Cumhurbaşkanı seçimler öncesi MHP ile kurduğu ittifakı
topluma anlatırken cumhur ittifakı, karşısında oluşan Millet İttifakı isimli
yapıyı da zillet ittifakı diye niteleyerek meydanlarda sürekli topa tuttu.
CHP’nin HDP ile girdiği işbirliğinde HDP’yi terörle işbirliği yapan parti diye
nitelendirerek onu PKK ile bir araya getirirken işbirliğine gittiği CHP’yi de
bu yönden vurmaya çalıştı. HDP geçmişte birçok defa PKK ile her yönden birlikte
hareket ettiğini her zaman kabul etmişti. Aslında PKK ile HDP’nin uzun vadede
aynı amaçlar doğrultusunda mücadele ettiği bir gerçek. Bu durum HDP’yi toplumun
büyük çoğunluğu gözünde terörle işbirliği yapan parti olarak kabul edilmesinin
çok da yanlış olmadığını gösteriyor. Öte yandan devletin izni doğrultusunda
kurulmuş bir parti olarak HDP aynı zamanda devletin belirlediği kurallara göre
hareket edeceğini de taahhüt etmiş oluyor. Bu taahhüt bu partinin gayri meşru
ilişkilerini engellemiyor. Bu partiyi destekleyenlerin tümünün parti
yönetimindeki kişilerle tamamen aynı anlayışta olduklarını söylemek de çok
doğru olmayabilir. Böyle olsa bile beş-altı milyon oy alan bir partiyi tamamen
gayrimeşru ilan edebilmek çok doğru bir yaklaşım da değil. Bu hem devlet
açısından doğru bir yaklaşım olmaz, hem de toplumsal barışın sağlanmasına katkı
sağlamaz.
Cumhurbaşkanı siyasi alanda toplumda büyük bir çoğunluğu
etrafında toplamış durumda. Bu nedenle girdiği tüm seçimlerde her zaman birinci
parti olan AK PARTİ/AKP karşısında diğer partiler yeterli başarıyı
gösteremiyorlar. Yeni hükümet sistemi ile birlikte yüzde elli artı bir çoğunluk
sistemine ulaşma zorunluluğu partilerin tek başına iktidara gelmelerini veya
iktidarda istediklerini yapabilmeyi engelliyor. Bu durum partilerin diğer
partilerle işbirliğini yapmalarını zorunlu kılıyor. AK PARTİ/AKP bu ittifakı
MHP ile kurduğu Cumhur İttifakı aracılığı ile temin etmiş oldu. Cumhur
İttifakına karşı CHP de İyi Parti ile Millet İttifakını kurarak denge
oluşturmaya çalıştı. Oluşan bu iki ittifak tüm siyasi kesimleri bir araya
toplayabilmiş değil. Saadet Partisi ve HDP bu ittifakların ikisine de tam
olarak girmiş değil. HDP’nin ülkedeki algısı herhangi bir ittifakın içinde
doğrudan bulunmasına engel oluyor. Bu nedenle açık bir ortaklık olmamakla
birlikte perde arkasında yapılan görüşmelerle veya siyasal grupların mevcut
durumları dikkate alınarak ne yapılırsa kime fayda veya zarar verir hesabı
yapılarak geliştirilen stratejiler sonucunda gayri resmi ittifaklara dahil
oluyorlar. HDP’nin açıkça Cumhur İttifakına dahil olabilmesi mümkün değil. CHP
ve İyi Parti de HDP ile işbirliği yaptıklarını açıkça ilan edemiyorlar. HDP de
açık bir şekilde Millet İttifakına dahil olduğunu ilan edemiyor. Bu durumda HDP
kendince geliştirdiği politikalar aracılığıyla Millet İttifakına katkı yapacak
şekilde davranıyor. HDP bu şekilde davranmayıp kendince ayrı bir grup olarak
faaliyette bulunsa bu durumdan en büyük yarar sağlayacak olan Cumhur İttifakıdır.
HDP Cumhur İttifakına dolaylı da olsa katkı, fayda sağlamama adına parti
yönetimi olarak Millet İttifakına katkı sağlayacak politikalar uyguluyor. Bunu
illa Millet İttifakındakilerle bir araya gelerek yapmak zorunda değiller.
Sonuçta hepsi siyaset yaptıkları çevrelerdeki siyasal yapıyı çok iyi analiz etmek
zorundalar.
HDP’nin bu süreçte toplum içinde var olan kendisi hakkındaki
algının değişmesi için çaba göstermesi gerekiyor. Zaman zaman HDP’nin
Türkiyelileşmesi gerekir diye yapılan değerlendirmeler bu yönde bir çağrı
olarak görülmesi gerekir. HDP’nin Türkiyelileşmesi çok kolay bir iş değil.
Türkiyelileşmek kendini bu topraklar içinde yaşayan insanların sorunlarına
yönelik faaliyetler yapmakla mümkün. Oysa partinin kurulduğu günden bu yana
temel hedefi ülke içinde yaşayan Kürtlere yönelik politikalar geliştirmek oldu.
Kürtlere yönelik politikalar geliştirilirken de Kürt hareketi diye nitelenen
hareketin içinde yer alan diğer gruplarla da işbirliği yapmak zorunda kaldı. Kürt
hareketi uzun süre ülkemizde ayrılıkçı endişelerle ele alındı. Aslında hala bu
endişelerden kurtulabilinmiş değil. Kürt Hareketi geçmişten bu güne çok farklı
aşamalardan geçerek bu günlere geldi. Kürt hareketi büyük oranda da devleti
yönetenlerin yaptığı yanlışlıkların sonucunda siyasallaştı. Geçmişte yok
sayılan Kürtlük zamanla varlık-yokluk mücadelesine girerek önce varlığını kabul
ettirdikten sonra zamanla Kürt Milliyetçiliğine dönüştü. HDP bu gün bir bakıma
Kürt Milliyetçiliğini temsil eden en büyük parti konumunda dense yeridir.
Kürtlüğün varlık-yokluk mücadelesinde PKK, Abdullah ÖCALAN ve diğer kişi ve
kurumlar Kürt toplumunun gözünde önemli bir yere sahipler. Bu kişi ve kurumlar
Kürtlerin varlık-yokluk mücadelesinde HDP gibi devletin izin verdiği siyasal
araçları da kullanmayı kendi amaçları için uygun gördüler. Bir bakıma Kürtlük
bilincinin gelişmesi sürecinde HDP bir araç konumundadır.
Kürt kimliğinin varlık-yokluk mücadelesinde sonuç verici en
önemli yöntem PKK aracılığı ile ortaya konulan ve devletin terör faaliyeti,
Kürt kimliğine sahip olanların ise silahlı mücadele olarak nitelediği çatışma
siyaseti olmuştur. Terör veya silahlı mücadele geçmişte yok sayılan Kürt
kimliğinin devlet tarafından tanınmasında önemli bir araç olmuştur. Bu aracı
geliştirmiş olan PKK yurt içi ve yurt dışı desteği ile hala önemli bir aktör
konumunda. Kürt kimliğine sahip olan toplum kesimleri isteyerek veya
istemeyerek de olsa bu yöntem sayesinde ciddiye alındıklarını gördükleri için büyük
oranda PKK ile de bir gönül bağı içinde bulunuyorlar. Doğrudan PKK savunuculuğu
yapılabilmesi kanunlar yönünden suç olması yanında hedef konumuna da gelineceğinden
pek de mümkün görünmüyor. Bunun yerine yasal alt yapısı olan kurumsal yapıları
destekleyerek bu harekete bağlılıklarını göstermeye devam ediyorlar. HDP bu
süreçte bir araçlık işlevi görüyor. Bu nedenle Kürt toplumunun davranışını
yönlendiren temel saikleri dikkate almadan doğru sonuçlara ulaşabilmek de
mümkün değil.
Türkiye’de Kürt toplumunu yönlendiren temel saikler konusunda
kesin nitelemeler yapmak zor. Kürt toplumu denilen insanlar ülkenin her
tarafına yayılmış durumda. Nüfus artış hızı ve göç olgusu dikkate alındığında
ülkenin her tarafında varlıklarını sürdüren bu insanların tümü için ortak bir
anlayıştan, ortak bir hedeften söz edebilmek mümkün değil. İstanbul, İzmir,
Ankara, Bursa, Mersin, Adana, Antalya gibi büyük şehirlerde önemli Kürt nüfusu
yaşıyor. Bu insanlar yaşadıkları yerlerde iş sahibi olarak hayatlarını sürdürüyorlar.
Öte yandan doğu ve güneydoğu bölgelerinde de gerek nüfus olarak gerek göç eden
diğer şehirlerdeki akrabaları ile ilişkileri devam eden bir toplumsal yapıya
sahipler. Siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel pek çok boyutlu ilişki ve
etkileşim ülkenin tümünde dinamik bir şekilde devam ediyor. Bu toplumsal
grupların tümü için uzun vadede Kürtlerin kendilerine ait bir devletinin olması
hoş bir hülya olarak kabul edildiğini söylemek yanlış olmaz. Hemen tüm Kürt
kimliğine sahip kişiler açısından hülya olarak görülen bu düşünce PKK örgütü
tarafından her zaman canlı tutulmaya çalışılıyor. HDP de bu hülyanın gerçekleştirilmesinde
üzerine düşen işleri yapmaya çalışıyor. Ancak bunu açık bir şekilde ifade
etmiyor. Bazı radikal çıkışlarla bunları dile getiren üyeleri olsa da yasal
olarak suç işleme endişesi yanında toplumsal tepkinin şiddetinden çekinildiği
için şu an için güçlü bir şekilde dile getirilemiyor. Buna karşın PKK örgütü
her yerde bu düşünceyi gerçekleştirmek için elinden geleni yapmaya devam
ediyor. PKK örgütünün hedeflerinden vazgeçmesini beklemek boşuna bir çabadır.
Buna karşın devlet yönetiminde bulunanların geçmişte yapılan hatalardan ders
alıp toplumsal birlik ve beraberliği, bütünlüğü sağlayacak politikalar
geliştirmesi gerekiyor. Tarihi süreç içinde imparatorluk geçmişinden gelen
Türkiye’de önce yabancı azınlıklar sonra Müslüman azınlıklar kendi siyasal
devlet yapılarını kurarak ayrıldılar. Kürt kimliği bu süreçte yeterli bilince
ulaşamadığı için aynı tarihi süreci yaşayamadılar. Kürt kimliğinin de benzer
süreçten geçerek kendi devletini kurmasının bir son olmayacağını da dikkate
almak gerekiyor. İmparatorluk sürecinden çıkıp gittikçe küçülen Türkiye için
olduğu kadar kendi devlet yapılarını kuran diğer toplumlar için de bağımsızlık
güçlü bir siyasal yapı getirmek yerine güçlü dünya devletlerinin piyonu
durumuna düşmeyi getirdi. Bu durum Kürtler için de farklı bir sonuç
doğurmayacağı açık. Buna rağmen kendi devletine sahip olma düşüncesi insanların
hayallerini süslemekten uzaklaşmıyor.
Burada kritik konumda bulunan Türkiye devletini
yönetenlerdir. Türkiye’yi yönetenler ülke içinde toplumsal birlik beraberliğe
katkı yapacak söylemler, politikalar ve uygulamalar hayata geçirmesi gerekiyor.
Bu yönüyle bakıldığında Cumhurbaşkanı başta olmak üzere tüm siyasiler
ötekileştirici, şeytanlaştırıcı, düşmanlaştırıcı dil kullanmaktan kaçınmaları
gerekiyor. Bunun yerine toplumda hangi kimlikten olursa olsun tüm kesimlerce
kabul edilip desteklenen söylem ve politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Ülke
içinde mevcut olan uygulamaları benimsetecek bir anlayışın güçlendirilmesi
gerekiyor. Bunun için de HDP’nin gerçek anlamda Türkiyelileşmesine katkı
sağlayacak fırsatlar, imkanlar oluşturulması için çaba gösterilmesi gerekiyor.
HDP içinde ne olursa olsun hiçbir zaman ideallerinden, hayallerinden vaz
geçmeyecek anlayışlar, kişiler mutlaka olacaktır. Tüm çabalara rağmen PKK
etkisinden çıkamayacak kişi ve gruplar da yok olmayacaktır. Ancak doğru şeyler
yapıldığı takdirde büyük çoğunluk ayrılıkçı düşünceleri desteklemek yerine
birleştirici düşünceleri destekler hale gelecektir. Doğru şeylerin yapılması
için siyasilere büyük iş düşüyor. Bu seçim süreci bu yönüyle önemli fırsatlar
taşıyordu.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder