Türkiye’de
bugünkü şartlarda özel öğretim sektörü çağdaş kölelik düzeni anlayışı ile
işliyor. Özel sektör ve kamu sektörü ülkelerdeki ekonomik faaliyetler başta
olmak üzere hemen her alanda varlığını sürdürüyor. Ülkelerin tarihi, siyasal,
sosyal ve ekonomik kültür yapılarına göre özel sektör ve kamu sektörünün
ağırlığı ülkeden ülkeye değişiklik gösteriyor. Bizim ülkemizde özel sektör
yeterince gelişmiş değil. Özel sektörün gelişmesini veya gelişmemesini
belirleyen şey ülkede var olan yönetim anlayışı. Yönetim anlayışı ise her
toplumun içinden geçerek geldiği tarihi geçmişten etkilenerek oluşuyor.
Hemen her alanda
özel sektörün gelişmesi için ülkeler farklı sistemler uyguluyorlar. Türkiye de
son yıllarda özel sektörün gelişmesi konusunda önemli adımlar atmaya başladı.
Özellikle 1980 askeri ihtilali sonrası ülkemizde özel sektörün daha güçlü bir
şekilde gelişmesi için adımlar atıldı. Özel televizyonlar, özel hastaneler,
özel okullar gibi pek çok alandaki özel girişim toplumda her geçen gün daha
fazla artıyor.
Eğitim alanında özel
sektör girişimlerinin artması için kamu tarafından teşvikler konuluyor. Konulan
bu teşvikler girişleri cazip hale getiriyor. Bununla birlikte halen etkin ve
verimli bir özel sektör eğitim faaliyetinden söz edebilmek oldukça güç. Eğitim
alanındaki özel sektör faaliyetlerine özel öğretim diye niteleniyor. Pek çok
kişi özel öğretim ile özel eğitimi birbirine karıştırıyor. Özel eğitim gelişim
özellikleri itibariyle olumlu veya olumsuz akranlarından farklılık gösteren
bireylere yönelik uygulanan eğitim faaliyetleri iken özel öğretim özel eğitimi
de içine alan her tür eğitim faaliyetini kapsıyor. Bu çerçevede yapılan yasal
düzenlemelerin gereği olarak özellikle 1990’ların sonundan itibaren devlet yani
kamu özel eğitime muhtaç engelli bireylere yönelik destekleyici eğitim
faaliyetlerini parasal olarak desteklemeye başlayınca bu alanı keşfeden pek çok
kişi devletin sağladığı parasal desteği hazır bir maddi kaynak olarak gördü ve
bu alana hızla yatırımlar yapmaya başladı. Bedensel, zihinsel, işitsel, görsel
pek çok engeli olan bireyler toplumun içinde gizlenip görmezden gelinirken hızla
kendileri için hazırlanmış özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine taşınmaya
başlandı. Engelli çocuk sahibi olan aileler devletin sağladığı bu parasal
imkandan haberdar değilken bu alana yatırım yapan kurum sahiplerinin teşvik ve
yönlendirmesi ile hızla bu sistemden haberdar oldular. Bununla birlikte halen
bu alanda devletin verdiği parasal destekten yararlanma endişesinden daha ileri
bir aşamaya geçilebilmiş değil. Kurumlar her bir öğrenci için devletin ödediği
aylık ödemeleri alabilmek adına alt yapılarını kurmalarına rağmen ailelerin
bilinç düzeyi, yetişmiş eleman eksikliği, araç-gereç ve yöntem konusundaki
eksiklikler ve eğitim sisteminde bu alanın halen yeterince tanınmaması nedeniyle
verimlilikten uzak. Kimin ne yaptığı, neyin ne derece doğru yapıldığı konusunda
tam bir başıboşluk yaşanan özel eğitim alanındaki düzensizliğin yakın zamanda
ortadan kalkacağını söylemek fazla iyimserlik olacaktır.
Özel dershanecilik
sistemi özel sektörün çok eskiden beri etkin olduğu bir özel öğretim alanı. Geçmişte
sınırlı bir alanda faaliyet gösteren özel dershanecilik sistemi bugün neredeyse
devlete ait kurumların sayısından daha fazla hale gelmiş durumda. Eğitim
sisteminde uygulanan sınav odaklı yaklaşım dershaneciliği daha da büyütüyor.
Dershaneciliği eğitim faaliyetinin alanı dışına taşıyarak insan gücü devşirme
aracına dönüştüren FETÖ paralel yapısıyla mücadele sürecinde siyasi irade bu
alana büyük sınırlamalar getirdi. Buna rağmen eğitim sisteminin mutfağı, temeli
ve temel işlev üreticisi okulların kendisinden beklenen işlevleri gerektiği
gibi yerine getirememesi nedeniyle bugün dershanecilik alanı tam bir keşmekeşe,
kuralsızlığa ve başıboşluğa düşmüş durumdadır. Eğitimi yönetme yetkisi ve
gücünü elinde bulunduran bakanlık bu alanda düzenlemeler getirmiş olmakla
birlikte hemen herkes bu düzenlemelerin neredeyse hiçbirinin gerçek şekliyle
uygulanmadığının farkında. Buna rağmen herkes yine de bu duruma göz yummaktan
başka bir şey yapmıyor/yapamıyor. Sistemi yönetme sorumluluğunda olan kişiler
dahi kendi çocuklarının gittiği bu tür kurumlarda yapılan usulsüz işlemlerden
haberdar olmakla birlikte göz yummaktan başka bir iş yapmıyor, yapamıyor. Var
olan bu karmaşa ve başıboşluğu görenler de bu alandan kendi paylarını alabilme
adına buldukları her tür fırsatı sonuna kadar kullanmaktan uzak durmuyorlar.
Zira bu alanda yoğun bir ihtiyaç, yoğun bir ekonomik rant, devasa bir boşluk bu
alanın cazibesini daha da artırıyor. Kurumların faaliyette bulunduğu binaları
kiraya verenler, bu kurumlara ortam hazırlayan sektörler, bu kurumlardan hizmet
talep eden öğrenciler, veliler, kursiyerler, bu kurumlarda çalışmak zorunluluğu
içinde bulunan çalışanlar, kullanılan kitap, kırtasiye ve diğer yan sektörler
bu alanın yarattığı ranta gözlerini kapatamıyorlar. Bu alanda devletin/kamunun
ilgisiz kalması, görmezden gelmesi rantın riskini azalttığı için cazibe de
artmış oluyor.
Özel sektörü
eğitim alanına çeken etkenlerden bir diğeri de devlete ait resmi devlet
okullarındaki kalabalık sınıflardan kaçan ailelerin talebi oluyor. Eğitimin
önemine inanan ve ekonomik olarak da imkan sahibi bazı aileler çocuklarını özel
okullara göndermeyi tercih ederken zamanla bu alan toplumda bir prestij
göstergesi gibi algılanmaya başladı. Buna rağmen başlarda fazla bir cazibesi
olmayan özel okulculuk devletin öğrenci başına maddi teşvik ödeme sistemi
getirmesi ile birlikte oldukça cazip bir alana dönüştü. Devletin öğrenci başına
ödediği maddi teşvikleri gören herkes bir şekilde tek başına veya ortaklar
bularak özel okul açma yoluna gitti. Özel okul açmak için eğitimden anlama gibi
bir kriter veya düşünce olmaksızın eğitimi kısa sürede zengin olunabilecek bir
rant alanı gibi görüldü. Devletin maddi teşviklerinin sona ermesi ile birlikte
bu alanda önemli sorunlar yaşanmaya başladı. Yapılan yatırımların bir anda geri
alınabilmesi mümkün olmayınca bu alana yatırım yapanlar kara kara düşünmeye
başladılar denebilir. Özel okulculuk sisteminin verimlilik ve niteliğinden söz
edebilmek oldukça zor görünüyor. Bu gün özel okulu çocukları için bakım yeri,
güvenli bir zaman geçirme yeri, not endişesi, mezuniyet endişesi taşımaksızın
diploma sahibi olma, çevresine prestij göstergesi olarak kullanma, belki belli
bir oranda vergiden kaçınma, para aklama alanı olarak kullanılır hale gelmiş
durumda dense yanlış bir değerlendirme olmayacaktır. Özel okul sahipleri ise
öğrencilere eğitim hizmeti sunmayı yan bir işleve dönüştürüp servis, kıyafet,
yemek, kitap gibi hizmetler aracılığıyla para kazanmayı birinci ve asıl işleve
dönüştürmüş durumdalar. Özel okullarda yürüyen işleyişe devletin/kamunun
müdahalesi, takip ve kontrolü çok alt düzeylere inmiş durumda. Personel özlük
hakları konusunda ise çalışanlardan ziyade çalıştıranları düşünen bir bakış
açısı söz konusu.
Özel eğitim, dershanecilik,
özel okulculuk ve diğer her tür özel öğretim faaliyetlerine yönelik alana
bakıldığında alan memnun veren memnun ben niye müdahale edeyim anlayışının
eğitim bakanlığında olduğu açık. Veliler, öğrenciler ve okul sahipleri
karşılıklı arz talep ilişkileri çerçevesinde işlerini yürütüyorlar. Burada olan
sahipsiz çalışanlara oluyor. Özel öğretim alanı çalışanlar açısından modern
kölelik anlayışı ile varlığını sürdürmeye devam ediyor. Özel öğretim alanında
ismini duyuran kurum veya kişiler bundan yararlanarak alabildikleri rantı
sonuna kadar büyütmeye çalışırken büyük çoğunluk kendisine dayatılan şartlara
zorunlu olarak boyun eğmek zorunda kalıyor. Kanun ve diğer mevzuatın kağıt
üzerinde kaldığı bu alanda mecburi olarak çalışmak zorunda kalanlar insanlık
dışı muamelelere göz yummak zorunda kalıyorlar. Kanunların haftada kırk saatten
fazla çalışılmaz dediği alanda yetmiş saate kadar çalıştırılanların olduğuna
şaşırmamak gerekiyor. Asgari ücretle çalışıyor gibi görünenler yanında daha
düşük ücretlere de rıza gösterenlerin sayısı hiç de az değil. Sigorta, iş
güvenliği gibi konular kolayca görmezden gelindiği gibi sigorta talebinde
bulunabilmek için bayağı cesur olmak gerekiyor. Sorun çıkaranların isimleri
özel sektör piyasasında kara listeye alındığı takdirde hiçbir kurumda iş
bulamama korkusu çalışanları yapılan muamelelere ses çıkaramamaya zorluyor. İşsizliğin
had safhaya ulaştığı bir ortamda verilecek ücretten çok günlük meşguliyet olsun
anlayışı ile bu tür kurumlara çalışmak amacıyla gitmek zorunda kalan insanların halini anlayabilmek
için onların şartlarını yaşamak gerekiyor. Gerçek işleyiş ile yazılı işleyiş
düzeni arasında devasa bir uçurum olan özel öğretim alanı bu haliyle çağdaş
kölelik nitelemesini tam anlamıyla hak ediyor.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder