Devlet toplumsal
hayatta düzeni sağlayan yegane tüzel kişiliktir. Devlet ülke sınırları içinde
her şeyden sorumludur. Yetkilidir. Devlet tüzel kişilik olması nedeniyle kendi
kendine hareket etmez. Tüzel kişilikler ancak yetkilendirilmiş gerçek kişilerin
alacağı kararlar doğrultusunda hareket edebilir. Tüzel kişiliklerin işleyiş
düzenlerini belirleyen kurallar onların nasıl hareket edeceklerini belirler.
Tüzel kişilerin çalışma düzenleri ile ilgili kurallar hiyerarşik bir anlayışla
oluşturulur. Hiyerarşik yapıda üstten alta doğru bir yapı oluşturulur.
Üsttekiler alttaki işleyiş düzenine yön verme yetki ve sorumluluğuna sahiptir.
Hiyerarşik işleyiş düzeninde yetki ve sorumlulukların yerine getirilip
getirilmediğinin takip edilmesini sağlayan denetim işlevinin de kurulup
işletilmesi gerekir. Tüzel kişilikleri oluşturma yetki ve sorumluluğunda
olanların işleyiş düzenini de kendi başına hareket eder halde tutulmasını temin
etmeleri gerekir.
Devleti devlet
yapan en önemli güç yönetimdir. Yönetimin en önemli yardımcısı ise denetimdir.
Denetim olmaksızın bir devlet yönetim sisteminin olması düşünülemez. Devlet
denince mutlak surette yönetim ve denetimin varlığı zorunludur. Toplumsal
düzenin sağlanması için yönetim ve denetim etkin bir şekilde kurulmalı ve
işletilmelidir.
Ülkemizde hemen
her alanda büyük bir politikasızlık sorunu yaşanmaktadır. Politika kavramı
yönetim kavramının içinde yer alan bir anlama sahiptir. Politikasızlık, yönetim
sorunlarının en önemli göstergelerinden birisidir. Politika, herhangi bir işin
yapılış sürecinde izlenen genel yol, yöntemdir. Politikanın belirlenmiş olması
yöneticilerin davranışlarının çerçevesini oluşturur. Bu nedenle yönetmeyi
hırsla isteyen yöneticiler politikayı kendilerine bir ayak bağı gibi görürler.
Devlet yönetimi konusunda toplumun üyesi olan sıradan her bir insanın fikir
sahibi olması beklenemez. Toplumu
oluşturan her bireyin kendine özgü hayalleri, yaşam stili ve bakış açısı
vardır. Kendi hayallerini, bakış açısını ve yaşam stilini gerçekleştirenlere
karşı bir hayranlık, bir hemhal olma duygusu vardır. İktidar bu yönüyle
kişileri cezbeden bir kavramdır.
Toplum yapısı
iktidarın şekillenmesine de yansır. Nasıl bir toplum yapısı varsa ona göre bir
yönetim sistemi ve diğer toplumsal sistemler de benzer şekilde şekillenir.
Eğitim, topluma
yönelik bir hizmet alanıdır. Eğitim faaliyeti tüm yönleri ile kişisel çabaya
bağlı olarak başlanıp bitirilebilecek bir faaliyet değildir. Eğitim sürecinin
öncesi ile sonrası arasında önemli değişimler söz konusudur. Bu değişimin kendi
kendine ortaya çıkarılabilmesi mümkün değildir. Süreç öncesi bilinmeyen, yapılamayan,
eksik yapılan bir faaliyet sürecin sonunda bilinir, yapılır hale gelinmesi söz
konusudur. Eğitimde bir etkileme-etkilenme, öğrenme-öğretme süreci söz
konusudur. Bu sürecin doğru bir şekilde yönetilmesinde bilen, öğreten,
yönlendiren, rehberlik yapan bir otorite vardır. Kişinin kendi kendine bir
şeyleri öğrenmesi, yapması hele de kısa sürede veya sınırlı bir zaman içinde
yapılması mümkün değildir. Eğitim faaliyetlerinin sistemli bir işleyiş düzenine
kavuşturulması uzun tarihi bir geçmişin yaşanmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Eğitim
hizmetinin sunulmasına ilişkin görev icra etmekle görevli eğitim örgütü Milli
Eğitim Bakanlığı eğitime dair görev ve sorumluluklarını gerektiği gibi yerine
getirmediği sürece eğitim sorunlarının çözülmesi mümkün değildir. Bakanlık
eğitime dair yapılması gereken işlere dair kararları eğitim biliminin
gösterdiği ilke ve yöntemlere uygun olarak alması gerekir. Bu konularda önemli
sorunlar yaşanıyor. Gündemde bir konu olan depreme dair konuşan uzmanlar deprem
biliminden, yer biliminden söz ettiklerini herkes duymuştur. Deprem bilimi, yer
bilimi ne kadar gerçeklikse eğitim bilimi de aynı derecede bir gerçekliktir.
Deprem bilimi, yer bilimi doğa bilimleri arasında sayılırken eğitim bilimleri
sosyal/beşeri bilimler arasındadır.
Eğitim bakanlığının
eğitim bilimlerine uygun hareket edip etmediğine dair değerlendirme yaparken
sadece söylemlere, yazılanlara bakarak hareket etmek yanıltıcı olur. Toplumsal
hayatın içinde söylenenlerden çok yapılanlar gerçekliği yansıtır. Eğitim
alanında eğitim bilimine uygun karar, uygulama ve düzenlemelerin yapılıp
yapılmadığına dair değerlendirme yaparken eğitim sistemine yakından bakmak
gereği ortaya çıkmaktadır.
Milli Eğiti
Bakanı Yusuf TEKİN göreve geldiği günden beri Öğretmenler Odası Buluşmaları adı
altında toplantılar yaparak eğitim sisteminin sorunları konusunda görüş
alışverişinde bulunduğunu iddia ederek sosyal medyada paylaşımlarda
bulunmaktadır. Bu toplantılarda öğretmenleri dinleyerek eğitime dair politika
geliştirme çalışmalarında katılımcı bir anlayışla bakanlığı yönettiği imajı
oluşturmaya çalışmaktadır.
Bu toplantılara
yönelik paylaşımların altına bakıldığında mesajların büyük çoğunluğunun aile
bütünlüğü, alan değişikliği, öğretmen atama sayısının artırılması gibi
konuların ağırlık kazandığı görülüyor. Öğretmenlik mesleği eğitim sisteminde
önemli bir görev basamağı olmakla birlikte politika üretim konusunda istenen
katkıyı sunmaktan uzaktır. Öğretmenlik mesleği branşlar bazında özel alan
bilgisine yönelik çalışmaları öncelerken eğitim sistemine bütüncül bakışa sahip
olduğunu söylemek zordur. Öğretmenlik eğitiminin içeriğine bakıldığında
nitelikli bir yetiştirme düzenin olmadığı konusunda neredeyse fikir birliği
vardır denebilir. Öğretmenlik mesleği meslek öncesi yetişme döneminden çok
meslek içinde öğrenilmektedir. Eğitim sistemi öğretmenlerin özel alan bilgi
çerçevesini çok aşan bilgi birikimine ihtiyaç duyar. Milli Eğitim Bakanlığı gerçek
anlamda bir yönetişim anlayışı geliştirmek istiyorsa eğitim sisteminin işleyiş
düzenine hakim olan meslek gruplarından daha fazla yararlanmayı düşünmelidir.
Eğitim sisteminde
okul müdürlükleri, müfettişlik, şube müdürlüğü gibi alanlar eğitim sisteminde
daha köklü bakış açısına sahiptir. Buna rağmen bakan beyin bu güne kadar bu
alanlarda görev yapanlara yönelik bir fikir alışverişinde bulunma çabası içinde
olduğu görülmüş değil.
Öğretmenlik
mesleğindeki çalışan sayısı eğitim sisteminin içinde en büyük sayısal çoğunluğa
sahip gruptur. Buna rağmen bu büyük sayısal çoğunluğun eğitim sistemine
hakimiyet düzeyi oldukça düşüktür. Bakan beyin bu konudan haberdar olmadığını
söylemek istemiyorum. Bununla birlikte siyasi bir kişilik olan bakan bey büyük
bir sayısal grup olan öğretmenlere öncelik vermesi siyasal endişelerle hareket
ettiğini düşündürtüyor. Eğitim sistemi konusunda bilgi, beceri, tutum ve
anlayış düzeyi yeterince gelişmemiş gruplarla her ay görüşürken, eğitim
sisteminin en yetkin gruplarına yönelik hiçbir girişimde bulunmaması
öğretmenlere şirin görünme endişesi taşıdığını gösteriyor.
Ne yazık ki
geçmişten bu yana eğitim bakanları eğitime hep siyasal iktidarın genel
hedefleri çerçevesinde yaklaşmışlardır. Siyasal iktidarlar da en kolay
eğitimden vazgeçmeyi tercih etmişlerdir. Bu durum eğitim politikalarının
geliştirilememesinin en büyük nedenlerinden başta gelenidir. Toplumda eğitime
yeterli değer verilmeyince siyasal iktidarlar da doğal olarak toplumda tercih
edilen önceliklere değer verir hale gelmektedir. Oysa bireyler kendi kişisel
hayat süreleri içinde kişisel hedeflere odaklanırken kurumsal bakış kişilerin
hedeflerini de aşan uzun erimli hedeflere odaklanması gerekir.
Muhalifbakış |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder