MHP ve Vatan Partisi başta olmak üzere bazı
gruplar HDP’nin kapatılması gerektiğine dair açıklamalar yapıyorlar. HDP’nin
kapatılması çare mi sorusu insanın zihnine takılıyor. HDP öncesi başka partiler
vardı ve bunlar kapatıldı. Buna rağmen bu anlayış ortadan kalkmamışken bugün
HDP’nin kapatılmasını bir çözüm olarak sunmak çok da inandırıcı ve mantıklı
görünmüyor.
HDP siyasi bir parti olarak seçimlerde
aldığı oy oranında meclise girme hakkı elde etmiş bir parti. HDP politikası
konusunda herkesin bir değerlendirmesi, düşüncesi mutlaka vardır. HDP siyasal
hayatta daha çok ülkedeki Kürt nüfustan oy alan bir parti. Kürt oy verenler
tarafından HDP’ye mutlaka bir anlam yüklendiği için oy veriliyor. HDP’nin
söylemlerine bakıldığında Kürt milliyetçiliğini önceleyen bir yaklaşımı var.
Aslında HDP’nin geldiği çizgiye bakıldığında tam bir Kürt Milliyetçiliğinden
söz etmek mümkün olmamakla birlikte gelinen noktada Kürt milliyetçiliğine doğru
bir dönüşüm geçirdiği söylenebilir. HDP öncesi dönemdeki siyasi partilere
bakıldığında genelde hep Kürtleri önceleyen bir söyleme sahip olunduğu
görülüyor. Kürtleri önceleyen hareketlerin içinde bulunan kişilerin siyasal
düşüncelerine bakıldığında aslında başlangıçta milliyetçilikten uzak bir
söylemi dile getirdikleri görülüyor. Daha çok Marksist-Leninist, sol bir
anlayışla hareket eden grupların içinde geliştikleri söylenebilir. Buradan yola
çıkan hareket zamanla Kürt Milliyetçiliğine dönüşmüş gibi görünüyor.
Bugün ülkede Kürtlük bilincine sahip toplum
kesimleri tarafından en fazla değer atfedilen kişi Abdullah Öcalan gibi
görünüyor. Abdullah Öcalan öncesi de kürtlük bilinci bu ülkede mutlaka vardı.
Kürt hareketi ile ilgili bilinçli bir hareketin başlangıcını 18-19.yüzyıla
kadar götürenlerin olduğu görülüyor. Buna karşın Abdullah Öcalan özellikle
Cumhuriyet dönemi dikkate alındığında en karizmatik kişilerden başta geleni
olarak görülüyor denebilir. Bu kişinin siyasal geçmişine bakıldığında
Marksist-Leninist bir arka plana sahip olduğu söyleniyor. Bugün PKK diye
nitelenen terör örgütünün kurucu ve yöneticilerinden biri olarak Abdullah
Öcalan sahip olduğu siyasi anlayışla harekete geçerken Kürt Milliyetçiliğini
belki de hiç aklına getirmiyordu. Marksist-Leninist anlayışa sahip söylemlerin
milliyetçilik söylemleri ile örtüşmediğini genel olarak herkes kabul edecektir.
Bu anlayışla hareket eden APO uzun bir süre Kürtlerden destek görmedi. Silahlı
bir mücadele gücü olarak harekete başlayan PKK/APO zamanla Kürt Milliyetçisi
haline dönüştüler. Bu dönüşümü sadece bu grubun veya şahsın kendi çabasının bir
sonucu olarak görmek doğru olmaz.
Kürtler diye nitelenen nüfus yoğunluğu
aslında uzun bir süre bu topraklarda Türkler ve Araplarla bir arada yaşamış
olan insanlardan oluşuyor. İran, Irak, Suriye ve Türkiye olarak dağılmış olan
bu nüfus yoğunluğu tarih boyunca ayrı bir devlet yönetiminde bulunmamakla
birlikte coğrafyaya hakim olmuş yönetimler altında yaşadıkları görülüyor.
Özellikle Osmanlı dönemindeki sürece bakıldığında uzun süre kürtçülük gibi bir
söylemin bu coğrafyada bulunmadığı, merkezi devlet otoritesiyle işbirliği yapan
yerel yönetim otoritelerince düzenin sağlanması karşılığında otoriteyi temsil
ettikleri bir gerçek. Osmanlı’nın parçalanması sürecinde önce Rumeli’de
başlayan yabancı azınlıkların bağımsızlık hareketleri sonucu ortaya çıkan
devlet kurma geleneği en son Ermeniler ve Araplara ve en sonunda da Kürtlere
sıçramış gibi görünüyor. Bu geleneğin en son Kürtlerde ortaya çıkması aslında
Kürt Milliyetçiliği bilincinin de en son gelişmesinden kaynaklanmış olabilir.
Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkmasını ateşleyen anlayışın da bir yönüyle Türk
Milliyetçiliğinin güçlü bir şekilde vurgulanmasından kaynaklandığı da
söylenebilir. Özellikle Kurtuluş Savaşı sonrası Balkanlarda kalan Türklerin
haklarının Türkiye içinde yoğun bir şekilde vurgulanması zamanla Kürt
Milliyetçiliğinin de uyanmasına neden olmuş olabilir. Sadece Balkanlarda
Yunanistan ve Bulgaristan’da kalan Türk azınlığın haklarının vurgulanması Kürt
milliyetçiliğini ortaya çıkarmıştır demek doğru olmayabilir. Ancak bunun da
önemli bir bilinçlendirme aracı ve toplumun bilinçlenmesinde rol oynayan Kürt
aydınları tarafından kullanılan bir argüman olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
Devleti yöneten güçlü irade uzun bir süre
Kürt kimliği konusundaki söylemleri görmezden gelmiştir. Kürt diye farklı bir
grubun varlığını dahi kabul etmeyen devlet yöneticileri Kürtleri dağlı Türkler
olarak görmüşlerdir. Devletin tanımlaması hemen hiçbir zaman bu insanlar
tarafından tam olarak kabul görmemiş gibi görünüyor. Cumhuriyetle birlikte
ülkede din ve milliyetçilik yumuşak bir karın olarak varlığını sürdürmüştür.
Cumhuriyet yönetimi şeriat tehlikesini ve Kürtçülüğü her zaman önemli bir
tehlike olarak görmüş ve buna göre yok sayma, yok etme, bastırma ve yıldırma
yönelimli yöntem ve teknikler kullanmıştır. Fakat bu yöntemler sorunun çözümüne
katkı yapmak yerine daha da büyümesine, çözülemez hale gelmesine neden
olmuştur. Kullanılan yöntemler kişi ve gruplar üzerinde zamanla genişleyerek
kitlesel bir boyut kazanmıştır. Kürt dilini kullanmanın yasaklanması daha da
büyük sorunlara neden olmuştur. Uzun süre yaşanan sorunların içinde doğup
büyüyen önemli bir nüfus bloğu siyasal bilinç geliştirmişlerdir. Bu bilinç
kendine her alanda sözcüler, temsilciler aramış ve sonunda PKK/APO gibi bir
sembolü seçmişlerdir. PKK/APO’nun bir sembole dönüşmesi de yine uygulanan
baskıcı politikaların sonucu olmuştur denebilir.
Devlet PKK’nın giriştiği terör olayları
karşısında askeri yöntemler kullanarak korkutma, bastırma, yok etme, yıldırma
politikasını bir çözüm olarak kullanmayı tercih etmiştir. Bu uygulama devlete
karşı olan olumsuz bakışın daha da kökleşmesine neden olmuştur.
PKK’nın Kürt vatandaşlar arasında başta
korkuya dayanan zorunlu desteği zamanla gönüllü desteğe dönüştü. Zorunlu
desteğin gönüllü desteğe dönüşmesi sürecinde Kürt Milliyetçiliği söyleminin
ortaya çıkması da aynı döneme rastlıyor. PKK zorunlu desteğin uzun soluklu
olmayacağını görüncge Kürt Milliyetçiliğini ön plana çıkarmayı tercih etti.
Kürt Milliyetçiliğinin ortaya çıkarılması sürecinde devletin geçmiş
uygulamaları ayrımcılık örneği argümanları olarak kullanıldı. Bu argümanlar
zamanla taraftarların çoğalmasına ve hareketin bilinçli bir Kürt hareketine
dönüşmesine yol açtı. Bu süreçte devlet askeri yöntemlerin işe yaramadığını
görünce PKK’yı bitirme adına daha yumuşak yöntemler kullanmaya başladı.
Geçmişte devletin sert yüzünü görmeye alışan toplum yumuşak yönteme dönüşümün
gerekçesini PKK olarak gördüğü için bir bakıma PKK’ya karşı hayranlık duygusu
beslemeye başladı.
Cumhuriyet döneminde uzun süre ekonomik,
siyasal ve sosyal politikaların ülke çapında plansız, programsız ve gelişigüzel
yürütülmesi bölgeler arası dengesizliğin daha da büyümesine neden olmuştur.
Devleti yönetenler kalkınma ve gelişmeyi planlamak ve yönetmek yerine rüzgarın
önündeki yaprak misali oradan oraya savrulmuşlardır. Bu savrulma ülkede pek çok
sorunlara neden olmuştur. En önemli sorunlardan birisi de doğu-batı arasında
devasa boyutlarda ortaya çıkan gelişmişlik farkıdır. Memurlar için doğu bir
sürgün yeri olarak görülmüştür. İlk defa atanan memurlar doğuya gönderilmiştir.
Önemli alt yapı yatırımları ülkenin her yerine dağıtılması yerine daha kolay olan
ve talebin yüksek olduğu yerlere öncelik verilerek yapılmıştır. Kanuni pek çok
zorunluluklar görmezden gelinerek bölgesel arası farklılıkların giderilmesi
yerine daha da büyümesine göz yumulmuştur. Buna karşın doğu veya pek çok geri
kalmış yer askeri yöntemlerle ve devleti temsil eden bürokrat veya bunlarla
işbirliği yapan güç odaklarının veya güçlü kişilerin etki ve yetkisi ile
yönetilmiştir. Bu durum hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunun geçerli
olmasına neden olmuştur. Özellikle 1980 sonrası dönem büyük bir kırılma
yaşanıncaya kadar bu kısır döngü yaşanmaya devam etmiştir. Bu kısır döngü
içinde kürt sorunu, din ve laiklik sorunu, ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok
sorunlar daha da büyümüştür.
Gelinen noktada askeri yöntemlerin artık işe
yaramadığının farkına varıldığı söylenebilir. 1980 sonrası dünyaya açılan yeni
ülke yönetim anlayışı ile birlikte hızlı bir teknoloji transferi ile birlikte
önemli alt yapı sorunlarının çözülmesi sonrası artık toplum olarak kapalı
kapılar ardına dönebilmek imkansız hale gelmiş görünüyor. Bu gün ülke sınırları
içinde ne yaparsan yap kimse bunu duymaz demek mümkün görünmüyor. Dünyada
ülkeler arası ilişkiler ve etkileşimler çok farklı bir anlayışla yürütülüyor.
Bu anlayışta zorbalığa dayanan bir yöntem ve teknik, araç gereç kullanabilmek
mümkün değil. Dünyanın geldiği bu noktada uzlaşmaya dayalı bir yönetim yöntem
ve aracı kullanmaktan başka çare veya çözüm görünmüyor.
HDP’nin kapatılması bu çerçevede bir çözüm
olmaktan çok uzak. HDP’nin siyasi yöntemini doğrulamak, tasvip etmek mümkün
olmayabilir. HDP söylemlerini sadece Kürtçülük üzerine oturtarak Türkiye
partisi olamadığını gösteriyor. PKK’nın Kürt toplumu içinde sahip olduğu
karizmatik güce karşı çıkamıyor. HDP PKK ile birlikte hareket ettiği zaman
toplumdaki karizmatik hayranlığı kendi üzerinde daha kolay toplayabiliyor. Bu
durum HDP ile PKK arasında mesafe konulmasını engelliyor. Kürt nüfus içinde PKK
hareketine açık veya gizli bir hayranlığın, bağlılığın olmadığını inkar
edebilmek mümkün değil. En batıda bulunan bir Kürt vatandaş dahi PKK’yı devleti
Kürtleri ciddiye aldırtan, Kürtleri kendine muhatap kabul etmesine neden olan
bir örgüt olarak gördüğünü söylemek mümkün. Bu durum HDP ve PKK anlayışının
parti kapatarak sıfırlanabilmesinin mümkün olmadığını gösteriyor. MHP anlayışı
başta olmak üzere katı milliyetçi ve tek tip milliyet söylemleri ile de bunu
yok edebilmek mümkün değil. Bu söylemler var olan farklılaşmanın daha da
derinleşmesine ve sonuçta çatışmaya dönüşmesine neden olacaktır. Bunun yerine
toplumda farklılıkların bir arada hak ve adalet ölçüleri içinde varlığını kabul
edebilecek bir söylem geliştirmek ve buna göre açık yüreklilikle tartışmak
kültürünün geliştirilmesi gerekiyor. Toplumu oluşturan herkes kendi dar
çevresinden çıkıp herkesi kucaklayacak söylemler, fikirler, konuşmalar,
düşünceler üretmesi gerekiyor. Öyle ki ülkenin herhangi bir yerinde dile
getirilen düşünce ve sözlerin en yoğun Kürt veya Türk milliyetçiliği
savunucuları önünde dahi açık bir şekilde söylenebilir olanlarının üretilmesi gerekiyor.
Yoksa kendi düşünce yapısına sahip küçük bir çevrede dile getirilebilen ancak
ülke çapında dile getirilemeyen veya uygulanamayan fikir ve söylemlerin ülke
bütünlüğüne, birliğine bir katkısının olmadığını görmek için büyük bedeller
ödenmek zorunda kalınabilir.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder