1 Aralık 2021 Çarşamba

Eğitimde Nitelik İçin İstikrar ve Eğitim Meclisi Gereği

Milli Eğitim Şurası yedi yıl aradan sonra yeniden toplanıyor. 1-3 Aralık tarihleri arasında yapılacak şura çalışmaları sırasında Milli Eğitim Bakanlığının belirlediği çerçeveye göre yapılacak. Şuralarda geçmişten bu güne eğitimle ilgili olan her kesimden görüş sahiplerinin katılmasına özen gösterilmekle birlikte şuralarda alınan kararların hayata geçirilmemesi eleştirisi sürekli dile getirilmiştir.

Geçmişte var olan düzenlemelere göre şuralar üç yılda bir yapılması gerekiyordu. Bu düzenleme 2014 tarihinde ortadan kaldırılınca şuraların toplanmasına son verildi. Bugün yedi yıl aradan sonra 20. Şura yeniden toplanıyor. Eğitime dair kararların alınması sonrası kısa sürede ve sık sık değişmesi eğitim sistemimizde hastalıklı, sakıncalı ancak alışılmış bir gelenek. Bu durumun sakıncası sürekli dile getirilmekle birlikte vaz geçilemiyor. Şura toplanmasına dair karar bu yıl için uygulamaya geçti. Gelecekte ne olur bilinmez. Gelecekte olacaklar konusunda bilinmezlik, öngörülemezlik sistemin de istikrarsızlaşmasına yol açıyor. İstikrarsız sistemlerde hemen hiç kimse yarınının ne olacağını bilemediği için uzun süreli planlamalara, projelere girişmez. Eğitim sistemimiz için de bu durum aynen geçerli. Eğitime dair yarın  veya gelecekte ne olacak sorusunun cevabını hiç kimse veremiyor. Bu durum eğitim sistemindeki kaliteyi, verimliliği olumsuz etkiliyor.

Eğitim sistemi genel devlet yönetim sisteminin altında bir alt sistem olarak yer alıyor. Toplumun ihtiyaç duyduğu hizmetlerin üretilmesi amacıyla oluşturulmuş kamu hizmet alanları içinde sağlık, güvenlik, ekonomi gibi eğitim de bir kamu hizmet alanı olarak devletin gözetim ve denetiminde yürütülmesi gerekiyor. Bu gerekliliğin yerine getirilmesi amacıyla eğitim sistemi Milli Eğitim Bakanlığı adı altında kurumlaşmıştır.

Eğitim konusunda toplumda en çok dile getirilen serzenişlerden birisi eğitime dair milli bir politikanın olmaması veya eğitime siyasetin müdahale etmesi söylemi geliyor dense yanlış olmaz. Eğitime dair milli bir politikanın olmaması söyleminin altında istikrarlı bir sistem kurulamamasına dair bir anlam vardır. Eğitime dair istikrarlı bir sistemin kurulamaması geçmişten bu güne gelen bir durumdur. Bugün de bu durumda bir değişiklik olmamıştır. Geçmişte sürekli değişen siyasal iktidarlar nedeniyle siyasal istikrarsızlığın buna yol açtığına dair yaygın bir kanaat varken halen mevcut iktidarın yirmi yılı aşan güçlü siyasal iktidarın döneminde de eğitime dair istikrarlı bir sistemin kurulamamış olması yaygın kanaatin doğru olmadığı düşüncesini oluşturuyor. Yaşadığımız yirmi yılı aşan siyasal istikrara rağmen oluşturulamayan istikrarlı eğitim sisteminin önündeki engeller üzerinde daha fazla düşünmek, kafa yormak gerekiyor. Eğitime siyasetin müdahalesine veya siyasetin eğitimden uzaklaştırılması söylemi üzerinde de bir yönüyle bu istikrarsızlığın ortaya çıkardığı sorunların neden olduğu söylenebilir. Aslında devlet yönetim geleneğinde siyasetin hiçbir alandan uzak kalması beklenemez. Siyaset genel anlamda yönetim kavramının içinde yer alır. Yönetim faaliyetinin olduğu her yerde de siyasetin olması doğaldır. Doğal olmayan siyasetin olur olmaz her işe gelişi güzel karışması, müdahil olmasıdır.

Toplumda hizmet alanı olarak ele alınan her konu insana ve topluma yönelik bir faaliyet alanını kapsar. Her faaliyet alanı da bilimsel çalışma alanlarının konusudur. Her bilim dalının hayatın gerçekliğinde karşılığı vardır. Hayatın gerçekliği ile örtüşen bir hayat yaşamak isteniyorsa o alandaki bilimsel bilgiye, teknolojiye, düşünceye ve uygulamaya öncelik vermek zorunluluktur. Sağlık alanı en başta tıp biliminin gerçekliğiyle ilgili olduğu gibi ekonomi iktisatla, yönetim siyasetle, toplum sosyolojiyle, birey psikoloji ile ilgisini kurmadan hayatın gerçeklerine uygun bir işleyiş ve sistem kurulamaz. Benzer şekilde de eğitim biliminin kendine özgü gerçekleri vardır.

Devlet yönetimi tüm alt hizmet alanlarını kapsayan genel bir yönetim anlayışına göre dizayn edilirken alt hizmet alanlarının ve o alt hizmet alanının ilgili olduğu bilimsel gerçeklikten bağımsız hareket edilemez. Ülkemiz eğitim sisteminde yaşanan sorun tam da buradan kaynaklanmaktadır. Siyasetle uğraşanlar siyasal sistemin doğası gereği seçim sistemlerini kullanarak devlet yönetim yetkisini ele aldıklarında bir bakıma her şeyin tek yetkilisi oldukları zehabına kapılarak her alana müdahil olmaya çalışırsa o zaman alt sistemlerin ilgili olduğu alanların işleyiş düzenine aykırı harekette bulunmuş olurlar. Sağlık sistemi tıp biliminin gerçeklerine göre hareket etmek zorunda olduğu gibi eğitim sistemi de eğitim biliminin gerçeklerine göre hareket etmek zorundadır.

            Siyasetin eğitimden uzak durması eğitime dair işleyişe hiçbir siyasinin karışmaması demek değildir. Siyasetin müdahil olmayacağı bir yönetim sistemi olamaz. Uzak durulması gereken konu eğitim biliminin gerçekliklerine aykırı olarak sisteme gelişi güzel müdahaledir. Eğitim sistemine dair bir düzenleme veya müdahale alanın özelliklerine, bilimsel gerçekliklerine uygun olmalıdır. Eğitim biliminin gerçekleri dikkate alınarak yapılacak siyasal müdahaleler sisteme zarar vermez.

            20. Milli Eğitim Şurasının toplanması nedeniyle yapılan haberlere alan uzmanı, alanda faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşu yetkilileri veya akademisyenler çıkıp konuşmalar yaptılar. Bunlardan birisi de Türk Eğitim Derneği(TED) Genel Başkanı Selçuk PEHLİVANOĞLU. Sabah kuşağında çıktığı televizyon kanalında eğitim sisteminin nasıl olması, sistemde ne gibi değişikliklerin yapılması gerektiğini dile getirdi. Özgeçmişine bakılınca inşaat mühendisi olduğu, TED Eğitim Kurumlarının faaliyetlerinin yönetimi konusundaki çalışmalarıyla eğitim alanına uzak olmayan birisi olduğu görülüyor. Selçuk PEHLİVANOĞLU aynı zamanda yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Eğitim Öğretim Politikalar Kurulu üyesi. Eğitime dair sistem önerilerinin günün şartlarına göre ön plana çıkan birileri tarafından dile getirilmesi elbette önemli ancak bunların bu şekilde günübirlik olarak dile getirilip geçilmesi çok da yararlı olmuyor.

            Eğitim sisteminin yönetiminden sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı var, bu yetmiyor mu denebilir. Milli Eğitim Bakanlığının eğitimin yönetimine, değerlendirilmesine, yönlendirilmesine dair merkez, taşra ve yurt dışı olmak üzere devasa bir teşkilat yapısının olduğu bir gerçek. Bununla birlikte bu devasa teşkilat yapısına rağmen eğitim sisteminin gerektiği gibi etkin, verimli, nitelikli bir şekilde yönetildiği, değerlendirildiği, yönlendirildiği söylenemez. Eğitim sistemine dair yaşanan tartışmalarda dile getirilen sorunlar bunun en canlı ve somut örneği. Yıllık olarak çıkan sayısal, istatistiki verilerden, stratejik planlardan veya günlük rutin işleyen okullardan söz edilerek daha ne olsun denebilir. Eğitim sisteminde kalite, etkili bir işleyiş ve verimlilik isteniyorsa rutin işleyişten, yıllık istatistiki verilerden çok daha fazlasının yapılması gerekiyor. Eğitime dair işleyişte en etkin iki aktör olarak bürokrasi ve siyasetçi başta gelmektedir. Bürokrasi ve siyasetçinin çalışma düzeninin mutlaka eğitim biliminin gerçekleri ile çevrelenmesi gerekmektedir. Eğitim biliminin gerçekleri eksik kaldığı için eğitim sisteminde istikrar, nitelik ve verimlilik ortaya çıkamamaktadır. Eğitim sisteminde mevzuat ve yönetmelik değişiklikleri eğitim biliminin gerçeklerinden çok sistemde yer alan bürokratların veya sisteme müdahale etmek isteyen siyasilerin inisiyatifiyle yapılmaktadır. Eğitime dair sistemde yapılan değişiklikler genel bir çerçeveye dayalı olarak istikrarlı bir sistem oluşturma endişesinden çok günü birlik plansız, programsız ve sınırlı sayıdaki kişi veya birimin inisiyatifine dayanarak yapılmaktadır. İşleyiş bu şekilde olunca yetkili makama gelen her kişiye göre sürekli değişiklikler olmaktadır. Değişime dair herkese açık tartışmalar, fikirler, değerlendirmeler, gerekçeler ortaya konulmamaktadır. Bir gece yayınlanan resmi gazete ile değişiklik uygulamaya geçirilmektedir. Neden böyle bir değişiklik yapıldı, sistemde yaşanan hangi sorunlara çözüm üretilecek, genel gidişata nasıl etki edecek gibi sorular üzerinde durulmadan emir komuta zinciri anlayışı ile yürüyen bir sistemden nitelik beklemek çok da anlamlı görünmemektedir.

            Eğitim biliminin eğitim sisteminde daha öncelikli olarak dikkate alınması gerekiyor. Eğitim biliminde fikir üreten, emek veren herkesin, eğitim alanında ter akıtan çalışanların, yönetenlerin eğitim sisteminin işleyişine dair yapılacak değişiklikler konusunda, eğitimin ne durumda olduğuna dair değerlendirmeler konusunda söz ve bilgi sahibi olmasını sağlayacak bir düzenin kurulması zorunluluk. Ülkede her tür siyasal, sosyal, kültürel anlayış var. Tüm bu çeşitliliğin sistemin işleyişi konusunda söz söylemesini sağlayacak bir sistemin kurulması genel bir eğitim meclisinin kurulması ile mümkün. Eğitim meclisi adıyla oluşturulacak yapı eğitim biliminin gerçeklerinden hareketle oluşturulacak politikaların çerçevesini çizebilir. Böyle bir meclise her kesimden kişilerin katılması gerekir. Eğitimle ilgili sivil veya resmi herkes seçim veya atama yoluyla bu meclisi oluşturabilir. Oluşturulan bu meclis yapacağı çalışmalarla ülkenin genel eğitim politikasının çerçevesini, temelini oluşturabilir. Sistemin değerlendirilmesini, geliştirilmesini, yönlendirilmesini tartışarak toplumsal bir fikir birliğine ulaşabilir. Böyle bir meclisin çizeceği çerçeve bir kişinin kararı ile değiştirilemez. Eğitim sistemine dair yapılacak düzenlemeler bu meclis çatısında tartışılır. Her kesimden katılımcılar bu meclis çatısı altında eğitime dair toplumun, ülkenin gideceği yoldan, yönden haberdar olabilir. Bürokratlar da siyasiler de bu meclisi dikkate almak zorunda kalır. Eğitim sistemine istikrar getirilmek isteniyorsa acilen böyle bir meclisin oluşturulması gerekiyor.

  

                  Muhalifbakış

                                                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...