Helalleşme kavramının CHP lideri Kemal KILIÇDAROĞLU tarafından dile getirilmesinden sonra toplumda herkes kendine göre söylemler dile getiriyor. Helalleşme kavramında iki taraf vardır. Bir taraf diğer taraftan helallik isterken geçmişte isteyerek veya istemeyerek, bilerek veya bilmeyerek haksızlık yaptığı düşüncesiyle bir yönüyle özür dileme, yaptığı haksızlıklardan dolayı pişmanlık duyarak kırdığını yeniden onarma isteği, hatalarından dönerek ortaya çıkan olumsuzlukları giderme, bir daha tekrar etmeme sözü gibi anlamlar vardır. Helalleşmede bir tavır ve tutum değişikliği, anlaşma vaadi vardır.
Siyasi partinin helalleşme kavramını kullanması
iktidar gücüne sahip olunduğu dönemde gücü istemeden bazı kişi/grup ve yapılar
aleyhinde kullanıldığı düşüncesini uyandırırken iktidarda olmayan bir partinin ancak
söylem bazında yapılan yanlış uygulamalardan dolayı bir helalleşme isteğini
düşündürtmektedir. CHP açısından bu iki olasılıktan hangisi üzerinde odaklanıldığı
konusunda bir belirsizlik bulunmaktadır. CHP’nin iktidar yılları tek parti
dönemi(1923-1950), 1960 askeri ihtilal dönemi sonrası ve Ecevit iktidarlarının
yaşandığı dönemler akla gelir. Söylem bazında yapılanlar olarak ise CHP
zihniyetinin Cumhuriyetin ilanından itibaren hemen her dönemde
askeri-bürokratik makamlarla işbirliği içinde olduğu söylenebilir. CHP’nin
helalleşme söylemi aslında Cumhuriyet tarihinin yeniden gözden geçirilerek
tartışılmasını gerektirir.
CHP iktidarda olmadığı için şu aşamada
helalleşme ancak söylem düzeyinde olabilir. İktidara geldikten sonra
yapılacaklara ilişkin taahhütler, planlar, proje ve stratejiler hazırlanıp
sunulabilir. Söylem bazında yapılacaklarda da taahhüt, plan, proje ve
stratejilerin hazırlanıp sunulmasında da zamana ihtiyaç var. CHP’nin zamanla
ortaya koyacağı siyaset stili helalleşme kavramının ne derece gerçekliğe ulaşabileceğini
gösterecektir.
CHP’nin helalleşme söylemi kadar mevcut
iktidarın da son yirmi yıla yakın sürede ortaya koyduğu iktidar uygulamaları konusunda
bir helalleşmeye veya en azından bir muhasebeye ihtiyacı bulunuyor.
AKPARTİ/AKP iktidarının iktidara geldiği andan
itibaren ortaya koyduğu yönetim anlayışının muhasebesini mutlaka yapması
gerekiyor. İktidara geldiği ilk andan itibaren toplumun mutluluğunu ön plana
alarak bir yönetim ve devlet sistemi kurmak yerine kişisel ve zümre menfaatinin
ön plana alınmasının ülkeyi getirdiği yıkım noktasını görmeleri gerekiyor.
İktidara geldiği andan itibaren ehliyeti ve liyakati, hak ve adaleti önceleyen
bir seçme ve yönetme sistemi kurulabilseydi en başta FETÖ belası bu ülkenin
başına açılmazdı. Toplumun tüm kesimlerine açık bir sistem kurulabilseydi
herkes kendi çalıştığının karşılığını mutlaka alacakları inancı güçlenebilirdi.
Bu inancın güçlenmesi toplumsal birlik ve beraberlik duygusuna büyük bir katkı
yapabilirdi. Bürokrasideki yönetim makamlarına gelmek için sendikalar arka
bahçe olarak kullanılmasaydı gerçek anlamda bir sendikacılık bu ülkede gelişebilirdi.
Toplumda yaşanan ekonomik, siyasal, sosyal, adli, mali her tür sorunlara
odaklanılıp bunları çözecek bir yönetim ve devlet sistemi kurulabilseydi halen
toplumun büyük bir kesimini oluşturan kayıt dışılık rasyonel bir düzeye
inebilirdi. İktidar gücü eline geçirdiği andan itibaren kendine bağlı kişi ve
gruplara her yerde yer açma yoluna gitti. İktidarın ilk yıllarında bu
politikanın yansıması olarak FETÖ’cülerle işbirliği yaptı. FETÖ’cülerin zamanla
iktidarın altındaki koltuğa da göz dikmesiyle birlikte işbirliği kavgaya döndü.
Kavganın sonucunda FETÖ’cülerin yerini yeni aktörler yer aldı. Taraftarlara yer
açma politikası terk edilmedi. Taraftarlığın en büyük göstergesi ise siyasi
parti merkezine veya taşradaki parti merkezlerindeki yetkililere yanaşmaktan
geçiyordu. Bu nedenle devletin hemen tüm kademelerinde devletin kural ve
kaideleri yerine siyasi aktörlerin talimatları ön plana geçti. Siyasi kadrolar
başta olmak üzere devletin tüm kademelerini tek başına eline geçiren
cumhurbaşkanı bu devasa sistemi yönetmekten acze düşmüş durumda. Şu an bu
acziyetin etkisi her geçen gün artmaya devam ediyor. İktidarın bu konularda
acilen kendisini hesaba çekmesi gerekiyor. Bunun olabilmesi şu an için pek de
mümkün görünmüyor.
Hem CHP’nin hem de iktidarın yapacaklarını
zaman gösterecek. Ancak iktidar açısından yolun sonu çoktan görünmüş gibi bir
durum var. Şu an için iktidarın dışındaki siyasi aktörlerin topluma güven
verecek politikalar ve söylemler geliştirmesi gerekiyor. CHP’nin helalleşme
söylemi aslında bir yönüyle bunun da bir başka boyutu olabilir. Zira mevcut
iktidara karşı var olan ittifak içinde en büyük aktör CHP. CHP en büyük ittifak
ortağı olmakla birlikte tek başına toplumda güven uyandırmaktan uzak. Bu güven
bunalımı aslında CHP’yi helalleşme projesini geliştirmesine neden oluyor.
Topluma önderlik eden siyasi aktörlerin her
şeyden önce yirmi yıllık AK PARTİ/AKP iktidarının yaptığı yanlışlardan ders
alması gerekiyor. Siyasi projede en başta toplumun tümünü dikkate alan politika
ve düzenlemelerin hayata geçirilmesine önem verilmesine gerek var. Herkesin
çalıştığının karşılığını alabileceği ehliyet ve liyakati, hak ve adaleti
önceleyen bir yönetim ve devlet sisteminin kurulması ve işletilmesi gerekiyor.
Hukuk kurallarını ön plana alarak geçmişte yapılan her tür hukuksuzluğun
hesabının bir an önce sorulduğu bir devlet işleyiş düzeninin kurulması ve
işletilmesi gerekiyor. Devletin hukuk kurallarını koyarken halkı öncelemesi,
halkın öncelendiği hukuk kurallarının hayata geçirilmesi için güçlü bir kurum
kültürünün oluşturulması gerekiyor. Kuralların hakimiyetini sağlarken her yere
müdahil eden tek bir güç yerine güçler arası bir dengenin kurulması gerekiyor.
Her yerde geçerli olanın kural ve kaideler olması gerekiyor. Tek adam yönetimi
yerine şeffaflık, etkin denetim, güçlü kurumsal bir devlet sistemi, kurallar
çerçevesinde işbirliği acilen kurulup işletilmeye başlanması gerekiyor.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder