7 Ocak 2023 Cumartesi

"Türkiye Yüzyılı" Vizyonu Söylemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son dönemdeki konuşmalarında ülkenin gelecek yüz yılına ilişkin bir vizyondan söz ediyor. Vizyon kavramı bir ideal, gelecekte olunmak istenen nokta diye tanımlanıyor. Cumhurbaşkanı da bu söylemle ülkenin gelecek yüz yılına ilişkin bir ideale atıfta bulunduğunu iddia ediyor. Ülkenin son yirmi yılındaki işleyiş üzerinde cumhurbaşkanının büyük etkisi olmuştur. Yirmi yılı aşan iktidar tecrübesi ile cumhuriyet tarihinin en önde gelen lideri durumuna gelmiştir. Bu yönüyle ülke tarihine geçmiş bir isimdir. Cumhuriyetin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk on beş yıllık bir dönemde ülke yönetiminde söz sahibi olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte yeni bir devletin kurulması, toplumun geleceğine dair önemli projeleri hayata geçirme konusunda siyasal, sosyal, hukuki, ekonomik, bürokratik, kültürel pek çok alanda çalışmalar yapmaya çalışmıştır. Cumhurbaşkanının geçmiş siyasal söylemlerine bakıldığında tek parti dönemi diye nitelenen Mustafa Kemal Atatürk ve onun kurduğu CHF/CHP dönemine yönelik önemli eleştirileri olduğu görülür. Buna rağmen gelinen noktada eleştiride bulunduğu dönemlerdeki uygulamalarla aynı çizgiye gelmiş bulunuyor.

Mustafa Kemal Atatürk döneminde yaşanan tek parti dönemi uygulamalarına bakıldığında kurtuluş savaşında gösterdiği liderlik özelliklerini de kullanarak cumhuriyetin kurulması sonrası ülke yönetiminde hemen her konuda tek söz sahibi durumuna gelen kişinin Mustafa Kemal Atatürk’ün tam bir tek adam yönetimi kurduğu rahatlıkla görülür. Bugünden geçmişe bakanların genel olarak o günün şartlarında bu zorunlu idi diyerek savundukları görülür. Cumhurbaşkanlığı sıfatını ölünceye kadar uhdesinde bulundurmuştur. Bu sıfatla birlikte cumhuriyet halk fırkasının ebedi başkanlığını da aynı şekilde elinde bulundurmuştur. Devletin her işini yakından takip etmiştir. Meclise kimin seçileceğini yine bizzat belirlemiştir. Hükümet politikalarını yakından takip etmiştir. Çıkarılacak yasaları, yapılacak düzenlemeleri, atanacak bürokratlara, çalışmasına izin verilecek resmi ve sivil toplum kuruluşu türündeki her tür örgütlü faaliyete yönelik düzenlemelerde, yurt içi ve yurt dışı faaliyetlere yönelik çalışmalarda ölünceye kadar söz hakkını her zaman kullanmıştır.

Bugün iktidarı elinde bulunduran cumhurbaşkanı da aynı yolda ilerlemektedir. 2018 sonrası dönemde cumhurbaşkanı tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi parti yönetimini de tek eline almıştır. Meclise girecek kişiler onun onayıyla belirlenmektedir. Hükümet politikaları, tüm bakanlıkların çalışmaları, resmi kurumların işleyiş düzeni tamamen cumhurbaşkanının elindedir. Bu yönüyle aynı cumhuriyet döneminin ilk yıllarında yaşanan tek parti dönemi yönetim anlayışı yaşanmaktadır.

Bu aşamaya nasıl gelindi sorusu üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. 2002 yılında iktidara gelen AK PARTİ/AKP iktidarı o dönemlerde tek adam anlayışı ile hareket etmiyordu. Kurulan parti topluma kendini geçmişte yaşanan sorunları çözecek bir ekip olarak sundu. Toplum bu taahhüde inandı. Bugüne kadar yapılan tüm seçimlerde cumhurbaşkanının isteği doğrultusunda seçimlerde toplum kendisini destekledi. Zamanla ekip çalışması tek adam yönetimine dönüştü. Ekip ruhu ortadan kalktı. Ekibin başı olarak cumhurbaşkanı her zaman ön planda kalmaya devam etti. Bu durum karizmatik liderliğe dönüştü. Karizmatik liderlik anlayışının ortaya çıkması ile birlikte her alandaki gücü kendi elinde toplamaya başladı.  Cumhurbaşkanı başta yanında olan ekip elemanlarını zamanla yeni kişilerle değiştirdi. FETÖ mücadele süreci önemli bir kırılma noktası olarak cumhurbaşkanına tüm gücü elinde bulundurmadığı takdirde yok olacağı korkusu oluşturmuş gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası yürütmeyi elinden kaçırdığını gören cumhurbaşkanı bir yönüyle FETÖ/15 Temmuz kalkışma sürecini bu gücü yeniden eline geçirme fırsatı olarak kullanmış gibi görünüyor.

Cumhurbaşkanı iktidara geldiği andan itibaren ülke yönetiminde yaşanan sorunlara yönelik çözümler üretme çabası içinde bulunduğunu sürekli vurguladı. İktidarı eleştirenler arasında dahi 2010 yılına kadarki uygulamalar konusunda olumlu bir bakışın olduğu görülür. 2010 sonrası bir anda tam bir kırılma noktasından söz etmek mümkün değildir. 2010 yılına kadarki uygulamalar konusunda olumlu değerlendirmelerin yapılması iktidarın genel olarak toplumda yaşanan sorunlara yönelik yaptığı olumlu çalışmalardan kaynaklanmaktadır. İktidar, ileri sürdüğü projeleri hayata geçirme konusunda toplumdan da önemli destekleri almıştı. 2010 sonrası toplumun desteği yine aynı şekilde devam etti. Burada değişen iktidarın işbirliğine girdiği toplumsal güç odakları ile yaşadığı ilişkilerin olumlu havası olmuştur denebilir.

İktidarın ilk yıllarından itibaren toplum içinde farklı güç odakları ile işbirliği yapmıştır. İktidarı en çok destekleyen toplum kesimleri genel olarak muhafazakarlar olmakla birlikte geçmişteki ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlardan olumsuz etkilenen çevreler de olmuştur. İktidar ilk andan itibaren tümüyle gücü eline alabilmiş değildi. İktidar yıllarının ilk dönemlerinde iktidar olabilirsiniz ancak muktedir olamazsınız türü söylemlerin yazılı basında açıkça dile getirildiği görülür. Bu dönemlerde iktidarın karşısında askeri ve sivil bürokraside, üniversite ve aydınlar çevresinde, iş dünyası çevrelerinde güçlü bir muhalefet cephesi vardı. Bu muhalefet cephesine karşı iktidar girdiği her seçimde kazandığı yeni güç kaynakları ile daha da güçlendi. Toplumun verdiği bu destek iktidarın daha da güçlü bir şekilde hareket etmesine neden oldu. Bu süreçte pek çok destekçisi ile birlikte FETÖ’cü diye nitelenen grup da sahip oldukları bürokratik, ekonomik, basın, yayın araçları ile iktidara büyük destek verdi.

Bu süreçte ele geçirilen güç doğru kullanılabilseydi geçmişten farklı olarak devlet-toplum, birey-devlet ilişkileri kurumsal bir hale getirilebilirdi. Geçmişte var olan gizli kapaklı fişleme anlayışına dayalı kadrolaşma anlayışı yerine hak temelli, gerçek anlamda ehil olanları seçen bir personel seçme, kadrolaşma sistemi kurulabilirdi. Hangi anlayıştan olursa olsun merkezi sınavlarda başarılı olanların hak ettikleri kadrolara yerleştirildiği bir sistem kurulabilseydi, her kadro için belirlenmiş kural ve kaidelerin şeffaf bir şekilde hayata geçirildiği kurumsal bir işleyiş düzeni oluşturulabilseydi sınav yolsuzlukları, adam kayırmacılığı düzeni oluşmazdı. Bunun yerine ülkede geçmişte var olan kapalı kapılar ardında gizli kapaklı fişleme anlayışının yeni gelenlerin yararına olacak şekilde yaşamasına/var olmasına göz yumuldu. Bu süreçte en sistematik çalışan FETÖ grubu tüm avantajı eline geçirmiş oldu. Her alanda var olan güçlerini çok iyi kullanan FETÖ grubu adeta iktidarın ortağı haline geldi. İktidar kendisine ortak olmaya çalışan bu grupla mücadele etmek zorunda kaldı. Bu mücadelede iktidar kendi içinde parçalanmama adına kendi içinde var olan her tür yolsuzluk ve usulsüzlüğü görmezden gelmeyi tercih etti. Bu süreçte iktidarın sürdürülmesi adına toplumun desteğini kaybedilmemesi için toplumda kim ne isterse onun verilmesine dayanan bir yönetim sistemi kurulmuş oldu. Bunun sonucunda toplumu rahatsız edebilecek her tür karardan kaçınılması yoluna girilmek zorunda kalındı. Uzun zamandır iktidar toplumun içinde kendisini destekleyen grupların istediği ne ise onu yapar hale gelmiş durumda. Sık sık vergi ve imar barışı uygulamalarının yapılması, sık sık kural ve kaidelerin değiştirilmesi, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin görmezden gelinmesi, uygulanan cezaların affedilmesi vb. uygulamalar hep bu yöndeki yönetim anlayışının göstergeleridir.

Cumhurbaşkanı geçmişte eleştirdiği her tür siyasal ve yönetsel uygulamalara sahip çıkar hale gelmiştir. Partinin kuruluş dönemlerinde koltuğa yapışıp kalan yaşlı siyasal liderler eleştirilerek kendilerinde en fazla üç dönem kuralı olduğu söylemi dile getirilirken bugün yirmi yılı aşan bir iktidar tecrübesi ile cumhurbaşkanı cumhuriyet tarihinin en uzun süre koltukta kalmış kişisi haline gelmiştir. Tek adam yönetimi anlayışı bugün her zamankinden daha güçlü bir şekilde ülkede oluşturulmuştur. Her alandaki işleri tek başına yönetmeye çalışan bir güçlü adamın gölgesi her alanda açık bir şekilde görülmektedir.

Bugün kurulmuş olan bu sistem gelecek yüz yılı şekillendirme iddiasını dile getiriyor. Türkiye Yüzyılı söylemi ile gelecek yüzyıllık dönem adeta ipotek altına alınmaya çalışılıyor. Yüz yıllık dönemi bir ideal, vizyon söylemi ile şekillendirmeye çalışmak çok iddialı bir yaklaşım olmakla birlikte oluşturulmuş temele bakılınca hiç de uzun dönemli, uzun soluklu bir yapının olmayacağı görülüyor. Bir kere yirmi yıllık iktidar tecrübesinde yapılanlar hiç de uzun süre sahip çıkılacak bir miras olarak görünmüyor. İktidara yakın olanların kayırıldığı, tek adam yönetimine bağlı olmayı isteyen bir yönetim anlayışının uzun süreli olabilmesi mümkün görünmüyor. Hak temelli bir seçme sistemi yerine kapalı kapılar ardında yapılan fişlemelere dayanan bir seçme sistemine uzun süre rıza gösterilebilmesi mümkün değil. Bu sistem tamamen karizmatik lidere dayanan bir işleyiş düzenine sahip olduğu için ancak kişilerin hayatları ile sınırlı kalacaktır. Yaşayıp göreceğiz.

                                                                                             

         Muhalifbakış

izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...