Toplum
pek çok farklı insan tekinden ve insan gruplarından oluşur. Bu nedenle tek
başına toplumun tümüne yönelik bir açıklama getirebilmek çok da mümkün
görünmüyor. Cemaat ve tarikat yapıları insanın grup halinde bir arada bulunduğu
sosyal yapılardır. Sosyoloji bilimi toplumsal grupları toplumsal bir gerçeklik
olarak kabul eder. Toplumsal grupları oluşturan sayısız unsurlar vardır. Her
grup kendini oluşturacak değer sistemine sahiptir. Cemaat ve tarikat yapılarını
bir arada tutan değer dindir. Dini inanç konusunda bir araya gelen insanlar
cemaat ve tarikat grubu olarak ortaya çıkar. Bu durum cemaat ve tarikat türü
yapılanmaları toplumsal bir gerçeklik olarak kabul etmenin bilimsel bir olgu
olduğunu gösterir. Cemaat ve tarikat yapılarının yok olması demek toplumsal bir
gerçekliği yok saymak anlamına gelmektedir. Toplumsal bir gerçekliği yok saymak
yerine gerçekliği anlayarak işleyiş kanunlarına uygun bir sistem halinde
varlığını sürdürmenin yollarının ortaya konması gerekmektedir.
Doğada
var olan her şey kendi doğal işleyiş düzenine uygun hareket etmesi için
bırakıldığında geliştiği gibi kendisi için belirlenmiş bir çerçevede, yönlendirildiği
bir kanalda gitmeye zorlandığında ortaya doğal veya yapay sonuçların çıktığı görülür.
Doğal işleyişe müdahale süreci olumlu sonuçlar verdiği kadar hastalıklı sonuçlar
da verebilir. Bunun gibi insan unsurunun organize biçimi olan toplum düzeninin
işleyiş düzeninin de kendine özgü doğal işleyiş kuralları vardır. Bu kurallara
riayet etmemek hastalıklı sonuçların ortaya çıkmasına neden olur. Cemaat ve
tarikat yapılarının bugünkü mevcut durumu doğal işleyiş kurallarının görmezden
gelinerek girilen zorlama sürecinin bir ürünüdür. Bu zorlama sürecindeki kopma
noktası veya kritik aşama Cumhuriyet dönemi olmuştur.
Cumhuriyet
öncesi dönemde de cemaat ve tarikat yapıları vardı. Bu yapıların işleyiş süreci
geçmişten beri edindikleri geleneksel işleyiş düzeni ne ise aynı şekilde
Cumhuriyet dönemine kadar getirmişlerdi. Geçmişten getirilen geleneksel işleyiş
düzeni mükemmel, hatasız değildi. Geçmişten beri toplumun her alanında var
olan, üretilen iyi veya kötü her şey kurumlara, toplumu oluşturan bireylere
sinmişti. Bir toplumun içinde topluma şamil olmuş bir değerin, davranışın,
işleyiş düzeninin, iyi veya kötü olsun her alana yayılmaması mümkün değildir.
Toplumda cemaat ve tarikat yapılarında var olan olumsuz davranışlar,
gelenekler, anlayışlar sadece bu yapılara özgü, bu yapılarla sınırlı değildir,
olmamıştır. Toplumdaki her şey iç içe bir durumda olduğu için varlık dünyasına
gelen iyi veya kötü her olgu, olay tüm kurumlara sirayet edecektir. Tarih
boyunca ortaya çıkan adet, gelenek ve yaşayış şekli insan ürünü olması
hasebiyle insanın dahil olduğu her yere kolaylıkla girmiştir. Dolayısıyla
cemaat ve tarikat yapılarında görülen hastalıklı her uygulama benzer şekilde
devlet kurumlarında da vardı. Toplumda üretilen her şeyde de vardı. İnsanın
dahil olduğu her şeyde vardı.
Cumhuriyet
yeni toplum yaratma projesine başlarken geçmişten tamamen kendini
soyutlayabileceğini zannetti. Yepyeni bir insan ve toplum yaratma projesi
insan, doğa ve toplum gerçekliğine uygun bir yaklaşım değildir. İnsan bir anda
bir durumdan başka bir duruma geçemez. Yaşayış biçimi anlayış biçimini
geliştirir. Sahip olunan anlayış davranışı şekillendirir. Yaşayış biçimini,
anlayışını, davranışını değiştirmeye zorlanan bir insan psikolojik, sosyolojik,
kültürel, siyasal, ekonomik ve daha pek çok yönlerden tepkiler geliştirir.
Zorlamanın şiddetine göre tepkilerin şiddeti ve şekli de değişir. Gücü
yetiyorsa karşı çıkar. Gücü yetmiyorsa boyun eğmiş gibi görünür ancak gizli
gizli fırsat kollar.
Cumhuriyet
döneminde doğal olmayan bir işleyiş süreci zorlama ile değiştirilmeye
çalışılmıştır. Toplumun hayatında var olan ve hastalıklı olarak görülen ne
varsa her şey yasaklanmış, yok sayılmış ya da görmezden gelinmiştir. Siyasal,
sosyal, kültürel ve hukuk alanlarında yapılan inkılaplarla sorunların
çözülebileceği düşünülmüştür. Oysa yasaklamalar, görmezden gelmeler ve yok
saymalara karşın insan hayatında var olan her şey yaşamaya devam etmiş ancak
perde arkasına çekilmiştir. Cemaat ve tarikat yapıları da bunlardan sadece
birisidir.
Toplum
hayatında var olan insan grupları sosyal veya psikolojik temeller üzerinde
oluşur. Toplum hayatının her alanına tam olarak nüfuz edebilmek, hâkim
olabilmek mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz dönemde teknolojik gelişmeler
inanılmaz bir güce kavuşmuş olmasına rağmen bugün dahi bu mümkün değil iken
Cumhuriyet döneminde veya çok daha eski dönemlerde bu hiç mümkün değildi. İnsana
dair var olan yaşayış biçimlerinden haberdar olunabilmesi için korkuya ve
zorlamaya dayalı bir işleyiş düzeni kurulmaması gerekir. Haberdar olabilmek
perde arkasında olmamayı gerektirir. Perde arkasına gizlenme korkudan
kaynaklanır. Korku ve gizlenme ikiyüzlü davranışın yaygınlaşmasını getirir. Korku
ve gizlenme karşılıklı güven duygusunu ortadan kaldırır. Güven duygusunun
olmadığı bir ortamda birlik ve beraberlik olması mümkün değildir. Güven
duygusunun olmadığı, korku ve gizlenmenin yaygın olduğu bir ortamda gücü eline
geçirip karşısındakine zorla kendi düşüncesini dayatma anlayışı olur. Dayatma
zorlamadır. Cumhuriyet döneminde uzun süre bu anlayış yönetenlerde hâkim
yönetim anlayışı olmuştur. Buna karşı yöneten yönetilen arasında yabancılaşma,
güvensizlik ve çatışma ortamı güçlenmiştir. Toplum hayatında var olan sosyal ve
psikolojik temeller doğru bir şekilde anlaşılarak zorlama ile değil özgürlük
temelinde bir işleyiş düzeni gizli kapaklı, perde arkası işleyişi ortadan
kaldırır. İşleyiş düzeninde özgürlük, farklı düşüncelerin kolayca dile
getirilmesini sağlar. Farklı düşünceler karşılıklı sorgulamayı, düşünmeyi,
anlama çabasını gerektirir. Bunlar ise bilgi sahibi olmakla gelişecek zihinsel
süreçlerdir. Bilgi sahibi olmak okuma, dinleme, duyma, görme, izleme, yaşama
gibi yollarla mümkündür. Bilgi sahibi olma sürecinde kullanılan yöntemler
zorluk ve kolaylık durumuna göre yaygınlaşır. İnsanın doğasında zora karşı
kolayı tercih etme meyli her zaman ön plana çıkar. Doğada da engeller yön
değişmesini sağlamada önemli bir etkendir. Bu nedenle bilgi edinme yollarından
okuma süreci diğer yöntemlere göre daha zor yayılır. Buna karşın dinleme,
duyma, izleme çok daha kolaydır. Daha az çabayı gerektirir. Bu durum toplum
içinde bilgi edinme yöntemi olarak dinleme ve izlemeyi gerektiren yöntemlerin daha
kolay gelişmesini sağlar.
Cemaat
ve tarikat yapılarının bu kadar çok ve kolay gelişmesinin pek çok nedeni
olmakla birlikte başta gelen ilk nedenlerden birisi Cumhuriyet döneminde
girişilen yeni toplum ve birey yetiştirme projesinde dini duyguyu görmezden
gelmesidir. Görmezden gelinen dini duygu geçmişten beri dini bilgi üretme ve
yayma işlevini üzerine almış olan cemaat ve tarikat yapılarının tekelinde
kalmıştır. Bu yapılar yasaklansa da yok sayılsa da perde arkasında yaşamaya
devam etmişlerdir. Yönetenlerin görmezden geldiği dini duyguya dair bilgi
ihtiyacı cemaat ve tarikatlara mecbur kalınmasına neden olmuştur. Sıradan vatandaş
ihtiyaç duyduğu dini bilgiyi okuyarak edinmesi kaynak bulma, eğitime ulaşma ve
diğer siyasal, kültürel ve tarihi gerekçelerden dolayı zaten mümkün olmuyordu
veya çok zordu. Bu durum daha kolay olan sorma, dinleme, izleme gibi daha kolay
yolların tercih edilmesine neden olmuştur. Cemaat ve tarikat yapılarının
önderleri bu durumu kendi amaçları için kullanmaya başlayınca büyük kitleleri
kolayca yönlendiren güçlere dönüşmüştür. Bu durum siyasal figüranların iştahını
çekmiştir. Siyaset ve cemaat-tarikat yapıları arasında bu durum pazarlık
konusuna dönüşmüştür. Bu da hastalıklı bir yapının daha da güçlenmesini
sağlamıştır.
Cemaat
ve Tarikat yapısının varlığı toplumsal bir gerçeklik olmakla birlikte
hastalıklı yapının varlığı ile birlikte devam etmesi yarar yerine zarar
vermektedir. Gerçekliği inkar edilemeyen böylesi yapıların hastalık üretir
konumdan kurtarılması gerekir. Bu ise perde arkasında olan kısımların ortaya
çıkmasını sağlayacak düzenlemelerin, çalışmaların ve işleyişlerin
geliştirilmesi, güçlendirilmesi ile mümkündür.
On
dört yüzyıldır yaşayan çok farklı toplumlarda, coğrafyalarda ve kültürlerde
varlığını sürdüren bir dinin tek bir anlayış, uygulama ve bakış açısına sahip
olabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle çok farklı yorum, uygulama, anlayış ve
bakış açılarının ortaya çıkması doğaldır. Bu çeşitlilik Cemaat ve tarikat
yapılarının da çeşitlenmesine neden olmuştur.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder