Milli Eğitim Bakanı Mahmut ÖZER eğitimde
niteliği her vatandaş için sağlayacaklarını iddia ediyor. Eğitimde nitelik
konusu her zaman gündemde olan bir konu olmakla birlikte halen bu konuda yeterli
bir adım atılabilmiş değil. Milli eğitim bakanı siyasi bir figür olarak
temsilcisi olduğu bakanlığın çalışma alanına yeterince hakim olduğu söylenemez.
Eğitim geçmişi bu alana hakim olacak bir durumda değil. Dolayısıyla bakanlığın
teknokratları kendisine neyi sunuyorsa onu dillendirmekten öte bir şey
yapmıyor. Teknokratlar ise siyasal iradenin hedeflerine uygun veri üretme
dışında bir şey yapmaya cesaret edemiyorlar. Bu durum yönetim kültürümüzün
ortaya çıkardığı bir sonuçtan doğuyor. Yönetim kültüründe işleyiş düzeni emir
komuta, amir memur anlayışı ile yürütülüyor. Yönetim kültürümüzde yönetici
yönetme yetkisini kimseyle paylaşılmaması gereken bir özel alanmış gibi görüp
kullanıyor. Yönetici her şeyin en iyisini ben bilirim anlayışında hareket
ediyor. Böyle bir işleyiş düzeninde verilecek kararlara ilişkin tartışma, fikir
alış verişinde bulunma, soru sorma, hele de eleştiride bulunma gibi davranışlar
hiçbir zaman hoş görülmüyor. Yönetici bu anlayışla kendi etrafındaki kadroyu
oluşturuyor. Yönetime yakın olmanın getirdiği imkanlardan uzak kalmama arzusu
yönetim kadrosundaki kişileri de yöneticinin her yaptığını onaylama, övme ve
yöneticinin istediği türde bilgi ve veri üretme davranışının doğmasına neden
oluyor.
Eğitimde bakanlık nitelikli okullar ve
diğerleri ayrımı yaparak aslında en başta niteliksizliği kabul etmiş oluyor.
Nitelikli denilen okullar toplam okulların içinde küçük bir kısmını
oluşturuyor. Tüm okulların nitelikli olarak kabul edilmesi mümkün değil.
Nitelikli okullar sınavla öğrenci alarak bir yönüyle kalburüstündeki küçük bir
azınlığa güya nitelikli eğitim verdiğini zannediyor. Oysa sınavla girilen
okullarda nitelikli eğitim verilmiyor. Tersine sınavla belirli bir seviyenin
üzerindeki öğrenciler bir araya toplanarak bir yönüyle sınıfsal bir ayrım
oluşturulmuş oluyor. Bu öğrencilere verilen eğitimin müfredatı ile diğer
okullara verilen müfredat arasında hiçbir fark yok. Tüm okullar için tek
müfredat uygulanırken daha üst düzey becerilere sahip öğrenciler bir araya
toplanarak seviye okulları oluşturulmuş oluyor. Nitelikli diye nitelenen
okullar ortaöğretim düzeyinde yer alıyor. Okul öncesi, ilkokul ve ortaokul
düzeyinde nitelik diye bir kavram ve endişeden söz eden yok. Üniversite
düzeyine bakan ise hiç yok. Okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve üniversite düzeyi
eğitim kademeleri arasında ihmal edilmiş durumda. Ortaöğretimde ise yüzde on civarındaki
bir okul için nitelikli okul kategorisi söz konusu olduğuna göre aslında toplam
eğitim düzenimiz içinde yüzde doksanlık kısım için nitelik kavramının sözü dahi
edilmiyor.
Eğitimde nitelik kavramından söz edilebilmesi
için mutlak surette verili bir değerlendirme yapılması gerekiyor. Milli eğitim
bakanı zaman zaman topluma yönelik yaptığı konuşmalarında eğitimde ölçme
değerlendirmenin önemine değindiği halde eğitimde ölçme değerlendirme kavramına
da gerektiği gibi yer verilmediği kolayca görülmektedir. Mevzuat ve program
çerçevesinde ölçme değerlendirme olgusu söz konusu olmakla birlikte bu olgunun
hayata geçtiğini söylemek güç. Mevzuat, ölçme değerlendirmenin genel
çerçevesini belirliyor. Müfredat programı her ders bazında program hazırlama
mantığı çerçevesinde müfredatın içine yerleştirilir.
Dersler ve sınıflar bazında mevzuat ve
müfredat içerisinde yerleştirilmiş/belirlenmiş ölçme değerlendirme sürecinin
etkin bir şekilde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususuna ilişkin
herkesle paylaşılan bir veri de yok.
Milli Eğitim Bakanlığı ölçme değerlendirmeye
önem verildiğini söylerken bunu sadece söylem düzeyinde bırakıyor. Sistemin içinde
yöneticilere geri dönüt veren etkin bir denetim sistemi de olmadığı için
işleyişle söylenen arasında gerçek anlamda bir değerlendirme de yapılamıyor.
Eğitim sisteminin işleyiş düzenine ilişkin
herkese fikir veren bir yıllık değerlendirme verisi hemen hiç paylaşılmıyor. Eğitim
düzeni başta toplumdaki hemen her alanda var olan işleyiş düzenine ideolojik
bir bakış açısı var. Bu ideolojik gözlükler her alanda kullanılıyor.
Eğitime dair değerlendirme görevi bürokratik
görev tanımı sınırlarını aşıp da topluma mal olamıyor. Bu bürokratik görev
bakanlık tarafından kimseyle paylaşılmak istenmiyor. Bununla birlikte bu
görevin bakanlık tarafından gerektiği gibi yapıldığına dair bir paylaşım da
yok. Bu görevi kendi üzerine almış bakanlığın her yıl bu konularda yapılan
çalışmalara kamuoyu ile paylaşılması gerekir. Bu yolla toplum, eğitim düzenine
ilişkin fikir sahibi olabilir. Milli Eğitim Bakanlığı bu görevi ne derece
yapıyor sorusunu cevaplamıyor. Aslında kamu hizmeti konusundaki hemen tüm
alanlarda cevapsız sorularla karşı karşıya geliniyor.
Toplumda kimse soru sormaya ihtiyaç duymuyor.
Sorulan sorulara da sırf cevap vermiş olmak için veriliyor. Bu durum
toplumumuzun duyarsızlığı kadar toplumu bilgilendirme gereği duyulmamasının da
sonucu. Toplum cevaplanmayacağını bildiği için soru sormayı da bir alışkanlık
olarak geliştirememiş durumda. Bu da toplumsal duyarsızlık olarak ortaya
çıkıyor. Toplum adına basının bu konuları dile getirmesi gerekirken basın da
gerçek işlevini yerine getirmekten çok uzak noktalarda/alanlarda faaliyet
yürütüyor.
Toplumda hesap sorma kültürü gelişmemiş
durumda. Okullar, sınıflar, dersler bazında başarı göstergeleri hazırlanıp paylaşılmalı.
İlkokul, ortaokul ve dersler bazında başarı göstergeleri sadece öğretmenlerce
verilen notlara dayanıyor. Bu notlar ise gerçekliği yansıtmıyor. Dersler
bazında başarı göstergesini belirlemek yerine sınıflar düzeyinde başarı
göstergeleri geliştirilebilir. Bu başarı göstergeleri aracılığıyla okullar ve
sınıflar düzeyinde başarı durumları ortaya konabilirse etkin bir ölçme
değerlendirmeden söz edilebilir. Merkezi sınavları bu kategoride kullanmak
doğru değil. Kaldı ki merkezi sınavlar sadece ortaöğretimin başında ve sonunda
uygulanıyor. Oysa eğitim ortaöğretimden ibaret bir kademe değil. Ortaöğretim
düzeyinde yapılan değerlendirmeler çok çok gecikmiş faaliyetlerdir.
Etkin bir ölçme değerlendirme sistemi dahi
kurulamamış iken eğitimde nitelikten söz etmek eğitime bilimsel bakış açısının
halen sıfırın altında seviyelerde olduğunu söylemek haksız bir değerlendirme
olmayacaktır. Bilimsel yani akıl temeline oturmayan bir faaliyetin olumlu
sonuçlar vermesini beklemek ise hayatın ve dünyanın gerçeklerine uymayacaktır.
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçların alınabilmesi mümkün değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder