Toplu
halde yaşayan insanlar birbirleri ile yardımlaşarak ihtiyaçlarını karşılar. Bu
yardımlaşma zamanla uzmanlaşmış kurumsal yapıların ortaya çıkmasına neden
olmuştur. En büyük kurumsal yapı kurumların kurumu olarak tanımlanan devlettir.
Devlet kavramının gelişimi her ülkenin tarihi, kültürel, siyasal ve sosyal
özelliklerine göre farklı süreçlerden geçmiştir. Devletlerin gelişim düzeyleri
ülkelerin gelişmişlik düzeylerini de belirler. Devletin işleyiş düzeni nitelikli
olduğu oranda gelişmişlik düzeyi de artar. Nitelikli devlet işleyiş düzenine
sahip olan toplumlar gelişmiş toplumlar, gelişmiş devletler ve ülkeler olarak
nitelendirilir. Nitelikli işleyiş düzenine sahip devletler toplumun
ihtiyaçlarını karşılamada çok daha etkin durumdadır. Gelişmiş nitelikli devlet
yapılarına yönelik yapılan değerlendirmelerde devletler genelde temel
ihtiyaçlara odaklandığı, devletin temel ihtiyaçların karşılanmasında devlet
kurumunun daha çok yön gösteren, koordine eden, denetleyen konumunda bulunduğu
görülür. Devlet güçlü olmakla birlikte büyük olmayan, hantal değil aktif, her
işe karışmaktan, her yerde görünmekten ziyade işlerin yapılışında istekli
olanlara izin/destek/kontrol hizmeti veren konumundadır. Bu konumdaki devlet toplumun
sahip olduğu imkanların toplumun tüm kesimlerine dengeli bir şekilde dağıtılması
işlevini etkin bir şekilde yerine getirir. Gelişmiş toplumlarda devlet güçlü
olduğu kadar topluma hizmet etme gücüne sahip devlet dışı ekonomik, sosyal,
kültürel yapılar da söz konusudur. Devletlerin bu yapılanmasına ilişkin
değerlendirme yapılırken merkezi ve yerel yönetim, kamu ve özel sektör şeklinde
gruplandırmalar yapılır. Gelişmiş ülkelerde güç tek bir noktada toplanmaz. Kamu
ve özel, yerel ve merkezi şeklinde var olan yapılanmalar arasında dengeli bir
dağılım vardır.
Ülkemizdeki
devlet yapısının durumuna da bu çerçevede baktığımızda devlet en büyük irade
olarak her şeye kadir bir kudret konumundadır. Ülkemizde özel sektör yeterince
gelişmemiştir. Yerel yönetim yapısı daha çok merkezi anlayışın yönlendirmesine
bağlı olarak işlemektedir. Merkezi irade kamu yönetimini her yönüyle istediği
gibi kullanma gücüne sahiptir. Merkezi gücün böylesi güçlü olduğu durumlarda devleti
elinde bulunduran iktidar hukuka yeterince ve gerektiği gibi bağlı olmadığı
zaman keyfilik yaygınlaşır. Türkiye’de bunun görünümü yaygın bir şekilde
yaşanıyor.
Kamu
kurumları her işin baş aktörü konumunda. Kamuya ihtiyaç duymadan bir işin
başlaması, devam etmesi, yaşaması oldukça zor. Bu durum hemen herkesin kamuya
muhatap olmasını gerektiriyor.
İktidar
kamudaki işleyişin başı olarak kamuya etki etme gücüne sahip iken iktidar
olarak kalmaya devam edebilmek için de toplumun desteğine muhtaçtır. Hukuk
devleti olmanın gereklerinden biri kamu kurumlarının işleyiş düzeninin
belirlenmiş kurallar çerçevesinde olmasıdır.
Kamu
kurumları kendileri için belirlenmiş kurallar çerçevesinde hareket ederek kendi
görev alanlarında işleyişi düzenler.
Kamuda
işi olanlar kurumların işleyiş düzenine uygun olarak hareket ettikleri takdirde
işlerini, ihtiyaçlarını kamu kurumlarında görürler. Zira kamu işleyişinde şekil
oldukça önemlidir.
İktidar
kamu üzerinde sahip olduğu güç nedeniyle sık sık kamu uygulamalarının
düzenlenmesinde etkin olmaktadır.
Toplumdaki
siyasal, bürokratik ve hukuki işleyişi bilenler çoğu zaman kamunun şekilci
işleyişinden rahatsızlıklarını dile getirir.
İşleyişi
bilen birinin kamudaki işini görme süresi ile işleyişi bilmeyen birinin işini
görme süresi aynı değildir.
İşleyişi
bilenler her zaman daha kısa sürede işlerini görebilir. İşleyişi bilmeyenler
ise maddi ve manevi kayıplar yaşar ve çoğu zaman işlerini ve ihtiyaçlarını
göremezler.
Kamunun
bu işleyişinin farkında olanlar çoğu zaman mevcut işleyişin dahi uzunluğundan
yakınıp çok daha kısa sürede amaçlarına ulaşmanın yollarını ararlar.
Bu
süreçte en etkin araç iktidarın toplum tabanındaki temsilcisi durumundaki
siyasi parti teşkilatlarıdır. Siyasi parti teşkilatlarının yönetim elemanları
hemen her zaman kamunun işleyişinde baş aktörler konumundadır. Bu kişiler adeta
tüm kamu kurumlarının gölge yöneticileri gibi hareket etmektedirler. Kurum yöneticilerinin
atanması, görevlerinde kalmaları büyük oranda bu siyasi yönetim birimlerinde
yer alan aktörlere bağlıdır. Siyasi teşkilat yöneticileri kamu gücünün
kullanımında kamu kurumu yöneticilerinden çok daha etkin konumları ile perde
arkasında gerçek güç sahipleri gibidir. Bu yapı kamu kurumlarının tümünü kapsayacak
bir kapsama sahiptir. Toplumda da hemen herkes bunun farkındadır. Bu farkındalığın
gereği olarak da hemen herkes oyunu kurallarına göre oynamak gerektiği anlayışı
ile hareket ederler. Genel anlamda kurallardan çok siyasal aktörlerin ikna
edilmesi, onlara ulaşılıp onların desteğinin alınması çok daha önemli bir yol
olarak görülür. Bu durum ülkemizde kamu idaresinde yaşanan en büyük sorunlardan
birisidir. Hatta başta gelenidir.
Kamu
idaresinde var olan bu yapının mevcut iktidar tarafından düzeltilmesine yönelik
çalışmak yerine bundan nemalanma yoluna gittiği görülmektedir. Mevcut iktidar
17 yıldır yönetimdedir. Daha önce bu kadar uzun bir süre yönetimde kalma şansı
elde edebilen tek parti iktidarı çok partili dönem içinde bulunmamaktadır. CHP
tek parti olarak 1923 tarihinden 1950 tarihine kadar tek parti iktidarını
elinde bulundurmuştur. Ancak 27 yıllık dönem içinde bu günkü Cumhurbaşkanının
iktidarda kaldığı süre kadar kalabilen ikinci bir kişi bulunmamaktadır.
Cumhurbaşkanı cumhuriyet tarihinde Atatürk’ten bile daha uzun süre iktidarda
etkin konumda kalan kişi konumuna erişmiş durumdadır. Böylesi bir güce sahip
olan bir iktidardan kamu idaresinde yaşanan mevcut sorunları çözmesini beklemenin
toplum adına bir hak olmasını söylemek çok da yanlış olmayacaktır.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder