Milli Eğitim Şurası yedi yıl aradan sonra
yeniden toplanıyor. 1-3 Aralık tarihleri arasında yapılacak şura çalışmaları
sırasında Milli Eğitim Bakanlığının belirlediği çerçeveye göre yapılacak.
Şuralarda geçmişten bu güne eğitimle ilgili olan her kesimden görüş
sahiplerinin katılmasına özen gösterilmekle birlikte şuralarda alınan
kararların hayata geçirilmemesi eleştirisi sürekli dile getirilmiştir.
Geçmişte var olan düzenlemelere göre şuralar üç
yılda bir yapılması gerekiyordu. Bu düzenleme 2014 tarihinde ortadan
kaldırılınca şuraların toplanmasına son verildi. Bugün yedi yıl aradan sonra 20.
Şura yeniden toplanıyor. Eğitime dair kararların alınması sonrası kısa sürede
ve sık sık değişmesi eğitim sistemimizde hastalıklı, sakıncalı ancak alışılmış
bir gelenek. Bu durumun sakıncası sürekli dile getirilmekle birlikte vaz
geçilemiyor. Şura toplanmasına dair karar bu yıl için uygulamaya geçti.
Gelecekte ne olur bilinmez. Gelecekte olacaklar konusunda bilinmezlik,
öngörülemezlik sistemin de istikrarsızlaşmasına yol açıyor. İstikrarsız
sistemlerde hemen hiç kimse yarınının ne olacağını bilemediği için uzun süreli
planlamalara, projelere girişmez. Eğitim sistemimiz için de bu durum aynen geçerli.
Eğitime dair yarın veya gelecekte ne
olacak sorusunun cevabını hiç kimse veremiyor. Bu durum eğitim sistemindeki
kaliteyi, verimliliği olumsuz etkiliyor.
Eğitim sistemi genel devlet yönetim sisteminin
altında bir alt sistem olarak yer alıyor. Toplumun ihtiyaç duyduğu hizmetlerin
üretilmesi amacıyla oluşturulmuş kamu hizmet alanları içinde sağlık, güvenlik,
ekonomi gibi eğitim de bir kamu hizmet alanı olarak devletin gözetim ve
denetiminde yürütülmesi gerekiyor. Bu gerekliliğin yerine getirilmesi amacıyla
eğitim sistemi Milli Eğitim Bakanlığı adı altında kurumlaşmıştır.
Eğitim konusunda toplumda en çok dile getirilen
serzenişlerden birisi eğitime dair milli bir politikanın olmaması veya eğitime
siyasetin müdahale etmesi söylemi geliyor dense yanlış olmaz. Eğitime dair
milli bir politikanın olmaması söyleminin altında istikrarlı bir sistem
kurulamamasına dair bir anlam vardır. Eğitime dair istikrarlı bir sistemin
kurulamaması geçmişten bu güne gelen bir durumdur. Bugün de bu durumda bir
değişiklik olmamıştır. Geçmişte sürekli değişen siyasal iktidarlar nedeniyle siyasal
istikrarsızlığın buna yol açtığına dair yaygın bir kanaat varken halen mevcut
iktidarın yirmi yılı aşan güçlü siyasal iktidarın döneminde de eğitime dair
istikrarlı bir sistemin kurulamamış olması yaygın kanaatin doğru olmadığı
düşüncesini oluşturuyor. Yaşadığımız yirmi yılı aşan siyasal istikrara rağmen
oluşturulamayan istikrarlı eğitim sisteminin önündeki engeller üzerinde daha
fazla düşünmek, kafa yormak gerekiyor. Eğitime siyasetin müdahalesine veya
siyasetin eğitimden uzaklaştırılması söylemi üzerinde de bir yönüyle bu
istikrarsızlığın ortaya çıkardığı sorunların neden olduğu söylenebilir. Aslında
devlet yönetim geleneğinde siyasetin hiçbir alandan uzak kalması beklenemez.
Siyaset genel anlamda yönetim kavramının içinde yer alır. Yönetim faaliyetinin
olduğu her yerde de siyasetin olması doğaldır. Doğal olmayan siyasetin olur
olmaz her işe gelişi güzel karışması, müdahil olmasıdır.
Toplumda hizmet alanı olarak ele alınan her
konu insana ve topluma yönelik bir faaliyet alanını kapsar. Her faaliyet alanı
da bilimsel çalışma alanlarının konusudur. Her bilim dalının hayatın
gerçekliğinde karşılığı vardır. Hayatın gerçekliği ile örtüşen bir hayat
yaşamak isteniyorsa o alandaki bilimsel bilgiye, teknolojiye, düşünceye ve
uygulamaya öncelik vermek zorunluluktur. Sağlık alanı en başta tıp biliminin gerçekliğiyle
ilgili olduğu gibi ekonomi iktisatla, yönetim siyasetle, toplum sosyolojiyle,
birey psikoloji ile ilgisini kurmadan hayatın gerçeklerine uygun bir işleyiş ve
sistem kurulamaz. Benzer şekilde de eğitim biliminin kendine özgü gerçekleri
vardır.
Devlet yönetimi tüm alt hizmet alanlarını
kapsayan genel bir yönetim anlayışına göre dizayn edilirken alt hizmet
alanlarının ve o alt hizmet alanının ilgili olduğu bilimsel gerçeklikten
bağımsız hareket edilemez. Ülkemiz eğitim sisteminde yaşanan sorun tam da
buradan kaynaklanmaktadır. Siyasetle uğraşanlar siyasal sistemin doğası gereği
seçim sistemlerini kullanarak devlet yönetim yetkisini ele aldıklarında bir
bakıma her şeyin tek yetkilisi oldukları zehabına kapılarak her alana müdahil
olmaya çalışırsa o zaman alt sistemlerin ilgili olduğu alanların işleyiş
düzenine aykırı harekette bulunmuş olurlar. Sağlık sistemi tıp biliminin
gerçeklerine göre hareket etmek zorunda olduğu gibi eğitim sistemi de eğitim
biliminin gerçeklerine göre hareket etmek zorundadır.
Siyasetin
eğitimden uzak durması eğitime dair işleyişe hiçbir siyasinin karışmaması demek
değildir. Siyasetin müdahil olmayacağı bir yönetim sistemi olamaz. Uzak
durulması gereken konu eğitim biliminin gerçekliklerine aykırı olarak sisteme
gelişi güzel müdahaledir. Eğitim sistemine dair bir düzenleme veya müdahale
alanın özelliklerine, bilimsel gerçekliklerine uygun olmalıdır. Eğitim
biliminin gerçekleri dikkate alınarak yapılacak siyasal müdahaleler sisteme
zarar vermez.
20.
Milli Eğitim Şurasının toplanması nedeniyle yapılan haberlere alan uzmanı,
alanda faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşu yetkilileri veya akademisyenler
çıkıp konuşmalar yaptılar. Bunlardan birisi de Türk Eğitim Derneği(TED) Genel
Başkanı Selçuk PEHLİVANOĞLU. Sabah kuşağında çıktığı televizyon kanalında
eğitim sisteminin nasıl olması, sistemde ne gibi değişikliklerin yapılması
gerektiğini dile getirdi. Özgeçmişine bakılınca inşaat mühendisi olduğu, TED
Eğitim Kurumlarının faaliyetlerinin yönetimi konusundaki çalışmalarıyla eğitim
alanına uzak olmayan birisi olduğu görülüyor. Selçuk PEHLİVANOĞLU aynı zamanda yeni
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Eğitim Öğretim Politikalar Kurulu üyesi. Eğitime
dair sistem önerilerinin günün şartlarına göre ön plana çıkan birileri
tarafından dile getirilmesi elbette önemli ancak bunların bu şekilde günübirlik
olarak dile getirilip geçilmesi çok da yararlı olmuyor.
Eğitim
sisteminin yönetiminden sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı var, bu yetmiyor mu
denebilir. Milli Eğitim Bakanlığının eğitimin yönetimine, değerlendirilmesine,
yönlendirilmesine dair merkez, taşra ve yurt dışı olmak üzere devasa bir teşkilat
yapısının olduğu bir gerçek. Bununla birlikte bu devasa teşkilat yapısına
rağmen eğitim sisteminin gerektiği gibi etkin, verimli, nitelikli bir şekilde
yönetildiği, değerlendirildiği, yönlendirildiği söylenemez. Eğitim sistemine
dair yaşanan tartışmalarda dile getirilen sorunlar bunun en canlı ve somut
örneği. Yıllık olarak çıkan sayısal, istatistiki verilerden, stratejik
planlardan veya günlük rutin işleyen okullardan söz edilerek daha ne olsun
denebilir. Eğitim sisteminde kalite, etkili bir işleyiş ve verimlilik
isteniyorsa rutin işleyişten, yıllık istatistiki verilerden çok daha fazlasının
yapılması gerekiyor. Eğitime dair işleyişte en etkin iki aktör olarak bürokrasi
ve siyasetçi başta gelmektedir. Bürokrasi ve siyasetçinin çalışma düzeninin
mutlaka eğitim biliminin gerçekleri ile çevrelenmesi gerekmektedir. Eğitim
biliminin gerçekleri eksik kaldığı için eğitim sisteminde istikrar, nitelik ve
verimlilik ortaya çıkamamaktadır. Eğitim sisteminde mevzuat ve yönetmelik
değişiklikleri eğitim biliminin gerçeklerinden çok sistemde yer alan
bürokratların veya sisteme müdahale etmek isteyen siyasilerin inisiyatifiyle
yapılmaktadır. Eğitime dair sistemde yapılan değişiklikler genel bir çerçeveye
dayalı olarak istikrarlı bir sistem oluşturma endişesinden çok günü birlik
plansız, programsız ve sınırlı sayıdaki kişi veya birimin inisiyatifine
dayanarak yapılmaktadır. İşleyiş bu şekilde olunca yetkili makama gelen her
kişiye göre sürekli değişiklikler olmaktadır. Değişime dair herkese açık
tartışmalar, fikirler, değerlendirmeler, gerekçeler ortaya konulmamaktadır. Bir
gece yayınlanan resmi gazete ile değişiklik uygulamaya geçirilmektedir. Neden böyle
bir değişiklik yapıldı, sistemde yaşanan hangi sorunlara çözüm üretilecek,
genel gidişata nasıl etki edecek gibi sorular üzerinde durulmadan emir komuta
zinciri anlayışı ile yürüyen bir sistemden nitelik beklemek çok da anlamlı
görünmemektedir.
Eğitim
biliminin eğitim sisteminde daha öncelikli olarak dikkate alınması gerekiyor. Eğitim
biliminde fikir üreten, emek veren herkesin, eğitim alanında ter akıtan
çalışanların, yönetenlerin eğitim sisteminin işleyişine dair yapılacak
değişiklikler konusunda, eğitimin ne durumda olduğuna dair değerlendirmeler
konusunda söz ve bilgi sahibi olmasını sağlayacak bir düzenin kurulması
zorunluluk. Ülkede her tür siyasal, sosyal, kültürel anlayış var. Tüm bu
çeşitliliğin sistemin işleyişi konusunda söz söylemesini sağlayacak bir
sistemin kurulması genel bir eğitim meclisinin kurulması ile mümkün. Eğitim meclisi
adıyla oluşturulacak yapı eğitim biliminin gerçeklerinden hareketle oluşturulacak
politikaların çerçevesini çizebilir. Böyle bir meclise her kesimden kişilerin
katılması gerekir. Eğitimle ilgili sivil veya resmi herkes seçim veya atama
yoluyla bu meclisi oluşturabilir. Oluşturulan bu meclis yapacağı çalışmalarla
ülkenin genel eğitim politikasının çerçevesini, temelini oluşturabilir. Sistemin
değerlendirilmesini, geliştirilmesini, yönlendirilmesini tartışarak toplumsal
bir fikir birliğine ulaşabilir. Böyle bir meclisin çizeceği çerçeve bir kişinin
kararı ile değiştirilemez. Eğitim sistemine dair yapılacak düzenlemeler bu
meclis çatısında tartışılır. Her kesimden katılımcılar bu meclis çatısı altında
eğitime dair toplumun, ülkenin gideceği yoldan, yönden haberdar olabilir. Bürokratlar
da siyasiler de bu meclisi dikkate almak zorunda kalır. Eğitim sistemine
istikrar getirilmek isteniyorsa acilen böyle bir meclisin oluşturulması
gerekiyor.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder