Cumhurbaşkanı devletin
başındaki bir kişi olarak bir çok yetkiye sahip. Bu yetki ile ülkenin hemen tüm
kaynaklarını tek başına kullanma imkanına sahip. Bu durum cumhurbaşkanını
devasa bir güç haline getiriyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile bu yapı
resmiyet kazanmış oldu. Yasalar ve tüm devlet yapısı buna göre yeniden
oluşturuldu. Yerel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde cumhurbaşkanı ülkede günde
iki, üç farklı ilde konuşmalar yaparak oluşturulmuş cumhur ittifakına oy
istiyor. Bu ittifakın karşısında millet ittifakı olarak adlandırılan bir başka
ittifak bulunuyor. Cumhurbaşkanı devletin başındaki kişi olarak seçimlerde
kendi tarafına oy isterken karşı tarafı da elinden geldiği kadarıyla
kötüleyerek vatandaşı ikna etmeye çalışıyor. Seçimleri yerel seçimden çok
ülkenin geleceğine etki edecek, ülkenin bekasına etki edecek önemli bir aşama
olarak sunuyor. Bir tarafta devlet gücünü ve yetkisini arkasına almış
cumhurbaşkanı, diğer tarafta ise muhalefet bulunuyor. Bu mücadeleyi demokratik
ilkeler açısından dengeli güçler arasında bir mücadele olarak görmek zor.
Cumhurbaşkanı 2002’de
AKPARTİ/AKP’yi kurarak siyasi hayata atılmıştı. O dönemdeki söylemlerde üç dönem
kuralı diye anılan bir taahhüt dile getiriliyordu. Buna göre geçmiştekilerden
farklı olarak yeni siyasi oluşumda bir kişi en fazla üç dönem bir makamda
bulunabilecekti. Bu söylem o güne kadar ülke siyasi hayatında yeni bir iddia
idi. Geçmişte siyasi hayattaki liderler adeta ölünceye kadar partilerinin
başında kaldıkları eleştirisi ile karşı karşıya kalıyorlardı. Cumhuriyet tarihi
boyunca ne kadar seçim kaybedilmiş de olsa siyasi hayatta bulunduğu koltuğu
başkasına kendi rızası ile bırakan bir lidere rastlanmamıştı. Siyasi partiler
liderlerin hayatı ile kaim makamlar gibi kullanılıyordu. AKPARTİ/AKP bu geleneği
değiştirme iddiası ile işe başlayınca taraftarları bunu da bir argüman olarak
uzun süre kullandılar. Ancak iş gerçekliğe gelince söylenenler adeta unutuldu.
Bu gün için belki cumhurbaşkanı için görüntüde aynı makamda üç dönem durmadı
şeklinde bir iddia ileri sürülebilirse de siyasi figür olarak 17 yıldır ülke
yönetiminde tek başına hükmeden bir kişinin varlığı inkar edilemez. Bu durum
ülke siyasetinin geçmişten çok daha güçlü bir şekilde tek lider hakimiyetine
girildiğinin bir göstergesi. Partili cumhurbaşkanı siyasi partinin başkanı
olarak tüm faaliyetleri yönetiyor. Siyasi partinin yöneticileri ve üyeleri
doğrudan cumhurbaşkanı ile iletişim kurabiliyor. Siyasi parti üyelerinin
devletin tüm güçlerine cumhurbaşkanı aracılığı ile doğrudan ulaşabilme imkanına
kavuşmasını sağlamaktadır. Siyasi parti başkanının üyesi ve lideri olduğu siyasi
partiye rağmen diğer partilere de aynı uzaklıkta bulunacağını veya kendi siyasi
parti üyelerine ayrımcılık yapmayacağını/yapmadığını iddia etmek çok inandırıcı
değildir.
Siyasi parti üyesi ve
lideri olarak cumhurbaşkanı meclisin yapılanmasına, çalışmasına da doğrudan
müdahale edebilmektedir. Yasamayı temsil eden meclisin bu şekilde bir liderin
güdümüne girmesi yine demokrasi açısından uygun bir görüntü vermemektedir.
Yargının yetkili birimlerinde
görev yapacak kişilerin seçiminde de yine cumhurbaşkanı büyük bir etki ve
yetkiye, güce sahiptir. Yargının bu yapı içinde bağımsız olacağını beklemek
yine çok inandırıcı bir iddia olarak görünmemektedir.
Güçlü bir yürütme ve
yönetim yapısının oluşması ülkenin imkanlarının kullanımı açısından önemli bir
avantaj gibi görünebilir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi vatandaşa
anlatılırken de bu iddia kullanıldı. Ülke yönetiminin tek kişinin iradesine
bağlı hale getirilerek güçlendirilmesinin avantajları bulunmakla birlikte siyasi
kliklerin bu gücü tek başına kullanması demokratik ilkeler açısından zararlar
oluşturmaktadır. Bu zararlardan kurtulabilmek için devletin fonksiyonlarını
kullanan kurumlar arasında dengeli bir yapı kurulması gerekiyor. Kurumsal
işleyişin etkin hale gelmesi devletin alt sistemleri arasında uyumlu çalışmayı
gerektirmektedir. Devletin yasama, yürütme ve yargı fonksiyonları tek kişinin
güdümüne girmemesi gerekmektedir. Ülkede farklı bakış açısına sahip insanlar,
gruplar vardır. Tüm gruplar arasında karşılıklı saygı ve güven oluşabilmesi
için toplumu oluşturan kişilerin devlet kurumlarına ve görevlilerine güvenmesi
gerekmektedir. Siyasi açıdan farklı veya rakip gruplardan oluşan güçlerin
elinde bulunan devlet kurumlarına güvenin oluşabilmesinde sorunlar olacağı
doğaldır. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin sorunları üzerinde
daha fazla düşünülmesi ve çözümler geliştirilmesi gerekiyor. Bunun için en
başta devlet sisteminde özerk güç odağı konumunda kurumsal yapıların
oluşturulması gerekiyor. Yönetimi güçlendirmek kadar toplumun yönetime güvenini
arttıracak sistemler de kurulmalıdır. Aksi takdirde toplum içinde sistem
tartışmaları bitmeyecektir.
Siyasal gücün sahip
olduğu yetki toplumda hemen her alanı doğrudan etkilemektedir. Basın yayın
organları içinde iktidara yönelik eleştiri gücü her geçen gün azalıyor. Resmi
medya araçları siyasal iktidardaki partinin yayın organı gibi hareket eder hale
gelmiş durumda. Yazılı ve görsel özel medya kurumları kolayca hükümete yönelik eleştirel
haber veya yayın yapamıyorlar. Doğrudan bir müdahaleden ziyade perde arkasından
veya dolaylı devlet gücüne muhatap olma korkusu içinde yayın hayatına devam
ediyor gibi bir görüntü veriliyor. Yargının muhalifleri susturma aracı gibi
kullanılıyor şikayetleri toplumda kolayca hiç de az olmayan taraftar
bulabiliyor.
Seçimlere giderken
yaşananlar ülkemizdeki demokrasi geleneğini güçlendirmekten ziyade güçsüzleştirmektedir.
Demokrasinin gelişmesi, güçlenmesi toplumda karşılıklı tartışma kültürünün
varlığına bağlıdır. Bunun için karşılıklı hoşgörü ortamına ihtiyaç vardır.
Böyle bir ortam ise yetki ve güç kullanarak oluşmaz.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder