2 Mart 2022 Çarşamba

Özel Öğretim mi? Çağdaş Kölelik mi?

Türkiye’de bugünkü şartlarda özel öğretim sektörü çağdaş kölelik düzeni anlayışı ile işliyor. Özel sektör ve kamu sektörü ülkelerdeki ekonomik faaliyetler başta olmak üzere hemen her alanda varlığını sürdürüyor. Ülkelerin tarihi, siyasal, sosyal ve ekonomik kültür yapılarına göre özel sektör ve kamu sektörünün ağırlığı ülkeden ülkeye değişiklik gösteriyor. Bizim ülkemizde özel sektör yeterince gelişmiş değil. Özel sektörün gelişmesini veya gelişmemesini belirleyen şey ülkede var olan yönetim anlayışı. Yönetim anlayışı ise her toplumun içinden geçerek geldiği tarihi geçmişten etkilenerek oluşuyor.

Hemen her alanda özel sektörün gelişmesi için ülkeler farklı sistemler uyguluyorlar. Türkiye de son yıllarda özel sektörün gelişmesi konusunda önemli adımlar atmaya başladı. Özellikle 1980 askeri ihtilali sonrası ülkemizde özel sektörün daha güçlü bir şekilde gelişmesi için adımlar atıldı. Özel televizyonlar, özel hastaneler, özel okullar gibi pek çok alandaki özel girişim toplumda her geçen gün daha fazla artıyor.

Eğitim alanında özel sektör girişimlerinin artması için kamu tarafından teşvikler konuluyor. Konulan bu teşvikler girişleri cazip hale getiriyor. Bununla birlikte halen etkin ve verimli bir özel sektör eğitim faaliyetinden söz edebilmek oldukça güç. Eğitim alanındaki özel sektör faaliyetlerine özel öğretim diye niteleniyor. Pek çok kişi özel öğretim ile özel eğitimi birbirine karıştırıyor. Özel eğitim gelişim özellikleri itibariyle olumlu veya olumsuz akranlarından farklılık gösteren bireylere yönelik uygulanan eğitim faaliyetleri iken özel öğretim özel eğitimi de içine alan her tür eğitim faaliyetini kapsıyor. Bu çerçevede yapılan yasal düzenlemelerin gereği olarak özellikle 1990’ların sonundan itibaren devlet yani kamu özel eğitime muhtaç engelli bireylere yönelik destekleyici eğitim faaliyetlerini parasal olarak desteklemeye başlayınca bu alanı keşfeden pek çok kişi devletin sağladığı parasal desteği hazır bir maddi kaynak olarak gördü ve bu alana hızla yatırımlar yapmaya başladı. Bedensel, zihinsel, işitsel, görsel pek çok engeli olan bireyler toplumun içinde gizlenip görmezden gelinirken hızla kendileri için hazırlanmış özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine taşınmaya başlandı. Engelli çocuk sahibi olan aileler devletin sağladığı bu parasal imkandan haberdar değilken bu alana yatırım yapan kurum sahiplerinin teşvik ve yönlendirmesi ile hızla bu sistemden haberdar oldular. Bununla birlikte halen bu alanda devletin verdiği parasal destekten yararlanma endişesinden daha ileri bir aşamaya geçilebilmiş değil. Kurumlar her bir öğrenci için devletin ödediği aylık ödemeleri alabilmek adına alt yapılarını kurmalarına rağmen ailelerin bilinç düzeyi, yetişmiş eleman eksikliği, araç-gereç ve yöntem konusundaki eksiklikler ve eğitim sisteminde bu alanın halen yeterince tanınmaması nedeniyle verimlilikten uzak. Kimin ne yaptığı, neyin ne derece doğru yapıldığı konusunda tam bir başıboşluk yaşanan özel eğitim alanındaki düzensizliğin yakın zamanda ortadan kalkacağını söylemek fazla iyimserlik olacaktır.

Özel dershanecilik sistemi özel sektörün çok eskiden beri etkin olduğu bir özel öğretim alanı. Geçmişte sınırlı bir alanda faaliyet gösteren özel dershanecilik sistemi bugün neredeyse devlete ait kurumların sayısından daha fazla hale gelmiş durumda. Eğitim sisteminde uygulanan sınav odaklı yaklaşım dershaneciliği daha da büyütüyor. Dershaneciliği eğitim faaliyetinin alanı dışına taşıyarak insan gücü devşirme aracına dönüştüren FETÖ paralel yapısıyla mücadele sürecinde siyasi irade bu alana büyük sınırlamalar getirdi. Buna rağmen eğitim sisteminin mutfağı, temeli ve temel işlev üreticisi okulların kendisinden beklenen işlevleri gerektiği gibi yerine getirememesi nedeniyle bugün dershanecilik alanı tam bir keşmekeşe, kuralsızlığa ve başıboşluğa düşmüş durumdadır. Eğitimi yönetme yetkisi ve gücünü elinde bulunduran bakanlık bu alanda düzenlemeler getirmiş olmakla birlikte hemen herkes bu düzenlemelerin neredeyse hiçbirinin gerçek şekliyle uygulanmadığının farkında. Buna rağmen herkes yine de bu duruma göz yummaktan başka bir şey yapmıyor/yapamıyor. Sistemi yönetme sorumluluğunda olan kişiler dahi kendi çocuklarının gittiği bu tür kurumlarda yapılan usulsüz işlemlerden haberdar olmakla birlikte göz yummaktan başka bir iş yapmıyor, yapamıyor. Var olan bu karmaşa ve başıboşluğu görenler de bu alandan kendi paylarını alabilme adına buldukları her tür fırsatı sonuna kadar kullanmaktan uzak durmuyorlar. Zira bu alanda yoğun bir ihtiyaç, yoğun bir ekonomik rant, devasa bir boşluk bu alanın cazibesini daha da artırıyor. Kurumların faaliyette bulunduğu binaları kiraya verenler, bu kurumlara ortam hazırlayan sektörler, bu kurumlardan hizmet talep eden öğrenciler, veliler, kursiyerler, bu kurumlarda çalışmak zorunluluğu içinde bulunan çalışanlar, kullanılan kitap, kırtasiye ve diğer yan sektörler bu alanın yarattığı ranta gözlerini kapatamıyorlar. Bu alanda devletin/kamunun ilgisiz kalması, görmezden gelmesi rantın riskini azalttığı için cazibe de artmış oluyor.

Özel sektörü eğitim alanına çeken etkenlerden bir diğeri de devlete ait resmi devlet okullarındaki kalabalık sınıflardan kaçan ailelerin talebi oluyor. Eğitimin önemine inanan ve ekonomik olarak da imkan sahibi bazı aileler çocuklarını özel okullara göndermeyi tercih ederken zamanla bu alan toplumda bir prestij göstergesi gibi algılanmaya başladı. Buna rağmen başlarda fazla bir cazibesi olmayan özel okulculuk devletin öğrenci başına maddi teşvik ödeme sistemi getirmesi ile birlikte oldukça cazip bir alana dönüştü. Devletin öğrenci başına ödediği maddi teşvikleri gören herkes bir şekilde tek başına veya ortaklar bularak özel okul açma yoluna gitti. Özel okul açmak için eğitimden anlama gibi bir kriter veya düşünce olmaksızın eğitimi kısa sürede zengin olunabilecek bir rant alanı gibi görüldü. Devletin maddi teşviklerinin sona ermesi ile birlikte bu alanda önemli sorunlar yaşanmaya başladı. Yapılan yatırımların bir anda geri alınabilmesi mümkün olmayınca bu alana yatırım yapanlar kara kara düşünmeye başladılar denebilir. Özel okulculuk sisteminin verimlilik ve niteliğinden söz edebilmek oldukça zor görünüyor. Bu gün özel okulu çocukları için bakım yeri, güvenli bir zaman geçirme yeri, not endişesi, mezuniyet endişesi taşımaksızın diploma sahibi olma, çevresine prestij göstergesi olarak kullanma, belki belli bir oranda vergiden kaçınma, para aklama alanı olarak kullanılır hale gelmiş durumda dense yanlış bir değerlendirme olmayacaktır. Özel okul sahipleri ise öğrencilere eğitim hizmeti sunmayı yan bir işleve dönüştürüp servis, kıyafet, yemek, kitap gibi hizmetler aracılığıyla para kazanmayı birinci ve asıl işleve dönüştürmüş durumdalar. Özel okullarda yürüyen işleyişe devletin/kamunun müdahalesi, takip ve kontrolü çok alt düzeylere inmiş durumda. Personel özlük hakları konusunda ise çalışanlardan ziyade çalıştıranları düşünen bir bakış açısı söz konusu.

Özel eğitim, dershanecilik, özel okulculuk ve diğer her tür özel öğretim faaliyetlerine yönelik alana bakıldığında alan memnun veren memnun ben niye müdahale edeyim anlayışının eğitim bakanlığında olduğu açık. Veliler, öğrenciler ve okul sahipleri karşılıklı arz talep ilişkileri çerçevesinde işlerini yürütüyorlar. Burada olan sahipsiz çalışanlara oluyor. Özel öğretim alanı çalışanlar açısından modern kölelik anlayışı ile varlığını sürdürmeye devam ediyor. Özel öğretim alanında ismini duyuran kurum veya kişiler bundan yararlanarak alabildikleri rantı sonuna kadar büyütmeye çalışırken büyük çoğunluk kendisine dayatılan şartlara zorunlu olarak boyun eğmek zorunda kalıyor. Kanun ve diğer mevzuatın kağıt üzerinde kaldığı bu alanda mecburi olarak çalışmak zorunda kalanlar insanlık dışı muamelelere göz yummak zorunda kalıyorlar. Kanunların haftada kırk saatten fazla çalışılmaz dediği alanda yetmiş saate kadar çalıştırılanların olduğuna şaşırmamak gerekiyor. Asgari ücretle çalışıyor gibi görünenler yanında daha düşük ücretlere de rıza gösterenlerin sayısı hiç de az değil. Sigorta, iş güvenliği gibi konular kolayca görmezden gelindiği gibi sigorta talebinde bulunabilmek için bayağı cesur olmak gerekiyor. Sorun çıkaranların isimleri özel sektör piyasasında kara listeye alındığı takdirde hiçbir kurumda iş bulamama korkusu çalışanları yapılan muamelelere ses çıkaramamaya zorluyor. İşsizliğin had safhaya ulaştığı bir ortamda verilecek ücretten çok günlük meşguliyet olsun anlayışı ile bu tür kurumlara çalışmak amacıyla gitmek zorunda kalan insanların halini anlayabilmek için onların şartlarını yaşamak gerekiyor. Gerçek işleyiş ile yazılı işleyiş düzeni arasında devasa bir uçurum olan özel öğretim alanı bu haliyle çağdaş kölelik nitelemesini tam anlamıyla hak ediyor.        

 

 

              Muhalifbakış

                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...