17 Haziran 2021 Perşembe

Devleti Yeniden Kurmak

İktidar kavramı toplumsal yönü olan bir kavramdır. Toplumsal yönü olan her şeyin temelinde bireyin zihniyet yapısı bulunur. Bireylerin zihniyet yapısında bulunmayan hiçbir davranış ve tutum toplumsal boyuta aktarılamaz. Bu yönüyle toplum ile birey birbirinin izdüşümü, yansımasıdır. Değişim ve dönüşümün bu iki yönü de kapsaması gerekir. Toplumu değiştirmek için bireyin değişmesi, bireyin değişmesi için de toplumun değişmesi gerekir. Bireydeki değişim daha kısa sürede olmakla birlikte değişime tabi tutulması gereken tüm toplumu oluşturan tek tek bireylerin sayısı, çeşitliliği, dağınıklığı, hareketliliğindeki hızlılığı dikkate alındığında oldukça zordur. Her bir bireyin aynı değişim programından aynı şekilde ve zamanda geçirilmesi imkansızdır. Toplumu değiştirmek ise uzun zamanı gerektirdiği gibi soyutluğu nedeniyle zordur. Bu yönüyle aslında değişim ve dönüşüm oldukça zor bir süreçtir. Bu zorlu sürecin istenen sonucu vermesi için hem topluma hem bireye hitap edecek sistemlerin, işleyişlerin ve düzenlemelerin yapılması, kurulması, oluşturulması ve hayata geçirilmesi gerekir.

Bireysel ve toplumsal düzlemdeki genel yaşayış şekillerine bakıldığında aslında herkesin yararına olan şeylerin kolaylıkla benimsendiği görülür. Herkese aynı şekilde hizmet eden kurumlar, herkese aynı işleyiş sürecini uygulayan kurumsal yapılar, herkese ayrım yapmaksızın ve sorgulamaksızın standart hale getirilmiş alt yapı hizmetleri, düzenlemeler toplumda öngörülemez olmayı kaldırdığı için kolayca kabul görür. Herkes nerede neyle karşılaşacağını bildiğinde herkesten yardım görür. Böyle bir durumda kimseye ihtiyaç duyulmaz. İstenen evrakı, belgeyi teslim eder ve sıranızı beklersiniz. Bu tür işleyiş düzeni kurulmuş sistemler herkes tarafından benimsenir. Bilinmeyen, belirsiz, öngörülemez, her defasında sürekli değişen uygulamalar yani belirsizlik insanları rahatsız eder. Kötü, çirkin diye nitelenen davranış, görüntü ve işleyiş herkes tarafından eleştirilir. Genel ahlak, kamuoyu, maşeri vicdan gibi olgular herkes tarafından iyi, normal olarak algılanır. Doğal olan herkesçe kabul edilir. Bu genel kabul durumu aslında değişim ve dönüşümü kolaylaştıran bir olgu olarak görülebilir.

Değişim ve dönüşüm doğal olana uygun dizayn edilirse birey ve toplum bazında da kolayca kabul edilebilir. Bu ise ancak devlet yönetim sistemiyle birlikte hareket edilebilirse mümkündür. Zira birey ve toplum bazında yegane güç merkezinde devlet bulunmaktadır. Devlet denilen güç merkezi toplumu ve bireyi tümüyle kapsayabilir. Herkes onun iradesini kabul etmek zorundadır. Devlet iradesi denilince özellikle bizim toplumumuz açısından adeta akan sular durur. Sokakta devlet adına hareket ettiğini ima eden, gösteren bir vatandaş herkes tarafından kabul görür. Vatandaş devlet adına hareket ettiğini söyleyen kişilere daha kolay güvenir, inanır, boyun eğer. O halde devletin bu anlayışla yeniden dizayn edilmesi, düzenlenmesi, işletilmesi gerekir.

Devlet tıpkı toplum gibi soyuttur. Devleti harekete geçiren bireyler/şahıslardır. Devlet kendisi için konulmuş kurallara göre işletilirse istenen sonuçlar elde edilebilir. Bu gün kurallar olmakla birlikte işleyiş kamuyu düşünerek, maşeri vicdanı önceleyerek yürütülmediği için sorunlar büyük oranda çözülememekte ve kısır döngü içinde daha da büyümektedir.

Devleti yönetme işini eline alan siyasiler kendi isteklerine göre devletin tüm kurumlarını keyiflerince kullanmakta, yönetmektedir. Ülkede tam bir keyfi yönetim hali mevcuttur.

Devletin işlevlerinin kendi içinde yürütülmesini sağlayacak bir denge sisteminin kurulması gerekir.  Yasama, Yürütme, Yargı gerçek anlamda bağımsız ve her bir organ kendi görev alanı içinde var olan kurallara göre hareket etmelerinin sağlanması gerekir. Gerçek anlamda yasama sadece toplumun ihtiyaç duyduğu kuralları çıkarmakla uğraşacak şekilde siyasi parti teşkilat yönetimlerinin/liderlerinin oyuncağı olmaktan çıkarılması gerekir. Milletvekili olan kişiler gerçekten toplumun maşeri vicdanı, kamuoyunu dikkate alarak hareket etmelidir. Milleti, toplumu oluşturan tüm bireylerin ihtiyaçlarını bilen insanlar vekil olmalıdır. Bunun sağlanabilmesi siyasetin herkese açık hale getirilmesi ile mümkündür. Milletvekilliği başta olmak üzere hiçbir kamu görevi insana ömür boyu imtiyazlar sağlamamalıdır. İmtiyazlar sadece görev yapıldığı dönem içinde ve göreviyle ilgili konularla sınırlı hale getirilmelidir. Siyaset belli kişilerin tekeline bırakılmamalıdır. Siyasetin finansmanı gerçek anlamda açık ve şeffaf olmalıdır. Siyasetle ilgili yasalar getirdiği sınırlamalarla belli grupların, partilerin eline avantaj vermemelidir. Yasama meclisi tüm kesimleri kapsayacak şekilde oluşturulmalıdır. Yasama gücünü kolayca birileri eline geçirememelidir.

Yürütme gerçek anlamda yasamadan ayrılmalıdır. Tek bir güçlü adam iradesi yerine güçler arası dengeyi sağlayan bir yöneticilik sistemi kurulmalıdır. Kişisel emirler değil kurumsal işleyişe öncelik verilmelidir. Her hizmet alanının gereğine göre oluşturulmuş kuralların hakim olması, hayata geçirilmesini sağlayacak bir yürütme sistemi kurulmalıdır.

Her kurumun ne derece amaçlarına uygun iş gördüğünün mutlaka yakından izlenmesi, verimsiz, işlevsiz olan kurumları işleyişinde yaşanan sorunların mutlaka köklerine kadar inilmesi gerekir. Yürütmenin verimliliği sadece yürütme erkini elinde tutanların iradesine, anlayışına bırakılmamalıdır. Toplumun tüm kesimlerinden gelenler tarafından oluşturulacak kurul/konsey/meclis/kurullar tarafından herkesin görebileceği şekilde şeffaf bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Yürütmenin hakim noktalarında görev alan kişilerin kişisel saltanatına hizmet eder bir kurumsal işleyişin sona erdirilmesi gerekir.

Yürütmenin kapsamındaki hizmet alanlarında görev alacak her tür yönetici mutlaka eğitim göreceği okullardan yetiştirilmesi şartı olmalıdır. Yönetici yetiştirme özel bir alan olarak ele alınmalıdır.

Yönetimi ele geçiren siyasal iradenin ve anlayışın her şeyi keyfince düzenlemesinin önüne geçecek düzenlemelerin mutlaka yapılması gerekir.

Yargı işlevi mutlaka gerçek anlamda adaletli bir işleyişi sağlayacak şekilde bağımsız hale getirilmelidir.

Bu gün ülkemizdeki devletin işlevlerini yürüten yasama, yürütme ve yargı organlarının durumuna bakılınca gerçek anlamda doğal, normal bir işleyiş düzeninden söz etmek oldukça güç görünüyor. Yasama ve yürütme gücünü belirleyen ve adına demokratik seçimler denilen sistemin gereği gücü eline geçiren istediği her şeyi yapar hale geliyor. Seçimlerin ne kadar demokratik olduğuna dair herkes kendince mutlaka bir değer yargısına sahiptir. Şunu da söylemek gerekir ki bu sistem bugün oluşmuş değildir. Aslında yazının başında anlatmaya çalıştığım toplum ve birey etkileşimindeki mevcut durum bugün içine düştüğümüz garip işleyişin de sorumlusudur. Günlük hayatımızda sokakta, pazarda, resmi veya özel işletmelerde şahit olunan işleyiş düzeninin gereği aslında devlet yönetim kültürümüzü de aynıyla etkiler, şekillendirir, belirler. Günlük hayatımızda kurallara uyma gibi bir alışkanlığı olan kaç kişi ile karşılaşırsınız. Trafik kuralları, temizlik kuralları, insanlar arası ilişkilerdeki veya ticari hayattaki ahlaki kurallar gibi daha pek çok kuralın kaç tanesine bu toplumda içinden gelerek uyan insan sayısı ne kadardır sorusuna iyimser bir şekilde pek çok diyecek insan sayısı oldukça azdır. Pikniğe gidenler çöplerini olduğu gibi bırakır. Parkta oturduğu sıraya, masaya yazı yazanlar, yediği çekirdeği olduğu gibi yere atanlar, yolda giderken elindeki çikolata çöpünü olduğu gibi bırakanlar, içtiği sigara izmaritini olduğu yere bırakanların sayısını bilmek için büyük bir istatistik araştırmasına ihtiyaç yoktur. Ülkede herkesin adeta övünçle diline doladığı dindarlığın merkezi konumundaki camilerin tuvaletlerine bakmak bile toplumu oluşturan bireylerin anlayışı konusunda fikir verir. Bir kitaptaki yazarın ifadesiyle tuvaletleri pislik içinde olan camilerin içindeki halıların temizlik içinde olmasını beklemek abesle iştigaldir mealindeki bir sözü de bu yönüyle dikkate değer bir tespit.

Bugün iktidar dindar nesil yetiştirme idealini topluma pazarlarken her tür yolsuzluğun ayyuka çıktığına şahit oluyoruz. Artık iktidarın en büyük destekçileri bile yaşanan sorunlar konusunda eleştirilerini dile getirmekten kaçınmıyorlar. Yıllarca dindarlığın ve dindarların gerçek anlamda emanetin ehli olacaklarını iddia ederek iktidar talebinde bulunmuş bir anlayışın iktidara geldiğinde eleştirdiği her tür uygulamayı sahiplenir hale gelmesi birey, toplum ve devlet kalitemizin bir göstergesidir.

Bugün devletin televizyon kanalı olan TRT kanalında yayınlanan hamasi tarihi konulu dizilerle yüceltilmeye çalışılan geçmişten bugüne aslında birey ve toplum kalitesinin geliştirilmesi adına fazla bir adım atılamamış olduğunu son yirmi yıla yaklaşan dindar görünümlü iktidar tecrübesiyle de bir kez daha görmüş olduk. Geçmişte dindarlığı yok etme gayretine girdiği suçlaması ile eleştirilen cumhuriyet rejimi savunucuları acımasızca tek adamlıkla, tek parti uygulamaları ile eleştirilirken bugün aynı uygulamaların altına imza atan iktidarın en büyük Cumhuriyetçi olarak ortaya çıkması büyük bir handikap. Bugün artık iktidarı kaybetmeme adına ne gerekirse onu yapmayı kendine birinci görev edinmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Ne yazık ki bu iktidar tecrübesi dindarlığı güçlendirme iddiasında bulunurken tersine dindarlığa en büyük darbeyi vurmuş durumda. Bugün uzun yıllar boyunca dindarlık söylemini kendine bir gurur ve mücadele dayanağı olarak görmüş pek çok insan dindarlıktan soğumuş hale gelmiş durumda.

Artık toplumda dindarlık, laiklik, sağcılık, solculuk söylemleri yerine nötr durumda olan, siyasi, dini, ideolojik değerler yerine adalet, eşitlik, ehliyet, liyakat, hak gibi değerleri önceleyen bir devlet yapılanmasının kurulması için mücadele edilmesi gerekiyor. Hangi anlayış ve değer ölçüsünde olursa olsun herkesin bu konuda işbirliği yapması gerekir.

Geçmişte ideoloji, yaşam biçimi dayatan, çağdaşlık, sekülarizm, laiklik adına dindarlığı yok edilecek bir değer/olgu olarak gören devlet anlayışına karşı dindarlığı sahip çıkılacak bir değer olarak ön plana çıkararak dayatmalara tepki veren toplum kesimleri de söylem düzeyindeki dindarlığın bir sonuç vermediğini yirmi yıllık mevcut iktidar döneminde görmüş oldular. Çağdaşlığı ve laikliği dayatanlar da yaptıklarının yanlışlığının farkına varması gerekiyor. Bugün artık dayatmacılık anlayışını terk etmek ve sübjektif değerlerden arınıp objektif değerler etrafında birleşmek gerekiyor. Bunun için objektif değerlere dayalı ilkeler etrafında birleşmek ve bu değer ve ilkeleri hayata geçirecek bir devlet yönetim sisteminin kurulması için işbirliği yapılmasının zamanıdır. Böyle bir devlet yönetim sistemi kurulursa bireysel ve toplumsal hastalıkların çözümü bulunur ve ayak bağı olan sorunlardan da kurtulmuş oluruz.

 

                  Muhalifbakış

                                                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...