29 Ocak 2020 Çarşamba

Depremi Durdurma Şansı Var mı?


Elazığ depremi sonrası yaşanan tartışmalar sırasında siyasi değerlendirmeler de yapıldı. Bu değerlendirmeler sırasında yirmi yıla varan süre içinde iktidarın depreme hazırlık adına üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmediği yönünde değerlendirmeler ve eleştiriler yapılmasına karşı cumhurbaşkanının depremi durdurma şansınız var mı şeklinde cevap verdiği görülüyor. Aslında bu sorunun cevabını cumhurbaşkanının kendisi de biliyor. Elbette hiç kimse cumhurbaşkanı başta olmak üzere hiç kimseden böyle bir şey istemiyor, isteyemez.
Deprem başta olmak üzere dünyada pek çok doğal afet kapsamında olaylar oluyor. Bu tür doğa olaylarının durdurulmasını akıl sahibi hiç kimse iktidarlardan istemez. Hiçbir iktidar da böylesi bir vaatle iktidara gelmeyi hayal dahi etmez. Sel felaketleri, fırtınalar, tsunamiler, yangınlar, toprak kaymaları gibi doğal felaketler dünyanın gerçeği. Bunlardan gündemde olan depremi durdurma şansı olmamakla birlikte depremin ortaya çıkarma ihtimali olan zararların önlenmesine yönelik önlemlerin alınma görevi başta iktidarlar olmak üzere toplumun her bir üyesi olan bireylerinde bulunmaktadır. Tüm doğal olayların ortaya çıkması ihtimaline karşı yaşayan insanlara ve çevreye karşı muhtemel zararlarının en aza indirilmesi için düzenlemeler yapılması, önlemler alınması gerekiyor. Bu düzenlemeleri yapma güç ve imkanına sahip en büyük yetkili birim ve makam ise kamu gücünü elinde tutan iktidarın ta kendisidir. İşte cumhurbaşkanının depremi durdurmak değil ancak deprem başta olmak üzere tüm doğal afetlere karşı önlem ve düzenleme yapıp yapmadığının değerlendirmesini yapması beklenir.
Ülkemizde yaşanan olayları konu eden haberlere bakıldığında deprem, sel felaketleri, toprak kayması gibi olayların mevsimsel olarak sık sık yaşandığını görmek mümkün. Hemen her yıl Trakya başta olmak üzere birçok tarımsal alanların sular altında kaldığını duyuyoruz. Karların erimeye başladığı dönemlerde yaşanan su basmaları da bu çerçevede her zaman duyuluyor. Yağan yağmur sularının ortaya çıkardığı sel sularının şehirlerin hemen her yerinde evlerin bodrum katlarını basması, yolların göle dönmesi, araçları dahi sürükleyen güçlü sel felaketlerinden hemen sonra şehirlerin alt yapı eksikliği her zaman gündeme gelir. Karadeniz bölgesinde yaşanan toprak kayması türü olaylar da yine bu çerçevede akla gelen diğer tür doğal afetlere örnekler olarak sayılabilir. Bu felaketlerin en sonuncusu olan deprem de hemen her gün herkes tarafından bir şekilde gündeme getirilir. Buna rağmen uzmanların hemen tümü söz birliği etmişçesine bu konularda ülkede hala büyük eksiklerin olduğu dile getirilmektedir.
İktidarlar kamu gücünü kullanırken kamu kaynaklarını işe koşar. Kamu kaynaklarının kullanım yetkisi kamu yönetiminin bir gereğidir. İktidara gelmek kamu yönetim yetkisini ele almak anlamına gelmektedir. Toplu halde yaşayan insanlar ihtiyaçlarını bireysel olarak kendi kendilerine karşılayamazlar. Toplu yaşamanın getirdiği imkanlar kadar görevler, sorumluluklar da vardır. Haklar ve imkanlarla görev ve sorumluluklar arasında dengeli bir sistem kurabilen toplumlar her yönden gelişir güçlenirken bu dengeyi kuramamış olan toplumlarda ise dengesiz bir dağılım ve her alanda düzensizlikler yaşanır. Güçlü olanlar istedikleri gibi yaşarken gücü yetmeyenler en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta güçlük yaşar. Adeta altta kalanın canı çıksın anlayışı vardır. Böylesi durumlarda ise herkes ayakta kalmanın yolu ne ise ahlaki olup olmadığına bakmaksızın eline geçen her imkanı kullanarak gününü kurtarma yolunu bulmaya çalışır.
Kamu kaynaklarının kullanımına dair şeffaflık olmaması kaynaklar ne yapılıyor, ne kadar doğru kullanılıyor sorusunun da doğru ve sağlıklı cevaplanmasını engellemektedir.
Kamu kaynaklarının kullanımında açıklık ve şeffaflık olmaması kamu yönetimini elinde bulunduranların yönetim anlayışından kaynaklanmaktadır. Kamu gücünü seçimle ele alan iktidar güç bende ise kimseye bir şey söylememe, sormama gerek yok anlayışında. Bu anlayış keyfi yönetimin en önemli göstergesidir. İktidar kamu gücünü kullanma yetkisi verdiği görevlilerini belirlerken de yine şeffaf ve açık bir sistem kullanmamakta. Görevliler ehliyet ve liyakati açıkça önceleyen bir seçme sisteminden geçilerek belirlenmesi yerine şüpheli, kapalı işlemlerle seçilince dedikoduya neden oluyor. Bu da güven bunalımına neden oluyor. Kamu gücünü kullanan iktidarın işleyiş sisteminde gücün kullanımını, kaynakların kullanımını denetleyen güvenilir bir kontrol ve denetim sistemi de bulunmuyor. Denetimsiz bir sistemden sağlıklı bir işleyiş üretilmesini beklememek gerekiyor. Sistemin kurulmasındaki ve işleyişindeki keyfilik seçme sistemindeki şüpheli ve kapalı durumlar, işleyişler ve düzenin denetimsizliği gibi olumsuzluklar güvensizlik yaratırken çevrenin yapılaşmasına, görüntüye bakıldığında rant paylaşımına dayanan bir imar anlayışının hemen her yerde görülüyor olması da aslında depreme hazırlık konusunda gerçek anlamda bir şeyler yapılmadığının açık bir göstergesidir.
Başta deprem yaşanan yerlerden Manisa, Elazığ, Malatya gibi illerin merkezlerinden taşralarına doğru giderek yapılacak bir araştırma ve inceleme deprem konusunda bu iktidar zamanında neler yapıldığını gösterecektir. Bu iktidar zamanında geçmiş iktidarların yaptıklarından farklı olarak deprem konusunda özel bir çalışmanın olmadığı açıkça görülür. Aslında bu iktidar da tıpkı geçmiş iktidarlar gibi deprem konusunda hiçbir şey yapmamıştır. Sadece etki-tepki anlayışı ile deprem olan yerlerde enkaz kaldırma çalışması yapılmıştır. Belki acil müdahale faaliyetleri çerçevesinde farklı bir işleyiş süreci söz konusu olmuştur denebilir. Ancak bu durum depreme hazırlıktan ziyade deprem sonrası yapılan faaliyetler kapsamında ele alınabilir.
Deprem öncesi hazırlık kapsamında yapılması gerekenlerin neler olduğu alan uzmanlarınca zaten ortaya konmuş bir husustur.
Depremin en önemli etkisi yapılaşma ve şehir planlaması alanında görülmektedir. Yapılaşma ve planlı şehirleşme konusunda ülke çapında bir değişimden söz edebilmek mümkün değil iken depremin yaşandığı Manisa, Elazığ, Malatya gibi illerde de bu kapsamda hemen hiçbir şey yoktur. Manisa ili sanayileşmenin getirdiği iş bulma kolaylığının getirdiği göç kaynaklı hızlı nüfus artışı nedeniyle en düzensiz gelişen şehirlerden birisidir. Ülkenin batısında yer alan bir il olan Manisa ilinde yirmi yıllık iktidar süresi boyunca planlı şehirleşme adına yapılan etkin bir çalışma yok denecek düzeydedir. TOKİ aracılığı ila yapılan inşaat faaliyetlerinde taraftarlara kaynak ve rant aktarma olmadığını söyleyebilmek için elde yeterli, güvenilir ve açık veriler bulunmamaktadır. Manisa ili devasa bir kasaba görünümündedir dense yanlış olmaz. Elazığ ve Malatya illeri de şehirleşme adına farklı bir durumda değildir.
Meydana gelen deprem faaliyetleri şehir merkezlerinden çok kırsaldaki yerleşim birimlerinde etkili zararlara ve yıkımlara neden olmuştur. Türkiye’de bu çerçevede kırsala yönelik bir depreme hazırlık faaliyeti de sıfır düzeyinde hatta sıfırın altındadır. Kırsala yönelik planlı bir yapılaşma yoktur. Aslında şehirleşme anlayışının kırsaldan merkeze doğru planlı ve kontrollü bir çalışmayla yapılması gerekirken ülkemizde geçmişte de bu gün de kırsalda planlı faaliyet söz konusu değildir. Kırsal bizde her zaman iktidarların ilgisinden uzak kalmıştır. Ülke çapında dağınık ve düzensiz kırsal yerleşim adeta iktidarların ilgi alanının çok uzağında kalmaktadır. Şehir merkezlerinde de yine yapılaşma, ulaşım alt yapısının geliştirilmesi, şehrin insana bakan yönlerinin planlı olarak, bilinçli bir şekilde geliştirilmesi, parkların, bahçelerin, sosyal donatı alanları, yollar, caddeler, toplanma alanlarının, kamu alanlarının planlanması gibi faaliyetler yani imar faaliyetleri rant konusu çerçevesinde ele alınmaktadır. Cumhurbaşkanı İstanbul’a ihanet ettik sözünü mealen ve aynen farklı zamanlarda ve yerlerde dile getirmişti. Bir zamanların yolsuzlukla suçlanan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar o dönemde ben ne yaptımsa başbakanın söylediklerini yaptım demişti. Bunlara bir bütün olarak bakınca deprem konusunda yapılması gerekenlerin neler olduğu, bunların ne kadarının hayata geçtiğinin düşünülmesi gerekiyor. Yapılması gerekenler konusunda da iktidarın sorumluluğu hiç de az değil.
Orman alanlarında binlerce konut, milyonlarca nüfus yaşıyor. 2B Orman arazilerine yönelik yasal düzenlemeler bu iktidar tarafından yapılırken planlı bir şehirleşmeden ve depreme hazırlıktan söz edilemez. İmar barışı düzenlemeleri ile ruhsatsız, kaçak yapılara ruhsat, izin düzenlenirken depreme etkin bir hazırlık yapıldığı iddiası boş bir sözdür. Bu tür kararlar ve faaliyetlerle kaçak bina, kaçak yapılaşma cenneti olan ülkemizde depreme hazırlık yapıldığı iddiası komediden öte bir anlam taşımamaktadır.
Belediyelerdeki inşaat ve yapı işlemlerindeki mevcut başıboşluk, düzensizlik ve kontrolsüzlükte değişen fazla bir şey yoktur. Belediye sisteminde harcanan devasa kamu kaynaklarına karşın var olan denetimsiz işleyiş ve keyfi idare yönetim anlayışının devamında 20 yıllık iktidarın hiçbir dahli, payı yok demek için ancak Türkiye’den habersiz olarak ülke dışında yaşayanlara mahsus bir değerlendirme olur. Türkiye’de yaşayan herkes, sağır sultan da olsa bunları bilir. İktidar da bunu biliyor ancak bilmezlikten gelerek saflığa yatıyor.
Şehirler birbirinin kopyası. Ülke nüfusunun beşte biri İstanbul’da yaşıyor. Hemen tüm şehirlerde on kat ve üstü binalar en merkezi yerlere adeta yarışırcasına dikiliyor. Yeşil alanlar acımasızca katlediliyor. Her yer beton yığınına dönerken depreme hazırlık iddiasını dile getirmek çok da inandırıcı görünmüyor. Bu ve benzeri durumlar plansız şehirleşmenin önemli göstergeleri. Sayın cumhurbaşkanına şunu söylemek gerekiyor; depremi durdurma şansınız yok ancak planlı şehirleşme için var olan tüm gücünüzü kullanma imkanınız vardı. Toplumun ihtiyaçlarını görmek için kurulmuş kamu kurumlarında güvenilir, adil, şeffaf bir seçme sistemi kurma imkanınız çok eskiden beri vardı. Etkin bir denetim sistemi kurarak merkezi ve yerel yönetimlerde keyfi kaynak israfına engel olma imkanınız çok eskiden beri vardı. Ekibinizde yer alanlarda bu yönde önceliklere sahip kişiler olmalarını bir kriter olarak koyma imkan ve gücünüz, şansınız her zaman vardı. Buna rağmen bu ülkede hala doğru dürüst işleyen bir yönetim ve denetim sistemi yok. Bu ülkede hala yapanın yanında kâr kalıyor. Şehircilik bu ülkede hala adı var kendi yok bir kavram durumunda.

                             Muhalifbakış
                                                                               izmirmuhammedali@gmail.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...