8 Eylül 2022 Perşembe

Eğitimde Nitelik Söylemi

Milli Eğitim Bakanı Mahmut ÖZER eğitimde niteliği her vatandaş için sağlayacaklarını iddia ediyor. Eğitimde nitelik konusu her zaman gündemde olan bir konu olmakla birlikte halen bu konuda yeterli bir adım atılabilmiş değil. Milli eğitim bakanı siyasi bir figür olarak temsilcisi olduğu bakanlığın çalışma alanına yeterince hakim olduğu söylenemez. Eğitim geçmişi bu alana hakim olacak bir durumda değil. Dolayısıyla bakanlığın teknokratları kendisine neyi sunuyorsa onu dillendirmekten öte bir şey yapmıyor. Teknokratlar ise siyasal iradenin hedeflerine uygun veri üretme dışında bir şey yapmaya cesaret edemiyorlar. Bu durum yönetim kültürümüzün ortaya çıkardığı bir sonuçtan doğuyor. Yönetim kültüründe işleyiş düzeni emir komuta, amir memur anlayışı ile yürütülüyor. Yönetim kültürümüzde yönetici yönetme yetkisini kimseyle paylaşılmaması gereken bir özel alanmış gibi görüp kullanıyor. Yönetici her şeyin en iyisini ben bilirim anlayışında hareket ediyor. Böyle bir işleyiş düzeninde verilecek kararlara ilişkin tartışma, fikir alış verişinde bulunma, soru sorma, hele de eleştiride bulunma gibi davranışlar hiçbir zaman hoş görülmüyor. Yönetici bu anlayışla kendi etrafındaki kadroyu oluşturuyor. Yönetime yakın olmanın getirdiği imkanlardan uzak kalmama arzusu yönetim kadrosundaki kişileri de yöneticinin her yaptığını onaylama, övme ve yöneticinin istediği türde bilgi ve veri üretme davranışının doğmasına neden oluyor.

Eğitimde bakanlık nitelikli okullar ve diğerleri ayrımı yaparak aslında en başta niteliksizliği kabul etmiş oluyor. Nitelikli denilen okullar toplam okulların içinde küçük bir kısmını oluşturuyor. Tüm okulların nitelikli olarak kabul edilmesi mümkün değil. Nitelikli okullar sınavla öğrenci alarak bir yönüyle kalburüstündeki küçük bir azınlığa güya nitelikli eğitim verdiğini zannediyor. Oysa sınavla girilen okullarda nitelikli eğitim verilmiyor. Tersine sınavla belirli bir seviyenin üzerindeki öğrenciler bir araya toplanarak bir yönüyle sınıfsal bir ayrım oluşturulmuş oluyor. Bu öğrencilere verilen eğitimin müfredatı ile diğer okullara verilen müfredat arasında hiçbir fark yok. Tüm okullar için tek müfredat uygulanırken daha üst düzey becerilere sahip öğrenciler bir araya toplanarak seviye okulları oluşturulmuş oluyor. Nitelikli diye nitelenen okullar ortaöğretim düzeyinde yer alıyor. Okul öncesi, ilkokul ve ortaokul düzeyinde nitelik diye bir kavram ve endişeden söz eden yok. Üniversite düzeyine bakan ise hiç yok. Okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve üniversite düzeyi eğitim kademeleri arasında ihmal edilmiş durumda. Ortaöğretimde ise yüzde on civarındaki bir okul için nitelikli okul kategorisi söz konusu olduğuna göre aslında toplam eğitim düzenimiz içinde yüzde doksanlık kısım için nitelik kavramının sözü dahi edilmiyor.

Eğitimde nitelik kavramından söz edilebilmesi için mutlak surette verili bir değerlendirme yapılması gerekiyor. Milli eğitim bakanı zaman zaman topluma yönelik yaptığı konuşmalarında eğitimde ölçme değerlendirmenin önemine değindiği halde eğitimde ölçme değerlendirme kavramına da gerektiği gibi yer verilmediği kolayca görülmektedir. Mevzuat ve program çerçevesinde ölçme değerlendirme olgusu söz konusu olmakla birlikte bu olgunun hayata geçtiğini söylemek güç. Mevzuat, ölçme değerlendirmenin genel çerçevesini belirliyor. Müfredat programı her ders bazında program hazırlama mantığı çerçevesinde müfredatın içine yerleştirilir.

Dersler ve sınıflar bazında mevzuat ve müfredat içerisinde yerleştirilmiş/belirlenmiş ölçme değerlendirme sürecinin etkin bir şekilde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususuna ilişkin herkesle paylaşılan bir veri de yok.

Milli Eğitim Bakanlığı ölçme değerlendirmeye önem verildiğini söylerken bunu sadece söylem düzeyinde bırakıyor. Sistemin içinde yöneticilere geri dönüt veren etkin bir denetim sistemi de olmadığı için işleyişle söylenen arasında gerçek anlamda bir değerlendirme de yapılamıyor.

Eğitim sisteminin işleyiş düzenine ilişkin herkese fikir veren bir yıllık değerlendirme verisi hemen hiç paylaşılmıyor. Eğitim düzeni başta toplumdaki hemen her alanda var olan işleyiş düzenine ideolojik bir bakış açısı var. Bu ideolojik gözlükler her alanda kullanılıyor.

Eğitime dair değerlendirme görevi bürokratik görev tanımı sınırlarını aşıp da topluma mal olamıyor. Bu bürokratik görev bakanlık tarafından kimseyle paylaşılmak istenmiyor. Bununla birlikte bu görevin bakanlık tarafından gerektiği gibi yapıldığına dair bir paylaşım da yok. Bu görevi kendi üzerine almış bakanlığın her yıl bu konularda yapılan çalışmalara kamuoyu ile paylaşılması gerekir. Bu yolla toplum, eğitim düzenine ilişkin fikir sahibi olabilir. Milli Eğitim Bakanlığı bu görevi ne derece yapıyor sorusunu cevaplamıyor. Aslında kamu hizmeti konusundaki hemen tüm alanlarda cevapsız sorularla karşı karşıya geliniyor.

Toplumda kimse soru sormaya ihtiyaç duymuyor. Sorulan sorulara da sırf cevap vermiş olmak için veriliyor. Bu durum toplumumuzun duyarsızlığı kadar toplumu bilgilendirme gereği duyulmamasının da sonucu. Toplum cevaplanmayacağını bildiği için soru sormayı da bir alışkanlık olarak geliştirememiş durumda. Bu da toplumsal duyarsızlık olarak ortaya çıkıyor. Toplum adına basının bu konuları dile getirmesi gerekirken basın da gerçek işlevini yerine getirmekten çok uzak noktalarda/alanlarda faaliyet yürütüyor.

Toplumda hesap sorma kültürü gelişmemiş durumda. Okullar, sınıflar, dersler bazında başarı göstergeleri hazırlanıp paylaşılmalı. İlkokul, ortaokul ve dersler bazında başarı göstergeleri sadece öğretmenlerce verilen notlara dayanıyor. Bu notlar ise gerçekliği yansıtmıyor. Dersler bazında başarı göstergesini belirlemek yerine sınıflar düzeyinde başarı göstergeleri geliştirilebilir. Bu başarı göstergeleri aracılığıyla okullar ve sınıflar düzeyinde başarı durumları ortaya konabilirse etkin bir ölçme değerlendirmeden söz edilebilir. Merkezi sınavları bu kategoride kullanmak doğru değil. Kaldı ki merkezi sınavlar sadece ortaöğretimin başında ve sonunda uygulanıyor. Oysa eğitim ortaöğretimden ibaret bir kademe değil. Ortaöğretim düzeyinde yapılan değerlendirmeler çok çok gecikmiş faaliyetlerdir.

Etkin bir ölçme değerlendirme sistemi dahi kurulamamış iken eğitimde nitelikten söz etmek eğitime bilimsel bakış açısının halen sıfırın altında seviyelerde olduğunu söylemek haksız bir değerlendirme olmayacaktır. Bilimsel yani akıl temeline oturmayan bir faaliyetin olumlu sonuçlar vermesini beklemek ise hayatın ve dünyanın gerçeklerine uymayacaktır. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçların alınabilmesi mümkün değildir.

                                                  Muhalifbakış                                                                                                                         izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...