18 Eylül 2021 Cumartesi

Ey Adalet Geldiysen Üç Defa Vur….


 

Adli yıl açılış törenleri sırasında Yargıtay binasının açılış törenlerine Cumhurbaşkanı, Yargıtay Başkanı ve Diyanet işleri Başkanının dualı görüntüleri uzun süredir laiklik tartışmalarını alevlendirmiş bulunuyor.

Yargıtay binasının açılış töreni sırasında Cumhurbaşkanı iktidarları döneminde adalet teşkilatının çehresini değiştiren fiziksel ve yapısal dönüşümlerin sürekli yapıldığını, yeni Yargıtay binasının da adalet hizmetlerine değer ve fark katacağına inandığını söyledi.

Adalet sisteminin en üst mahkemelerinden birisi de Yargıtay. Bu çerçevede yeni bina adalet hizmetlerine yönelik gelişmelerin örneği olarak sunuluyor. Fiziki olarak yapılan binalar sunulan hizmetlerin kalitesini ne kadar gösterdiği tartışılacak bir konu. Zira fiziki mekan herhangi bir sistemin işleyiş düzeni içinde olması gereken niteliklerin çok çok altlarında yer alıyor. Fiziken yapılan binalar herhangi bir sistemin olgunlaşmasının göstergesinden ziyade başlangıç aşamasındaki işlerden birisidir. Binanın yapılması yürütülen hizmetlerin fiziki konumunu belirlemekten öte bir anlam ifade etmiyor. Binanın yapılması öncesi sunulması düşünülen hizmete ilişkin devletin, devleti hareket ettiren yönetimin bakış açısının netleştirilmesi, nitelikli hale getirilmesi gerekiyor.

Konumuz Yargıtay binası yani adalet hizmetleri olduğu için yazının sınırları da adalet kavramı çerçevesinde olacaktır. Adalet kavramı her ne kadar devletin işlevleri içinde yargı tarafından temsil ediliyor gibi görünse de devletin tüm işleyiş alanları içinde adalet kavramının üzerinde durulması gerekiyor.

Yasamada adalet, yürütmede adalet ve elbette yargıda da adalet kavramlarını ilgilendiren işleyiş düzenleri bulunuyor. Yapılan yasal düzenlemelerde adalet ilkelerine ne kadar riayet edildiği ülkemizde oldukça tartışmalı. Yasal düzenlemelerde adalet ilkelerinden çok güçlü lobilerin isteği doğrultusunda düzenlemelerin yapıldığı açıkça görülüyor. Sürekli değişen yasal metinler son dönemde torba yasa kavramı ile iyice zıvanadan çıkmış durumda. Hangi kanunda neyin ve neden değiştiğini takip edebilmek mümkün değil. Yasal metinlerin değiştirilmesi veya yapılması ile ilgili düzenleme çalışmaları sırasında meclis komisyonları gerçek anlamda toplumun ve hizmet alanının ihtiyaçlarının gözetilmesinden ziyade güçlü etkili lobilerin yönlendirmesi ve etkisi ile siyasal iktidarın yönetim yetkililerinin ve özellikle liderin söyledikleri gözetiliyor. Yapılan yasal düzenleme sürekli ertelenerek uzun süreler boyunca uygulanmayarak unutulur hale getiriliyor. Sorunları çözeceği söylenen yasal metinler yıllarca bekletilerek meclis koridorlarında kayboluyor veya unutulup gidiliyor. Bu uygulamada adalet ilkesinden söz etmek oldukça güç görünüyor.

Yürütmede adalet kavramının içine yönetimde adalet kavramı da bulunuyor. Mevcut iktidarın en büyük zaaflarından birisi yönetimde adaletin büyük bir yara almış olmasıdır. Yönetim makamları iktidardaki siyasi partinin il ve ilçe yöneticilerinin yönlendirmesi olmaksızın harekete geçemiyor. Kurumların yönetim makamları tamamen sübjektif bir anlayışla ve kapalı kapılar ardında yapılan kurgularla planlanıyor. Yönetimde en çok kullanılan işlev yönetim makamlarındaki bürokratların atanması dense yanlış olmaz. Her gün sürekli bir yerlerdeki bürokrat görevden alınıyor veya göreve atanıyor. Bu işlerde ehliyet ve liyakat gibi bir ilkeden söz edilemiyor. Yönetim birimlerinde görev yapın kişilerin verimliliği, çalışkanlığı, niteliği ile ilgili belirlenmiş bir kriter veya denetim sistemi yok denecek düzeyde. Yönetim faaliyetlerinin amaçlara uygun işleyiş düzenine ilişkin değerlendirme yapmayı sağlayan denetim faaliyetleri tamamen işlevsiz hale getirilmiş durumda. Devletin yönetim anlayışı tamamen parti devleti anlayışı haline gelmiş bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile getirilen yeni yönetim sisteminde bakanlıklar etkisizleştirilirken Cumhurbaşkanlığı bünyesinde oluşturulan politika kurulları yönetimin dışında ama aynı zamanda içinde bir işlev yürütüyorlar. Cumhurbaşkanı bu kurullar aracılığıyla tüm devlet hizmetlerini yönlendirmeye çalışıyor. Bu politika kurullarında yer alan kişiler ilişkide bulundukları toplum kesimlerinin istek ve arzularını cumhurbaşkanına doğrudan ulaştırma işlevi yürütüyorlar. Cumhurbaşkanı bu kurullar aracılığıyla toplum içindeki herkesle doğrudan ancak kayıt dışı şekilde yürütebiliyor. Bu ilişkilerde kural ve kaideler, kanun ve mevzuat hükümleri hiçbir zaman bağlayıcı veya etkili olamıyor. Bu yönetim yapısında adalet ilkesinin yaşayabilmesi mümkün değil. Yönetim yetkisini doğrudan elinde bulunduran yürütme adaletin gereğini ortaya koyan mahkeme kararlarını kolayca görmezden gelebiliyor veya en azından bu kararların etrafından dolaşabiliyor. Bu işleyişte söz söyleyebilen, itiraz edebilen birileri yok. Dolayısıyla yürütmede veya yönetimde de adaletin adı yok dense yeridir.

Adalet sisteminin somutlaşmış hali olan Yargı sistemindeki adalet ilkesinin hali diğer alanlardan çok farklı değil. 15 Temmuz 2016 tarihindeki FETÖ darbe girişimi bir gerekçe olarak kullanılsa da aslında ülkemizin adalet mekanizması hemen her dönemde kanayan bir yara halinde bulunuyor. Her gün haber kanallarında çıkan olaylardan gözyaşları içinde adalet isteği haykırılsa da fazla bir şey değişmiyor. Yıllarca süren davalar, davalardaki yolsuzluklar, mahkemelere etki eden güçlü kişilere uygulanamayan yaptırımlar, vicdanları rahatlatmayan cezalar, bir türlü ıslah edilemeyip defalarca suç işlediği halde yine elini kolunu sallayarak sokaklarda dolaşan suçlular, pervasızca devlete, emniyet güçlerine ve diğer yetkililere meydan okuyan kişiler yargıda da adaletin sağlanamadığının en büyük göstergesi.

Devletin işlevlerinin tümündeki yaşanılanlardan küçük numuneleri olarak sayılanlar kadar sayılamayanlar da dikkate alındığında yeni Yargıtay binası gibi yüzlerce yeni bina da yapılsa adalet anlayışının güçlenebilmesinin mümkün olmadığı anlaşılır. Yasama, yürütme ve yargı dışında ekonomide, vergide, maliyede ve günlük hayattaki adaletsizlikler üzerinde durmaya gerek duymuyorum. Kayıt dışı ekonomi, vergisiz hayat, dolaylı vergi, sigortasız ve kaçak çalışma toplumumuzda sıradan vakalar haline gelmiş durumda. Toplumdaki adalet duygusunun hali çok daha içler acısı bir halde. Ama toplumdaki adaletin ayağa kalkabilmesi önce devletteki adaletin ayağa kalkmasına bağlıdır. Vatandaş, devletin uyguladığı adaletsizlikleri görünce kendi gücü nispetinde adaletsizliği kolayca birbirine uygulayabiliyor. Adaletin olmadığı bir ortamda gücü yeten istediğini yapar hale geliyor. Adalete ait binalardan önce devletin adalet ilkelerine bağlı bir anlayışla meydana çıkarılması gerekiyor.

                                                                           Muhalifbakış

                                                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...