Nur cemaatine
ait evlerde 3-4 yıl kadar kaldım. Bu süre içinde kaldığım evde üniversitede
okuyan öğrenci/memurlar bulunuyordu. Aynı evde 6-8 kişi birlikte kalıyorduk. Nur cemaati resmi olarak bir vakıf adıyla faaliyette bulunuyordu. Bu
vakıfla başta tanıdığım bir arkadaşımın tanıdığı kişi aracılığıyla bağlantı
kurdum. Aslında memur olarak çalıştığım için ekonomik olarak bir ihtiyacım
vardı diyemem. Ancak eğitim amacıyla gittiğim Ankara ilinde kalacak bir yere
ihtiyaç duyuyordum ve bu ihtiyacımı karşılamada bana sunulan hazır bir seçenek
olarak vakfa ait bir evde kalmakta beis görmedim.
Bu evler vakıf olarak yapılanmış resmi kurumların yöneticileri tarafından oluşturulan sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal ilişkiler aracılığıyla kuruluyor. Vakıf tarafından oluşturulan ilişkiler aracılığıyla kurulan evler yine vakıf yöneticileri tarafından belirlenmiş kişiler tarafından yönetiliyor. Bu kişilere imam/abi/hoca gibi isimler veriliyor. Bu kişiler evin yönetiminden sorumlu olan kişiler. Daha önce bu evlere barınma amacıyla girip vakıf yöneticilerinin güvenini, eğitim sürecini başarıyla geçmiş kişiler arasından seçilen bu kişiler mütevelli diye de isimlendiriliyor.
Vakıf yöneticileri kendilerini Risale-i Nur cemaatinin üyesi olarak görüyor ve gösteriyordu. Vakıf aracılığıyla Said-i Nursi’nin hizmet yöntemini yaşatmayı, onun mirası olan dini doğru anlama olarak tanımlanan iman hakikatlarını yaymayı, hayattayken gerçekleştirmeyi hayal ettiği hedeflere ulaşmayı amaçladıklarını düşünüyor ve buna göre bir toplum oluşturmak için çalıştıklarını söylüyorlardı.
Vakıflar aracılığıyla kurumsallaşan cemaatler oluşturdukları grup kriterlerine göre resmi ve gayri resmi yapılar oluşturuyorlar. Bir yönüyle sivil toplum kuruluşu şeklinde de faaliyette bulunuyorlar.
Nurculuk diye
nitelenen hareket farklı gruplardan oluşuyor. Hepsine Nurcu denmesinin en
önemli nedeni tümü kendisini Said Nursi’ye bağlıyor. Said Nursi’nin hayatta
iken yanında veya yakınında bulunmuş kişilerin etrafında toplanan her bir grup
kendini Nurcu olarak niteliyor. Tüm Nurcu gruplar Said Nursi’nin Risale-i Nur
isimli kitaplarının okunmasını önceliyor. Nurcu gruplar arasında tam bir
birliktelik yok. Her grup kendini gerçek anlamda Said Nursi’nin yolunu takip
eden olarak niteliyor. Gruplar arasında birbirlerini eleştirenler var. Bazı
gruplar Said Nursi’nin risalelerini değiştirmekle suçlanıyor. Bazı gruplar
risalelerde belli konuları ön plana çıkarıp bir kısmını görmezden gelmekle
suçluyor. Bazı gruplar Risale-i Nurların okunurken açıklanması gerektiğini
savunurken bazı gruplar hiçbir şekilde açıklamaya ihtiyaç olmadığını söylüyor. Risale-Nurları
kişisel olarak okuyarak güncel dile aktarılmasını savunanlar bazı Nurcu gruplar
tarafından yozlaştırıcı olmakla suçlanıyor. Her grup kendine göre Risale-i
Nurları kurduğu yayınevleri aracılığıyla çoğaltıp kullanıyor. Söz/Sözler
yayınevi, Yeni Asya Yayınevi, Zehra Yayınevi, Tenvir Yayınevi, Envar Yayınevi
gibi pek çok yayınevi aslında aynı zamanda farklı Nurcu gruplarını tanımlıyor.
Nurcu gruplarda
Risale-i Nurlar dışında başka kitap okunmasına sıcak bakılmıyor. Risale-i
Nurların dini anlamada tek başına yeterli olacağı iddia ediliyor. Risale-i
Nurları yazan Said Nursi’nin Risaleleri anlayarak okuyan birinin çağının âlimi
olabileceğini söylediği iddia ediliyor. Risale-i Nur isimli eserler Kur’an-ı
Kerimin tefsiri olduğu söyleniyor. Tefsir kavramını da kendilerine göre
tanımlayarak Risale-i Nurun bu çeşit bir tefsir olduğunu söylüyorlar.
Risale-i Nur
isimli kitaplar farklı alt kitaplardan oluşuyor. Sözler, Mektubat, Şualar, Lahikalar
ve diğer kitaplarla birlikte 130 civarında kitaptan oluştuğu söylenmektedir. Bu
kitaplarda genel olarak Kur’an-ı Kerimde geçen bazı ayetlerin anlamlarına
ilişkin yorumlar, Said Nursi’ye sorular sorulara verilen cevaplar, cevaplarla
ilgili mektuplar, Said Nursi’nin yaşadığı olaylara ilişkin anlatımlar ve hatıralar
yer alır. Risale-i Nur isimli kitaplar daha çok Cumhuriyet sonrası dönemde
yazılmış. 1960 yılında vefat edinceye kadar Said Nursi’nin hayatı ülkenin
farklı yerlerinde geçmiş. Genelde sürgün ve zorunlu yerleşim amacıyla gönderildiği
yerlerde yazılan kitaplar o dönemde Said Nursi ile iletişim halinde olan
takipçileri tarafından çoğaltılarak yayılmıştır.
Nurcular olarak
nitelenen grupların hepsi hakkında ayrıntılı bir bilgi verebilmek oldukça zor.
Bununla birlikte genel olarak birbirine benzer yol ve yöntemler uyguladıkları
söylenebilir. Nurcuların içine giren herkes içine girdiği grubun kural ve
kaidelerini kabul etmek zorundadır. Küçük grup hareketi olarak oluştukları için
mutlaka bir referansla girilebilir. Her grup kurdukları resmi vakıf ve dernek
ismi altında kendilerine gelen kişiler için evler açarlar. Vakıf ve dernek ismi
altında oluşan grupların yöneticileri aynı zamanda resmi veya özel bir kurum
veya kuruluşta çalışırlar. Bu kişilerin oluşturdukları kişisel ilişkiler
sayesinde bağlı evler oluşturulur. Oluşturulan evlere referansla gelen kişiler
yerleştirilir. Resmi veya özel iş sahibi olan kişiler bağlantı kurdukları
kişiler aracılığıyla bu evlerin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Evlerde
kalan öğrenci/memur veya diğer kişiler de kaldıkları evin işleyişi için
üzerlerine düşen işleri imkanlar ölçüsünde yerine getirirler. Sıradan bir evde
kalan kişilerin vermesi gereken kira, mutfak ve diğer masraflar, faturaların
ödenmesi gibi parasal işler evde kalanlar tarafından karşılanır. Aslında
sıradan bir öğrenci/bekar/memur evinden farkı olmayan bu evlerin en önemli
farkı bir cemaatin gayri resmi yönetiminde bulunmasıdır. Bu evlerde kalanlar
haftanın belli günlerinde vakıf veya derneğin düzenlediği Risale-i Nur okuma
toplantılarına katılması gerekir. Evlerde kalanlar için belirlenmiş kurallar
vardır. Bu kurallara uymayanların evlerde kalmasına izin verilmez. Zorlama gibi
bir durum söz konusu olmamakla birlikte evde uygulanan programa uymamak evden
çıkarılmayı gerektirir. Evden çıkarma derken yaka paça, zorla, döverek atma
değil. Uygun bir dille evde kalamayacağınız söylenir. Sonuçta hiç kimse
istenmediği yerde zorla kalamaz. Uygulanan program günlük ibadetlerin
yapılması, ibadetlerden sonra mutlaka tespihat denilen normal namaz tespihinden
daha uzun süren bir dua süreci uygulanır. Said Nursi’nin kendi hayatında
uyguladığı namaz duaları ve zikirleri her namazdan sonra mutlaka okunur. Evde
kalanlara bu dua ve zikirleri ezberlemesi istenir. Her namazdan, dua ve
zikirden sonra mutlaka belli bir zamanda Risale-i Nur kitaplarından okumalar
yapılır. Akşamları da evin imamı/hocası/lideri olan kişi tarafından evde
kalanlara yönelik ders adı altında Risale-i Nur okumaları yapılır. Kişisel
olarak da bir program dahilinde herkesin Risale-i Nurları okuması istenir. Okulların
tatil olduğu dönemlerde evlerde kalanlara belli yerlerde haftalık, on beş
günlük okuma programları, kamplar düzenlenir. Evlerde kalanlardan bu
programlara /kamplara katılmaları istenir. Kurban ve Ramazan Bayramlarında kurban
derisi toplama, zekat veya diğer maddi yardım toplama gibi faaliyetlerde
görevler alınması istenir. Bu tür programlar değişik yoğunlukta hemen tüm Nurcu
gruplarda mutlaka uygulanır.
Risale-i Nur
isimli kitaplar içerik itibariyle Said Nursi’nin yazdığı şekliyle okunmaya,
çoğaltılmaya, anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılır. Said Nursi 1880’li yıllarda
doğmuş ve Meşrutiyet, Cumhuriyet dönemlerinde yaşamış bir kişi. Dil itibariyle
Osmanlı döneminde yetişmiş olmakla birlikte Cumhuriyet sonrası 1960’lı yıllara
kadar yaşamış birisi. Kullandığı dil yaşadığı dönem itibariyle bugünkü dilden
oldukça farklı. Osmanlıca, Arapça ve Farsça kelime, kavram ve terimler yoğun
biçimde kullanılır. Dini literatür de yine yoğun bir şekilde kullanılır. Böyle
olunca Osmanlıca, Arapça, Farsça ve dini literatüre yeterince hakim olamayan
birisinin kolaylıkla okuyup anlayabilmek mümkün değildir. Bu kitapları uzun
süre tetkik edip okumadıkça kolay bir şekilde anlayabilmek mümkün değildir.
Bundan dolayı cemaatin içinde kalanların tümü bu kitapları tam olarak okuyup
anlıyorlar demek oldukça zordur. Kitaplara hakim olabilenler cemaat içinde
hoca/imam/ağabey diye nitelenen kişilerdir. Bu kişiler olmadıkça kitapların
kendi kendine okunup anlaşılması oldukça güçtür.
Nurcular
Risale-i Nurların iman konusunda sorun yaşayanlara tam bir ilaç olduğunu, bu
kitapları okuyan kişilerin imansız kalamayacağını, risalelerde iman
hakikatlarının tam manasıyla akli delillerle açıklandığını iddia ederler.
Nurculuk
hareketine genel olarak bakıldığında Risale-i Nurlar dışında başka bir kitap
okumaya gerek olmadığı iddia edilir. Aynı kitapların değişiklik yapılmadan
sürekli okunması yani sürekli tekrar edilmesi yeni bir şeylerin üretilmesine
katkı yapmaz. Bu nedenle Nurcuların Risale-i Nurlar dışında başka kitap
okunmaması kuralının içinde bulunulan çağda çok da doğru bir yaklaşım olmadığı
söylenebilir. Oysa Said Nursi kendi hayatını anlattığı kitabında(Tarihçe-i
Hayat) gençlik yıllarında doksana yakın kitabı okuduğunu, bu kitapları belirli
aralıklarla gözden geçirdiğini anlatır. Kitaplarında anlattığı kimi örneklerin
klasik batı kaynaklarında da geçtiği görülmektedir. Örnek vermek gerekirse; iğne
ustası olan bir kişinin bir günde yapabileceği iğne örneğinin benzeri Adam
Smith’in Ulusların Zenginliği kitabında da geçmektedir.
Nurcuların
kullandıkları yöntemlerin istenen bir toplum oluşturulmasında tam bir metodun
varlığından da söz edilemez. Said Nursi yaşadığı dönemdeki gidişata göre imanın
kurtarılmasını en büyük sorun olarak görüp ona göre hareket etmişken bugün
Nurcular da aynı şeyi söyleyip iman hakikatlarını anlatma, imanı ispat etme ile
yetindiklerini söylemektedir. Oysa iman konusu sonrası veya farklı toplumsal
sorunlara yönelik açıklamalar, çalışmalar, yol ve yöntemler geliştirilmesine
ihtiyaç varken sürekli iman üzerinde saplanıp kalmak aynı şeylerin tekrarından
çıkamamak durumuna düşüldüğü görülmektedir. Aynı kitapları aynı şekilde okumak
yeni bir şey katmadığı için aynı yerde dönüp durmak yeni bir aşamaya geçmeyi
engellemektedir.
Son dönemlerde
Elazığ’da intihar eden üniversite öğrencisi vesilesiyle mercek altına almaya
çalıştığımız Nurculuk hareketine ilişkin mutlaka ayrıntılı çalışmaların,
değerlendirmelerin ve tartışmaların yapılması şart. Nurcular kendi içlerine
kapanarak kendi yağları ile kavrularak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Mevcut iktidarın dindarlık söylemleri kılıfını kullanarak yaptığı yolsuzluk,
usulsüzlük, haksızlık ve adaletsizlikler dine büyük darbe vurduğu şu günlerde
dini anlayışın yeniden değerli hale gelmesi oldukça zor görünüyor. Dindar nesil
yetiştirme söylemine karşı yapılanlar söylenenlerle taban tabana zıt olunca
yeni yetişenlerin dinden uzaklaşması kadar doğal bir şey yok. Ayinesi iştir
kişinin lafa bakılmaz fehvasınca dindar bir ailede yetişip de dinsizliğe
yönelen ve sonunda intihara meyl eden üniversite öğrencilerine çok da şaşmamak
gerekiyor. Dindar nesil yetiştirme söylemine kullanan iktidarın ve onun gözü
kapalı destekçilerinin bu konularda ayrıntılı bir şekilde düşünmeleri
gerekiyor.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder