20 Ağustos 2021 Cuma

Politikasız Yönetimin Geldiği Noktaya Bakış

Yönetimde politika geliştirmek genel işleyişi yönlendiren bir çerçeve çizmek anlamına gelir. Bu durum yöneticilerin davranışlarını da sınırlayıcı bir unsur olması nedeniyle bu makamlarda bulunanlarca çok da istenmez. Politikasız yönetim günü birlik hareket etmeyi getirir. Günü birlik hareket yöneticinin anlık inisiyatifini kullanmayı gerektirir. Bu durum yöneticinin kendini daha serbest, daha güçlü hissetmesine yol açar. Buna karşın kurumsal işleyiş bu durumdan olumsuz etkilenir.

Herhangi bir alandaki politikanın ne olduğunu herkesin bilmesi mümkün olmayabilir. Politikayı belirleyen şey hazırlanan politika belgeleri olabilir. Bu belgeler açık bir şekilde ilan edilmediği durumlarda belirsizlikler ortaya çıkar. Mevzuat düzenlemeleri tam olarak bir politika belgesi olarak görülemese de işleyiş düzeninin niteliğini belirlemesi itibariyle politika belgesinin niteliğine dair bir yol haritası olarak görülebilir. Ancak sürekli değişen mevzuat düzenlemeleri onları politika belgesi olarak kabul etmeyi zorlaştırır. Yönetim uygulamalarına ilişkin yerleşmiş teamüller, uygulama işleyiş biçimi politikanın mahiyetine ilişkin bilgiler olarak daha doğru belirleyici unsurlar olabilir.

  Televizyon programlarında ülkenin göç politikası, eğitim politikası, dış politikası, ekonomi politikasının nasıl olması gerektiği konularında pek çok farklı görüşte uzman, düşünür, fikir sahibi olan zevat söz söylüyor. Bu durum ülkemizde hemen hiçbir alanda mevcut politikalar konusunda bir birlik, beraberlik olmadığını gösterir.

Eğitim sisteminde günlük işleyiş düzeni eğitim politikasının mahiyetine dair işaretler verir. Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar bu güne kadar eğitimde politikasızlığın da göstergeleri olarak varlığını sürdürmektedir. Yirmi yıla yaklaşan yönetim tecrübesi ile mevcut iktidar cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu siyasi istikrarını temsil etmektedir. Bu iktidar döneminde değişen eğitim bakanları siyasal istikrara rağmen eğitim politikası üretememe başarısızlığını da yine bu iktidara temsilci olarak vermektedir. Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu siyasal istikrarına sahip olan bir hükümetin eğitimde politikasızlık konusundaki performansı ülke tarihi açısından büyük bir kayıp.

Mevcut iktidar zamanında eğitim sistemindeki uygulamalara bakıldığında sürekli devam eden bir sistemden ziyade hemen her alanda sürekli bir yap-bozun yaşandığı görülüyor. Bu iktidar döneminde ortaya atılan 4+4+4 sistemi bugün üzerinde tartışılmayan bir düzenleme olamadı. Tersine ilkokul-ortaokul ve hatta lise düzeyindeki kurumlar hala aynı binada devam ediyor. Kağıt üzerinde ayrı gibi görünen kurumlar levha kalabalığı yapmaktan başka bir işe yaramadı. Bürokratik işleri çoğaltma dışında bir işe yaramayan 4+4+4 sisteminden dönüş için uygun bir ortam aranıyor. İleride bir gün yeniden eski sisteme dönülürse şaşırmamak gerekiyor.

Bir sistem için hayati bir öneme sahip yönetici yetiştirme, seçme, atama, yer değiştirme gibi bir alan yine bu iktidar döneminde bir başka yap-boz alanı olmaktan kurtulamadı. Sınav sistemi istenmeyen kişilere kapı aralayınca sisteme mülakat sınavı monte edilerek kapalı kapılar ardında sübjektif müdahalelere izin verilmesi yönetici seçme politikasına dair izlenim veriyor. Sistemi kendi kendine işler hale bırakmak yerine dışarıdan müdahalelerle istenen şekilde işler hale getirilmeye çalışılıyor. Bunda büyük oranda başarı da sağlanıyor. Dışarıdan müdahale edenler siyasal aktörler ve onlarla işbirliği yapan sendika ve üst bürokrasi olarak yönetici belirleme politikasını yönlendiriyorlar. Bugün eğitim yönetimi makamlarında bulunanlara bakıldığında Eğitim Bir Sen sendikasının ezici bir üstünlüğü görülür. Bu sendika kurulduğu günden itibaren marjinal bir durumda olduğu halde 2002 siyasal iktidarın değişim tarihinden sonra hızla üye sayısını katladı. Sistemdekilere istediklerinin yapılabilmesi için bu sendikaya üye olma ön şartı getirilince doğal olarak herkes bu sendikaya üye olmak zorunda kaldı. Bu gün bu sendikanın önde gelen kurucu aktörleri siyasal iktidarın içinde veya siyasal liderin etrafında yer almaya devam ediyorlar.

Kademeler arası geçişte özellikle LGS sisteminin uygulanışında halen karmaşa ve düzensizlik alabildiğine devam ediyor. Bir dönem istisnasız her öğrencinin sınava girmesi adeta zorlanırken bugün tersine bir uygulama hayata geçirilmeye çalışılıyor. Sınavla kayıt uygulaması tüm okulları en alttan en üste bir kasta dönüştürdü. Bu sorundan kurtulmada çözüm olarak sınavla girilen okulların sayısı azaltılmada görüldü. Topluma en iyi okul evinin yakınındaki okuldur izlenimi verilmeye çalışılsa da sistem öyle dizayn edildi ki yine herkes puan üstünlüğüne göre okullara yerleşmeye devam etti. Adrese dayalı kayıt dense de il ve ilçeler tümüyle tek kayıt bölgesi olarak düzenlendiği için yine pek çok kişi evinin en yakınındaki okula gitmek yerine puanı nereye yeterse oraya kayıt olmak zorunda kalıyor. Özellikle Anadolu lisesi türü okullar için bu durum geçerli. İlkokul ve ortaokullar ise tamamen velinin becerisine dayalı olarak seçiliyor. Adres bilgileri hemen hiçbir işe yaramıyor. Yolunu bulan, adamını bulan, kılıfına uyduran çocuğunu istediği okula kayıt yaptırabiliyor. Eğitimi yönetme yetkisine sahip makamlar bu konularda elleri kolları bağlı, başka yönlere bakarak yaşananları görmezden gelmekle günlerini geçiriyorlar. Eğitimde yaşanan sorunları çözme sorumluluğunda olan yönetim bu sorumluluğunun çok uzağında başka ilgisiz işlerler gün geçiriyor.

Sınıf geçme sisteminin geldiği nokta tamamen kalitesizlik üreten bir düzeyde. Bu nedenle eğitim geçmişten çok daha fazla kalitesiz öğrenciyi topluma sürekli enjekte etmekle meşgul. Verilen eğitimin kalitesi konusunda bir değerlendirme yapmak söz konusu değil. Bunu yapacak yetkili bakanlıkta gruplar/anlayışlar arasında güç mücadelesinden başka bir şey yaşanmıyor.

Denetimsizlik/denetimi işlevsizleştirme yönetimin en hayati işlevini yok etmiş durumda. Denetim işlevinin olmadığı bir kurumsal yapıda adeta direksiyonu ve freni olmayan ve yokuş aşağı giden bir kamyon misali gidişat hakim. Ne zaman nereye çarpılacak belli değil.

Her şeyin merkezden belirlenmesi anlayışı tüm yetkilerin merkezde toplanmasına neden olmuş durumda. Bu nedenle merkezden emir, talimat, bilgi gelmediği sürece taşra hiçbir harekete girişmiyor. Yöneticinin her şeye tek başına karar verme kültürü katılımı/yönetişimi güçlendirme, bunu teşvik eden/gerektiren/zorlayan sistemlerin kurulmaması sistemde sayısız yetenek sahibi insan yığınının heba edilmesine neden oluyor. Sistemde duyarsızlık, bananecilik, ilgisizlik gibi yaklaşımlar hemen herkese hakim olmuş durumda.

Oluşturulan eğitim politikalarının içeriğine, mahiyetine dair açık bir belge olmamakla birlikte uygulamaya bakıldığında eğitim politikaları sübjektif, kapalı, gizli, eğitimden çok siyaseti önceleyen, katı gruplaşma ve katı merkeziyetçi anlayışın hakim olduğu bir yönetimi oluşturmuş gibi görünüyor. Nitelik, ehliyet, liyakat öncelenmiyor. Katılım, yönetişim gibi çoklu bakış açısını yok sayıyor. Böyle bir politika anlayışı doğal olarak verimlilik/kalite üretemiyor.

Siyasal iktidar tamamen kendisini tüketinceye kadar mevcut durumun devam etmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Olan yine ülkeye oluyor.

 

 

                  Muhalifbakış

                                                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...