Yönetimde politika geliştirmek genel işleyişi
yönlendiren bir çerçeve çizmek anlamına gelir. Bu durum yöneticilerin
davranışlarını da sınırlayıcı bir unsur olması nedeniyle bu makamlarda
bulunanlarca çok da istenmez. Politikasız yönetim günü birlik hareket etmeyi
getirir. Günü birlik hareket yöneticinin anlık inisiyatifini kullanmayı
gerektirir. Bu durum yöneticinin kendini daha serbest, daha güçlü hissetmesine
yol açar. Buna karşın kurumsal işleyiş bu durumdan olumsuz etkilenir.
Herhangi bir alandaki politikanın ne olduğunu
herkesin bilmesi mümkün olmayabilir. Politikayı belirleyen şey hazırlanan
politika belgeleri olabilir. Bu belgeler açık bir şekilde ilan edilmediği
durumlarda belirsizlikler ortaya çıkar. Mevzuat düzenlemeleri tam olarak bir
politika belgesi olarak görülemese de işleyiş düzeninin niteliğini belirlemesi
itibariyle politika belgesinin niteliğine dair bir yol haritası olarak
görülebilir. Ancak sürekli değişen mevzuat düzenlemeleri onları politika
belgesi olarak kabul etmeyi zorlaştırır. Yönetim uygulamalarına ilişkin
yerleşmiş teamüller, uygulama işleyiş biçimi politikanın mahiyetine ilişkin
bilgiler olarak daha doğru belirleyici unsurlar olabilir.
Televizyon programlarında ülkenin göç
politikası, eğitim politikası, dış politikası, ekonomi politikasının nasıl
olması gerektiği konularında pek çok farklı görüşte uzman, düşünür, fikir sahibi
olan zevat söz söylüyor. Bu durum ülkemizde hemen hiçbir alanda mevcut
politikalar konusunda bir birlik, beraberlik olmadığını gösterir.
Eğitim sisteminde günlük işleyiş düzeni eğitim
politikasının mahiyetine dair işaretler verir. Eğitim sisteminde yaşanan
sorunlar bu güne kadar eğitimde politikasızlığın da göstergeleri olarak
varlığını sürdürmektedir. Yirmi yıla yaklaşan yönetim tecrübesi ile mevcut
iktidar cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu siyasi istikrarını temsil
etmektedir. Bu iktidar döneminde değişen eğitim bakanları siyasal istikrara
rağmen eğitim politikası üretememe başarısızlığını da yine bu iktidara temsilci
olarak vermektedir. Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu siyasal istikrarına
sahip olan bir hükümetin eğitimde politikasızlık konusundaki performansı ülke
tarihi açısından büyük bir kayıp.
Mevcut iktidar zamanında eğitim sistemindeki
uygulamalara bakıldığında sürekli devam eden bir sistemden ziyade hemen her
alanda sürekli bir yap-bozun yaşandığı görülüyor. Bu iktidar döneminde ortaya
atılan 4+4+4 sistemi bugün üzerinde tartışılmayan bir düzenleme olamadı.
Tersine ilkokul-ortaokul ve hatta lise düzeyindeki kurumlar hala aynı binada
devam ediyor. Kağıt üzerinde ayrı gibi görünen kurumlar levha kalabalığı
yapmaktan başka bir işe yaramadı. Bürokratik işleri çoğaltma dışında bir işe
yaramayan 4+4+4 sisteminden dönüş için uygun bir ortam aranıyor. İleride bir
gün yeniden eski sisteme dönülürse şaşırmamak gerekiyor.
Bir sistem için hayati bir öneme sahip yönetici
yetiştirme, seçme, atama, yer değiştirme gibi bir alan yine bu iktidar
döneminde bir başka yap-boz alanı olmaktan kurtulamadı. Sınav sistemi
istenmeyen kişilere kapı aralayınca sisteme mülakat sınavı monte edilerek kapalı
kapılar ardında sübjektif müdahalelere izin verilmesi yönetici seçme
politikasına dair izlenim veriyor. Sistemi kendi kendine işler hale bırakmak
yerine dışarıdan müdahalelerle istenen şekilde işler hale getirilmeye
çalışılıyor. Bunda büyük oranda başarı da sağlanıyor. Dışarıdan müdahale
edenler siyasal aktörler ve onlarla işbirliği yapan sendika ve üst bürokrasi
olarak yönetici belirleme politikasını yönlendiriyorlar. Bugün eğitim yönetimi
makamlarında bulunanlara bakıldığında Eğitim Bir Sen sendikasının ezici bir üstünlüğü
görülür. Bu sendika kurulduğu günden itibaren marjinal bir durumda olduğu halde
2002 siyasal iktidarın değişim tarihinden sonra hızla üye sayısını katladı.
Sistemdekilere istediklerinin yapılabilmesi için bu sendikaya üye olma ön şartı
getirilince doğal olarak herkes bu sendikaya üye olmak zorunda kaldı. Bu gün bu
sendikanın önde gelen kurucu aktörleri siyasal iktidarın içinde veya siyasal
liderin etrafında yer almaya devam ediyorlar.
Kademeler arası geçişte özellikle LGS
sisteminin uygulanışında halen karmaşa ve düzensizlik alabildiğine devam
ediyor. Bir dönem istisnasız her öğrencinin sınava girmesi adeta zorlanırken
bugün tersine bir uygulama hayata geçirilmeye çalışılıyor. Sınavla kayıt
uygulaması tüm okulları en alttan en üste bir kasta dönüştürdü. Bu sorundan
kurtulmada çözüm olarak sınavla girilen okulların sayısı azaltılmada görüldü.
Topluma en iyi okul evinin yakınındaki okuldur izlenimi verilmeye çalışılsa da
sistem öyle dizayn edildi ki yine herkes puan üstünlüğüne göre okullara
yerleşmeye devam etti. Adrese dayalı kayıt dense de il ve ilçeler tümüyle tek kayıt
bölgesi olarak düzenlendiği için yine pek çok kişi evinin en yakınındaki okula
gitmek yerine puanı nereye yeterse oraya kayıt olmak zorunda kalıyor. Özellikle
Anadolu lisesi türü okullar için bu durum geçerli. İlkokul ve ortaokullar ise
tamamen velinin becerisine dayalı olarak seçiliyor. Adres bilgileri hemen
hiçbir işe yaramıyor. Yolunu bulan, adamını bulan, kılıfına uyduran çocuğunu
istediği okula kayıt yaptırabiliyor. Eğitimi yönetme yetkisine sahip makamlar
bu konularda elleri kolları bağlı, başka yönlere bakarak yaşananları görmezden
gelmekle günlerini geçiriyorlar. Eğitimde yaşanan sorunları çözme
sorumluluğunda olan yönetim bu sorumluluğunun çok uzağında başka ilgisiz
işlerler gün geçiriyor.
Sınıf geçme sisteminin geldiği nokta tamamen
kalitesizlik üreten bir düzeyde. Bu nedenle eğitim geçmişten çok daha fazla
kalitesiz öğrenciyi topluma sürekli enjekte etmekle meşgul. Verilen eğitimin
kalitesi konusunda bir değerlendirme yapmak söz konusu değil. Bunu yapacak
yetkili bakanlıkta gruplar/anlayışlar arasında güç mücadelesinden başka bir şey
yaşanmıyor.
Denetimsizlik/denetimi işlevsizleştirme
yönetimin en hayati işlevini yok etmiş durumda. Denetim işlevinin olmadığı bir
kurumsal yapıda adeta direksiyonu ve freni olmayan ve yokuş aşağı giden bir
kamyon misali gidişat hakim. Ne zaman nereye çarpılacak belli değil.
Her şeyin merkezden belirlenmesi anlayışı tüm
yetkilerin merkezde toplanmasına neden olmuş durumda. Bu nedenle merkezden
emir, talimat, bilgi gelmediği sürece taşra hiçbir harekete girişmiyor. Yöneticinin
her şeye tek başına karar verme kültürü katılımı/yönetişimi güçlendirme, bunu
teşvik eden/gerektiren/zorlayan sistemlerin kurulmaması sistemde sayısız
yetenek sahibi insan yığınının heba edilmesine neden oluyor. Sistemde
duyarsızlık, bananecilik, ilgisizlik gibi yaklaşımlar hemen herkese hakim olmuş
durumda.
Oluşturulan eğitim politikalarının içeriğine,
mahiyetine dair açık bir belge olmamakla birlikte uygulamaya bakıldığında
eğitim politikaları sübjektif, kapalı, gizli, eğitimden çok siyaseti önceleyen,
katı gruplaşma ve katı merkeziyetçi anlayışın hakim olduğu bir yönetimi
oluşturmuş gibi görünüyor. Nitelik, ehliyet, liyakat öncelenmiyor. Katılım,
yönetişim gibi çoklu bakış açısını yok sayıyor. Böyle bir politika anlayışı
doğal olarak verimlilik/kalite üretemiyor.
Siyasal iktidar tamamen kendisini tüketinceye
kadar mevcut durumun devam etmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Olan yine ülkeye
oluyor.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder