Devlet
işlerini yürüten kurumların işleyişine genel olarak bürokrasi adı verilir.
Bürokrasinin işleyişi atanan kişiler aracılığıyla sağlanır. Devlet, topluma yön
veren kurallar aracılığı ile düzeni sağlamaya çalışır. Devlet, kurumlar,
kişiler, kurallar toplumsal hayatın düzenlenmesinde etki gücüne sahip olan
unsurlardır. Devlet soyut bir varlık olmasına karşın kurumlar, kişiler,
kurallar aracılığı ile somut hale gelir.
Tarih
boyunca toplumları yöneten güç sahipleri ellerindeki araçlar yardımıyla
iktidarlarını sürdürmüşlerdir. Geçmişte insanlar arası iletişim ve diyaloğ
imkanları bugünkü kadar gelişmiş değildi. Bu nedenle bireylerin düşünceleri,
yaşam şekilleri, davranışları diğerlerine kolaylıkla ulaşamıyordu. Herkes kendi
kişisel gücü, imkanı, anlayışı çerçevesinde karşılaştığı olaylara tepki
verebiliyordu. O dönemlerde diğerlerine göre nicelik ve nitelik itibariyle güçlü
olanlar kolaylıkla hakimiyetlerini kurup sürdürebiliyordu. Günümüzde ulaşım ve
iletişim imkanlarının gelişmesi sonucunda dünya küçük bir köye dönüşmüş
durumda. Dünyanın en uzak ülkesinde olan bir olay insanlara benzer durumları
düşündürtüyor. Bu düşünceler yeni tartışmaları, hareketleri, davranışları
bireyler ve toplumlar arasında yaygınlaştırıyor. Bu durum yönetilen ve yöneten
ilişkilerinin niteliğinin değişmesine neden olmuştur. Dünyadaki bu genel
değişime rağmen ülkeler bazında özel durumları görmezden gelmek doğru olmaz.
Her ülkenin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan özellikler o ülkenin
işleyişini etkiler.
Türkiye’nin
bürokratik işleyişi de geçmişten bu güne önemli değişiklikler geçirmiştir.
Modern devlet anlayışının gelişmesi ile dünyadaki ekonomik, sosyal, siyasal işleyiş
de önemli değişimler geçirirken geçmişteki yöneticilerimiz bu değişimi doğru bir
şekilde okuyamamış ve ülkenin yönetimi başta olmak üzere hemen tüm alanlarda
gerilemeler ortaya çıkmıştır. Bu gerilemeler en fazla askeri alanda
hissedilerek başlamışken zamanla her alanda etkileri yaygınlaşmıştır. Bu
olumsuzluklara çare bulma düşüncesi ile girişilen değişim çabaları çare
olmayınca devletin yönetim şeklinin değiştirilmesine kadar giden çabalar
toplumun hayatının değiştirilmesi çabalarına kadar uzanmıştır.
Toplumun
değiştirilmesi birey bazında bireysel yaşayış şeklinin değiştirilmesi olarak
kendini göstermiştir. Bu da eğitim sistemine bir görev olarak verilmiştir.
Eğitim sistemi insan unsuruna yönelik faaliyetleri yerine getirirken toplumun
ihtiyaç duyduğu tüm diğer alanlara yönelik faaliyetleri, görevleri üstlenen
diğer sistemler kurulmuştur. Sağlık sistemi, adalet sistemi, emniyet sistemi,
ulaşım sistemi, ekonomik sistemi gibi birçok farklı sistemler bunlardan
bazılarıdır. Tüm bu sistemlerin işleyişi bürokratik işleyiş adı altında birleştirilebilir.
Bürokratik işleyişte mevcut sistemler kurumlar şeklinde yapılandırılmıştır.
Kurumlar bakanlıklar adı altında gruplandırılmış yapılar olarak devletin içinde
yer alır. Devlet toplum içinde sahip olduğu gücü bakanlıklar aracılığı ile
hayata geçirir. Bürokrasi bakanlık birimlerinin işleyiş sürecini tanımlar.
Bürokrasi toplumun genel hayatından bağımsız değildir. Toplumun içinde yer alan
tüm olay ve olgular toplumun hayatından etkilenir. Toplumun yaşayış şekli kurum
ve kuruluşların işleyiş şeklini de doğrudan etkiler. Toplumun içinde var olan
kurumların, bürokrasinin işleyişi toplumun yaşam biçiminin izlerini taşır. Bu
yönüyle kurumlar ve bürokrasi ile toplum ve birey arasında karşılıklı ilişki ve
etkileşim söz konusudur. Karşılıklı birbirlerini yansıtırlar.
Ülkemizdeki
bu etkileşim son yirmi yıla yakın zamandır geçmişe göre daha farklı bir şekle
bürünmüştür. Geçmişte güçlü devlet yapısının başında bulunanlar toplumu ve
bireyi kendilerince belirlenmiş kalıplara göre şekillendirmeyi toplumun
yararına bir iş olarak görürken gücü küçük bir zümrenin tekelinde tutmuşlardır.
Bu süreçte birey yukardan aşağı alınan kararlar doğrultusunda kalıba sokulacak
hammadde olarak görülmüştür. Dayatmacı anlayış toplumun ve bireyin sahip olduğu
pek çok değeri görmezden gelmiş, küçümsemiş, yok saymıştır. Son yirmi yıla
yakın zamandır iktidarda bulunanlar bu anlayışla mücadele etme iddiası ile başa
geçerken geçmişteki hataları tekrar etmeyeceklerini söyleyerek toplum
nezdindeki meşruiyetlerini sürdürme çabası içinde bulunmuşlardır.
Mevcut
iktidarın başa geldiği günden beri yaşananlara yakından bakınca bürokratik
işleyişe yönelik işleyişte her geçen gün sorunların azalmaktan çok arttığı
görülmektedir. Bürokrasideki işleyişte genel uygulamalarda rutin hale gelen
uygulamalara bakınca görülen şey genel kurallar çerçevesinde bir işleyişten çok
baştaki birim amirinin anlayışına kalmış durumdadır. Birim amirinin geliş
sürecinde açıklık ve şeffaflık yoktur. Genel olarak mevzuat düzenlemesi
şeklinde getirilmiş bazı kurallar olmakla birlikte müdahaleye açık alanlar
aracılığıyla kurallar istenilen kişileri seçmeye uygun hale getirilmektedir. Bu
da işleyişi hukuki olmaktan çıkarıyor. Bürokrasinin başında bulunan birim amirleri
sorumlu oldukları alandaki işleyişi yürütürken kendi inisiyatiflerinden çok
kendilerini o makamlara getiren güç odaklarının söylediklerine göre hareket
etmektedirler. Bu şekilde hareket etmedikleri takdirde makamda oturamayacakları
öngörüsü ile ne söylenirse onu yapan etkisiz elemanlar haline dönüşmektedir. Hukukun
ve kuralların üstünlüğünden güç odaklarının üstünlüğüne gidiş söz konusudur.
Bürokrasi
hangi alanda ise o alanda etkin olan güç odakları, organizasyonlar bulunuyor. Bu
organizasyonlar sendika, dernek, vakıf şeklinde yapılanmıştır. Bunların üstünde
siyasi parti yapısı bulunur. Siyasi parti yapısı ise ilçe/il/genel merkez
hiyerarşisi şeklinde işler. Bu hiyerarşide etkin olan kişilere ulaşabilenler
parti ve partiye bağlı veya ondan beslenen, güç alan organizasyonların etkisine
dayalı bir işleyişin hakim olduğu görülmektedir. Siyasi partiler her ne kadar
toplumun organize olmuş şekli gibi görünse de ülkemizdeki siyasi işleyişi
düzenleyen kurallar toplumun organize olarak bu faaliyetlere katılımını
desteklemekten uzaktır. Toplumdan ziyade siyasal sistemlerin başında
bulunanların oluşturduğu kişi odaklı, lider odaklı yapılanmalara dönüşen siyasi
partiler toplumsal katılıma çok sınırlı bir zemin olarak ülkemizde varlıklarını
sürdürmektedir.
Eğitim
sistemi başta olmak üzere hemen tüm sistemlerde siyasal sistemi elinde
bulunduranlar hemen tüm bürokrasiyi şekillendirmektedir. Bu işleyişte
sendikalar, dernekler ve vakıf türü yapılanmalar şekillendirmede etkin görev
almaktadır. Bu süreçte adaletli, hukuka uygun bir işleyişten çok kapalı kapılar
ardında planlanan uygulamalar yaygındır. Buna rağmen bu işleyişte nemalananlar
sıranın kendilerine geleceği günü bekleyerek veya kendilerini daha fazla
göstermenin yolunu arayarak samimiyetten uzak bir şekilde gücü elinde
bulunduranlara yaranarak zamanlarını geçirmektedir. Bu durum toplumda adaleti,
erdemi, hukuku güçlendirmekten çok ikiyüzlülüğü, adaletsizliği, haksızlığı
güçlendiriyor. Bu da topluma zarar veriyor.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder