15 Ocak 2022 Cumartesi

Nurcuların İçinde İdim…

Nur cemaatine ait evlerde 3-4 yıl kadar kaldım. Bu süre içinde kaldığım evde üniversitede okuyan öğrenci/memurlar bulunuyordu. Aynı evde 6-8 kişi birlikte kalıyorduk. Nur cemaati resmi olarak bir vakıf adıyla faaliyette bulunuyordu. Bu vakıfla başta tanıdığım bir arkadaşımın tanıdığı kişi aracılığıyla bağlantı kurdum. Aslında memur olarak çalıştığım için ekonomik olarak bir ihtiyacım vardı diyemem. Ancak eğitim amacıyla gittiğim Ankara ilinde kalacak bir yere ihtiyaç duyuyordum ve bu ihtiyacımı karşılamada bana sunulan hazır bir seçenek olarak vakfa ait bir evde kalmakta beis görmedim.

Bu evler vakıf olarak yapılanmış resmi kurumların yöneticileri tarafından oluşturulan sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal ilişkiler aracılığıyla kuruluyor. Vakıf tarafından oluşturulan ilişkiler aracılığıyla kurulan evler yine vakıf yöneticileri tarafından belirlenmiş kişiler tarafından yönetiliyor. Bu kişilere imam/abi/hoca gibi isimler veriliyor. Bu kişiler evin yönetiminden sorumlu olan kişiler. Daha önce bu evlere barınma amacıyla girip vakıf yöneticilerinin güvenini, eğitim sürecini başarıyla geçmiş kişiler arasından seçilen bu kişiler mütevelli diye de isimlendiriliyor.

Vakıf yöneticileri kendilerini Risale-i Nur cemaatinin üyesi olarak görüyor ve gösteriyordu. Vakıf aracılığıyla Said-i Nursi’nin hizmet yöntemini yaşatmayı, onun mirası olan dini doğru anlama olarak tanımlanan iman hakikatlarını yaymayı, hayattayken gerçekleştirmeyi hayal ettiği hedeflere ulaşmayı amaçladıklarını düşünüyor ve buna göre bir toplum oluşturmak için çalıştıklarını söylüyorlardı.

Vakıflar aracılığıyla kurumsallaşan cemaatler oluşturdukları grup kriterlerine göre resmi ve gayri resmi yapılar oluşturuyorlar. Bir yönüyle sivil toplum kuruluşu şeklinde de faaliyette bulunuyorlar.

Nurculuk diye nitelenen hareket farklı gruplardan oluşuyor. Hepsine Nurcu denmesinin en önemli nedeni tümü kendisini Said Nursi’ye bağlıyor. Said Nursi’nin hayatta iken yanında veya yakınında bulunmuş kişilerin etrafında toplanan her bir grup kendini Nurcu olarak niteliyor. Tüm Nurcu gruplar Said Nursi’nin Risale-i Nur isimli kitaplarının okunmasını önceliyor. Nurcu gruplar arasında tam bir birliktelik yok. Her grup kendini gerçek anlamda Said Nursi’nin yolunu takip eden olarak niteliyor. Gruplar arasında birbirlerini eleştirenler var. Bazı gruplar Said Nursi’nin risalelerini değiştirmekle suçlanıyor. Bazı gruplar risalelerde belli konuları ön plana çıkarıp bir kısmını görmezden gelmekle suçluyor. Bazı gruplar Risale-i Nurların okunurken açıklanması gerektiğini savunurken bazı gruplar hiçbir şekilde açıklamaya ihtiyaç olmadığını söylüyor. Risale-Nurları kişisel olarak okuyarak güncel dile aktarılmasını savunanlar bazı Nurcu gruplar tarafından yozlaştırıcı olmakla suçlanıyor. Her grup kendine göre Risale-i Nurları kurduğu yayınevleri aracılığıyla çoğaltıp kullanıyor. Söz/Sözler yayınevi, Yeni Asya Yayınevi, Zehra Yayınevi, Tenvir Yayınevi, Envar Yayınevi gibi pek çok yayınevi aslında aynı zamanda farklı Nurcu gruplarını tanımlıyor.

Nurcu gruplarda Risale-i Nurlar dışında başka kitap okunmasına sıcak bakılmıyor. Risale-i Nurların dini anlamada tek başına yeterli olacağı iddia ediliyor. Risale-i Nurları yazan Said Nursi’nin Risaleleri anlayarak okuyan birinin çağının âlimi olabileceğini söylediği iddia ediliyor. Risale-i Nur isimli eserler Kur’an-ı Kerimin tefsiri olduğu söyleniyor. Tefsir kavramını da kendilerine göre tanımlayarak Risale-i Nurun bu çeşit bir tefsir olduğunu söylüyorlar.

Risale-i Nur isimli kitaplar farklı alt kitaplardan oluşuyor. Sözler, Mektubat, Şualar, Lahikalar ve diğer kitaplarla birlikte 130 civarında kitaptan oluştuğu söylenmektedir. Bu kitaplarda genel olarak Kur’an-ı Kerimde geçen bazı ayetlerin anlamlarına ilişkin yorumlar, Said Nursi’ye sorular sorulara verilen cevaplar, cevaplarla ilgili mektuplar, Said Nursi’nin yaşadığı olaylara ilişkin anlatımlar ve hatıralar yer alır. Risale-i Nur isimli kitaplar daha çok Cumhuriyet sonrası dönemde yazılmış. 1960 yılında vefat edinceye kadar Said Nursi’nin hayatı ülkenin farklı yerlerinde geçmiş. Genelde sürgün ve zorunlu yerleşim amacıyla gönderildiği yerlerde yazılan kitaplar o dönemde Said Nursi ile iletişim halinde olan takipçileri tarafından çoğaltılarak yayılmıştır.

Nurcular olarak nitelenen grupların hepsi hakkında ayrıntılı bir bilgi verebilmek oldukça zor. Bununla birlikte genel olarak birbirine benzer yol ve yöntemler uyguladıkları söylenebilir. Nurcuların içine giren herkes içine girdiği grubun kural ve kaidelerini kabul etmek zorundadır. Küçük grup hareketi olarak oluştukları için mutlaka bir referansla girilebilir. Her grup kurdukları resmi vakıf ve dernek ismi altında kendilerine gelen kişiler için evler açarlar. Vakıf ve dernek ismi altında oluşan grupların yöneticileri aynı zamanda resmi veya özel bir kurum veya kuruluşta çalışırlar. Bu kişilerin oluşturdukları kişisel ilişkiler sayesinde bağlı evler oluşturulur. Oluşturulan evlere referansla gelen kişiler yerleştirilir. Resmi veya özel iş sahibi olan kişiler bağlantı kurdukları kişiler aracılığıyla bu evlerin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Evlerde kalan öğrenci/memur veya diğer kişiler de kaldıkları evin işleyişi için üzerlerine düşen işleri imkanlar ölçüsünde yerine getirirler. Sıradan bir evde kalan kişilerin vermesi gereken kira, mutfak ve diğer masraflar, faturaların ödenmesi gibi parasal işler evde kalanlar tarafından karşılanır. Aslında sıradan bir öğrenci/bekar/memur evinden farkı olmayan bu evlerin en önemli farkı bir cemaatin gayri resmi yönetiminde bulunmasıdır. Bu evlerde kalanlar haftanın belli günlerinde vakıf veya derneğin düzenlediği Risale-i Nur okuma toplantılarına katılması gerekir. Evlerde kalanlar için belirlenmiş kurallar vardır. Bu kurallara uymayanların evlerde kalmasına izin verilmez. Zorlama gibi bir durum söz konusu olmamakla birlikte evde uygulanan programa uymamak evden çıkarılmayı gerektirir. Evden çıkarma derken yaka paça, zorla, döverek atma değil. Uygun bir dille evde kalamayacağınız söylenir. Sonuçta hiç kimse istenmediği yerde zorla kalamaz. Uygulanan program günlük ibadetlerin yapılması, ibadetlerden sonra mutlaka tespihat denilen normal namaz tespihinden daha uzun süren bir dua süreci uygulanır. Said Nursi’nin kendi hayatında uyguladığı namaz duaları ve zikirleri her namazdan sonra mutlaka okunur. Evde kalanlara bu dua ve zikirleri ezberlemesi istenir. Her namazdan, dua ve zikirden sonra mutlaka belli bir zamanda Risale-i Nur kitaplarından okumalar yapılır. Akşamları da evin imamı/hocası/lideri olan kişi tarafından evde kalanlara yönelik ders adı altında Risale-i Nur okumaları yapılır. Kişisel olarak da bir program dahilinde herkesin Risale-i Nurları okuması istenir. Okulların tatil olduğu dönemlerde evlerde kalanlara belli yerlerde haftalık, on beş günlük okuma programları, kamplar düzenlenir. Evlerde kalanlardan bu programlara /kamplara katılmaları istenir. Kurban ve Ramazan Bayramlarında kurban derisi toplama, zekat veya diğer maddi yardım toplama gibi faaliyetlerde görevler alınması istenir. Bu tür programlar değişik yoğunlukta hemen tüm Nurcu gruplarda mutlaka uygulanır.

Risale-i Nur isimli kitaplar içerik itibariyle Said Nursi’nin yazdığı şekliyle okunmaya, çoğaltılmaya, anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılır. Said Nursi 1880’li yıllarda doğmuş ve Meşrutiyet, Cumhuriyet dönemlerinde yaşamış bir kişi. Dil itibariyle Osmanlı döneminde yetişmiş olmakla birlikte Cumhuriyet sonrası 1960’lı yıllara kadar yaşamış birisi. Kullandığı dil yaşadığı dönem itibariyle bugünkü dilden oldukça farklı. Osmanlıca, Arapça ve Farsça kelime, kavram ve terimler yoğun biçimde kullanılır. Dini literatür de yine yoğun bir şekilde kullanılır. Böyle olunca Osmanlıca, Arapça, Farsça ve dini literatüre yeterince hakim olamayan birisinin kolaylıkla okuyup anlayabilmek mümkün değildir. Bu kitapları uzun süre tetkik edip okumadıkça kolay bir şekilde anlayabilmek mümkün değildir. Bundan dolayı cemaatin içinde kalanların tümü bu kitapları tam olarak okuyup anlıyorlar demek oldukça zordur. Kitaplara hakim olabilenler cemaat içinde hoca/imam/ağabey diye nitelenen kişilerdir. Bu kişiler olmadıkça kitapların kendi kendine okunup anlaşılması oldukça güçtür.

Nurcular Risale-i Nurların iman konusunda sorun yaşayanlara tam bir ilaç olduğunu, bu kitapları okuyan kişilerin imansız kalamayacağını, risalelerde iman hakikatlarının tam manasıyla akli delillerle açıklandığını iddia ederler.

Nurculuk hareketine genel olarak bakıldığında Risale-i Nurlar dışında başka bir kitap okumaya gerek olmadığı iddia edilir. Aynı kitapların değişiklik yapılmadan sürekli okunması yani sürekli tekrar edilmesi yeni bir şeylerin üretilmesine katkı yapmaz. Bu nedenle Nurcuların Risale-i Nurlar dışında başka kitap okunmaması kuralının içinde bulunulan çağda çok da doğru bir yaklaşım olmadığı söylenebilir. Oysa Said Nursi kendi hayatını anlattığı kitabında(Tarihçe-i Hayat) gençlik yıllarında doksana yakın kitabı okuduğunu, bu kitapları belirli aralıklarla gözden geçirdiğini anlatır. Kitaplarında anlattığı kimi örneklerin klasik batı kaynaklarında da geçtiği görülmektedir. Örnek vermek gerekirse; iğne ustası olan bir kişinin bir günde yapabileceği iğne örneğinin benzeri Adam Smith’in Ulusların Zenginliği kitabında da geçmektedir.

Nurcuların kullandıkları yöntemlerin istenen bir toplum oluşturulmasında tam bir metodun varlığından da söz edilemez. Said Nursi yaşadığı dönemdeki gidişata göre imanın kurtarılmasını en büyük sorun olarak görüp ona göre hareket etmişken bugün Nurcular da aynı şeyi söyleyip iman hakikatlarını anlatma, imanı ispat etme ile yetindiklerini söylemektedir. Oysa iman konusu sonrası veya farklı toplumsal sorunlara yönelik açıklamalar, çalışmalar, yol ve yöntemler geliştirilmesine ihtiyaç varken sürekli iman üzerinde saplanıp kalmak aynı şeylerin tekrarından çıkamamak durumuna düşüldüğü görülmektedir. Aynı kitapları aynı şekilde okumak yeni bir şey katmadığı için aynı yerde dönüp durmak yeni bir aşamaya geçmeyi engellemektedir.

Son dönemlerde Elazığ’da intihar eden üniversite öğrencisi vesilesiyle mercek altına almaya çalıştığımız Nurculuk hareketine ilişkin mutlaka ayrıntılı çalışmaların, değerlendirmelerin ve tartışmaların yapılması şart. Nurcular kendi içlerine kapanarak kendi yağları ile kavrularak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Mevcut iktidarın dindarlık söylemleri kılıfını kullanarak yaptığı yolsuzluk, usulsüzlük, haksızlık ve adaletsizlikler dine büyük darbe vurduğu şu günlerde dini anlayışın yeniden değerli hale gelmesi oldukça zor görünüyor. Dindar nesil yetiştirme söylemine karşı yapılanlar söylenenlerle taban tabana zıt olunca yeni yetişenlerin dinden uzaklaşması kadar doğal bir şey yok. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz fehvasınca dindar bir ailede yetişip de dinsizliğe yönelen ve sonunda intihara meyl eden üniversite öğrencilerine çok da şaşmamak gerekiyor. Dindar nesil yetiştirme söylemine kullanan iktidarın ve onun gözü kapalı destekçilerinin bu konularda ayrıntılı bir şekilde düşünmeleri gerekiyor.

                  Muhalifbakış

                                                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...