Toplumda beşeri sermaye kullanımı genel yönetimin iradesinde. Genel yönetim siyasal niteliğe sahip bir olgu. Siyaset ülkenin, toplumun genel politikalarından en özel uygulamalarına kadar her alanda etkili oluyor. Etkin bir kurallı yaşama kültürünün olmaması siyasetin faaliyet alanını daha da güçlendiriyor.
Siyaset, siyaset yapıcıların eliyle harekete
geçiyor. Siyaset yapıcıların niteliği siyasetin niteliğini de doğrudan
belirliyor.
Siyasetin etki gücü tüm alanları kapsıyor.
Siyasi parti aidiyeti her yerde kapıları açan bir anahtar durumunda. Siyasetçiler
her alanda etkin. Vatandaş iş için kurumsal bir şirkete başvuruyorsa siyasi
referans isteniyor. Devlete ait kamu hizmetlerinden yararlanmak istiyorsa
siyasileri aracı kılıyor. Memur atama, yer değiştirme hakkını kullanmak
istiyorsa siyasi referans aranıyor. Tüm bunlar siyasi iktidarın sahiplerinin
iradesine uygun olarak yapılıyor. Cumhurbaşkanı partiye kayıtlı üye sayısını
arttırın diye hedef koyunca partideki yetkililer bu talimatın gereğini yapmak
için her fırsatı kullanıyorlar. Bu durum kuralsızlığı yaygınlaştırıyor. Gücü keyfine
göre kullanma alışkanlığını yaygınlaştırıyor.
Toplumsal hayatın hiçbir alanı siyasetin etki
alanının dışına çıkamıyor. Eğitim sistemi de bu yönüyle bundan hariç tutulamaz.
Her faaliyetin kendine özgü teknik bilgisi ve
işleyişi olmakla birlikte faaliyetin yürütüldüğü örgütsel yapı her zaman
siyasal etkinin kapsamında kalır.
Örgütsel yapıların en önemli öğesi insandır.
İnsan öğesinin yoğun olduğu eğitim sisteminde insan kaynağının yönetimi diğer
alanlara göre çok daha önem arz eder.
Eğitim sisteminde beşeri sermayenin kullanımı
konusunda önemli sorunlar yaşanmaktadır. Çalışma yetenekleri olan insanları boş
bırakıp heba etmek beşeri sermayenin boşa harcanması anlamına gelir. Milli
eğitim bakanlığı içinde beşeri sermayenin etkin kullanımında önemli sorunlar
bulunmaktadır. 2010 yılında bakanlık görevine gelen Ömer DİNÇER’in döneminde
bakanlıktaki yönetim kadrolarında görev yapanların tümü uzmanlık kadrosu adı
altında havuza alınmış ve onların yerine yeni kadrolar oluşturulmuştu. Uzmanlık
kadrosuna geçirilenlere her hangi bir görev ve sorumluluk verilmeyerek
evlerinde oturur hale getirilmişti. Uzun yıllar bakanlık bürokrasisinde görev
yapan yönetim personelinin bu şekilde atıl durumda bırakılması insan gücü
sermayesinin büyük önem taşıdığı eğitim sistemi için önemli bir israftır. Bu
uygulamanın benzeri denetim görevini yürüten maarif müfettişliği kadroları için
de 2016 yılında yapıldı. 2016 yılında yapılan mevzuat düzenlemesi sonrası
maarif müfettişliği kadrosu beş yüz olarak belirlendi. Bu kadrolar Efkan ALA’nın
kardeşi Atıf ALA tarafından organize edilen sübjektif mülakat sınavı ile
dolduruldu. Üç bin civarında müfettiş kadrosundan beş yüz tanesi seçilerek
denetim, soruşturma görevini yürütmekle görevlendirilirken kalan iki bin beş
yüz müfettiş için şahsa bağlı kadro oluşturuldu. Bu iki bin beş yüz kişi
illerde atıl bir durumda bırakılmış durumdalar. Şahsa bağlı kadro ile il milli
eğitim müdürlükleri bünyesinde bulunan maarif müfettişleri için bir görev
tanımı da olmadığı için işlevsiz bir şekilde vakit doldurmaktadırlar. Oysa bu
kişiler uzun yıllar eğitim sistemi içinde yetişmiş tecrübeli personel olarak
etkin bir şekilde kullanılabilirler. Eğitim sistemi içinde yetişmiş personel
ihtiyacı had safhada olduğu halde mevcut yetişmiş kadroların bonkörce ihmal
edilmesi büyük bir beşeri sermaye israfıdır.
Siyasal iktidarın beşeri sermayesi kullanma
politikası kapsayıcı olmaktan çok uzak. Kendine yakın olanları kayırma anlayışı
en baştan beri bu politikanın ana eksenini oluşturuyor.
İktidarın başından itibaren güttüğü
politikalara genel olarak bakıldığında önceleri varlık-yokluk mücadelesinin bir
gereği bu kayırmacılık fazla ön plana çıkmamıştı. Özellikle 2010 yılına
gelinceye kadar bu yolda önemli adımlar attı.
Yeterli güce ulaşma 2010 yılıyla birlikte
tamamlandı denebilir. Bu tarihten sonra edindiği gücü her yere yayma dönemine
geçildi.
Güç devşirme döneminde işbirliği yaptığı FETÖ
ile güç mücadelesinin ortaya çıkması iktidarı kendi içine kapanmaya zorladı.
Önceleri seçici davranmazken FETÖ mücadelesinin başladığı dönemle birlikte
seçici davranmaya başladı.
FETÖ ile girişilen mücadele sürecinde sahip
olduğu kaynak dağıtma gücünü işbirliği karşılığında kullandı.
Yerli ve milli olma gibi sübjektif kriterler
geliştirildi. FETÖ ile mücadelede edinilen yeni destekçi grupları olarak kamu
sektöründe sendikalar ön plana çıktı. Eğitim Bir Sen sendikası bu süreçte
önemli bir aktör haline geldi.
Siyasal iktidarın sahip olduğu güç karşısında
herkes iktidarın yanında yer aldı veya öyle göründü.
Parti her alanla olan bağlantıyı sağlayan
yegane araç haline geldi. Her yerde parti yöneticileri işlere müdahil hale
geldi. Bu arada kendi gruplarını kurma çabası içine de girdiler. TÜRGEV, TÜGVA,
Cihannüma Derneği gibi sivil toplum görünümlü organizasyonlar aracılığıyla
toplumsal köklerini güçlendirmeye çalıştılar. Ensar gibi vakıflar, dini grup ve
cemaatlerle bağlantılar FETÖ tecrübesi de unutulmadan sürdürüldü. Belediyeler
aracılığıyla rant dağıtma sistemi kuruldu.
Zamanla yozlaşan sistem güç kaybına neden oldu.
Bu da MHP koalisyonu ile kapatılmaya çalışılıyor.
Kamu alanında sendikalarla yapılan işbirliği
sonucunda eğitim sistemi Eğitim Bir Sen sendikasına teslim edildi. Bu
sendikanın gelişim sürecine yakından bakıldığında siyasal iktidarla paralel bir
gelişme gösterdiği kolayca görülür. Kendini siyasal iktidara eklemleyen sendika
her yerde siyasi iktidar partisi ile işbirliği yapıyor.
Sendika kendi adamlarını her alanda yönetim
makamlarına getirirken üyelerini siyasi parti politikalarına karşı çıkmama
konusunda pasifize ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder