1 Aralık 2022 Perşembe

Eğitim Sisteminde Çoklu Organ Yetmezliği

Sistemli bir eğitim faaliyeti dünyada uzun bir geçmişe sahip olmamakla birlikte bizim ülkemizde daha da kısa bir geçmişe sahiptir. Sistem kurma adına girişimler bulunmakla birlikte Osmanlı döneminde başarıya ulaşabilmiş değildir. Cumhuriyetle birlikte girişilen iddialı çabalar uzun soluklu olmaktan uzak kalmış ve sürekli bir değişimle karşı karşıya kalınmıştır. Bugün dahi gerçek anlamda sistemli bir eğitim faaliyetinden söz etmek yok dense hata edilmiş olmaz. Türkiye eğitim sistemi olarak nitelenebilecek bir yapı hala kurulabilmiş değildir. Uzun yıllar boyu sağlanamayan siyasi istikrarsızlık bunun başlıca sorumlusu gibi görülse de mevcut iktidarın yirmi yılı aşan yönetim tecrübesinde var olan istikrara rağmen sorunların azalmasından ziyada artış göstermesi istikrarsızlığın doğru bir gerekçe olmadığını göstermiştir. Yaşanan sorunların boyutlarına bakınca köklerin çok daha derinlerde olduğunu göstermektedir.

Cumhuriyet dönemindeki eğitim sistemi sorunlarını belli bir alanla sınırlamak güç görünmektedir. Sistemin yapılanma, yaygınlaşma, işleyiş ve gelişim sorunları azalmak yerine her geçen gün artma eğilimindedir. Osmanlı döneminde görmezden gelinen veya yaşanan siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, mali iç ve dıştan kaynaklanan devasa sorunlardan dolayı görmeye fırsat bulunamayan sorunlar Cumhuriyetle birlikte varlığını sürdürmeye devam ederken ne yazık ki çözüm üretilememiştir.

Eğitim sisteminin olmamasının getirdiği boşluk yabancı ülkeler tarafından çok iyi değerlendirilmiş ve ülkenin her yanı yüzlerce yabancı okulla doldurulmuştur. Cumhuriyetle birlikte bu okulların varlığı her ne kadar sınırlanmaya çalışılsa da tamamen yok edilememiştir. Bugün dahi yabancı/azınlık okulların etkisi eğitim sisteminin işleyiş düzeni içinde varlığını sürdürmektedir. Yabancı okullarda kurulmuş işleyiş düzeni hala ülkenin yerli eğitim kurumlarının bir adım önünde gitmektedir. Bunu gören pek çok vatandaşımız çocuklarını yabancıların okullarına göndermek için adeta yarışmaktadır. Yabancı okulların bu tekeli kısmen fen liselerinin yaygınlaştırılması ile kırılmış gibi görünse de bu alanda da sorunların görmezden gelinemeyecek düzeylerde olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Eğitim sistemi yasal çerçeveyle belirlenmiştir. Bununla birlikte yasal çerçevenin sistemin işleyiş düzenine gerektiği gibi etki edebildiğini söylemek zordur. Osmanlı dönemindeki başıboşluk bu dönemde vardır denemez ancak, yasal çerçeve sürekli müdahaleler nedeniyle istikrarlı bir işleyişe kavuşamamıştır. Yasal çerçeve dünden bugüne hedefsiz bir şekilde oradan oraya sürüklenen bir yaprak görünümündedir. Siyasal iktidarlar eğitim sistemini dolayısıyla okulları kendi siyasal amaçlarına hizmet edecek araçlar olarak kullanmak için çaba göstermektedir. Bununla birlikte toplumda ortak bir fikir doğrultusunda işleyişe kavuşturulması gerekliliğine dair bilinç halen geliştirilememiştir. Bir dönem laik vatandaş yetiştirme hedefi bugün dindar nesil yetiştirmeye dönüşmüştür. Bu durum eğitim alanına halen çatışmacı bir anlayışla yaklaşıldığının göstergesidir.

Resmi ve özel girişim aracılığıyla geliştirilmeye çalışılan eğitim sisteminde büyük pay resmi/kamuya aittir. Milli Eğitim Bakanlığı eliyle işletilmeye çalışılan eğitim alanı ülkenin tüm alanlarına yönelik faaliyetleri tek başına güya planlanır, yönetilir ve değerlendirilir. Tek başına yürütülen bir faaliyette derli toplu bir işleyiş, düzen beklense de gerçeklik bu beklentiye uymaz. Tüm yetkileri eline aldığını zanneden milli eğitim bakanlığı alanın tamamına hakim olmaktan çok uzaktır. İletişim ve haberleşmenin bu kadar yaygınlaştığı günümüzde dahi eğitim sisteminin bağlı olduğu yasal çerçeveye uymayan o kadar çok işleyiş vardır ki duruma yakından bakınca şaşırmamak elden gelmez. Resmi eğitim sisteminin paralelinde vakıflar, cemaatler, gruplar tarafından kurulan ve yürütülen o kadar çok ve çeşitli faaliyet vardır ki bunlara bakınca bu ülkede bir devlet otoritesi var mı sorusu insanın aklına takılmaması imkansızdır. Merdiven altı kavramı artık durumu tasvir etmekten çok uzaktadır. İnternete girip yapılacak küçük bir araştırma bu alandaki yaşananları görmeyi sağlar. Resmi kurumlara alternatif medreseler, eğitim kurumları, kurslar, kurumlar garip karşılanmaz. Yasal olarak mümkün olmayan her tür eğitim ve kurs faaliyeti gözünüzü çevirdiğiniz her yerde rahatlıkla görülür. Kamuya açık alanlarda yapılan reklamlarda verilen mesajlarda, ilan ve duyurularda yasal çerçeveye uymayan her husus bakanlığın merkez teşkilatında devletin eğitim faaliyetlerini yönetmekten sorumlu yetkilileri tarafından dahi kabul edilir. Bu alanda çözüm üretme sorumluluğuna sahip olan yetkililer adeta gözlerini ve kulaklarını kapatmış gibi hareket etmektedir.

Eğitim faaliyetlerinin önemli bir boyutu olan ve özel teşebbüsler tarafından yürütülen eğitim öğretim faaliyetleri öylesine ihmal edilmiş durumdadır ki bu alanda kimin ne yaptığı belirsiz bir durumdadır. İzinli veya izinsiz yürütülen faaliyetler öylesine yaygınlık kazınmış bir durumda iken buna dur demesi gereken yönetim makamları ilgisizlik ve çaresizlik içinde günlük rutinin dışına çıkmaya yönelik adım atmamaktadır. Eğitim yönettiğini zanneden bakanlık merkez ve taşra teşkilatı bu gidişe dair girişimde bulunmaktan imtina etmektedir. Özel teşebbüsler tarafından yürütülen eğitim öğretim faaliyetleri konusunda yasal düzenlemeler olmakla birlikte bu düzenlemeler uygulamada işlevsiz kalmaktadır.  

Milli Eğitim Bakanlığı özel öğretim alanına yönelik istikrarlı, standart, rutin, değişmez, kendinden emin bir işleyiş düzenine sahip olduğunu söylemek neredeyse mümkün değildir. Özel öğretimin düzenlenmesine yönelik alanlarda sürekli değişmeler vardır. Mevzuat, uygulama usulleri, standartlar ve işleyiş düzeni sürekli değişmektedir. Bu durum istikrarsızlığı daha da büyütmektedir. Bir dönem özel öğretime yönelik devlet teşvikleri yapılırken bir süre sonra bu teşviklerin kaldırıldığı, duruma ve zamana göre teşvike yönelik kriterlerin sürekli değiştirildiği görülür. Teşviklere güvenerek kurum açanlar bir süre sonra yeni durumla karşılaşınca ne yapacaklarını şaşırmaktadır.

Eğitim sistemini genel olarak yöneten Milli Eğitim Bakanlığının bakış açısı tüm eğitim sistemini doğrudan etkilemektedir. Eğitimin yönetiminden sorumlu olan bakanlığın bakış açısına ilişkin yasal çerçeve bir fikir vermekle birlikte yeterince değerlendirme imkanı vermemektedir. Eğitime dair bakış açısını ortaya koyacak anlayışı betimlemeye yarayacak veriler, raporlar, değerlendirmeler kamu ile paylaşılmamaktadır. Yeterli veri olmayınca herkesin kendine özgü yapacağı değerlendirmeler ortaya çıkmaktadır. Bakış açısı bakan kişiden kişiye değişmektedir. Eğitime dair bakış açısına ilişkin kanaat elde edebilmek için eğitime dair uygulamalara bakmak gerekiyor. Eğitime dair uygulamaları tek kelimeyle ele alıp değerlendirmek ise oldukça zordur. Eğitimin yönetim/yönetici boyutu, öğretmen boyutu, özlük hakları boyutu, okul boyutu, öğretim kademeleri boyutu, sınavlar, sınıf geçmeler, kademeler arası geçiş, personel politika ve uygulamaları, yükseköğretim, temel eğitim, mesleki eğitim, eğitime erişim, barınma, mezuniyet sonrası imkanlar, örgün ve yaygın eğitim gibi pek çok alana yönelik uygulamalara bakılarak eğitime dair değerlendirmeler yapmak mümkündür. Sayılan bu alanların her biri aynı zamanda sorun alanları olarak da isimlendirilir. Her alan bu yönüyle sorunlarla boğulmaktadır.

Eğitim uygulamaları içinde denetim alanı bakanlık tarafından ele alınması gereken en can alıcı uygulama alanıdır. Bu alanın eğitime dair tüm alanlara etkisi tartışılmaz derecede büyüktür. Milli Eğitim Bakanlığının denetime yönelik bakış açısı konusunda önemli sorunlar vardır. Eğitim politikaları genel hatları ile iyi belirlenmediği durumlarda eğitimin alt basamaklarına yönelik politikalar da yine benzer bakış açısıyla ele alınır. Denetim politikası da bu alt basamaklardan sadece birisidir. Denetime dair bir politikadan söz etmek oldukça güçtür. Denetime yönelik bakışı doğru betimlemek denetime yönelik uygulamalardan ortaya çıkar. Denetim sistemi yasal olarak var gibi görünse de işleyiş düzenine bakıldığında sistemden çok günlük uygulamalardan söz etmek daha doğru olacaktır. Günlük uygulamalar ise uygulama yetkisini elinde bulunduran kişilerin kişisel anlayışlarına göre değişmektedir. Uygulama yetkisine sahip olanlar kendi kişisel anlayışlarına göre yetkilerini kullanırken sistemden çok günübirlik uygulamalara yönelmektedir.  

Denetim konusu eğitim sistemimizde günübirlik değişmelerle ele alındığı için istikrarlı bir yapı ortaya çıkamamıştır. Yasal olmayan her tür faaliyet kadar yasal olmakla birlikte yasal çerçeveye uymayan işleyiş faaliyetlerine yönelik önlem almada önemli bir araç konumunda olan denetim faaliyetleri uzun yıllar boyu ihmal edilmişken 2016 yılından sonra tamamen saf dışı edilmiştir. Denetim faaliyetinin etkisi yönetim faaliyetinin etkisine bağlıdır. Denetimin ihmal edilmesi ve yok sayılması eğitime dair yönetim anlayışındaki körlüğün bir başka göstergesidir. Eğitim sisteminde çoklu organ yetmezliğiyle nereye kadar gidilebileceğini öngörmek için kehanete gerek yok.

     

      Muhalifbakış

izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...