Köy enstitüsü
hareketi temel eğitime yönelik bir çalışma olarak ortaya çıkmıştır. Temel
eğitimin yaygınlaştırılması, temel eğitim alanında özellikle kırsal kesimde
öğretmen bulma sorununa çözüm bulma amacıyla girişilen çabalar köy enstitüsü
hareketinin doğmasına neden oldu. Bu hareketin doğması ve gelişmesi kapsamlı
bir ekip çalışmasından çok küçük bir kadro hareketinin gönüllü, özverili ve
sabırlı çalışmasına dayanmıştır. Bu küçük kadro hareketinde en büyük pay
1935-1946 yılları arasında 11 yıl boyunca İlköğretim Genel Müdürlüğü görevini
yürüten İsmail Hakkı TONGUÇ ile 1938-1946 tarihleri arasında 7 yılı aşan bir
süre Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan Hasan Ali YÜCEL’e ait olmuştur. Hasan
Ali YÜCEL cumhuriyet tarihinin en uzun süre bakanlık yapan kişisi olarak halen
rekoru elinde bulundurmaktadır. Bu ikiliye dönem dönem değişen şiddetteki
desteğiyle İsmet İNÖNÜ de kısmen dahil edilebilir.
İsmet İNÖNÜ, bir
dönem desteklediği köy enstitüleri çalışmalarını CHP içindeki grup dengelerini
dikkate alarak bir süre sonra gözden çıkaran kişi olarak önemli bir figürdür.
Köy enstitüleri
hareketinin ortaya çıkması, gelişmesi ve sona ermesi sürecine bakıldığında
1935-1954 dönemini kapsadığı görülür. Yirmi yıla yaklaşan bu deneme sürecinde
1940-1946 dönemi kritik bir evre olarak ele alınır. Köy enstitüsü konusunda
fikir ortaya koyanlar, bu harekete gönül vermiş olanlar, gerçek anlamda enstitü
fikrinin bu dönemler arasında hayata geçebildiğini, 1946 sonrası yaşanan
süreci, hareketin yozlaşması, felce uğraması ve ortadan kalkmasına, yıkılmasına
gidiş olarak ele aldıkları görülür. Köy enstitüsü hareketinin İsmail Hakkı
TONGUÇ’un kişisel çabasıyla doğduğu, Hasan Ali YÜCEL’in güçlü desteği ile
geliştiği, bu iki kişinin sistem dışına çıkarılmasıyla birlikte de sönmeye yüz
tuttuğu açıkça dile getirilir.
Geçmişten bu
güne köy enstitülerinin kapatılması ithamı Demokrat Parti üzerinde yapışmış ise
de aslında köy enstitüsü hareketinin yok edilmesinde Cumhuriyet Halk Partisinin
de önemli bir payı bulunmaktadır. CHP iktidarı köy enstitüsü hareketini
başlatan olarak görüldüğü kadar bu hareketin amacından sapmasının da sorumlusu
olarak görülmektedir. CHP’deki sağ kesim diye nitelenen grup köy enstitüsü
hareketinin sekteye uğramasında baş sorumlu olarak yargılanmaktadır.
Köy enstitüsü
hareketi için kritik devre olarak görülen 1940-1946 dönemi İkinci Dünya
Savaşının etkisinin en yoğun yaşandığı yıllara rast geldiği görülür. Bu yıllar
dünyada devasa savaşın etkisi yaşanırken Türkiye’de de tek parti uygulamasının
en yoğun hissedildiği yıllardır. Bu yönüyle Köy enstitüsü hareketini savaş ve
yoğun tek parti döneminde hayata geçen baskıcı yılların bir uygulaması olarak
görmek hiç de yanlış olmaz. Köy enstitüsü hareketi ile ilgili uygulamalara
bakıldığında bu uygulamaların ancak baskı ve zorlama ile yapılabileceğini
söylemek gerekir. Buradan hareketle köy enstitüsüne öğrenci olarak katılanlar
veya öğretmenlik görevini yürütenler baskı ve zorlama ile okullarda tutulmuştur
gibi bir iddiada bulunmak doğru olmaz. Köy enstitülerinde öğrenci olarak bulunanlar
geldikleri köy hayatının şartları ve ülkenin o dönemdeki gelişim seviyesi
dikkate alındığında okul şartları onlar için zorlamayla kalınacak yerler
olmuştur denemez. Enstitülerde öğrencilik yapanlar için okullar köylerindeki
çalışma şartlarından çok da farklı olmayan ortamlardı denebilir. Üstelik aynı
yaş grubundakilerin bir arada bulunmaları, birlikte iş yapmaları, köy
hayatından kurtulmaya vesile olacak okul şartları onlar için kaçılacak yerler
olmaktan çok geleceğe açılmış bir ümit kapısı olarak görülmüşlerdir.
Öğretmenler için de büyük çoğunluğu için idealist bir bakış açısıyla görev
yapılan kurumlar olarak görülen enstitüler toplumun dönüştürücü araçları olarak
kabul edilerek benimsenmiştir. Öğrenci ve öğretmenlerin tümüyle idealist bir
anlayışla bu okullarda bulunduklarını iddia etmek de çok fazla iddialı bir
değerlendirme olmakla birlikte genel olarak bu hareketin içinde bulunmuş
olanlarda özel bir birlik ruhu olduğunu kabul etmek gerekir. Aslında bugün hala
köy enstitüsü hareketinin toplumda yer bulmasının en büyük dayanağı bu birlik
ruhudur dense yanlış olmaz. Ancak bu ruhun duygusal/psikolojik boyutlarıyla
fazla abartıldığını da kabul etmek gerekir. Dönemin baş sorumlu kişisi olan
İsmail Hakkı TONGUÇ’un mektupları bu yönüyle duygusallıktan uzak değerlendirmeler
yapılmasında önemli bir kaynak olarak ele alınması, incelenmesi gerekir. Bu
mektuplarda dönemin enstitülerinde yaşanan öğretmen, öğrenci ve yönetici
davranışlarına görülen sorunlu davranışlara örneklerin yakından görülecektir.
Köy enstitüsü
hareketini ilköğretime yönelik bir faaliyet olarak tanımlarken ilköğretimin
ülkenin tümüne yönelik olduğu düşünülmemelidir. Adı üstünde köy enstitüsü
köye/kırsala yönelik bir faaliyet olarak düşünülmüş ve hayata geçirilmiştir.
Köylü milletin efendisi söylemi dile getirilmiş de olsa bu efendilik sadece
sözde kalmıştır. Köy enstitüsü hareketiyle köylüye okulunu yapma, okulunu
yaşatma, okulunu geliştirme sorumluluğu yüklenmiştir. Köylü okulunu yaparken
köyde öğretmenlik yapacak kişiler de yine köyden alınarak eğitimi sunacak insan
gücünün de yine köye yüklenen bir sorumluluk olduğu görülmektedir. Öğretmenlik
yapacak köylü çocukları eğitim görecekleri okullarına ait binalarını, binaların
işleyişinin sağlanmasını ve bakımını da yine yapmakla mükellef tutuldular.
Enstitülerde eğitim görmüş, yetişmiş kişilerin ortaya koyduğu yazın alanı
incelendiğinde enstitülerin bütün binalarını öğrencilerin yapmakta olduğu,
elektrik ve kanalizasyon işlerinin, yemek ihtiyacı için ortaya çıkan her tür
ürünün kendileri tarafından üretildiği anlatılır. Bu uygulama kamu hizmetlerini
üretme sorumluluğunu üzerine aldığı söylenen devlet yöneticileri açısından
aranıp da bulunamayacak bir nimettir.
Köy enstitüsü
hareketinde karar vericiler sahip oldukları yetkiyi kullanarak bir takım planlar
hazırlamış, bu planların hayata geçirilmesi adına topluma görev ve
sorumluluklar yüklemiş ve yükümlülükleri yerine getirmeyenlere de yaptırım
uygulamayı öngörmüşlerdir. Hazırlanan planların hedefi toplumun daha üst bir
yaşam düzeyine çıkarılması olarak kabul edilmiştir.
Köy enstitüsü
hareketi ile ulaşılmak istenen hedefleri küçümsemek doğru olmaz. Köy enstitüsü
hareketine ilişkin planları hazırlayan, planların hayata geçmesine yönelik
çalışmalar yapan İsmail Hakkı TONGUÇ’tur. İsmail Hakkı TONGUÇ gerçekten bu
konuda çok büyük çabalar harcamış, fikir ve beden sermayesini yetki elinde
bulunduğu sürece samimi bir şekilde kullanmaktan çekinmemiştir. Bu yönüyle
İsmail Hakkı TONGUÇ’u takdir etmemek büyük haksızlık olur. Ülkenin dört bir
yanını gezerek ilköğretim davasının mevcut durumunu görmüş, mevcut durumda
yaşanan sorunlara yönelik akla dayanan yöntemler geliştirmiş, çözüm
önerilerinin hayata geçmesi adına durmadan çalışmıştır. Milli Eğitim Bakanı
Hasan Ali YÜCEL onun bu fedakârca çalışmasına her zaman tam destek vermiştir.
Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ de bu süreçte önemli destekler vermiştir.
Devlet
yöneticileri açısından köy enstitüleri uygulaması gibi adeta hiçbir maliyete
katlanmadan eğitim alanındaki kamu hizmetinin kendi adına başka birileri
tarafından yerine getirilmesi elbette istendik bir durumdur. Devleti yönetenler
açısından istendik olan bu durumun yükümlülük altına girenler açısından aynı
düzeyde istendik olduğunu söylemek zordur. Çıkarılan yasal düzenlemelerle kadın
erkek tüm köylü kesimine getirilen yükümlülükler uzun süre taşınabilecek bir
yük değildir. 18-50 yaş arasındaki kadın erkek herkesin yılda 20 gün köy okulu
inşaat yapımlarında çalışma zorunluluğu getirilmesi devleti yönetenler
açısından bedava iş gücü olarak önemli bir getiri sağlamakla birlikte bu
yükümlülük altına girenler açısından doğal olarak büyük şikayetlere neden
olmuştur. Köy okullarının yapılacağı yerlere ilişkin arsa, uygulama bahçeleri
ve tarlaların temini de önemli sorunlara neden olmuştur. Bunlar okullarla
ilgili halka bakan şikayet konularından sadece birkaç örnektir. Okullarda görev
yapan öğretmenlerin göreve başlaması sonrası yaşadıkları sorunlar ise personele
bakan yönleri oluşturmaktadır. Öğretmenlik görevine başlayan enstitü
mezunlarına 20 yıl zorunlu hizmet yükümlülüğü getirilmesi, şehirde yaşanan
öğretmene verilen maaşın üçte birini alan köy öğretmenine maaşının eksik kalan
kısmını okulun tarlasında, işliğinde, ahırında fazladan yapacağı çalışmalarla
çıkarması kuralının getirilmesi, okuldan, işlikten, tarladan ve ahırdan arta
kalan zamanlarda da köylü yetişkinlere yönelik kurs ve yaygın eğitim
faaliyetleri yapma yükümlülüğü getirilmesi de önemli sorun alanları olarak
ortaya çıkmıştır. Köydeki öğretmen adeta süper insan olmaya zorlanmıştır. Buna
karşı üst bürokrasi öğretmene yönelik hiçbir destek sağlama çabasına
girmemiştir. Kaldırılması mümkün olmayan bir yükün altına sokulan öğretmen
camiasının da uzun süre bu yükü taşıması mümkün olmamıştır.
Köy enstitüsü
hareketinde etkin olanlar yasal zorunluluklara dayalı olarak yükümlülüklerini
yerine getirmeyenlere yaptırım uygulamayı kendileri için bir hak olarak
görürken halkın şikâyetlerine dünya ve ülkenin içinden geçtiği zorlu şartlardan
dolayı kulaklarını kolayca tıkayabilmişlerdir.
Doğru bir yöntem
uygulanmadığı zaman doğru bir sonucun ortaya çıkması mümkün değildir. Köy
enstitüsü hareketini tümüyle kötülemek doğru değildir. Bununla birlikte yanlış
uygulamalar üzerinde durulması gerekir.
Milli eğitim
bakanlığının yetiştirdiği bir kişiyle hem sağlık, hem tarım/hayvancılık hem de
eğitim faaliyetlerinin tümüne yönelik çözümler üretmek gerçekçi bir yaklaşım
değildir. Sağlık bakanlığı, tarım/hayvancılık bakanlığı en alt düzey maliyetle
en üst verimi alması gerçekçi bir çözüm olmadığı için görüntüde bazı başarılar
elde edilmiş gibi görünse de uzun süreli ve kalıcı bir sorun çözme süreci
olması beklenemezdi. Öyle de oldu. Milli eğitim bakanlığının kendi alanı
dışındaki bakanlıklara yönelik kamu hizmeti üretmesi mümkün olmayan bir
durumdur. Çok kapsamlı bir çalışmayı gerektiren böylesi bir faaliyetin üç-beş
kişilik bir ekiple sonuca ulaştırılmasını beklemek hayaldir. Öğretmenlerin
kaldıramayacağı yüklerin benzerinin Tonguç ve Yücel’e yüklendiği söylenirse
yanlış olmaz.
Köy enstitüsü
hareketine duygusal yaklaşan toplum kesimleri bu kurumların olumsuz propaganda
ve eleştirilerden dolayı kapatıldığını iddia etse de aslında bu hareketin
serencamını gerçekçi bir temele dayanmayan ve normal toplumsal yaşam şartlarına
uymayan planların ve uygulamaların ömürlerinin kısa olacağı gerçeğinin bir örneği
olarak görmek daha doğru olur. Gerçeklikle uyuşmayan her iş sonuçta yokluğa
mahkum olacaktır. Köy enstitü hareketini de bu çerçevede değerlendirmek daha
doğru olacaktır.
Muhalifbakış |