Mevcut iktidar 2002 yılında dönemin siyasal
iktidarının o güne kadar yaptığı yanlış politikaların sonucu olarak ortaya
çıkan toplumsal hoşnutsuzluktan dolayı başa geçti. 2002 yılı sadece o yıldan
ibaret bir uygulamayı barındırmıyordu. 2002 yılına gelinceye kadar yapılan
yanlış politikalar birike birike bugünkü iktidarın doğumunu hazırladı.
Devleti yöneten hakim zihniyet toplumu
güdülecek bir sürü olarak görme geleneğini Cumhuriyetin ilk yıllarından miras
almıştı. Her ne kadar Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir düsturunu
kendisine ilke edindiğini söylese de Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren
millet iradesini tekeline alan iktidardakiler kendilerini seçkin bir zümre
olarak her zaman toplumun üstünde, topluma yön veren, toplumu adam edecek olan bir
misyona sahip olarak gördüler. Kendilerince ürettikleri projeleri kabul
edenlere sahip çıkarken muhalif olarak gördüklerini düşmanlaştırıp sindirmeyi,
yok etmeyi hak olarak gördüler. Bu süreçte üretilen rantı da hep kendi amaçları
için kullanacak taraftarlara adeta peşkeş çektiler. Bu süreçte oluşan sistem
tamamen güvensizlik üzerine oturdu. Devlet topluma güvenmedi, toplumda kendine
muhaliflik rolü atfedilen veya tehlikeli, muhalif olarak kategorize edilenler
devlete güvenmedi. Ortaya çıkan çatışmacı ortamda herkes karşısındakine karşı
güç devşirmenin yollarını aradı. Çatışmada düşmanımın düşmanı dostumdur
anlayışı ile oluşan koalisyonlar kadar oluşturulan hayali, ülküsel idealize
edilmiş çerçeveler içinde kitleler gruplara ayrıldı. Ortaya çıkan bu ayrışmış,
birbirine güvenmeyen ve çatışan toplum grupları uzun bir süre kendilerine çözüm
üreteceğini iddia eden kişilerin ve hareketlerin peşinde oradan oraya savruldu.
En sonunda 2002 yılındaki iktidar değişimi ortaya çıktı. Bu iktidar bu güne
kadar gelen tüm iktidarlardan çok daha büyük bir güce, imkana, avantaja sahip
oldu. Bugün aslında ortaya çıkan devasa sorun, yolsuzluk, usulsüzlük ve
şikayetin bir nedeni de iktidarın sahip olduğu bu güç, imkan ve avantajın
şimdiye kadar hiçbir iktidara nasip olmamış olmasıdır da denebilir. Bugün kadrolaşma
konusunda dile getirilen şikayetlere bakıldığında bu dönemdeki kadar yoğun ve
güçlü kadrolaşmanın daha önce hiçbir iktidar zamanında olmadığını söyleyenler
şunu bilmeli ki, daha önce hiçbir iktidar bu kadar uzun süreli siyasi, sosyal
güce sahip olamamıştı. Cumhuriyetin ilk kurulduğu dönemlerde Mustafa Kemal
ATATÜRK dahi bu iktidarın kaldığı kadar uzun süre iktidarda kalamamıştı. Ondan
sonraki Menderes iktidarlarının süresi de yine bu günkü iktidarın süresine
erişememişti. 1960 İhtilali sonrası veya 1980 öncesi ve sonrası dönemlerdeki
gelen siyasi iktidarlara da bakıldığında bugünkü iktidarın sahip olduğu uzun
süreli ve güçlü siyasi, sosyal güce sahip değildi. Bu nedenle bu kadar büyük
güce sahip olan bir iktidarın dönemindeki kadrolaşmanın gücü, kapsamı ve
şiddeti garipsenmemeli. Aynı şekilde ortaya çıkan yolsuzluğun boyutları,
usulsüzlüğün yoğunluğu ve derinliği de bu güçten kaynaklanıyor.
İktidar sahip olduğu bu gücü belirli bir süre
gerektiği gibi kullanmışken bir süre sonra işler rayından çıktı. Ancak işlerin
rayından çıktığı andan itibaren yine iktidar sahip olduğu desteği bulmaya devam
etti. Bugün hala kamuoyu yoklamalarında iktidar toplum nezdinde birinci parti
olarak görünmeye devam ediyor. Bunun nedenini tek başına yandaş medya, korku
veya sindirme politikaları ile açıklamak doğru olmaz. Çöküntü devirlerinin en
açık ispatı, iktidarın artık idare edemez hale gelmesidir. Bugün iktidarın
hemen tüm alanlarda yönetememe sorunu ile karşılaştığını gösteriyor. En büyük
destekçiler dahi iktidarın yaptığı hataları artık daha yüksek sesle dile
getiriyorlar. Eğitimde, ekonomide, siyasal sistemde, adalet ve emniyet
sisteminde yaşanan sorunların çözülebileceğine dair inançlarını kaybetmiş
durumdalar. En büyük marka konumundaki Cumhurbaşkanının karizmatik kişiliği
dahi artık iş görmez hale gelmiş durumda. O da kendisini sürekli tekrar edip
duruyor. Her geçen gün iktidarda yaşadığı yorgunluğun alametleri daha fazla ön
plana çıkmaya başlar hale geldi.
Vatandaş geçmişte yaşadığı güvensiz, çatışmacı
ve ayrıştırıcı devlet uygulamalarına karşı hala gözü kapalı güvenebileceği
birilerini bulabilmiş değil. Anketlerde AKPARTİ/AKP birinci olarak çıkarken CHP
ikinci parti olarak görünmektedir. CHP her ne kadar ikinci parti olsa da sırf
kendine özgü söylem ve politikaları ile iktidara tek başına gelebilmesi şu an
için imkansız görünüyor. CHP’nin geçmişten beri getirdiği bağajlar hala
toplumda kendisine karşı duyulan şüphelerin devam etmesine neden oluyor.
CHP’nin üzerine düşen görev sahip olduğu
belediyelerdeki uygulamalarla vatandaşın gözünde güven telkin etmek olmalı.
Bunun için geçmişte yapılmış yanlış politikaları hatırlatacak uygulamalardan
kesinlikle uzak durmalı. Geçmişte sahip çıkılan fakat toplumsal düzeyde
karşılığı olmayan laiklik, irtica, din karşıtı, zorla dönüştürmeyi dayatan tektipçi
söylem ve politikalara prim vermemeli. İktidarın üretmeye çalıştığı bu tür
çatışma noktalarından hassasiyetle ve samimiyetle uzak durmalı. Tersine topluma
özgürlükçü, eşit, şeffaf, adaletli kuralların hakim olduğu, hak temelli
uygulamaları içeren ve toplumu oluşturan bireylerin karşılaştığı sorunlara
onların da faydasına olacak ve katılımcılığı teşvik eden çözümler üreten uygulamalar,
politikalar ve sistemler vâdetmeli ve hayata geçirmelidir.
İktidara karşı yürütülecek mücadele sadece en
büyük ikinci parti olan CHP’den beklenmemeli. Bu gün iktidarın uygulamalarından
dindar da olsa önemli miktarda geçmişte iktidarı desteklemiş gruplar var. Bu
kişilerin dışlanması ile bir başarının elde edilebilmesi mümkün değildir. Geçmişte
başörtüsü konusunda sorunlar yaşadığı halde bugün iktidarın uyguladığı rantçı,
dar siyasi kadroyla sınırlı, kuralları kendine yontan, gerçeklerden uzak iç ve
dış politikadan, tek adam yönetimine dayalı yönetim anlayışından ve
politikalardan rahatsızlık duyan insanların sayısı hiç de az değil. Ülkede
dindarından laikine, sağcısından solcusuna, Kürtçüsünden liberaline iktidara
karşı koalisyon kurulmalı. Bu koalisyon ilkeler çerçevesinde bir araya gelmeli.
Yapılacak seçimlerde herkesin üzerinde uzlaşacağı bir figür siyasi organın
başına geçirilmeli. İlkeler çerçevesinde birleşenlerin yönetime getirdiği
idareci/irade derhal kamu kurumlarında denetim ve incelemeler yaparak yolsuzluk
ve usulsüzlükleri soruşturmalı. Sorumlular görevden alınmalı. Yeni gelecekler
objektif seçme sistemleri ile belirlenmeli. Yönetici yetiştiren merkezi düzeyde
eğitim kurumları açılarak tüm yönetim makamlarına bu kurumlardan eğitim alarak
çıkanlardan seçimler yapılmalı. Seçilenler
etkin denetlenmeli. Kuralların hakimiyetini hayata geçirmeli. Yasal çerçeve
buna göre ilkelerden hareketle belirlenmeli. Şeffaf ve bağımsız medyanın önü
açılmalı. Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin güçlü şekilde üstüne gidilmeli. Her tür
gizli kapaklı beyan, uygulama ve işleyiş düzenleri ortadan kaldırılmalı. Toplumu
ilgilendiren her tür bilgi ve beyan halka açık hale getirilmeli.
Bu koalisyon anlayışı ülke içinde kuralların
hakimiyetinin geçerli olduğu anlayışını güçlü bir şekilde hayata geçirebilirse o
zaman toplumsal adalet duygusu canlanmış olur. Toplumsal adalet duygusunun
canlanması birlik ve beraberliği daha fazla güçlendirir. Toplumda geçer akçe
kayırmacılıktan ehliyet ve liyakate dönüştüğünde herkes çalıştığının karşılığını
alacağına gönül rahatlığı ile inandığı andan itibaren çalışmanın önemi ortaya
çıkmış olur. Çalışmanın önemli bir değer olduğu toplumda üretim ve gelişme
olur. Dini inanç, siyasal veya milli kimlik, bölgesel milliyetçilik gibi sübjektif
değerler devre dışı bırakılabilirse gerçek
anlamda ülkesini seven görevini en iyi yapandır anlayışı her yere o zaman hakim olabilir.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder