23 Şubat 2022 Çarşamba

Seçimlere Doğru Yabancı Nüfus Politikasızlığı!


            İçişleri Bakanlığı, Türkiye nüfusunun demografik yapısının bozulmaması için "mekânsal yoğunlaşma ile mücadele programını" hayata geçirmiş. Buna göre ülke çapında sığınmacı nüfusun bulunduğu mahallelerde %25’lik oranı geçmemesi konusunda bir karar alınmış. Bu konuda yeni düzenlemeler getiriliyormuş. Ülke nüfusunun yapısı konusundaki plansızlık, programsızlık, gelişigüzellik sona erecek mi sorusu akla geliyor ancak bunun çok da mümkün olacağını sanmıyorum. Hemen hiçbir konuda gerçek anlamda bir devlet geleneği oluşturulabilmiş değil. Ülke hala çağdaş bir devlet olamadı. Geçmişten gelen olumsuz adetler, gelenekler halen yönetim kültürümüzde güçlü bir şekilde yaşıyor.

Çağdaş devletlerin özellikleri ile ilgili akademik çalışmalar mutlaka vardır. Bununla birlikte hangi ülkenin çağdaş hangi ülkenin çağdışı olduğunu belirleyen tek bir kriter bulmak zor. Uluslararası kuruluşların kendilerince geliştirdikleri kriterlere göre ülkeler gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmemiş gibi kategorilere ayrıldığı görülüyor. Gelişmiş ülkeler genel olarak çağdaş devletler diye nitelenebilir. Bu tür ülkelerin özelliklerine bakınca ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik, hukuki, siyasal ve çevresel olarak toplumların iyi yaşama şartlarına sahip olduğu görülür. Gelişmişlik itibariyle sorunlu olan ülkelerde ise ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik, hukuki ve siyasal sorunların yoğun olduğu görülmektedir. Bizim ülkemiz bu kategorik gruplamada gelişmekte olan ülkelerin içinde bulunduğu kabul ediliyor. Ülkemizde hemen her alanda önemli sorunların varlığı iç ve dış otoriteler tarafından sürekli dile getirilmektedir. Siyasi iktidar bu değerlendirmeleri açık bir şekilde kabul etmemekle birlikte en azından sorunların varlığını kabul etmek zorunda kalmaktadır.

Ekonomik sorunlara yönelik göstergeler her akşam televizyonlardaki tartışma programlarında dile getiriliyor. Yüksek enflasyon, paranın değersizliği, yüksek dolaylı vergiler, ekonomide var olan yapısal ve sistemsel sorunlar, işsizlik oranlarının yüksekliği, dış bağımlılık alanlarının çokluğu, iç üretimdeki verimsizlik, tarım ve hayvancılıkta yaşanan plansızlıklar, günlük hayatın pahalılığına karşın gelirlerdeki düşüklük, kayıt dışı ekonomi, haksız vergi uygulamaları, sürekli uygulanan vergi afları, kişi başı düşen gelirin düşüklüğü, makro ve mikro düzeydeki ekonomik sorunların başlıcaları olarak herkes tarafından kabul ediliyor.  

Sosyal sorunlar başlığında dile getirilebilecek sorunlar da yine aynı şekilde ekonomik sorunlarla atbaşı gidiyor denebilir. Zengin-fakir arasındaki uçurum, ülkede yaşayan farklı sınıflar arasındaki uyumda yaşanan sorunlar, düzensiz iç göç, şehirlerde görülen düzensiz şehirleşme, Türk-Kürt sorunu, roman vatandaşlara yönelik toplumda var olan sorunlu bakış, eğitim sistemindeki sorunların devasa boyutları tümüyle sosyal ve ekonomik sorunlarla iç içe geçmiş durumda. Nüfus artış hızına yönelik gidişat, evlenme-boşanma oranları, televizyonlara yansıyan haber konuları, televizyon programlarının niteliğine dair dile getirilen eleştiriler hep sosyal sorunlar başlığı altında ele alınabilir.

Teknoloji alanında ekonomik gelişmişlik sorunların niteliğini de doğrudan etkiliyor. Ülkemiz teknolojik olarak dünyadaki gelişmeleri son tüketici düzeyinde takip etmeye çalışıyor. Ekonomik imkanı olan sınıflar dünyadaki gelişmelere göre gelişen teknolojiye kolayca ulaşabiliyor. Teknolojik olarak tüketici bir toplum yapımız var. Yeni teknolojiler geliştirmek yerine geliştirilmiş teknolojileri tüketmekle yetiniyoruz. Bu durum ülkemizi gelişmiş ülke kategorisine katılmasını engelliyor. Teknoloji üretimi yerine üretilen teknolojiyi kullanma sadece tercihle ilgili değil. İmkan ve alt yapının geliştirilememiş olması teknoloji üreticisi haline gelmenin önündeki önemli engellerden.

Hukuki alanda yaşanan sorunlar denilince akla ülke çapında geçerli ve kullanılır bir hukuk sisteminin varlık veya yokluğunu akla getiriyor. Ülkemizde önemli güvenlik sorunlarının olduğu kesin. Hukuk kurallarının etkin bir şekilde hayata geçtiğini söylemek de yine zor. Yargı sisteminin içinde bulunduğu sorunlar hukuk alanındaki sorunları da gösteriyor. Yargı sistemine güven toplum nezdinde oldukça düşük. Herkes mahkemelere düşenin Allah yardımcısı olsun anlayışında. Yıllar yılı bitmeyen mahkemelerdeki işlemler zaman aşımına uğruyor. Mahkemelerle yüz yüze gelip de gerçek anlamda adalet duygusunun tatmin edildiğini söyleyen kişi yok denecek kadar az. Hukuk kuralları güçlülere hizmet ediyor anlayışı genel kabul görmüş bir kanaat. Kural ve kaidelerin sorunsuz ve uzun süre uygulanabildiğini söylemek imkansız. Kişilere ve duruma göre uygulanan hukuk kuralları sürekli ve hızlıca değişiyor. Kuralları yapan yasama makamlarında yer alanlar kendi iradeleri ile veya millet yararını gözeterek hareket etmek yerine kendilerini bu makamlara getiren kişilerin iradesine teslim olmuş durumdalar. Kural ve kaideler gücü eline geçirenlerin iradesine göre eğilip bükülüyor. Suç ve suçluluk kavramı tarafsız yargı organlarınca kullanılan kavramlar olmaktan uzaklaşmış durumda. Siyasal aktörlerin istek ve arzularına göre hareket eden bir yargı sisteminin varlığından şikayet etmeyenler sadece bu sistemden yararlananlar. Sistemi kendi yararına işletenler işleyişe söz söyletmiyor.

Çevresel sorunlar başlığı altında çarpık şehirleşme, kirlilik, trafik, ulaşım ve göç gibi sorunlar sayılabilir. Bu alanda ülke adeta dünya şampiyonluğuna oynuyor. Marmara’daki müsilaj sorunu, şehirlerin içinden akan dere ve nehirlerdeki kimyasal atıklar, ranta dayalı yapılaşma, en üst siyasal figürlerin itirafları arasına girmiş şehirlere ihanet uygulamaları, İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi şehirlerin içinde bulunduğu pek çok sorunlar bu alanda fazla söze yer bırakmıyor.

Sorunları ekonomik, sosyal, siyasal ve benzeri isimlerle nitelendirmek kategorik bir sınıflama kolaylığı sağlamakla birlikte hepsi birbiri ile ilişkili bulunuyor. Bu tür sorunları tek tek sayabilmek kolay olmadığı gibi tek bir yazının sınırları içine de sığmayacaktır. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde ülkemiz tam bir geri kalmışlık örneği olarak ortaya çıkıyor. Şimdi ülkeyi yönettiğini iddia eden irade yabancı nüfusunun aldığı şekle dair bir düzenleme yapacağını söylüyor. Suriye sorunu 2011 yılında ortaya çıktı. Suriyeliler on yılı aşan bir süredir ülkenin her tarafına ellerini kollarını sallaya sallaya dağılmış durumdalar. Beş milyonu aşmış Suriyeli nüfusunu şimdi hangi kural ve kaide ile düzen altına alabileceklerini sanıyorlar anlamak mümkün değil. Kendi insanının kaydını dahi tutamayan bir işleyiş sisteminde ülkenin her yerine dağılmış Suriyelilerin peşine düşerek etkin bir sonuç alınabileceğini iddia etmek için ülke gerçeklerine gözlerini kapamak gerekiyor. On yılı aşan bir zamandır ülkenin okullarında dahi Suriyelilerin gettolaşmasını engellemek, onları bu ülkenin kültürüne, kuralına uygun bir yaşama şekli alışkanlığı kazandırma endişesi taşımayan bir anlayışın şimdi söylediklerine inanabilmek çok zor görünüyor. Suriyelilere yönelik on altı ilde önlemler alınacağı iddia ediliyor. İstanbul-Fatih, Bursa-Çarşamba, Konya-Şemsi Tebrizi, İzmir-Basmane gibi daha pek çok şehirlerdeki Suriyeli nüfusunun yoğunlaştığı yerlerde belki Türk nüfus nüfusun yüzde yirmibeşi oranında kalmıştır. Kilis, Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep, Adana gibi illeri düşünmek istemiyorum. Savaşta yaşanabilecek zulümlerden kaçarak ülkemize gelen Suriyeliler zaman içinde bu ülkenin parçası haline geldiler. Bayramlarda bayramlaşma için kendi ülkesine gidip sonra Türkiye’ye dönüş yapan Suriyeliler için bu güne kadar bir politika üretmeyi düşünmeyen ülke yöneticilerinin bugün politika üretmeyi akıl etmelerini anlamak zor. Başta Almanya olmak üzere gelişmiş Avrupa bu konuda bize yeterince örnek olamadı. Gelen yabancılara bayram için ülkene gidebiliyorsan artık senin sığınmaya ihtiyacın kalmamıştır diyerek kapılarını yabancılara kapatan bir ülke gerçek anlamda yabancı sığınmacı politikasına sahiptir denebilir. Yeni programla yapılmak istenen yaklaşan seçimler nedeniyle ülke çapında Suriyelilere karşı toplumda var olan olumsuz duygu ve düşüncelerin yönetilmeye çalışılmasından başka bir şey değil.

Ülkeyi yönetenler ülkenin gelişmiş, çağdaş bir ülke yapacaklarını iddia ediyorlarsa öncelikle yaşanan yönetim sorunlarına odaklanması gerekiyor. Yönetim sorunları çözülmeden bu ülkede hiçbir sorun çözülemez. Yönetim sorununun çözülebilmesi ise önce yönetim anlayışının değiştirilmesi ile başlar. Oysa mevcut yönetim anlayışının yakın zamanda değişeceğini iddia etmek ülke gerçeklerine uymuyor. Yirmi yılı aşan iktidar tecrübesinin bu saatten sonra yönetim anlayışını değiştirebileceğini söylemek için çok geç kalınmıştır. Şu andan itibaren yönetim anlayışın değiştirilebileceğini ve bundan sonuç alınabileceğini iddia etmek hayatın geriye doğru işlemesi kadar imkansız bir durum. Mevcut yönetim iktidara geldiği andan itibaren o güne kadar oluşmuş yönetim kültürünü değiştirmek yerine kendine hizmet eden bir yapıya dönüştürmeyi tercih etti. Yönetimdekilerle işbirliği içinde oluşturulan yapı menfaat gruplarından oluşan çevreler oluşturdu. Bu menfaat grupları yönetenlerle işbirliği içinde kendilerine hizmet eden bir işleyiş düzeni kurdular. Yönetim anlayışının değişmesi demek bu işleyiş düzenini, menfaat gruplarını, işbirliği içinde işleyen sistemi bozmayı gerektirir. Buna hiç kimse gönüllü bir şekilde rıza göstermez. Bu anlayışın yirmi yıla yakın zaman içinde oluşturduğu bu işleyiş düzeninin kolaylıkla değişeceğini düşünmek dünya gerçeklerine uymamaktadır.

Mevcut işleyişin değişmesi için köklü siyasal, ekonomik, bürokratik, sosyal düzenlemelerin, yapılanmaların oluşturulması gerekir. Bu ise mevcut iktidar ve destekçileri tarafından yapılamaz. Yepyeni bir ekip, anlayış, bakış açısı ve işleyiş düzenine ihtiyaç bulunmaktadır. Toplumun bu yeniliği ortaya çıkarabilmesi kısa sürede mümkün görünmüyor. Yaşanan ekonomik, sosyal, siyasal, bürokratik sorunlar toplumu bu yeniliğe zorlayabilir. O zamana kadar sorunlarla terbiye edilmeye devam edeceğiz.

 

                                         Muhalifbakış

                                     izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

21 Şubat 2022 Pazartesi

Öğretmenlik Meslek Kanunu Üzerine

Eğitim ve kültür konusunda yeterince başarılı olamadık itirafını dile getiren iktidar kanuni düzenlemelerle başarıya ulaşmaya çalışıyor. En son Öğretmenlik Meslek Kanunu yürürlüğe girdi. Kanunun hazırlanması, mecliste görüşülmesi, kabul edilmesi iktidar ve destekçisi ittifak bileşenlerinin gayreti ile toplumda fazla gündeme gelmeden istendiği şekliyle tamamlandı. Toplum nezdinde tartışılmadan yapılan yasal düzenlemeler ne kadar hayatın içinde yaşanan sorunlara çözüm olacak zamanla görülecek. Bununla birlikte ortaya çıkan esere bakarak da bir takım değerlendirmeler yapılabilir. Kanunun yapılacağına dair söylemler uzun zamandır dile getiriliyordu. Bu söylemler toplumda büyük beklentiler oluşturmuştu. Ortaya çıkan eser toplumda büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Adı öğretmenlik mesleği olmakla birlikte öğretmenlik mesleğine dair küçük bir bölümü konu alan bir kanuni düzenlemenin fazla bir etkisinin olacağını düşünmek abesle iştigalden öte bir anlam taşımıyor. On iki maddelik kanun metninde öğretmenliğe dair dört madde mesleğe dair açıklama ve düzenlemeler getirirken diğer sekiz madde rutin yasal metinlerde olan amaç, kapsam, yürürlük ve yürütme gibi başlıkları taşıyor. Dört madde ise adaylık, meslekte kariyer basamakları kavramları dışında diğer yasal düzenlemelerdeki kavramların tekrarından başka yeni bir şey içermiyor. Adaylıkla ilgili hükümler geçmişte başka düzenlemelerde yer almıştı. Mesleki kariyer basamakları da aslında geçmişte gelişi güzel bir şekilde hazırlanmıştı. İtirazlar sonrası ortaya çıkan hukuki boşluklar bu yasal düzenleme ile giderilmeye çalışılmış gibi görünüyor. Aslında meslek kanunu gibi önemli bir düzenleme geliyor imajı altında içi boş bir kanun doğmuş oldu. Bu düzenlemenin eğitim sistemindeki hemen hiçbir soruna çözüm üretmeyeceğini söylemek kehanet olmayacaktır.

Yıllar yılı bakanlık tarafından yapılan çalışmalarla ortaya konulmuş olan genel ve özel öğretmenlik yeterliklerine ilişkin hiçbir atıf yok. Devlet memurları kanununda geçen haklar, yasaklar, sorumluluklar, izinler, sosyal ve mali haklar, disipline yönelik düzenlemeler, mesleğin gereği olan nitelikler yanında mesleğe yakışmayan davranışlara yönelik düzenleyici ilkeler, eğitim kademelerine ilişkin farklılıklar, geçişler, emeklilik, meslekten çıkarılma, genel memurluk ile öğretmenlik arasındaki farkları belirleyen genel çerçeve, eğitim sisteminin içinde yer alan diğer alanlarla öğretmenlik mesleği arasındaki ilişki, özel ve genel eğitime yönelik kavramlar ve daha pek çok öğretmenlik mesleğini ilgilendiren konular meslek kanununda yer kendine yer bulamamış.

Okullarda öğretmenlik sıfatını taşıdığı halde öğretmenlik mesleğine yakışmayan davranışları nedeniyle gündeme gelen onlarca olaya haber kanalları aracılığıyla şahit olunuyor. Öğretmenlik meslek kanunu haber kanallarında çıkan bu tür olaylara çözüm getirmekten çok uzak. Okullarda öğretmenlik mesleğinin gereğini yerine getirmekten uzak davranışları nedeniyle şikayetlere konu olan bir öğretmene bu kanun ne tür bir düzenleme getirdi sorusu havada kalıyor. Okullarda öğrencilerine gerektiği gibi örnek olamayan, taciz, dayak, hakaret ve benzeri davranışlar gösteren öğretmenlere okul idareleri ve soruşturmacılar devlet memurları için getirilmiş genel yaptırımlar dışında bir işlem yapamıyor. Disiplin cezaları yanında görev yeri değişikliği yapılarak başka bir okula giden ve aynı davranışları orada da sürdüren öğretmenlik mesleği mensubu için yeni meslek kanunu bir düzenleme içermiyor. Öğretmenlik yapamayacak durumda olan bir kişinin öğretmenlik mesleğinden uzaklaştırılmasını sağlayacak hukuki bir alt yapı halen yok. Öğrenciler başta olmak üzere nitelikli bir eğitim hizmeti sunma sorumluluğunu yüklenmiş olan devlet nitelikli eğitimin ilk şartı olan nitelikli öğretmeni tanımlayabilecek bir meslek kanununu yine yapabilmiş değil. Eğitim sistemini yöneten yetkililere ve makamlara yol gösteren bir meslek kanunu olması beklenirken boş bir düzenleme ortaya çıkmış görünüyor.

1930’lu 1940’lı yıllarda çıkarılmış olan eğitimle/öğretmenlerle ilgili özel kanunlar 2014 yılında kaldırılmıştı. Bu kanunlar yıllarca yürürlükte kalmakla birlikte pek çok hükmünün uygulanması imkansız hale gelmişti. Bu kanunların kaldırılması eğitim sistemimiz açısından önemli bir adımdı. Bununla birlikte yeni kanunun bu iki kanun kadar bile eğitimle, öğretmenle ilgili hükümleri içermemesi büyük bir eksiklik. Eğitim ve kültürde başarısızlığın böylesi eksik bakış açısıyla giderileceğini beklememek gerekiyor. Eğitim ve kültür konusunda eksiklerin görülmesi teşhisin koyulması adına önemli bir adım gibi görünse de teşhise uygulanacak tedavi yönteminin doğru bir şekilde belirlenememiş olması eksiklerin giderilemeyeceğine olan inancı ne yazık ki daha da pekiştiriyor.

Eğitim gibi toplumun hemen tüm kesimlerini ilgilendiren bir alanda toplumun gücünün, potansiyelinin dahil edilememesi toplumsal sinerjinin ortaya çıkarılamamasında önemli bir gerekçe. Toplumu dışarda tutarak toplumun sorunlarına çözüm bulabilmek boşuna bir çaba. Bu çabayı topluma hizmet adına yapıyorum iddiası toplumu olduğu kadar bu iddianın sahiplerini de aldatmaktan başka bir işe yaramıyor. Söylemler ne olursa olsun yapılanlar söylemleri gölgede bırakıyor. İktidarın önde gelenleri biz topluma efendilik yapmaya değil, hizmetkar olmaya geldik diye diye yıllar yılı toplumu uyuttu. Bu söylemleri kullanarak toplumun tüm rantını kendi tekeline alarak taraftarlarına dağıtan iktidar bu yolla gelişilebileceğini zannetti. Oysa toplumun tümünü içermeyen hiçbir faaliyet toplumun gelişmesine katkı sağlamıyor. Küçük bir azınlık gelişip zenginleşse de toplumun genel görünümüne etki edemiyor. Gelişen taraf görüntüde güçlenirken aslında toplumun çoğunluğunun dibe vurmasına engel olamıyor. Sonuçta bir süre sonra herkes toptan batıyor. Bugün ülkenin geldiği durum da bu. Ekonomik durum zenginleşen iktidar yanlılarına rağmen çöküntüye doğru gidiyor. Buna da engel olunamıyor. Ekonomik sorunlar her alanı etkiliyor. Eğitimde yaşanan da bu.

 

 

              Muhalifbakış

                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

 

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...