İl idare kurulu
müdürü ilçe belediye başkanı ile yaşadığı polemiği dile getirip belediye
başkanının ben seçilmişim, sen atanmışsın dediğini, kendisinin de buna karşı
ben sürekliyim/kalıcıyım, sen geçicisin, benim ismimin önünde devlet var,
arkamda devlet var , senin isminin önünde devlet yok diyerek kendisinin daha
üst konumda olduğunu ima ediyor, açıkça iddia ediyor. Bu durum devlet millet
ilişkilerinin niteliğine dair düşünceler oluşturuyor. Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir sözünden hareketle seçilmişler mi, atanmışlar mı? Üstündür
sorusu üzerinde durmak gerekiyor. Devlet ile millet kıyaslamasında kim önde
gelmeli? Devlet adına iş yapanlar devleti tümüyle temsil ediyor mu? Hakimiyet,
egemenlik milletin önermesinde gerçekten egemenliğin millette olması için neler
gerekiyor? Millet egemenliğini devlet eliyle yani memurları eliyle kullanırken
memurlar devletin tüm gücünü eline geçirip bunu efendilik taslayacak şekilde
kullanmaması gerekiyor. Bunun için devletin işleyişinin buna göre düzenlenmesi
gerekiyor. Devletin işleyiş düzeni üzerinde devletin bir şeyler yapması
gerekiyor. Devlet kurumsal bir yapı olarak kendi iç işleyişini düzeltebilir.
Düzeltmesi gerekir.
AK PARTİ/AKP
iktidara geldiği günlerde partinin kurucusu Tayip ERDOĞAN hukukun üstünlüğü
ilkesine inandıklarını ve Türkiye’nin kanun devletinden hukuk devletine
dönüşmesini sağlayacaklarını iddia etmiş ve iktidara geldiklerinde toplumsal kutuplaşmayı bitirerek
toplumsal uzlaşmayı sağlayacaklarını söylemişti. 17 yıllık zaman süresince bu
söylenenlerin gereğine ne derece uyulduğu sorusunun cevabının üzerinde
durulması gerekiyor. Bu gün hukukun siyasallaşması, hukuka olan güvenin çok alt
düzeylere düştüğüne dair tartışmalar her gün dile getiriliyor. Bu konularda
haberler, raporlar, iddialar ortada dolaşıyor. Seçimlerde ortaya çıkan
başarısızlığa dair parti yetkilileri yaptıkları hataları kendileri de kabul
ediyorlar. Bürokraside var olan seçilmiş ve atanmış tartışmaları da bu yaşanan
sorunlardan sadece bir tanesi. Cumhurbaşkanı sözlerinde halka hizmet etmek için
bu makamlara geleceğiz, halka hakimiyet yapma niyetimiz yok dese de devletin iç
işleyişinde yaşananların söylenenlerden çok uzak olduğunu gösteriyor.
Devletin işlerini görme görevini üzerine alan kişiler
hizmet etmekten ziyade bulundukları makamları kendilerine saltanat yaşama aracı
haline getiriyorlar. Bu durum devletin iç işleyişinde önemli sorunların açık
bir şekilde hala varlığını canlı ve güçlü olarak gösteriyor. Bu anlayışı
düzeltmek için devletin iç işleyişini nitelikli hale getirmek için herkesin ama
en çok da üst düzey yönetim siyasetini belirleyenlerin sorumluluğunda buluyor.
Üst düzey yönetim siyasetini belirleyenlerin başında Cumhurbaşkanı ve bakanlar
geliyor. Mevcut sistemimizde Cumhurbaşkanı en birinci basamakta geliyor.
Sistemin değişmesi sonrası Cumhurbaşkanının gücü çok daha fazla artmış durumda.
Bu nedenle devletin işleyiş düzenine onun acilen müdahale etmesi gerekiyor. Bu
müdahale on yedi yıldır çoktan yapılmış olması gerekiyordu ancak ne yazık ki bu
müdahale yapılamamıştır/yapılmamıştır. Bu durum devletin işleyiş düzenindeki
bozuklukların aynen devam etmesini getirmiştir.
Devletin işleyiş düzeni ancak güçlü ve bağımsız bir denetim
sistemi ile kurulabilir. Oysa yaşadığımız dönemde denetim işlevi tamamen felç
olmuş durumdadır. Devletin işleyişinde hizmet eden bakanlıkların hemen tümünde
etkin, güçlü ve bağımsız denetimden söz edilememektedir. Denetim sisteminin
başındakiler siyasi kadroların güdümüne girmiş durumdadır. Belediyeler denetim
adına hiçbir faaliyeti yürütmemektedir. Belediye başkanları hukukun gereğini
hayata geçirmek yerine siyasi geleceklerini garanti almanın yollarını aramakta
ve kaynakları halkın ihtiyaçları yerine kendi taraftarlarına peşkeş çekmekten
vazgeçmemektedir. Sayıştay denetimlerinin hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Bu
durum devletin işleyiş düzeninde istenen iyileşmenin sağlanmasına zarar
vermekten başka bir işe yaramamaktadır. Devleti yönetme sorumluluğunda
bulunanlar ise tıpkı başta dile getirilen il idare kurulu müdürü/belediye
başkanı arasında geçen nüfuz yarıştırması, nüfuz çatışması için vakit
geçirmekten başka bir şey yapmamaktadır. Devletin ve toplumun geleceği her
geçen gün ayağımızın altından kaymaya devam ediyor.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder