22 Ağustos 2021 Pazar

İktidarda Yaşanan Kısır Döngü ve Çıkış

Erdoğan iktidarı, kişi iktidarının son dönemdeki örneği olarak tarihe geçecek gibi görünüyor. Erdoğan’ın ülke gündemine geliş sürecine bakıldığında 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilmesi sonrası başladı denebilir. Aslında Erdoğan’ın ülke gündemine gelmesi biraz da dönemin siyasi güçlerinin öngörüsüzlüğünün de bir sonucu. Dönemin siyasi güçleri Cumhuriyetin ilk gününden itibaren ülkenin tek gerçek sahibi imiş gibi davranmalarının sonucunda ortaya çıkan tek tipçi yönetim anlayışı ülkeyi büyük bir kaosun içine sokmuştu. Toplumu zorla değiştirme projesini dünyanın geldiği noktayı görmezden gelerek sürdürme inadına girmiş olan askeri ve bürokratik oligarşi toplumda herkesin elini ayağını bağlayarak yaşanan sorunları çözeceğini zannetti. Toplum yıllarca kendisine dayatılan siyasal aktörlerden öylesine bıkmış bir durumda idi ki Erdoğan’ı adeta bir can simidi gibi görüp sarıldı.

Siyasal iktidarın antidemokratik uygulamaları nedeniyle mazlum duruma sokulan Erdoğan toplum tarafından sorunları çözebilecek yegâne lider gibi görülerek iktidara taşındı. Yirmi yıla yakın yapılan tüm seçimlerde toplum Erdoğan tercihinden vazgeçmiş değil. Erdoğan bu teveccühü uzun süredir elinde tutarak iktidarını sürdürüyor.

Erdoğan’ın başta söyledikleri ile bugün yaptıkları arasında büyük farkların ortaya çıktığı görülüyor. Geçmişte liderlik koltuğunu bırakmayanları koltuğa yapışma söylemi ile eleştirip kendi iktidarlarında en fazla üç dönemle sınırlama kuralı söylemini savunurken kendisi de eleştirdiği liderlerin durumuna düşmüş görünüyor. Öyle ki Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli tek adam dönemi rekorunu kırmış durumda. Geçmişte Erdoğan’ın içinden geldiği siyasal, sosyal hareketin en önemli söylemi Cumhuriyet dönemindeki tek adam ve tek parti eleştirisi iken bugün Atatürk’ün de bu uygulamayı yaptığı söylemine sarılmak zorunda kalınıyor. Bu ve benzeri çelişkiler uzun zamandır iktidarın uygulamalarında sık sık görülüyor.

Seçimlerde çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemleri diye nitelenen dönemler başarısızlıkların da her geçen gün arttığını gösteriyor. İktidarın ilk dönemlerinde iktidarda olduğu halde muktedir olamama söylemlerinin gölgesinde görmezden gelinen başarısızlıklar iktidarın pekişmesi ile birlikte azalacakken daha da artmış durumda. Geçmişte uzun yılların oluşturduğu bürokratik ve askeri oligarşiye karşı mücadele ediyor gerekçesi ile hoş görülen bazı eksik adımlar bugün için hoş görülecek bir yönü bulunmuyor. Bir dönem değişime direniyor diye bürokrasiyi suçlayan lider Erdoğan için bugün suçlanacak bir güç odağı söz konusu değil. Lideri her şeyin üstünde gören taraftarlar Amerika, Avrupa ve diğer dış güçleri suçlasa da aslında dış güçler her dönem bu ülke için bir engel olarak vardı.

Erdoğan 2018 Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini savunurken bu kardeşinize yetkiyi verin, enflasyonla, faizle nasıl mücadele edilir görün diyerek toplumu istediği şekilde bir sistem değişimine ikna etti. Bugün Yasama, Yürütme ve Yargı başta olmak üzere devleti ve kurucusu olduğu siyasi partiyi tümüyle kendi tekeline almış durumda. Tüm yetkilerin tek elde toplanmasının getirdiği en önemli sorun devasa bir yetki karmaşasının doğması olmuştur. Tüm yetkileri tek elinde toplayan kişinin bu kadar gücün altından kalkabilmesi mümkün değil. Oluşturulması gereken sistem kurum ve kuralların hakimiyetine dayalı bir sistemdir. Kurum ve kuralların hakim olduğu sistemde etkin bir işleyiş mümkün olabilir. Oysa şu an için var olan sistem kurum ve kuralların kendiliğinden işlemesinden çok liderin ve adamlarının isteğine göre işleyen bir kurum ve kurallar bütünü söz konusu. Lider ve adamlarının yönlendirmesi olmaksızın hiç kimse kendiliğinden harekete geçemiyor. Kurum ve kuralları oluşturan devlet sistemine paralel bir siyasal ve informal yapılar söz konusu. Liderin başında olduğu siyasi parti teşkilatı devlet sisteminin her tür işleyişini etkiliyor. Kurum ve kurallar bütünü olan devlet sistemi siyasal teşkilat tarafından şekillendiriliyor, yönlendiriliyor. Siyasal parti teşkilatı ile işbirliği içindeki sendika, cemaat ve sivil toplum kuruluş yapıları liderden referans alarak her tür kurumsal ve kurallı işleyişi istedikleri gibi şekillendirebiliyor. Siyasal parti teşkilatından, onun destekçisi olan sendika, cemaat, sivil toplum kuruluş ve yapılarından geçmeksizin bir şeyler yapabilmek, bir yerlere gelebilmek neredeyse imkânsız. Bu işleyiş düzeni iktidar etrafında bir menfaat ilişkiler sistemi, yapılanması oluşturmuş durumda. Bu ilişkiler ağı iktidarın bir anda değişmesine engel oluyor. İktidarın değişmesi mevcut ilişkiler ağından beslenen grupların menfaatlerine aykırılık teşkil etme ihtimalini doğurduğu için iktidar halen desteği alabiliyor. Oluşan bu ilişkiler ağı toplum olarak var olan sorunların çözümüne katkı sağlamıyor. Tersine bu işleyiş toplumda büyük bir çürümeye yol açıyor.

İktidarın mevcut sorunlardan çıkabilmesi bugün için mümkün görünmüyor. İktidar için lider Erdoğan büyük bir figür olmasına karşın yıllardır ülke sorunlarında tek başına söz sahibi olmanın ortaya çıkardığı büyük bir yorgunlukla karşı karşıya gelmiş durumda. Bu kadar çok yetkinin altından bir kişinin altından kalkabilmesi mümkün olmadığı gibi Erdoğan da yaşının da getirdiği zorluklar bir araya geldiğinde zorluklar daha da artmış durumda. Bu nedenle mevcut zorluklardan Erdoğan’ın tek başına çabasıyla çıkılabilmesi mümkün değil. Yıllardır oluşturulmuş tek adam sisteminin bir anda değişmesi de mümkün olmadığına göre zorluklardan bu iktidarla, bu anlayışla çıkılamayacağını söylemek büyük bir kehanet değil.

Yeni bir iktidar döneminde geçmişten ve bugünkü iktidarın yaptıklarından ders alarak yeni bir sistem kurulması gerekiyor. Bu sistemde gerçek anlamda kurum ve kuralların hâkimiyetini önceleyen bir devlet sistemi kurulması gerekiyor. Toplumun tüm kesimlerini içine alacak, katılımı güçlendirecek bir sistemin kurulması gerekiyor. Devleti yönetenlerin sorumluluğunu yerine getirmesine katkı sunacak yapıların, işleyişlerin kurulması gerekir.

Devlet yönetiminde yönetimi kolaylaştıracak sistemler kurulurken ortak hedefler belirlemek önemlidir. Ortak hedefler politika diye isimlendirilir. Politikaların tümü devletin genel hedefine hizmet edecek şekilde hayata geçirilmeli. Politikalar ortak anlayışı yansıtmalı. Politikaya uygun hareket edilmesini takip edecek yapılar, sistemler kurulmalı. Oluşturulan politikalar tüm topluma mal edilmeli. Politikadan sapmayı engelleyecek etkin denetim mekanizmaları kurulmalı.

 

 

                  Muhalifbakış

                                                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

20 Ağustos 2021 Cuma

Politikasız Yönetimin Geldiği Noktaya Bakış

Yönetimde politika geliştirmek genel işleyişi yönlendiren bir çerçeve çizmek anlamına gelir. Bu durum yöneticilerin davranışlarını da sınırlayıcı bir unsur olması nedeniyle bu makamlarda bulunanlarca çok da istenmez. Politikasız yönetim günü birlik hareket etmeyi getirir. Günü birlik hareket yöneticinin anlık inisiyatifini kullanmayı gerektirir. Bu durum yöneticinin kendini daha serbest, daha güçlü hissetmesine yol açar. Buna karşın kurumsal işleyiş bu durumdan olumsuz etkilenir.

Herhangi bir alandaki politikanın ne olduğunu herkesin bilmesi mümkün olmayabilir. Politikayı belirleyen şey hazırlanan politika belgeleri olabilir. Bu belgeler açık bir şekilde ilan edilmediği durumlarda belirsizlikler ortaya çıkar. Mevzuat düzenlemeleri tam olarak bir politika belgesi olarak görülemese de işleyiş düzeninin niteliğini belirlemesi itibariyle politika belgesinin niteliğine dair bir yol haritası olarak görülebilir. Ancak sürekli değişen mevzuat düzenlemeleri onları politika belgesi olarak kabul etmeyi zorlaştırır. Yönetim uygulamalarına ilişkin yerleşmiş teamüller, uygulama işleyiş biçimi politikanın mahiyetine ilişkin bilgiler olarak daha doğru belirleyici unsurlar olabilir.

  Televizyon programlarında ülkenin göç politikası, eğitim politikası, dış politikası, ekonomi politikasının nasıl olması gerektiği konularında pek çok farklı görüşte uzman, düşünür, fikir sahibi olan zevat söz söylüyor. Bu durum ülkemizde hemen hiçbir alanda mevcut politikalar konusunda bir birlik, beraberlik olmadığını gösterir.

Eğitim sisteminde günlük işleyiş düzeni eğitim politikasının mahiyetine dair işaretler verir. Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar bu güne kadar eğitimde politikasızlığın da göstergeleri olarak varlığını sürdürmektedir. Yirmi yıla yaklaşan yönetim tecrübesi ile mevcut iktidar cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu siyasi istikrarını temsil etmektedir. Bu iktidar döneminde değişen eğitim bakanları siyasal istikrara rağmen eğitim politikası üretememe başarısızlığını da yine bu iktidara temsilci olarak vermektedir. Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu siyasal istikrarına sahip olan bir hükümetin eğitimde politikasızlık konusundaki performansı ülke tarihi açısından büyük bir kayıp.

Mevcut iktidar zamanında eğitim sistemindeki uygulamalara bakıldığında sürekli devam eden bir sistemden ziyade hemen her alanda sürekli bir yap-bozun yaşandığı görülüyor. Bu iktidar döneminde ortaya atılan 4+4+4 sistemi bugün üzerinde tartışılmayan bir düzenleme olamadı. Tersine ilkokul-ortaokul ve hatta lise düzeyindeki kurumlar hala aynı binada devam ediyor. Kağıt üzerinde ayrı gibi görünen kurumlar levha kalabalığı yapmaktan başka bir işe yaramadı. Bürokratik işleri çoğaltma dışında bir işe yaramayan 4+4+4 sisteminden dönüş için uygun bir ortam aranıyor. İleride bir gün yeniden eski sisteme dönülürse şaşırmamak gerekiyor.

Bir sistem için hayati bir öneme sahip yönetici yetiştirme, seçme, atama, yer değiştirme gibi bir alan yine bu iktidar döneminde bir başka yap-boz alanı olmaktan kurtulamadı. Sınav sistemi istenmeyen kişilere kapı aralayınca sisteme mülakat sınavı monte edilerek kapalı kapılar ardında sübjektif müdahalelere izin verilmesi yönetici seçme politikasına dair izlenim veriyor. Sistemi kendi kendine işler hale bırakmak yerine dışarıdan müdahalelerle istenen şekilde işler hale getirilmeye çalışılıyor. Bunda büyük oranda başarı da sağlanıyor. Dışarıdan müdahale edenler siyasal aktörler ve onlarla işbirliği yapan sendika ve üst bürokrasi olarak yönetici belirleme politikasını yönlendiriyorlar. Bugün eğitim yönetimi makamlarında bulunanlara bakıldığında Eğitim Bir Sen sendikasının ezici bir üstünlüğü görülür. Bu sendika kurulduğu günden itibaren marjinal bir durumda olduğu halde 2002 siyasal iktidarın değişim tarihinden sonra hızla üye sayısını katladı. Sistemdekilere istediklerinin yapılabilmesi için bu sendikaya üye olma ön şartı getirilince doğal olarak herkes bu sendikaya üye olmak zorunda kaldı. Bu gün bu sendikanın önde gelen kurucu aktörleri siyasal iktidarın içinde veya siyasal liderin etrafında yer almaya devam ediyorlar.

Kademeler arası geçişte özellikle LGS sisteminin uygulanışında halen karmaşa ve düzensizlik alabildiğine devam ediyor. Bir dönem istisnasız her öğrencinin sınava girmesi adeta zorlanırken bugün tersine bir uygulama hayata geçirilmeye çalışılıyor. Sınavla kayıt uygulaması tüm okulları en alttan en üste bir kasta dönüştürdü. Bu sorundan kurtulmada çözüm olarak sınavla girilen okulların sayısı azaltılmada görüldü. Topluma en iyi okul evinin yakınındaki okuldur izlenimi verilmeye çalışılsa da sistem öyle dizayn edildi ki yine herkes puan üstünlüğüne göre okullara yerleşmeye devam etti. Adrese dayalı kayıt dense de il ve ilçeler tümüyle tek kayıt bölgesi olarak düzenlendiği için yine pek çok kişi evinin en yakınındaki okula gitmek yerine puanı nereye yeterse oraya kayıt olmak zorunda kalıyor. Özellikle Anadolu lisesi türü okullar için bu durum geçerli. İlkokul ve ortaokullar ise tamamen velinin becerisine dayalı olarak seçiliyor. Adres bilgileri hemen hiçbir işe yaramıyor. Yolunu bulan, adamını bulan, kılıfına uyduran çocuğunu istediği okula kayıt yaptırabiliyor. Eğitimi yönetme yetkisine sahip makamlar bu konularda elleri kolları bağlı, başka yönlere bakarak yaşananları görmezden gelmekle günlerini geçiriyorlar. Eğitimde yaşanan sorunları çözme sorumluluğunda olan yönetim bu sorumluluğunun çok uzağında başka ilgisiz işlerler gün geçiriyor.

Sınıf geçme sisteminin geldiği nokta tamamen kalitesizlik üreten bir düzeyde. Bu nedenle eğitim geçmişten çok daha fazla kalitesiz öğrenciyi topluma sürekli enjekte etmekle meşgul. Verilen eğitimin kalitesi konusunda bir değerlendirme yapmak söz konusu değil. Bunu yapacak yetkili bakanlıkta gruplar/anlayışlar arasında güç mücadelesinden başka bir şey yaşanmıyor.

Denetimsizlik/denetimi işlevsizleştirme yönetimin en hayati işlevini yok etmiş durumda. Denetim işlevinin olmadığı bir kurumsal yapıda adeta direksiyonu ve freni olmayan ve yokuş aşağı giden bir kamyon misali gidişat hakim. Ne zaman nereye çarpılacak belli değil.

Her şeyin merkezden belirlenmesi anlayışı tüm yetkilerin merkezde toplanmasına neden olmuş durumda. Bu nedenle merkezden emir, talimat, bilgi gelmediği sürece taşra hiçbir harekete girişmiyor. Yöneticinin her şeye tek başına karar verme kültürü katılımı/yönetişimi güçlendirme, bunu teşvik eden/gerektiren/zorlayan sistemlerin kurulmaması sistemde sayısız yetenek sahibi insan yığınının heba edilmesine neden oluyor. Sistemde duyarsızlık, bananecilik, ilgisizlik gibi yaklaşımlar hemen herkese hakim olmuş durumda.

Oluşturulan eğitim politikalarının içeriğine, mahiyetine dair açık bir belge olmamakla birlikte uygulamaya bakıldığında eğitim politikaları sübjektif, kapalı, gizli, eğitimden çok siyaseti önceleyen, katı gruplaşma ve katı merkeziyetçi anlayışın hakim olduğu bir yönetimi oluşturmuş gibi görünüyor. Nitelik, ehliyet, liyakat öncelenmiyor. Katılım, yönetişim gibi çoklu bakış açısını yok sayıyor. Böyle bir politika anlayışı doğal olarak verimlilik/kalite üretemiyor.

Siyasal iktidar tamamen kendisini tüketinceye kadar mevcut durumun devam etmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Olan yine ülkeye oluyor.

 

 

                  Muhalifbakış

                                                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

13 Ağustos 2021 Cuma

Osmanlıyı/Tarihi Doğru Anlamak Çaba Gerektirir

Tarih boyunca devleti yönetenler yönettikleri toplumun gelişmesinden veya geri kalmasından da doğrudan sorumludur. Zira yöneten yönetme hak, yetki ve sorumluluğu ile birlikte güce de sahip olmuştur. Gücü elinde bulunduran yöneticiler imkânlara da sahiptir. Osmanlı yöneticileri uzun yıllar boyu yöneticiliğin gereğini yerine getirdikleri gibi zamanla bu görevi ihmal eder olmuşlardır. Yöneticilerin ihmali devleti ve toplumu da geri kalmaya mahkûm etmiştir. Osmanlı yöneticilerinden görevlerini ihmal edenler zamanla ellerindeki gücü başkalarına devredip kendileri keyif ve saltanata dalmışlardır. Onların devlet yönetimindeki ihmalinin sonucunda gücü sultanlar adına ele geçirenlerin kendi gölge saltanatlarını kurmasını getirmiştir. Onlar da tıpkı üstlerindeki sultanlar gibi keyif ve saltanata dalarak gölge güç odakları/saltanat naipleri devşirmesi zamanla devlet ile toplumun birbirinden uzaklaşmasına neden olmuştur. Devleti yönetenler dünyanın gidişatından bihaber duruma gelince doğal olarak toplumu oluşturan sıradan insanlar kendi kişisel güç ve kudretleri neye yetiyorsa onunla ilgilenir olmuşlardır. Dünyada ortaya çıkan ekonomik, siyasal, sosyal ve her türlü gelişme ve yenilikten habersiz yaşayan devlet yöneticileri toplumun da aynı durumda olmasına neden olmuştur. Devlete rağmen toplumu oluşturan bireylerin kendilerince bir şey yapabilmesi geleneksel Osmanlı Devlet yönetim kültüründe fitneye sebep olur düşüncesiyle her zaman olumsuz görülmüştür. Devlete rağmen bir şey yapabilme kudretine sahip olmayan yerel vatandaş devletin kendine biçtiği rolün gereğini yapmak zorunda kalmıştır. Dışarıyla bağlantılı olan azınlıklar bu cendereden daha kolay çıkmışlardır. Yerel vatandaşın gözünde dünyanın yeni gelişmelerine uygun niteliklere sahip olma gibi bir imkan zaten yoktu. Devlet de böyle bir imkanı vatandaşına sunmuyordu. Zira devleti yönetenler için böyle bir amaç, düşünce, endişe yoktu. Onların tek endişesi saltanatlarının sürmesi idi. Dünyanın gittiği noktada devlet yönetim sisteminin değişmesi için kendilerini zorlayan bir dış güç önceleri yoktu. Bu nedenle sahip oldukları gücün verdiği sarhoşlukla dünyayı okumaya ihtiyaç duymuyorlardı. Farkına vardıkları zaman ise zaman çoktan geçmişti. Vatandaş kavramı, toplumu oluşturan birey kavramı onlar için çok yabancıydı. Dünyada ortaya çıkan ekonomik sistemleri iyi okuyamayan devlet yöneticileri yeni sistemlerin gereği olan alt yapıları ülke içinde kurmaktan da uzak durdular. Ülke içinde ticaret yöneticilerin gözünde dahi uzun süre aşağılanan bir iş olarak görüldü. Oysa gelişen ekonomik sistem dünya ticaretine yönelik büyük yapıların kurulmasını gerektiriyordu.

Bugün geçmişi yüceltme adına Osmanlı dünyaya nizam verdi söylemleri tarihi gerçeklerden oldukça uzak. Toplumun büyük çoğunluğu bilgiye dayalı bir düşünce edinme kültüründen çok uzak. Toplumda milliyetçilik duygularını körüklemek amacıyla hamaset söylemleri geliştiriliyor. Bu söylemlerle bilgisiz toplum kolayca maniple edilebiliyor. Bu söylemlere ters söylemler iç ve dış düşman olarak nitelenerek bir yönüyle ikinci bir manipülasyon daha yapılıyor. Bu manipülasyondan çıkabilmek için bilgiye dayanan bir görüş, düşünce, fikir sahibi olmak gerekiyor. Bu ise şu an için oldukça uzak bir olgu gibi görünüyor. Zira bilgiye dayanan bir fikir, düşünce ve görüş sahibi olabilmek uzun süreli kişisel bir çabayı gerektirir. Kişisel çaba olmaksızın sahip olunan görüş, düşünce ve fikirler önder olarak kabul ettiği kişileri taklit etmeyi gerektirir. Taklit, hazır bir şablon sunar. Hazır bir şablonu kullanmak insanımıza her zaman kolay ve çekici bir yol olarak gelmiştir.

Osmanlıyı iyi tanımak için öncelikle yerel kaynaklardan başlanarak okumalar yapılması gerekir. Naima, Ahmet Cevdet Paşa, İsmail Hami DANİŞMEND gibi klasik eserlerden başlamak ve ardından yerli ve yabancı diğer kaynaklara yönelerek karşılaştırmalı okumalar yapmak gerekiyor. Bu ise birkaç yılı kapsayacak bir okuma çabasını gerektirir. Bunu göze alabilenler taklitten kurtulup ayakları yere basan bir görüş sahibi olabilir.

                                                                    Muhalifbakış

                                                                          izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...