26 Kasım 2018 Pazartesi

İkinci Tek Adam Dönemi mi?


Şevket Süreyya AYDEMİR’in Tek Adam kitabı Mustafa Kemal ATATÜRK’ün hayatını anlatan önemli bir kitap. Bu kitapta yazar Mustafa Kemal ATATÜRK’ün doğumundan ölümüne kadar geçen olayları kendi bakış açısıyla anlatır. Mustafa Kemal ATATÜRK ülkemizde önemli bir değer olarak kabul edilmekle birlikte hala üzerinde ortak bir görüşe ulaşabilmiş değil. Hakkında var olan koruma kanunu hemen herkes tarafından eleştiri konusu yapılırken söylentiye dayalı eleştiriler de gündemden düşmüyor. Sevenler de yerenler de kendisi hakkında ayakları yere basan değerlendirmeler yapmak yerine ya göklere çıkarmaya ya da yerin dibine batırmaya çalışıyor. Her ikisi de sorunlu bir bakış açısına sahip olan bu yaklaşım ne yazık ki ülkemiz insanları arasında hemen her konuda mevcut. Sevilse de sevilmese de tarihe mal olmuş olay, olgu ve kişiler rasyonel bir anlayışla ele alınabilmiş olsa toplumun günlük hayatında çok şey değişecektir.
Tek adam kavramıyla ele alınan Mustafa Kemal ATATÜRK birçok yönüyle ülkemizin kaderine hükmetmiş bir tarihi şahsiyet. Zihninde var olan ideal ve düşünceleri hayata geçirirken tek başına hareket ederek adeta doğumundan ölümüne kadar topluma yön verme çabasının bir ifadesi olarak Tek Adam kavramı kullanılmış. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ülkemizin yenileşme tarihi sürecinde önemli bir kilometre taşı olduğu kesin olmakla birlikte geçmişe dayanan bir sürecin devamı olduğunu, geçmişten itibaren ortaya konulan inşaa sürecinde son nokta olmamakla birlikte önemli bir adımı kapsayan Cumhuriyet olarak isimlendirilen yeni rejim kurma sürecinde önemli bir şahsiyet olduğunu da dikkate almak gerekiyor. Bu gerçeklik Mustafa Kemal ATATÜRK’ü küçültmeyecektir. Sonuçta insan Atatürk olarak ele alındığında sevap ve günahları ile yüz yıla yakın bir zaman öncesi yaşananlardan bugün nasıl ders alınması gerektiği üzerinde kafa yorarken gerçekliği gözden uzak tutmamak gerekir.
Bu gün Mustafa Kemal ATATÜRK üzerine değerlendirme yapanlar arasında özellikle dindarlığı bir yaşam şekli olarak ele alanlar arasında Cumhuriyet dönemindeki dine yönelik uygulamalar konusunda eleştirel bir bakış açısının bulunduğu kabul edilmektedir. Bu süreçte Türkçe Ezan, İmam Hatip okullarının önce açılıp sonra kapatılması, Camilere yönelik yapılan uygulamalar, dinin toplumun günlük yaşamından çıkarılması çabalarının planlı ve programlı bir şekilde ele alındığı şeklinde birçok örneklerin verildiği görülür. Bu camia içinde Mustafa Kemal ATATÜRK’ün tek adamlığından söz edilirken ülkede her şeyin onun bilgi, izin ve yönlendirmesinden geçerek yapıldığı inancı önemli bir gerçek olarak kabul edilmektedir. Cumhuriyet dönemi boyunca Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu rejimin işleyişinin her aşamasında hassasiyetle hareket ettiğini inkar edebilmek mümkün değildir. Seçimlerde kimler nereden milletvekili olacak, hangi kanunlar nasıl çıkarılacak, hangi partilere kimler geçecek(Serbest Cumhuriyet Fırkası deneme sürecinde), hükümetin başkanlığını, bakanlıkları kimler yürütecek, hangi ekonomik kararlar nasıl alınarak uygulanacak, halk arasında var olan muhalif düşünceler nasıl belirlenecek, basın ve yayın faaliyetleri hangi çerçevede yürütülecek gibi birçok siyasal, sosyal, ekonomik, idari, kültürel işleyişe yön verdiği inkar kabul edilmez bir gerçektir. Bu ve benzeri yaşananlar özellikle dindar camia arasında halka güvenmeme, halkın değerlerini ve düşüncelerini sürekli kontrol altında tutma, halka güvenmeme örneği olarak despotik ve anti demokratik bir davranış göstergesi addedilmiştir. Karşı taraf olarak ifade edilenler ise bunları yaşanan tarihi süreç içinde doğal bir davranış olarak kabul etmiştir. Yeni kurulan rejimin yaşaması adına, atılan temelin tutturulması adına, var olan toplumsal hastalık ve sorunların çözülmesi adına zorunlu davranış diye kabul edilen bu davranışlar hala atılmamış fakat atılması gereken eksik adımlar olarak kabul edilmektedir.
Cumhuriyet tarihinin ilk dönemine yönelik var olan bu tartışmalar hala canlılığını korumaktadır. En küçük bir kıvılcımla adeta yeniden alevlenen bu yangın toplumsal uzlaşmanın önünde önemli bir engel olarak durmaktadır. Yüz yıl önce atılmış olan adımların etkileri hala dipdiri ortada iken özellikle içinde yaşanan süreçte AK PARTİ iktidarı döneminde yaşananlar yeni bir tek adam döneminin yaşandığı sinyallerini vermektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın siyasi yaşam sürecine bakınca bu düşüncelerin uyanmasını anormal görmemek gerekiyor.
Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemizde yaşananların getirdiği bir sonuç olarak 2002 seçimleri ve sonrasında AK PARTİ’nin iktidarı gelişi özellikle dindar camia arasında büyük bir sevinç oluşturduğu kesin. AK PARTİ yöneticileri de bunu çeşitli vesilelerle birçok defa dile getirdiler. 2002 yılına kadar ülkemizde yaşanan tarihsel tecrübe içinde devlet ile toplum arasında hemen her dönemde bir çatışmanın varlığından her zaman söz edilmekteydi. Devlet olarak somutlaştırılan imge her zaman toplumu topluma rağmen dönüştürmeye çalışan bir güç olarak ifade edilmiştir. Toplumun değerleri ile devletin değerleri arasında sürekli bir çatışma yaşandığı dile getirilmiştir. Bu çatışma nedeniyledir ki geçmişte özellikle devleti temsil ettiği düşünülen makam, birim ve güç odakları tarafından dile getirilen FETÖ, irtica iddiaları toplumda geniş kitleler tarafından görmezden gelinmiştir. 2002 seçimleri bu yönüyle çatışmaya giren taraflar arasında bir güç dengesi dönüşümünün başlangıcı olarak ele alınmıştır. 2002 seçimleri ile birlikte iktidar-muktedir tartışmaları başlamıştır. İktidara gelinse dahi muktedir olunamayacağı türü söylemler siyasi iktidar ile uzun zamandır gücü elinde bulundurduğu düşünülen ve gerçek güç sahibi olarak görülen güç odakları arasındaki mücadelenin bir göstergesidir. Bu mücadele içinde özellikle 2010 tarihi önemli bir kırılma noktası olarak görülmesi gerekir. 2010 tarihi artık gücün tamamen iktidardaki AK PARTİ’ye geçtiğinin tarihidir. Parti iktidarı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın cumhurbaşkanı olması sonrası kısa bir güç kaybı yaşamakla birlikte ülkede yaşanan FETÖ travması sonrası sistem dönüşümü ile yeniden toparlanma aşamasına geçmiştir denebilir. Yeniden toparlanma süreci olarak kabul edilebilecek bu dönemde yeni bir sistem kurulmuştur. Bu yeni sistemin kuruluşu ile birlikte tek adamlık sürecinin de daha belirginleştiği görülmektedir. Yeni sistemin kuruluşu aşamasında ileri sürülen birçok argümanın sistemin kuruluşu sonrasında tersinin yaşandığı görülmüştür. Yönetimde koalisyon devrinin kapanacağı söylenmekle birlikte ittifak yapılmaksızın seçimlere girilemez duruma gelinmiştir. Yürütme ile yasama arasında bağlantı, ilişki olmayacak, her biri kendi alanında çalışacak denirken yasama da yürütme de aynı partiye ait olsun propagandaları seçimlere slogan olmuştur. Kararlarda hız, yönetimde istikrar, bürokraside etkinlik denilirken hala bu konulardan yakınıldığına sık sık rastlanmaktadır. Eğitimde, ekonomide, kültürde, tarımda, maliyede politikasızlığın ortaya çıkardığı önemli sorunlarla, iç ve dış sorunlarla, terör sorunları ile hala boğuşulmaya devam edilmektedir. Hala yarın ne olacak sorusunun belirsizliği ülkede hemen tüm alanlarda olumsuzlukları beslemektedir.
Tüm bu sorunlara karşın ülkede yargıya yönelik atamalar, düzenlemeler, milletvekillerinin belirlenmesi, merkezi ve yerel yönetim kadrolarının belirlenmesi, siyasi partinin politikalarının çerçevesi, bürokratik makamlara yapılacak atamalar, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, mali, şehircilik politikalarının çerçevesini kim çiziyor sorusunun cevabı açık bir şekilde ortada durmaktadır. Tüm bu alanlardaki düzenlemeler tek bir kişiye rağmen yapılabiliyor veya tüm bu alanlarda toplumsal katılımı sağlayan demokratik kurum, kurul ve kuruluşlar var denebilmesi oldukça zor görünüyor. Bu gelinen süreçte geçmişte tek adamlığı eleştiren dindar camianın içinden gelen bir ekolün, grubun bu noktaya gelmiş olması büyük bir çelişki gibi görünüyor.

                                   Muhalifbakış
                                                                               izmirmuhammedali@gmail.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...