4-6 yaş Kur’an kursu hizmetlerinin
yaygınlaştırılması için çalışmalara büyük ihtiyaç olduğu söyleniyor. Cuma
hutbelerinde veya vaazlarında diyanet görevlileri bunu sık sık dile getiriyor. Bu
söylem Diyanet anlayışı üzerine söz söylemeyi, düşünmeyi gerektiriyor. Diyanetin
din anlayışı denilince bir yönüyle de devletin din anlayışını anlamak
gerekiyor.
Kur’an Kursu diye nitelenen kurumlarda yapılan
faaliyet bir yönüyle Osmanlıdan tevarüs ettirilen din eğitimi faaliyetinin
sınırlı bir kısmının bu günkü görüntüsünden başka bir şey değil. Osmanlı’da din
eğitiminin en sistematik kurumları medreselerdi. Medrese sisteminin niteliği
son dönemlerde oldukça düşmüştü. Bugün medrese sisteminin göklere çıkarılmaya
çalışılması çok da gerçekçi bir yaklaşım değil. Buna rağmen Osmanlı dönemi din
eğitim uygulamaları bugüne aktarılmaya çalışılıyor.
Müslüman zihniyetin gözünde Kur’an-ı Kerim
kutsal bir kitaptır. Bu kutsal kitaba temiz olmayan dokunamaz. Eline alan her Müslüman
huşu içinde bir duyguya girer. Kitaba atfedilen kutsallık anlamı o kadar
abartılır ki kılıf içinde duvarlara asılır, ona karşı ayak uzatılmaz, onun
olduğu yerde yatılmaz, üç kez öpülüp alına konarak alınıp bırakılır. Bu kutsal
kitabın Arapçasının okunması, hele makamlı ve sesli okunması dindarlık
göstergesinin en üst basamağı olarak görülür. Kur’an Kurslarındaki faaliyetin
toplum nezdindeki en üst/en son noktası da budur. Kur’an’ı makamla okuyabilmek.
Kur’an kurslarında önce elif cüz diye nitelenen
Arap harflerinin tanınması, seslendirilmesi, ezberlenmesi, okunması öğretilir.
Harfleri öğrenenler hareke denilen sesli harf biçimindeki seslendirmeyi öğreten
işaretleri tanımaya geçer. Oradan harflerin birleştirilmesi ve kısa Arapça ek
ve kelimelerin okunmasına geçilir. Kelimeleri doğru, hızlı okuyabilenler kısa
cümlelere, kısa metinler halindeki duaların, surelerin okunması ve
ezberlenmesine geçer. Tüm bu aşamaları bitiren birisi artık Kur’an’a geçebilir.
Kur’an-ı Kerimin sonundaki kısa sureler hem okuma hem ezber edildikten sonra en
baştan Fatiha Suresinden başlanarak Kur’an okunmaya başlanır. Buna yüzünden
okuma denir. Kur’an-ı Kerimi baştan sona okuyup bitirmeye hatim indirmek denir.
Hatim indirmek Kur’an kurslarında önemli bir basamak/iş/dindarlık
göstergesidir. Bunun bir üst basamağı hatim indirmeyi yılda bir, ayda bir
şekilde tekrarlamaktır. Hafızlık kavramı artık bundan sonra gelir. Hafızlık eğitim
sürecinde yapılanlara bakıldığında altı yüz sayfa civarında olan Kur’an-ı
Kerimin kademe kademe ezberlenmesinin sağlandığı görülmektedir. Kur’an-ı Kerimi
baştan sona ezberleyen kişi belli aralıklarla tekrarlar yaparak unutmamaya
çalışır. Kur’an-ı Kerim’in anlamını öğrenme gibi bir faaliyet ne kurslarda ne
de hafızlık eğitim sürecinde yoktur.
Kur’an kursu hizmeti diye nitelenen faaliyeti
resmi veya gayri resmi hemen herkes yürütüyor. Devlet kurumu olan diyanet
yanında cemaatler, şahıslar veya aileler de bir şekilde bu alanda faaliyet
yürütmekte. Bazı kesimler bu faaliyet adı altında kendi özel amaçlarını
perdelemeye çalışıyor. Süleymancı diye nitelenen cemaat özellikle kırsalda
resmiyette yurt diye açtığı kurumları gayri resmi olarak vatandaşa Kur’an Kursu
diye tanıtıyor. Bazı kesimler de kreş diye açtığı resmi kurumları Kur’an kursu
diye nitelemekte.
Kur’an Kursu veya hafızlık sisteminin din
anlayışının neresinde olduğu üzerinde durulması gerekiyor. Dinin amacı üzerinde
sıradan insandan uzmanlık düzeyinde bilgi sahibi insana kadar hemen herkesin
bir düşüncesi, değerlendirmesi vardır. Hemen her düzeydeki her insan dinde
temel anlayışın kutsal kitabın içerdiği mesajın anlaşılması gerektiği üzerinde fikir
birliği içindedir. Buna rağmen Kur’an Kursu ve hafızlık sistemindeki anlama
odaklanmamak çelişkili bir durumdur.
Kur’an Kursu ve hafızlık sistemini doğru bir
din anlayışı kazanmada etkin bir yol ve yöntem olarak kabul edebilmek dinin
özüne uymamaktadır. Bu konuda dindarlığı bir yaşam biçimi olarak benimsediğini
düşünen herkesin mutlaka kafa yorması gerekiyor. Buna karşın devletin din
anlayışının çerçevesini çizen diyanet kurumunun bu sistemi ısrarla yüceltmeye
çalışması da ayrıca değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Müslüman toplumundaki dindarlık, Kur’an Kursu
eğitimi, hafızlık eğitimi gibi anlayışlar, kurumlar, sistemler içi boşaltılmış
durumda. Bir bakıma görüntüsü var ancak yaşamıyor. Bunların yaşar hale gelmesi
Müslüman bireye, bilgili/alim/ilim sahibi bireye bağlı. Bilgi sahibi bireyler
ise yönetimlerin güdümüne yani gücün/menfaatin güdümüne girmiş, peşine düşmüş
durumda. Anılan değerlerin hayata geçebilmesi/yaşar hale gelmesi için içinde
bulunduğu toplum/dünyanın her tür sorununa çözüm sunması, metotlar, araçlar
geliştirmesi gerekiyor. Siyasal, sosyal, ekonomik, psikolojik her tür yaşam
alanına yani dünyaya yönelik sunulacak çözümler sunulmayıp başkalarının
sunduğu, ortaya koyduğu çözümlere/ uygulamalara mahkum olmak taklit etmeyi
doğuruyor. Özgün çözümlerin sunumu için fikir başta olmak üzere dünya
şartlarının gerektirdiği her tür teknolojik alt yapıyı ortaya koymak gerekiyor.
Bu ise üretim yapmayı gerektiriyor. Üretim ise çalışma gerektirir. İslam
toplumlarında kendi değerlerini gündeme taşıyacak bir çalışma kültürü, çabası,
azmi yok. Ne Türkiye’de ne de dünyada yok.
Muhalifbakış