17 Nisan 2023 Pazartesi

Köy Enstitülerine Gerçekçi Bakış

Köy enstitüsü hareketi temel eğitime yönelik bir çalışma olarak ortaya çıkmıştır. Temel eğitimin yaygınlaştırılması, temel eğitim alanında özellikle kırsal kesimde öğretmen bulma sorununa çözüm bulma amacıyla girişilen çabalar köy enstitüsü hareketinin doğmasına neden oldu. Bu hareketin doğması ve gelişmesi kapsamlı bir ekip çalışmasından çok küçük bir kadro hareketinin gönüllü, özverili ve sabırlı çalışmasına dayanmıştır. Bu küçük kadro hareketinde en büyük pay 1935-1946 yılları arasında 11 yıl boyunca İlköğretim Genel Müdürlüğü görevini yürüten İsmail Hakkı TONGUÇ ile 1938-1946 tarihleri arasında 7 yılı aşan bir süre Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan Hasan Ali YÜCEL’e ait olmuştur. Hasan Ali YÜCEL cumhuriyet tarihinin en uzun süre bakanlık yapan kişisi olarak halen rekoru elinde bulundurmaktadır. Bu ikiliye dönem dönem değişen şiddetteki desteğiyle İsmet İNÖNÜ de kısmen dahil edilebilir.

İsmet İNÖNÜ, bir dönem desteklediği köy enstitüleri çalışmalarını CHP içindeki grup dengelerini dikkate alarak bir süre sonra gözden çıkaran kişi olarak önemli bir figürdür.

Köy enstitüleri hareketinin ortaya çıkması, gelişmesi ve sona ermesi sürecine bakıldığında 1935-1954 dönemini kapsadığı görülür. Yirmi yıla yaklaşan bu deneme sürecinde 1940-1946 dönemi kritik bir evre olarak ele alınır. Köy enstitüsü konusunda fikir ortaya koyanlar, bu harekete gönül vermiş olanlar, gerçek anlamda enstitü fikrinin bu dönemler arasında hayata geçebildiğini, 1946 sonrası yaşanan süreci, hareketin yozlaşması, felce uğraması ve ortadan kalkmasına, yıkılmasına gidiş olarak ele aldıkları görülür. Köy enstitüsü hareketinin İsmail Hakkı TONGUÇ’un kişisel çabasıyla doğduğu, Hasan Ali YÜCEL’in güçlü desteği ile geliştiği, bu iki kişinin sistem dışına çıkarılmasıyla birlikte de sönmeye yüz tuttuğu açıkça dile getirilir.

Geçmişten bu güne köy enstitülerinin kapatılması ithamı Demokrat Parti üzerinde yapışmış ise de aslında köy enstitüsü hareketinin yok edilmesinde Cumhuriyet Halk Partisinin de önemli bir payı bulunmaktadır. CHP iktidarı köy enstitüsü hareketini başlatan olarak görüldüğü kadar bu hareketin amacından sapmasının da sorumlusu olarak görülmektedir. CHP’deki sağ kesim diye nitelenen grup köy enstitüsü hareketinin sekteye uğramasında baş sorumlu olarak yargılanmaktadır.

Köy enstitüsü hareketi için kritik devre olarak görülen 1940-1946 dönemi İkinci Dünya Savaşının etkisinin en yoğun yaşandığı yıllara rast geldiği görülür. Bu yıllar dünyada devasa savaşın etkisi yaşanırken Türkiye’de de tek parti uygulamasının en yoğun hissedildiği yıllardır. Bu yönüyle Köy enstitüsü hareketini savaş ve yoğun tek parti döneminde hayata geçen baskıcı yılların bir uygulaması olarak görmek hiç de yanlış olmaz. Köy enstitüsü hareketi ile ilgili uygulamalara bakıldığında bu uygulamaların ancak baskı ve zorlama ile yapılabileceğini söylemek gerekir. Buradan hareketle köy enstitüsüne öğrenci olarak katılanlar veya öğretmenlik görevini yürütenler baskı ve zorlama ile okullarda tutulmuştur gibi bir iddiada bulunmak doğru olmaz. Köy enstitülerinde öğrenci olarak bulunanlar geldikleri köy hayatının şartları ve ülkenin o dönemdeki gelişim seviyesi dikkate alındığında okul şartları onlar için zorlamayla kalınacak yerler olmuştur denemez. Enstitülerde öğrencilik yapanlar için okullar köylerindeki çalışma şartlarından çok da farklı olmayan ortamlardı denebilir. Üstelik aynı yaş grubundakilerin bir arada bulunmaları, birlikte iş yapmaları, köy hayatından kurtulmaya vesile olacak okul şartları onlar için kaçılacak yerler olmaktan çok geleceğe açılmış bir ümit kapısı olarak görülmüşlerdir. Öğretmenler için de büyük çoğunluğu için idealist bir bakış açısıyla görev yapılan kurumlar olarak görülen enstitüler toplumun dönüştürücü araçları olarak kabul edilerek benimsenmiştir. Öğrenci ve öğretmenlerin tümüyle idealist bir anlayışla bu okullarda bulunduklarını iddia etmek de çok fazla iddialı bir değerlendirme olmakla birlikte genel olarak bu hareketin içinde bulunmuş olanlarda özel bir birlik ruhu olduğunu kabul etmek gerekir. Aslında bugün hala köy enstitüsü hareketinin toplumda yer bulmasının en büyük dayanağı bu birlik ruhudur dense yanlış olmaz. Ancak bu ruhun duygusal/psikolojik boyutlarıyla fazla abartıldığını da kabul etmek gerekir. Dönemin baş sorumlu kişisi olan İsmail Hakkı TONGUÇ’un mektupları bu yönüyle duygusallıktan uzak değerlendirmeler yapılmasında önemli bir kaynak olarak ele alınması, incelenmesi gerekir. Bu mektuplarda dönemin enstitülerinde yaşanan öğretmen, öğrenci ve yönetici davranışlarına görülen sorunlu davranışlara örneklerin yakından görülecektir.

Köy enstitüsü hareketini ilköğretime yönelik bir faaliyet olarak tanımlarken ilköğretimin ülkenin tümüne yönelik olduğu düşünülmemelidir. Adı üstünde köy enstitüsü köye/kırsala yönelik bir faaliyet olarak düşünülmüş ve hayata geçirilmiştir. Köylü milletin efendisi söylemi dile getirilmiş de olsa bu efendilik sadece sözde kalmıştır. Köy enstitüsü hareketiyle köylüye okulunu yapma, okulunu yaşatma, okulunu geliştirme sorumluluğu yüklenmiştir. Köylü okulunu yaparken köyde öğretmenlik yapacak kişiler de yine köyden alınarak eğitimi sunacak insan gücünün de yine köye yüklenen bir sorumluluk olduğu görülmektedir. Öğretmenlik yapacak köylü çocukları eğitim görecekleri okullarına ait binalarını, binaların işleyişinin sağlanmasını ve bakımını da yine yapmakla mükellef tutuldular. Enstitülerde eğitim görmüş, yetişmiş kişilerin ortaya koyduğu yazın alanı incelendiğinde enstitülerin bütün binalarını öğrencilerin yapmakta olduğu, elektrik ve kanalizasyon işlerinin, yemek ihtiyacı için ortaya çıkan her tür ürünün kendileri tarafından üretildiği anlatılır. Bu uygulama kamu hizmetlerini üretme sorumluluğunu üzerine aldığı söylenen devlet yöneticileri açısından aranıp da bulunamayacak bir nimettir. 

Köy enstitüsü hareketinde karar vericiler sahip oldukları yetkiyi kullanarak bir takım planlar hazırlamış, bu planların hayata geçirilmesi adına topluma görev ve sorumluluklar yüklemiş ve yükümlülükleri yerine getirmeyenlere de yaptırım uygulamayı öngörmüşlerdir. Hazırlanan planların hedefi toplumun daha üst bir yaşam düzeyine çıkarılması olarak kabul edilmiştir.

Köy enstitüsü hareketi ile ulaşılmak istenen hedefleri küçümsemek doğru olmaz. Köy enstitüsü hareketine ilişkin planları hazırlayan, planların hayata geçmesine yönelik çalışmalar yapan İsmail Hakkı TONGUÇ’tur. İsmail Hakkı TONGUÇ gerçekten bu konuda çok büyük çabalar harcamış, fikir ve beden sermayesini yetki elinde bulunduğu sürece samimi bir şekilde kullanmaktan çekinmemiştir. Bu yönüyle İsmail Hakkı TONGUÇ’u takdir etmemek büyük haksızlık olur. Ülkenin dört bir yanını gezerek ilköğretim davasının mevcut durumunu görmüş, mevcut durumda yaşanan sorunlara yönelik akla dayanan yöntemler geliştirmiş, çözüm önerilerinin hayata geçmesi adına durmadan çalışmıştır. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL onun bu fedakârca çalışmasına her zaman tam destek vermiştir. Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ de bu süreçte önemli destekler vermiştir.

Devlet yöneticileri açısından köy enstitüleri uygulaması gibi adeta hiçbir maliyete katlanmadan eğitim alanındaki kamu hizmetinin kendi adına başka birileri tarafından yerine getirilmesi elbette istendik bir durumdur. Devleti yönetenler açısından istendik olan bu durumun yükümlülük altına girenler açısından aynı düzeyde istendik olduğunu söylemek zordur. Çıkarılan yasal düzenlemelerle kadın erkek tüm köylü kesimine getirilen yükümlülükler uzun süre taşınabilecek bir yük değildir. 18-50 yaş arasındaki kadın erkek herkesin yılda 20 gün köy okulu inşaat yapımlarında çalışma zorunluluğu getirilmesi devleti yönetenler açısından bedava iş gücü olarak önemli bir getiri sağlamakla birlikte bu yükümlülük altına girenler açısından doğal olarak büyük şikayetlere neden olmuştur. Köy okullarının yapılacağı yerlere ilişkin arsa, uygulama bahçeleri ve tarlaların temini de önemli sorunlara neden olmuştur. Bunlar okullarla ilgili halka bakan şikayet konularından sadece birkaç örnektir. Okullarda görev yapan öğretmenlerin göreve başlaması sonrası yaşadıkları sorunlar ise personele bakan yönleri oluşturmaktadır. Öğretmenlik görevine başlayan enstitü mezunlarına 20 yıl zorunlu hizmet yükümlülüğü getirilmesi, şehirde yaşanan öğretmene verilen maaşın üçte birini alan köy öğretmenine maaşının eksik kalan kısmını okulun tarlasında, işliğinde, ahırında fazladan yapacağı çalışmalarla çıkarması kuralının getirilmesi, okuldan, işlikten, tarladan ve ahırdan arta kalan zamanlarda da köylü yetişkinlere yönelik kurs ve yaygın eğitim faaliyetleri yapma yükümlülüğü getirilmesi de önemli sorun alanları olarak ortaya çıkmıştır. Köydeki öğretmen adeta süper insan olmaya zorlanmıştır. Buna karşı üst bürokrasi öğretmene yönelik hiçbir destek sağlama çabasına girmemiştir. Kaldırılması mümkün olmayan bir yükün altına sokulan öğretmen camiasının da uzun süre bu yükü taşıması mümkün olmamıştır.

Köy enstitüsü hareketinde etkin olanlar yasal zorunluluklara dayalı olarak yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere yaptırım uygulamayı kendileri için bir hak olarak görürken halkın şikâyetlerine dünya ve ülkenin içinden geçtiği zorlu şartlardan dolayı kulaklarını kolayca tıkayabilmişlerdir.

Doğru bir yöntem uygulanmadığı zaman doğru bir sonucun ortaya çıkması mümkün değildir. Köy enstitüsü hareketini tümüyle kötülemek doğru değildir. Bununla birlikte yanlış uygulamalar üzerinde durulması gerekir.

Milli eğitim bakanlığının yetiştirdiği bir kişiyle hem sağlık, hem tarım/hayvancılık hem de eğitim faaliyetlerinin tümüne yönelik çözümler üretmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Sağlık bakanlığı, tarım/hayvancılık bakanlığı en alt düzey maliyetle en üst verimi alması gerçekçi bir çözüm olmadığı için görüntüde bazı başarılar elde edilmiş gibi görünse de uzun süreli ve kalıcı bir sorun çözme süreci olması beklenemezdi. Öyle de oldu. Milli eğitim bakanlığının kendi alanı dışındaki bakanlıklara yönelik kamu hizmeti üretmesi mümkün olmayan bir durumdur. Çok kapsamlı bir çalışmayı gerektiren böylesi bir faaliyetin üç-beş kişilik bir ekiple sonuca ulaştırılmasını beklemek hayaldir. Öğretmenlerin kaldıramayacağı yüklerin benzerinin Tonguç ve Yücel’e yüklendiği söylenirse yanlış olmaz.

Köy enstitüsü hareketine duygusal yaklaşan toplum kesimleri bu kurumların olumsuz propaganda ve eleştirilerden dolayı kapatıldığını iddia etse de aslında bu hareketin serencamını gerçekçi bir temele dayanmayan ve normal toplumsal yaşam şartlarına uymayan planların ve uygulamaların ömürlerinin kısa olacağı gerçeğinin bir örneği olarak görmek daha doğru olur. Gerçeklikle uyuşmayan her iş sonuçta yokluğa mahkum olacaktır. Köy enstitü hareketini de bu çerçevede değerlendirmek daha doğru olacaktır.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitim Yönetim İlişkisi Üzerine

Eğitim sistemi insan ilişkilerinin yoğun olduğu bir çalışma alanı/sektör. Her sektörün kendi işleyiş düzeni vardır. Yürütülen faaliyetin öze...