toplumun tümünün yararını, menfaatini, mutluluğunu düşünen politikalara dayalı sistemler, işleyiş düzenleri kurmuştur. Osmanlı yakın zamanlara kadar devletin işi toplumu ilgilendirmez anlayışı ile devlet yönetme kültüründen vaz geçmediği gibi birey ve toplumun hayatına yönelik bir işleyiş düzeni geliştirmeyi, toplumun tümüne yönelik refahı, huzuru ve mutluluğu yaymayı aklına bile getirmemiştir. Gelişmiş ülkelerde yönetme işlevi toplumda herkesçe paylaşılan bir işleve dönüştürülmüştür. Yönetişim diye nitelenen kavramı gelişmiş ülke toplumları gerçek anlamda hayata geçirmiştir. Yönetişim kavramının olmadığı, yönetimi sadece devletin başındakilerin bir işi olarak görme rasyonel olmayan politikaya örnektir. Toplumun tümünü değil de sadece küçük bir zümreyi önceleyen uygulamalar rasyonel olmayan politikalara örnektir. Benden olan ve benden olmayan anlayışı, bir konuda karar verilecekse bunu en iyi ben bilirim anlayışı, her konuyu ben bilirim anlayışı yine benzer şekilde rasyonel olmayan politikalara örnekler olarak sayılabilir. Bu yönüyle bakıldığında akla dayalı politika ile devlet yönetme geleneği halen ülkemiz için yabancıdır.

Osmanlı, dışarının zorlaması ile uygular gibi göründüğü politikaları gerçekte uzun bir süre kabul edememiştir. Mış gibi yaparak gidişatı değiştireceğini zannederek rasyonel olmayan politikaların adeta dibine vurmuştur. Dünyanın o dönemde içinden geçtiği zamanın şartları ülkelerdeki değişim rüzgârının bir diğerine geçmesini kolaylaştırmıyordu. Bu nedenle uzun bir süre Osmanlı ayakta kalmayı başardı. Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte akıl ve bilimi kendine rehber olarak kabul ettiğini beyan eden kurucu irade yine geçmişten gelen sorunlarından kurtularak gerçek anlamda bir devlet yönetim sistemi kuramadı. Tersine toplumu zorunlu dönüştürme projeleri gibi hiç de akla uymayan bir politika uygulama yolunu seçti. Bu durum toplum ile devlet arasında çatışmaya yol açtı. Kurucu iradeyi takip eden arkadan gelenler akla uygun olmayan projeleri dayatmaya devam ettiler. Cumhuriyet döneminde ülke kısa aralıklarla askeri darbeler yaşayarak akla uymayan politikaların sancılarını yaşamaya devam etti. Cumhuriyet dönemi Osmanlı’nın içinden geçtiği zamanlardan farklı olarak dünyadaki değişim rüzgârlarının etkilerinin hızla diğer toplumlara yayılabildiği dönemler oldu. Artık dünya küçük bir köye dönüşürken herkes her şeyden kısa sürede haberdar olmaya, etkilenmeye başladı. En son mevcut iktidarın iktidara gelmesini kolaylaştıran 28 Şubat süreci de bir başka rasyonel olmayan politika örneğidir. Cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan pek çok devlet politikası rasyonel olmayan politikalara örneklerle doludur. AK PARTİ/AKP iktidarı işte bu rasyonel olmayan politikaların getirdiği çöküşten yararlanarak iktidarı elde etti. İktidara geldiği andan itibaren büyük bir fırsatı da yakalamış oldu. Buna rağmen gelinen noktada iktidar da hırsına yenik düşerek rasyonel politikaları köklü bir şekilde hayata geçirmek yerine gücün kölesi haline gelerek rasyonel politikaların yerine duygusal politikalara yöneldi. Geçmişte Osmanlı yöneticilerinin uyguladığı mış gibi yapmak yöntemini bu iktidar kullanmayı tercih etti. Kağıt üzerinde yapılan düzenlemelerin gerçek hayatı etkileyeceği zannıyla hareket rasyonel olmayan en somut politika örneğidir.

Bugün ekonomi alanı dışında da rasyonel olmayan politikaların uygulanmakta olduğunu söylerken dayanaksız iddiaların ileri sürüldüğü düşünülmesin. Ekonomideki rasyonel olmayan politikalara örnekler herkes tarafından gün gibi ortada. Cumhurbaşkanı ben ekonomistim diyerek dünyada var olan ekonomi biliminin hiçbir kuralı ile uyuşmayan söylemleri devlet yönetiminde herkese dikte edebileceğini zannetti. Bu söylemi ile aslında Cumhurbaşkanının Cumhuriyet dönemi zorba değişim projesi dayatmacılarından hiçbir farkı kalmadı. Ekonomi bilimini kuran dünyadaki gelişmiş batı toplumlarının hiç birinin tasvip etmediği, uygulamadığı yöntemleri ısrarla uygulamaya çalışan cumhurbaşkanı sonunda ülkenin ekonomisini çamura saplamış durumda. Enflasyon, faiz, kur sarmalı ülkeyi dünyanın en kötü ekonomik göstergelerine sahip ülkesi haline getirdi. Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet ŞİMŞEK şimdi beş yıla yakın süren bu rasyonel olmayan politikalardan dönüş dışında başka seçenek kalmadığını ilan etti.

Ekonomi alanındaki rasyonel olmayan politikaların diğer alanlarda da olduğu söylemini örnekleyecek olursak eğitim sistemini bu yönüyle ele alabiliriz. Eğitim sistemi Cumhuriyet tarihi boyunca istendik insan yetiştirme ideolojisine hizmet ederken bu iktidar döneminde yine benzer şekilde iktidarın sahip olduğu ideolojiye hizmet eder halde bir araca dönüştürülmeye çalışıldı. Cumhuriyet dönemindeki laik ideoloji bu iktidar döneminde dindar nesil yetiştirmenin aracına dönüşmüş durumda. Eğitim sisteminin bu şekilde hizmet aracı olarak kullanılabilmesi için Eğitim Bir Sen sendikası kurumsallaştırılmış durumda. Bu sendika eğitimi tekeline alarak tümüyle iktidarın ideolojisine hizmet etmeyi kendine ödev olarak kabul etti. Eğitimin bir sendikanın tekeline verilmesi, eğitim sisteminin dindar nesil yetiştirme aracı olarak kullanılmaya çalışılması tümüyle rasyonel olmayan politikaya örnektir. Eğitim sisteminin genel işleyişi yanında okulların kademelendirilmesi, personelin işe koşulması, tüm okul yöneticilerinin perde arkası yöntemlerle tek sendikaya bağlı olanlardan seçilmesi, mevzuatın sürekli yaz boz anlayışı ile kişilerin isteğine göre değiştirilmesi, sınav odaklı yaklaşım gibi pek çok uygulama rasyonel olmayan eğitim politikalarının somut göstergeleridir. Bu gün ülkede eğitim almak adeta anlamsızlaşmış bir duruma gelmiştir. Okullar işsizliği gizleyen kurumlar haline dönüşmüş durumda. Okula gitme ile gitmemenin kıyaslandığında gitmemenin daha avantajlı olduğu algısı toplumda herkes tarafından kabul edilmiş durumda. Siyasal iktidar eğitimi tümüyle ideolojik bir anlayışla işe koşmaktadır. Siyasal iktidarın temsilcisi olan Milli Eğitim Bakanı eğitim biliminin gerekleri yerine mensup olduğu siyasal iktidarın gücünü artırmak amaçlı adam devşirmeye hizmet edecek bir anlayışla eğitimi yönetmektedir. Eğitim adına sürekli personel görevlendirme değişikliği, okul levhası değişikliği ve mevzuat/program değişikliği dışında fazla bir şey yapılmıyor. Eğitim hizmetlerinin yönetimine ilişkin merkez teşkilatı eğitim biliminin kural, ilke ve yöntemlerinden uzak bir şekilde günü birlik emir ve talimatlarla yönetilmektedir. Eğitim sisteminin içinde yer alan önemli miktardaki iş gücü havuzda veya uzman kadrosu adı altında evinden dahi çıkmadan emeklilik günlerini doldurmaktadır. Eğitim sektöründeki iş gücü verimsizliği had safhadadır. Eğitimin alt alanları yine benzer şekilde eğitim biliminin kural, ilke ve yöntemlerinden habersiz şekilde rutin işlerle zaman geçirmektedir. Eğitim sisteminde yer alan hemen herkes en kolay yoldan emeklilik hakkını nasıl elde edebilirim yolunu arama dışında eğitim faaliyetinden bir şey beklemez hale gelmiş durumda. Eğitim sisteminde hiyerarşi, ehliyet, liyakat ve kariyer tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi ortadan kalkmış durumda.

Eğitim sektörünün benzeri olarak ülkedeki adalet sisteminin işleyiş düzenine bakılırsa sorunlardan arınık bir alanın bulunması neredeyse imkânsızdır. İktidar kısa aralıklarla reform söylemleri açıklayarak adalet sistemini ayağa kaldıracağını iddia etmekte, inşa edilen adalet sarayları aracılığıyla adalet sistemi işliyor izlenimi vermeye çalışıyor.  

Ülkenin dış politikası, göç politikası, imar politikası, kültür politikası, sağlık politikası, emniyet-asayiş politikası, merkezi ve yerel yönetim politikası, sosyal politikaları, çalışma hayatı, emeklilik, sosyal güvenlik sistemi, vergi düzeni gibi mikro ve makro düzeydeki alanlarından hangisi ele alınsa devasa sorunlarla boğuşulduğu hemen görülür. Tüm bu sorunlu alanlara rağmen iktidarın yüz yıllık bir döneme ilişkin gelecek politikalarını belirlediği iddiasını duyunca bu ülkenin rasyonel politikalara dönmesine ilişkin söylemler karikatür gibi geliyor.

 

 

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...