15 Mart 2023 Çarşamba

Doğal Afet ve Kader Söylemi

Şanlıurfa ve Adıyaman’da yağan yoğun yağış sonucunda 13 kişi hayatını kaybetti. Tarım bakanı konuşma yaparken doğal afet olarak nitelenen bu olay sonrası dünya çapında küresel ısınma sonrası ortaya çıkan bu durumların dünyanın her yerinde görüldüğünü söylerken ölenlere rahmet, kalanlara baş sağlığı ve sabır tavsiye ediyor.

Şanlıurfa’da yaşanan selden en fazla etkilenen yerlere ilişkin televizyon görüntülerinde balıklı göl ve Abide kavşağı ile su basan hastaneden kamera görüntüleri olduğu görülüyor. Yağan yağmurlar sonrası şehirlerin sular altında kalması hemen her mevsimde görülen sıradan olaylar. Yağan yağmur suları fiziksel olarak en çukurda kalan yerlere doluyor. Abide kavşağı diye nitelenen bölgede suyun biriktiği, göllendiği yer daha önce yapılmış olan alt geçit olan bölüm. Alt geçit olarak yapılan düzenleme sonrası suyun birikeceği doğal bir çukur oluşturulmuş. Alt geçit yapılırken muhtemel yağmur suyu birikintisinin gidebileceği drenaj mutlaka yapılmıştır. Bununla birlikte hesap edilmeyen şey muhtemel yağışların yoğunluğu olduğu anlaşılıyor. Abide kavşağındaki uygulamaya bakıldığında yağan yağmuru doğal afet sonucu olarak nitelemek çok yanlış. Aynı şekilde balıklı göl mevkii de benzer şekilde doğal bir çukur alan. Bu alanın yağmur sularının doğal olarak toplanacağı yer olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Tarihi balıklı göl alanına yönelik çevre düzenlemeleri yapılırken yağmur sularının tahliyesine ilişkin bir öngörü olmadığı anlaşılıyor. Balıklı göl mevkiindeki uygulama da yine tam olarak doğal afet tanımına girmiyor. Yaşananlar şehirleşme anlayışından kaynaklanan doğal olmayan, insan eliyle ortaya çıkarılan sorunlardan kaynaklanıyor. İnsan eliyle şehirler beton yığınları haline getirilince her doğal olay sonrası kayıplar yaşanıyor. Şanlıurfa ve Adıyaman’da sel sularına maruz kalan yerler genelde alt geçit türü yapay alanlar olduğu görülüyor. Bu durum doğal bir olaydan çok insan eliyle yapılan çukur yerlerin suyla dolmasından kaynaklandığını gösteriyor. Şanlıurfa ili şehir olarak sel felaketine uğramaya çok da uygun bir coğrafyada değil. Coğrafi olarak sel sularının doğal olarak birikeceği alanlar yok. Şehir merkezinde planlı bir yerleşim yapılmış olsa derelerden ve kanallardan suyun kolayca tahliyesi mümkün. İlin pek çok yerinde devasa sulama kanalları var. Harran ovasının her tarafını kuşatan bu sulama kanalları sayesinde sular kolayca tahliye edilebilir. Fakat şehirdeki gelişigüzel yapılaşmadan dolayı yağmur suları kendine gidebilecek doğal yollara ulaşamıyor. Neresi uygun ise orada biriken sular böylesi felaketlere ve kayıplara neden oluyor.

Yağan yağmur sularının yol açtığı sel felaketleri sadece Şanlıurfa ve Adıyaman’la sınırlı değil. Her yıl Trakya’da Meriç nehrinde yaşanan taşkınlar Edirne ve çevresinde sel felaketlerine neden oluyor. Hatay’da Asi nehrinin taşkınları çevresine zarar veriyor. Anadolu’nun pek çok köyünde ve diğer coğrafyasında selin sebep olduğu yıkımlarla karşılaşılıyor. Deniz kenarlarında yerleşim birimleri sürekli yağan yağmur sularının denize ulaşamamasından dolayı sel sularının yollara, evlere dolduğu görülür. Denize akması gereken sular yapılan binalar, kaldırımlar ve düzenlemeler nedeniyle çukur yerlerde hapsolmakta ve sele neden olmaktadır. Karadeniz’de her yıl dere yataklarındaki yapılaşmalardan kaynaklanan sel felaketi haberleriyle karşılaşılıyor.

Ülke coğrafyasında akarsuların çevresine yönelik düzenlemelerin yapılmaması nedeniyle ortaya çıkan her doğal yağış felakete sebep olmaktadır. Şehirlerdeki plansız yapılaşma yine aynı şekilde felaketlere yol açıyor. Ülkemizde yaşanan bu olayların doğal bir afet olduğunu iddia etmek çok da gerçekçi bir açıklama değil. Dere yatakları, insan eliyle yapılmış geçitler insanlara mezar olmaya devam ediyor.

Yine ülkemizde yaşanan deprem felaketi sonrasındaki durum da sel felaketinde yaşanandan farklı değil. Şehirlerdeki kuralsız yapılaşma sonucunda ortaya çıkan düzensizlikler doğal bir olay olan depremin felakete dönüşmesine neden oluyor. Deprem öldürmez, bina öldürür gerçeğini kader olarak niteleyerek toplumdaki hastalıklı anlayışların devam etmesine neden olmak bu ülkeye fayda değil zarar getirmektedir.

Devlet olmanın gereği olarak konulmuş kuralların hayata geçmesi için gereken işleyiş düzenini kurmamak büyük bir yönetim zafiyetidir. Denetim faaliyeti devlet olmanın en temel işlevi olduğu halde ülkede denetimsizliğin ayyuka çıkması yönetim adına büyük zafiyettir. Yaşanan her felaketin altında bu yönetim ve denetim alanında var olan zafiyetler yatmaktadır. Devlet olmanın gereği olan kurumların kağıt üzerinde var olması, fiziksel olarak binalarının ve levhalarının olması yeterli değildir. Bunların işlevsel hale getirilmesi gerekir.

Tarihte Osmanlı Devletinin son dönemlerinde Avrupalı devletler tarafından hasta adam nitelemesinden söz edildiğini herkes duymuştur. Hasta adam Osmanlı devleti sonuçta yıkılarak yerini Cumhuriyete bırakmış olabilir. Aslında tüzel kişilik olan devletlerin ölmesi, hasta olması söz konusu değildir. Hasta olan insanlar ve toplumlardır. Osmanlı döneminde var olan toplumsal hastalıklar devleti yönetenler tarafından gerektiği gibi çözüme kavuşturulamamıştır. Cumhuriyetle birlikte yeni bir siyasal rejim kurulmuş da olsa toplumda geçmişten beri var olan hastalıklar ortadan kalkmamıştır. Toplumsal hastalıklar ancak yönetim sistemlerinin etkin işletilmesi ile sona erdirilir. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yeni bir sistem, devlet, toplum yaratılması ideali ile başlanmış olmakla birlikte yönetim sistemi gerektiği gibi işletilememiştir. Osmanlı döneminde var olan sorunlar aynen yeni rejimde de devam ettirilmiştir. Mevcut iktidar Cumhuriyet tarihi boyunca hastalıklı yönetim anlayışının yarattığı sorunları ortadan kaldırmak yerine kendine yarar sağlayan bir yönetim anlayışı kurmayı tercih etmiştir. Bu tercih belli kişilere menfaat ve yarar sağlamış gibi görünse dahi toplumun geneline menfaat ve yarar sağlayamamıştır. Sonuçta hastalıklı anlayışın zararları bugün deprem, sel felaketi, ekonomik, toplumsal, siyasal, eğitsel sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Şehirleşmenin bilimsel temellerine dikkat edilmediğinde sel felaketleri yaşanıyor. Depremle ilgili bilimsel temellere dikkat edilmediğinde deprem felaketleri yaşanıyor. Eğitim biliminin temellerine dikkat edilmediğinde eğitsel sorunlar, ekonomi biliminin temellerine uymama ekonomik sorunlara yol açıyor. Kısaca hasta adamlıktan halen kurtulamamış bir devlet ve toplum halinde varlığımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Yaşanan felaketler toplumu ve devleti terbiye etmeye devam ediyor. Bu anlayışla devam ettikçe de terbiye süreci biteceğe benzemiyor.

Kutsal kitapta insana aklını kullanması sık sık tavsiye edilir. Dünya hayatı diye nitelenen yaşamda var olan her tür doğal olaylar herkese aynı şekilde etki ediyor. Aklını kullananlar gelişmiş ülke konumunda insanlarına refahı sunarken bizdeki gibi aklı geri plana atanların payına sel, deprem ve toplumsal felaketler, acılar, sıkıntılar düşüyor. Bunu kader diye nitelemek dini de bilmemek ve doğru anlamamak anlamına gelir.

     

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...