8 Mart 2019 Cuma

Dini İnkârdan İstismara


Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte din toplumda önemli bir değer olarak var olmaya devam etti. Toplumda din duygusu tarihten gelen kültürel yaşamın bir parçası olarak toplumsal kodlarımıza işlemiş durumda.  Din duygusunun kökenine dair dile getirilen pek çok teori var. Teoriler olduğu için din duygusu yok, teoriler var olan duygunun kaynağını, gerekçesini betimlemeyi, açıklamayı amaçlıyor. Geçmişte var olan din duygusu toplumu oluşturan bireyleri motive etme, mevcut iktidara olan bağımlılığı, mevcut iktidarın meşruiyetini temin amaçlı olarak varlığını sürdürdüğü gibi bu kapsamda var olması için iktidarlar tarafından da desteklendi.
Osmanlı tarihinde devasa camilerin varlığı her ne kadar yönetimin dindarlığı, şeriata güçlü bağlılığın göstergesi olarak algılansa da tarih boyunca devleti yönetenlerin veya yönetimde etkili olanların dindarlıkla çelişen uygulamalarının yaygınlığına bakınca bu algının tam olarak doğru olmadığı iddiası hiç de yabana atılır bir iddia değildir. Devletin en güçlü olduğu dönemlerden güç kaybı yaşandığı dönemlere kadar din kavramı her zaman etkin bir değer olarak görülmekle birlikte yaşananlara bakılınca dinin geleneksel yaşam biçiminden ileri gitmeyen uygulamalarla sınırlı olduğu söylenebilir. Din güçlü bir değermiş gibi devlet yönetiminde kabul edilmekle birlikte gerçekte dine aykırı veya çelişen, uymayan uygulamalar dindarlık kılıfına bürünmüş din dışı bir hayatın varlığının gün geçtikçe büyümesini getirmiştir. Din dışı hayatın dindarlık kılıfının içinde gelişip büyümesi güç kaybına uğrayan devletin yaşadığı sorunlara çözüm üretmeye çalışanlarda dine düşmanlık duygusunun da gelişmesine neden olduğu söylenebilir. Avrupa’da dine yönelik bakış da bu duygunun güçlenip kökleşmesine neden olmuştur. Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan pozitivist bakış açısının gittikçe yaygınlaşmasının da bir sonucu olarak Osmanlı yenileşmecileri dinden uzaklaşmanın yenileşmeye katkı sağlayacağı öngörüsü ile hareket ettiler. Bu anlayış Cumhuriyete de tevarüs etti.
Cumhuriyet, geçmişte kötü gidişe çözüm üretme iddiasında bulunan gruplardan batılılaşma, çağdaşlaşma taraftarlarının güç kazandığı bir dönem olarak ortaya çıktı. Çağdaşlaşma, batılılaşma anlayışı geçmişte devletin önem verdiği din değerini ikinci plana hatta çok daha geri planlara attı. Görmezden geldi. Uzun süre dini değerleri düşman olarak kabul eder hale de geldi. Kabul eder göründüğü dönemlerde de siyasi endişelerle ikiyüzlü bir anlayışla araç olarak kullanmaktan öte gitmedi. Çağdaşlaşma, batılılaşma anlayışı dini görmezden gelirken toplumu da kendi anlayışına uygun bir dönüşüme tabi tutmaya çalıştı. Bu dönüşümü bazen zorla bazen de perde gerisinden kullandığı araçlarla sağlamaya çalıştı.  Osmanlı toplumunun görünürde yoğun dindarlık anlayışı yıkılışının bir gerekçesi gibi algılandı veya sunuldu. Dönemin yöneticilerinin dine uzak bakış açıları yönetimin de genel olarak dinden uzak uygulamaları destekler duruma gelmesine yol açtı. Toplumsal dönüşüm projeleri de genel olarak dinden uzaklaştırıcı bir çerçevede ele alındı.
Toplumun bu dönüşüm programına tam olarak destek verdiğini söylemek zor. Cumhuriyetin ilk günlerinden itibaren uygulanmaya çalışılan dönüşüm programı itirazla, direnişle karşılaştı. Farklı gruplaşmalar ortaya çıkarak uygulamalara muhalefet edecek güç odakları oluşturulmaya çalışıldı. Devleti yönetenler de bu güç odaklarının içinde yer alanları kendisine düşman olarak gördü. Toplum içinde devletin temsil ettiği ve uygulamaya çalıştığı dönüşüm programını temsil edenlerle buna direnenler arasında sürekli bir mücadele yaşanmaya başladı. Bu mücadeleyi Cumhuriyetin ilk günlerine kadar götürmek mümkündür. Toplumun içinde bir taraf devletin dönüşüm programını hastalıklara tedavi olarak görüp bunu kabul etmeyenlere acı bir ilaç gibi dayatırken bir başka grup da bu dayatmalara karşı direnmeyi seçti. Dayatanlar ile direnenler arasındaki mücadele dozunu, şeklini, zeminini değiştirmekle birlikte her zaman devam etti.
Cumhuriyetin ilanı sonrası uzun bir süre tek parti yönetim anlayışı yönetime hakim oldu. Tek parti dönemi dayatmacı zihniyetin en güçlü olduğu dönemdi. Çok partili hayata geçişle birlikte dayatmacı zihniyet yavaş yavaş güç kaybetmekle birlikte 2000’li yıllara kadar devam etti. Bu süreçte devlet kademelerinin hemen her yeri devletin istediği, desteklediği anlayışa sahip kişilerden oluştu. Siyaset, bürokrasi, yürütmenin önemli basamakları, ekonomi, yargı, akademik dünyanın büyük çoğunluğu başlarda tamamen dayatmacı anlayışta iken zamanla siyasal, ekonomik ve toplumsal hayatın içinde güç kazanan direnenler gelişmeye başladılar. Dayatmacı zihniyet zamanla toplum nezdinde güç kaybetmeye başladı. Yapılan uygulamalar toplum tarafından hoş karşılanmamaya başladı. Dayatmacı zihniyetin karşı tarafı kötüleme, şeytanlaştırma çabaları toplumda kabul görmedi. 2002 yılında yaşanan siyasal değişim sonrası güç dengesi değişmeye başladı. İktidara gelen AK PARTİ/AKP ilk zamanlar varlık/yokluk mücadelesi verdi. Bu süreçte toplum desteğini çekmedi. Tersine her dönem arttırdı. Güç dengesi özellikle 2010 sonrası büyük oranda tersine döndü.
Geçmişte yok sayılan veya yok edilmeye çalışılan ya da görmezden gelinen din ve dine dair argümanlar toplumun büyük kesimi tarafından dini inkar olarak algılandı. Toplumda dine sahip çıkanlar ve dine karşı çıkanlar şeklinde gruplaştı. Bu gruplaşma karşılıklı mücadeleyi, güvensizliği getirdi. Cumhuriyetin ilk günlerinden itibaren iktidarı eline geçiren taraf dini argümanları inkar eden veya en azından görmezden gelen taraftı. Bu taraf karşı cepheyi önceleri kolaylıkla kontrol altında tutabiliyordu. Zamanla ortaya çıkan toplumsal, siyasal, ekonomik, eğitsel pek çok değişim karşı cephede yer alan grubu güçlendirdi. Gücü elinde bulunduranların yaptığı hataların sonucunda denge tersine döndü. Bu dönüşüm özellikle 1980 sonrası oldukça hızlı bir şekilde oldu. 1990’lardan itibaren denge tersine döndü. Özellikle 28 Şubat 1997 sonrası dini grup ve anlayışlara yönelen yoğun şiddet güç sahibi cephenin gücünü yitirmesine de yol açtı. 2000’li yıllardan itibaren tersine bir denge oluşmaya başladı.  
İçinde bulunduğumuz dönemde din geçmişe göre önemli bir değer olarak görülüp gösterilmeye çalışıldığı söylenebilir. Bu durum iktidarı elinde bulunduranlar tarafından da desteklenmektedir. İktidarda bulunan kişilerin dini hassasiyetlerle hareket ediyor görünmesi toplumda da dini değerlerin daha görünür hale gelmesine neden olmaktadır. Devlet ve iktidarın sahip olduğu imkanlar menfaat peşinde koşanları da bu yönüyle etkilemektedir. Ülkemizde devlet/kamu en büyük kaynak dağıtım aracıdır. Mevcut kaynaklara kolay ulaşma isteği kişilerde iktidara yaklaşma ihtiyacını doğururken dini değerler de bu aşamada araç haline dönüşmektedir.
Bu dönemde iktidar toplumda var olan muhafazakar değerleri kendi hanesine artı puan yazabilme adına dini argümanları çok daha yoğun kullanmaya başladı. Geçmişte yok sayılan imam hatiplileri dindar nesil yetiştirme adına bu dönemde ön plana çıkarmaya, bu tür okulları her kademede yaygınlaştırmaya çalışılıyor. Ancak bu dönemde geçmişte yapılan hatanın tersi yönde bir hata işlenmeye başlandı. Bu dönemde de ihtiyaçlar ve istekler dikkate alınmaksızın herkese imam hatip okulları sunulmaya başlandı. İmam hatipli olmak iktidar nezdinde bir artı değer olarak görülür hale geldi. Geçmişte inkar edilen dini değerler bu dönemde gereğinden fazla ön plana çıkarılmaya başlandı. Bu durum istismar düzeyine dahi ulaştı dense yanlış olmaz. Dini inkardan istismara savrulan bir anlayış ülkede yine birlik ve beraberliği sağlamaktan oldukça uzak görünüyor. Uçtan uca savrulmaktan çok dengeli bir toplum yapısının oluşması gerekiyor. Dengeli bir toplum yapısının oluşabilmesi ise ehliyet, liyakat, adalet ilkelerinin başta yönetim olmak üzere her yerde ön plana alınmasını gerektiriyor. Uzun iktidar döneminde bu değerlerin gerektiği gibi ön plana alındığını söylemek şu an için mümkün görünmüyor. Yakın gelecekte olur mu zaman gösterecek. Umalım ki toplum bir an önce bu değerler etrafında birlik beraberliğe ulaşmanın yolunu bulabilsin. O zamana kadar vakit kaybı yaşamaya devam edeceğiz gibi görünüyor.

                             Muhalifbakış
                                                                               izmirmuhammedali@gmail.com






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...