16 Aralık 2020 Çarşamba

HDP’yi Kapatmak Çözüm Mü?


 

MHP ve Vatan Partisi başta olmak üzere bazı gruplar HDP’nin kapatılması gerektiğine dair açıklamalar yapıyorlar. HDP’nin kapatılması çare mi sorusu insanın zihnine takılıyor. HDP öncesi başka partiler vardı ve bunlar kapatıldı. Buna rağmen bu anlayış ortadan kalkmamışken bugün HDP’nin kapatılmasını bir çözüm olarak sunmak çok da inandırıcı ve mantıklı görünmüyor.

HDP siyasi bir parti olarak seçimlerde aldığı oy oranında meclise girme hakkı elde etmiş bir parti. HDP politikası konusunda herkesin bir değerlendirmesi, düşüncesi mutlaka vardır. HDP siyasal hayatta daha çok ülkedeki Kürt nüfustan oy alan bir parti. Kürt oy verenler tarafından HDP’ye mutlaka bir anlam yüklendiği için oy veriliyor. HDP’nin söylemlerine bakıldığında Kürt milliyetçiliğini önceleyen bir yaklaşımı var. Aslında HDP’nin geldiği çizgiye bakıldığında tam bir Kürt Milliyetçiliğinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte gelinen noktada Kürt milliyetçiliğine doğru bir dönüşüm geçirdiği söylenebilir. HDP öncesi dönemdeki siyasi partilere bakıldığında genelde hep Kürtleri önceleyen bir söyleme sahip olunduğu görülüyor. Kürtleri önceleyen hareketlerin içinde bulunan kişilerin siyasal düşüncelerine bakıldığında aslında başlangıçta milliyetçilikten uzak bir söylemi dile getirdikleri görülüyor. Daha çok Marksist-Leninist, sol bir anlayışla hareket eden grupların içinde geliştikleri söylenebilir. Buradan yola çıkan hareket zamanla Kürt Milliyetçiliğine dönüşmüş gibi görünüyor.

Bugün ülkede Kürtlük bilincine sahip toplum kesimleri tarafından en fazla değer atfedilen kişi Abdullah Öcalan gibi görünüyor. Abdullah Öcalan öncesi de kürtlük bilinci bu ülkede mutlaka vardı. Kürt hareketi ile ilgili bilinçli bir hareketin başlangıcını 18-19.yüzyıla kadar götürenlerin olduğu görülüyor. Buna karşın Abdullah Öcalan özellikle Cumhuriyet dönemi dikkate alındığında en karizmatik kişilerden başta geleni olarak görülüyor denebilir. Bu kişinin siyasal geçmişine bakıldığında Marksist-Leninist bir arka plana sahip olduğu söyleniyor. Bugün PKK diye nitelenen terör örgütünün kurucu ve yöneticilerinden biri olarak Abdullah Öcalan sahip olduğu siyasi anlayışla harekete geçerken Kürt Milliyetçiliğini belki de hiç aklına getirmiyordu. Marksist-Leninist anlayışa sahip söylemlerin milliyetçilik söylemleri ile örtüşmediğini genel olarak herkes kabul edecektir. Bu anlayışla hareket eden APO uzun bir süre Kürtlerden destek görmedi. Silahlı bir mücadele gücü olarak harekete başlayan PKK/APO zamanla Kürt Milliyetçisi haline dönüştüler. Bu dönüşümü sadece bu grubun veya şahsın kendi çabasının bir sonucu olarak görmek doğru olmaz.

Kürtler diye nitelenen nüfus yoğunluğu aslında uzun bir süre bu topraklarda Türkler ve Araplarla bir arada yaşamış olan insanlardan oluşuyor. İran, Irak, Suriye ve Türkiye olarak dağılmış olan bu nüfus yoğunluğu tarih boyunca ayrı bir devlet yönetiminde bulunmamakla birlikte coğrafyaya hakim olmuş yönetimler altında yaşadıkları görülüyor. Özellikle Osmanlı dönemindeki sürece bakıldığında uzun süre kürtçülük gibi bir söylemin bu coğrafyada bulunmadığı, merkezi devlet otoritesiyle işbirliği yapan yerel yönetim otoritelerince düzenin sağlanması karşılığında otoriteyi temsil ettikleri bir gerçek. Osmanlı’nın parçalanması sürecinde önce Rumeli’de başlayan yabancı azınlıkların bağımsızlık hareketleri sonucu ortaya çıkan devlet kurma geleneği en son Ermeniler ve Araplara ve en sonunda da Kürtlere sıçramış gibi görünüyor. Bu geleneğin en son Kürtlerde ortaya çıkması aslında Kürt Milliyetçiliği bilincinin de en son gelişmesinden kaynaklanmış olabilir. Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkmasını ateşleyen anlayışın da bir yönüyle Türk Milliyetçiliğinin güçlü bir şekilde vurgulanmasından kaynaklandığı da söylenebilir. Özellikle Kurtuluş Savaşı sonrası Balkanlarda kalan Türklerin haklarının Türkiye içinde yoğun bir şekilde vurgulanması zamanla Kürt Milliyetçiliğinin de uyanmasına neden olmuş olabilir. Sadece Balkanlarda Yunanistan ve Bulgaristan’da kalan Türk azınlığın haklarının vurgulanması Kürt milliyetçiliğini ortaya çıkarmıştır demek doğru olmayabilir. Ancak bunun da önemli bir bilinçlendirme aracı ve toplumun bilinçlenmesinde rol oynayan Kürt aydınları tarafından kullanılan bir argüman olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Devleti yöneten güçlü irade uzun bir süre Kürt kimliği konusundaki söylemleri görmezden gelmiştir. Kürt diye farklı bir grubun varlığını dahi kabul etmeyen devlet yöneticileri Kürtleri dağlı Türkler olarak görmüşlerdir. Devletin tanımlaması hemen hiçbir zaman bu insanlar tarafından tam olarak kabul görmemiş gibi görünüyor. Cumhuriyetle birlikte ülkede din ve milliyetçilik yumuşak bir karın olarak varlığını sürdürmüştür. Cumhuriyet yönetimi şeriat tehlikesini ve Kürtçülüğü her zaman önemli bir tehlike olarak görmüş ve buna göre yok sayma, yok etme, bastırma ve yıldırma yönelimli yöntem ve teknikler kullanmıştır. Fakat bu yöntemler sorunun çözümüne katkı yapmak yerine daha da büyümesine, çözülemez hale gelmesine neden olmuştur. Kullanılan yöntemler kişi ve gruplar üzerinde zamanla genişleyerek kitlesel bir boyut kazanmıştır. Kürt dilini kullanmanın yasaklanması daha da büyük sorunlara neden olmuştur. Uzun süre yaşanan sorunların içinde doğup büyüyen önemli bir nüfus bloğu siyasal bilinç geliştirmişlerdir. Bu bilinç kendine her alanda sözcüler, temsilciler aramış ve sonunda PKK/APO gibi bir sembolü seçmişlerdir. PKK/APO’nun bir sembole dönüşmesi de yine uygulanan baskıcı politikaların sonucu olmuştur denebilir.

Devlet PKK’nın giriştiği terör olayları karşısında askeri yöntemler kullanarak korkutma, bastırma, yok etme, yıldırma politikasını bir çözüm olarak kullanmayı tercih etmiştir. Bu uygulama devlete karşı olan olumsuz bakışın daha da kökleşmesine neden olmuştur.

PKK’nın Kürt vatandaşlar arasında başta korkuya dayanan zorunlu desteği zamanla gönüllü desteğe dönüştü. Zorunlu desteğin gönüllü desteğe dönüşmesi sürecinde Kürt Milliyetçiliği söyleminin ortaya çıkması da aynı döneme rastlıyor. PKK zorunlu desteğin uzun soluklu olmayacağını görüncge Kürt Milliyetçiliğini ön plana çıkarmayı tercih etti. Kürt Milliyetçiliğinin ortaya çıkarılması sürecinde devletin geçmiş uygulamaları ayrımcılık örneği argümanları olarak kullanıldı. Bu argümanlar zamanla taraftarların çoğalmasına ve hareketin bilinçli bir Kürt hareketine dönüşmesine yol açtı. Bu süreçte devlet askeri yöntemlerin işe yaramadığını görünce PKK’yı bitirme adına daha yumuşak yöntemler kullanmaya başladı. Geçmişte devletin sert yüzünü görmeye alışan toplum yumuşak yönteme dönüşümün gerekçesini PKK olarak gördüğü için bir bakıma PKK’ya karşı hayranlık duygusu beslemeye başladı.

Cumhuriyet döneminde uzun süre ekonomik, siyasal ve sosyal politikaların ülke çapında plansız, programsız ve gelişigüzel yürütülmesi bölgeler arası dengesizliğin daha da büyümesine neden olmuştur. Devleti yönetenler kalkınma ve gelişmeyi planlamak ve yönetmek yerine rüzgarın önündeki yaprak misali oradan oraya savrulmuşlardır. Bu savrulma ülkede pek çok sorunlara neden olmuştur. En önemli sorunlardan birisi de doğu-batı arasında devasa boyutlarda ortaya çıkan gelişmişlik farkıdır. Memurlar için doğu bir sürgün yeri olarak görülmüştür. İlk defa atanan memurlar doğuya gönderilmiştir. Önemli alt yapı yatırımları ülkenin her yerine dağıtılması yerine daha kolay olan ve talebin yüksek olduğu yerlere öncelik verilerek yapılmıştır. Kanuni pek çok zorunluluklar görmezden gelinerek bölgesel arası farklılıkların giderilmesi yerine daha da büyümesine göz yumulmuştur. Buna karşın doğu veya pek çok geri kalmış yer askeri yöntemlerle ve devleti temsil eden bürokrat veya bunlarla işbirliği yapan güç odaklarının veya güçlü kişilerin etki ve yetkisi ile yönetilmiştir. Bu durum hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunun geçerli olmasına neden olmuştur. Özellikle 1980 sonrası dönem büyük bir kırılma yaşanıncaya kadar bu kısır döngü yaşanmaya devam etmiştir. Bu kısır döngü içinde kürt sorunu, din ve laiklik sorunu, ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok sorunlar daha da büyümüştür.

Gelinen noktada askeri yöntemlerin artık işe yaramadığının farkına varıldığı söylenebilir. 1980 sonrası dünyaya açılan yeni ülke yönetim anlayışı ile birlikte hızlı bir teknoloji transferi ile birlikte önemli alt yapı sorunlarının çözülmesi sonrası artık toplum olarak kapalı kapılar ardına dönebilmek imkansız hale gelmiş görünüyor. Bu gün ülke sınırları içinde ne yaparsan yap kimse bunu duymaz demek mümkün görünmüyor. Dünyada ülkeler arası ilişkiler ve etkileşimler çok farklı bir anlayışla yürütülüyor. Bu anlayışta zorbalığa dayanan bir yöntem ve teknik, araç gereç kullanabilmek mümkün değil. Dünyanın geldiği bu noktada uzlaşmaya dayalı bir yönetim yöntem ve aracı kullanmaktan başka çare veya çözüm görünmüyor.

HDP’nin kapatılması bu çerçevede bir çözüm olmaktan çok uzak. HDP’nin siyasi yöntemini doğrulamak, tasvip etmek mümkün olmayabilir. HDP söylemlerini sadece Kürtçülük üzerine oturtarak Türkiye partisi olamadığını gösteriyor. PKK’nın Kürt toplumu içinde sahip olduğu karizmatik güce karşı çıkamıyor. HDP PKK ile birlikte hareket ettiği zaman toplumdaki karizmatik hayranlığı kendi üzerinde daha kolay toplayabiliyor. Bu durum HDP ile PKK arasında mesafe konulmasını engelliyor. Kürt nüfus içinde PKK hareketine açık veya gizli bir hayranlığın, bağlılığın olmadığını inkar edebilmek mümkün değil. En batıda bulunan bir Kürt vatandaş dahi PKK’yı devleti Kürtleri ciddiye aldırtan, Kürtleri kendine muhatap kabul etmesine neden olan bir örgüt olarak gördüğünü söylemek mümkün. Bu durum HDP ve PKK anlayışının parti kapatarak sıfırlanabilmesinin mümkün olmadığını gösteriyor. MHP anlayışı başta olmak üzere katı milliyetçi ve tek tip milliyet söylemleri ile de bunu yok edebilmek mümkün değil. Bu söylemler var olan farklılaşmanın daha da derinleşmesine ve sonuçta çatışmaya dönüşmesine neden olacaktır. Bunun yerine toplumda farklılıkların bir arada hak ve adalet ölçüleri içinde varlığını kabul edebilecek bir söylem geliştirmek ve buna göre açık yüreklilikle tartışmak kültürünün geliştirilmesi gerekiyor. Toplumu oluşturan herkes kendi dar çevresinden çıkıp herkesi kucaklayacak söylemler, fikirler, konuşmalar, düşünceler üretmesi gerekiyor. Öyle ki ülkenin herhangi bir yerinde dile getirilen düşünce ve sözlerin en yoğun Kürt veya Türk milliyetçiliği savunucuları önünde dahi açık bir şekilde söylenebilir olanlarının üretilmesi gerekiyor. Yoksa kendi düşünce yapısına sahip küçük bir çevrede dile getirilebilen ancak ülke çapında dile getirilemeyen veya uygulanamayan fikir ve söylemlerin ülke bütünlüğüne, birliğine bir katkısının olmadığını görmek için büyük bedeller ödenmek zorunda kalınabilir.

 

                             Muhalifbakış

                                                                                     izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...