CHP
milletvekili Özgür Özel, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açılan 4-6 yaş
grubu çocuklara yönelik kurs ve eğitim faaliyetlerini eleştirirken dile
getirdiği sözlerden dolayı eleştiriler aldı.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 4-6 yaş grubundaki çocuklara yönelik Kur’an Kurslarını
yaygınlaştırmaya çalışıyor. Bu kursların okul öncesi eğitimden sayılması
konusunda çalışmalar yaparak velileri bu tür kurumlara çocuklarını göndermeleri
için teşvikler oluşturmaya çalışıyor.
Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından açılan Kur’an Kursları genelde cami ve
eklentilerinde açılıyor. Bu kurslarda eğitim personeli olarak görev alan
kişiler caminin imamı veya müezzini veya Kur’an Kursu öğreticisi olarak çalışan
kişiler. Kurs faaliyetlerinde yapılan eğitim faaliyeti genelde Arapça harflerin
öğretilmesi, Kur’an-ı Kerimi yüzünden okuma becerisinin kazandırılması ile
sınırlı. Kur’an Kurslarında verilen eğitimleri tam olarak bir din eğitimi diye
tanımlamak çok da doğru değil. Aslında daha çok dini kültüre ilişkin bir takım
davranış ve alışkanlıkların temel düzeyde de olsa kazandırılmasına yönelik
çalışmalar olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Eğitim personeli olarak görev
yapan kişiler eğitim formasyonundan geçmiş kişiler değil. İlahiyat fakültesi
mezunları yanında imam hatip lisesi mezunu veya kur’an kursu hafızlık eğitimi
alarak Diyanet kurumunda görev almış kişiler. Eğitim formasyonuna sahip
olmaktan çok dini bilgiye sahip kişiler olarak görmek daha doğru olacaktır.
Eğitim formasyonu olmayan kişilerin kur’an kurslarında yaptığı çalışmaları din
eğitimi olarak görmek yeterli değildir.
Özgür
ÖZEL’e yapılan eleştirilere bakıldığında Kur’an’ın tanınmasına karşı
çıkılmasına yönelik suçlayıcı eleştirilerin de bulunduğu görülüyor. Kur’an
Kursunda verilen eğitimle Kur’an’ın gerçek anlamda tanındığını iddia etmek çok
da doğru bir yaklaşım değil. Kur’an Kurslarında Arapça alfabenin çat pat öğrenilmesi
ve bu harflerin birleştirilmesiyle Kur’an-ı Kerimin yüzünden okunması dışında
fazla bir beceri kazandırılamazken Kur’an’ın tanınmasına engel olunduğu iddiası
çok da doğru bir eleştiri değil. Kur’an-ı Kerimi yüzünden okumayı bırakın
hafızlık eğitimi alıp da kutsal kitabı ezbere okuyan hafızların dahi Kur’an-ı
Kerimi gerçek anlamda tanıyabildiğini söylemek oldukça zor. Kur’an-ı Kerim
ayrıntılı bir şekilde incelendiğinde anlamadan sadece yüzünden okumanın dinin
hemen hiçbir yerinde yer almadığı görülür. Kutsal kitaptaki ayetlerde anlaşılsın
diye kitabın ve ayetlerin Arapça gönderildiği defalarca dile getirilir.
Dolayısıyla kitabın hedefi anlaşılmaktır. Anlamadan okumak, ayetleri tekrar
etmek dinin amacı olmadığı açıktır. Buna rağmen ülkede önde gelen herkesin Kur’an
kurslarını dini eğitimin temeli gibi gösterilmesinin nedenini anlamak oldukça
zor.
Dinin
doğru anlaşılması konusunda geçmişten bu güne yapılanlara bakıldığında sistemli
bir eğitim düzeni kurulması için yeterli çabanın gösterildiğini söylemek tarihi
gerçeklerle desteklenmiyor. Devleti yönetme sorumluluğunu alanların
kendilerinden önce başlamış bir uygulamayı geleneksel bir sisteme dönüştürme
çabası göstermediğini/gösteremediğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Din
alanında hayata geçirilmiş olan medreseler toplumun genel dini anlayışını
geliştirmekten çok kendilerini dini hayatın lideri haline getirmeye
çalıştıklarını, dini hayatın lideri olarak devleti yöneten siyasal iktidarlarla
işbirliğine girerek kendilerini gücün yanına konumlandırdıklarını söylemek
tarihi gerçeklikle uyumlu görünüyor. Tarih boyunca medreseler toplumun tümüne
ulaşma gibi bir çaba ile hemen hiçbir dönemde kurulmamıştır. Toplumu oluşturan
sıradan bireyler için kurulduğu söylenen kurumlar olarak Osmanlıyı ele alırsak
sıbyan mekteplerinin oldukça yaygın olarak açıldığı söylense de bu tür
kurumlarda verilen eğitimin din eğitimi diye nitelendirilmesi de çok doğru görünmüyor.
Sıbyan Mekteplerine gidenlere verilen eğitimde genel anlamda Kur’an-ı Kerimi
okuma, genel ilmihal bilgileri, hesap gibi ders içeriklerinin bulunduğu görülüyor.
Bu kurumlara devam etme imkanını bulanların ise oldukça sınırlı sayıda olduğu
söylenebilir. Nüfusun tamamına yönelik etkin bir din eğitimi verme çalışması
hemen hiçbir dönemde var olmamıştır.
Kur’an
Kurslarında verilen eğitimin din eğitimi ile ilgisi olmadığını topluma anlatmak
oldukça zor. Bunu yapacak olanlar din konusunda yetkin olan kişiler. Oysa din
konusunda yetkin olan kişilerin çoğu bu konuda bir söylemi dile getirmeyi
istemiyorlar. Öte yandan ülkemizde yakın tarihte yaşanan din-devlet
etkileşiminin de sorunlu olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu sorunlu geçmiş din
eğitimi konusunda toplumun kafasının da net olmamasına yol açıyor. Din konusu
hemen her dönemde siyasal bir argüman olarak lehte veya aleyhte kullanıldı. Bu
kullanımlar toplumun zihninde karmaşık düşüncelerin oluşmasına neden oluyor. Karmaşık
zihinlerle doğru tartışmaların yapılabilmesi oldukça zor.
Kur’an’ı
Kerimin tam ve doğru anlaşılması için Arapça bilmenin önemli olduğu bir gerçek.
Bununla birlikte Arapça bilmenin Kur’an-ı Kerimi tam ve doğru anlamanın tek
şartı olarak görmek de doğru değil. Öyle olsa Arapça konuşulan toplumlarda Kur’an-ı
Kerimin anlaşılmadığını düşünmek mümkün olmadığı halde bu toplumlarda yaşanan
din dışı davranışları inkar edebilmek mümkün değil. Arapça konuşulan
toplumlarda Kur’an-ı Kerime uymayan davranışların yaygınlığı üzerinde ayrıca
durmak gerekir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerimi anlamak için hele bu çağda illa da
Arapça bilmek zorunlu olmayabilir. Önemli olan Kur’an-ı Kerimin mesajını doğru
anlamak ve mesajın gereğine göre bir hayat sürmek ise bunun için Arapça bilmeye
gerek yok denebilir. Doğru bir din anlayışı için uzun ve zorlu bir çaba
gerekiyor. Bu ise her bir bireyin kendi sorumluluğunda olan bir durum. Belki de
bunun için kutsal kitapta her bir birey tek tek muhatap olarak alınarak hitap
ediliyor.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder