Bu
günlerde iktidar partisinde il/ilçe kongreleri aracılığı ile 2023 seçimlerine
kadar yenilenme çalışmalarının yapıldığı görülüyor. Peki iktidarda yenilenme ve
değişim mümkün mü? Yenilenme ve değişim için öncelikle uygulanmakta olan bir
program, sistem, düzen ve işleyiş olması, bu konuda bir anlayışın bulunması
gerekiyor. İktidar için böyle bir düzen/sistem ve işleyişin varlığından söz
etmek pek de mümkün görünmüyor. İktidar 2002 yılındaki seçimlerden büyük bir
başarı ile çıktı. Bu başarıyı iktidarın kendisi başta olmak üzere hemen hiç
kimse beklemiyordu.
Ülkemizdeki
siyasi partilerin hemen hepsinin programları mevcut olmakla birlikte yine
hiçbir partinin yazılı programları ile uygulamaları örtüşmez. Yazılı programlar
usulen hazırlanır. Yasal zorunluluk gereği görüntüde hazırlanan programlar da
hiçbir zaman uygulama sürecinde dikkate alınmaz. İktidar bir şekilde seçimlerde
başarı kazanır da iktidara gelirse programa bakmak yerine liderin ve lidere
etki eden çevrelerin söylem, istek ve iradesine göre hareket edilir. Toplumda
da hiç kimse partilerin programlarına bakarak partiyle ilgili faaliyetlere
katılmaz veya partileri destekleme veya desteklememe iradesini belirlemez. AK
PARTİ/AKP için de durum aynıdır.
AK
PARTİ/AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesi sonrası kimin ne yapacağı konusunda
bir belirsizlik, karmaşa ve şaşkınlık vardı. Partinin kurucusu olan Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın siyasi olarak yasaklı olması ülkenin siyasal gündemini bir süre
meşgul etti. Partinin kuruluşu zaten uzun süreli ve sistemli bir çalışmadan çok
şartların ortaya çıkardığı etki tepkinin bir sonucu idi. Uzun süre siyasal
hayatta rejimi değiştireceği şüphesiyle karşılanan MNP/MSP/RP hareketinin
sıkışıp kaldığı marjinal çevrenin içinden çıkan AK PARTİ/AKP hareketi daha
büyük toplum kesimleri için bir ümit kapısı olarak görülerek beklenmedik bir
zamanda iktidara geldi. Bu ani iktidar sorumluluğunun partilileri büyük bir
şaşkınlık içinde bıraktığı kesin. Geçmişten getirdikleri olumsuz miras
nedeniyle dönemin güçlü devlet yapıları tarafından hemen kabul edilmeyen
iktidar ayakta kalma, kendisini kabul ettirme mücadelesi verdi. Bu süreçte de
programlı bir faaliyetten söz edebilmek mümkün görünmemektedir. İktidarın
kendisi de üst üste elde ettiği seçim başarıları sonrası çıraklık, kalfalık ve
ustalık dönemi diye nitelendirdiği dönemlerde ısrarla takip ettiği bir programdan
çok günün şartları ve imkanlar neyi gerektiriyorsa onu yapmış, programdan çok
toplumda kendisine destek olan grupların günü birlik isteklerini yerine
getirerek iktidarını devam ettirme, sağlamlaştırma yoluna gitmiştir. Bunda da
başarılı olmuştur. Buna rağmen iktidarı elde eden AK PARTİ/AKP’nin ilk şaşkınlığı
geçtikten sonra iktidarının gereğini yerine getirme adına çalışma alanlarında ihtiyaç
duyduğu kadroları temin etmek için yanlış bir yola yönelmiştir. Bu yanlış,
kendisini iktidardan indirmeye çalışanlara karşı işbirliğine gittiği grup
olarak FETÖ’ye adeta gözü kapalı bir şekilde bağlanmak veya bu grubun önemli
devlet kurumlarını ele geçirmesine göz yummak olmuştur. Bu yanlışın cezasını
başta iktidar olmak üzere toplumun tümü 15 Temmuz 2016 tarihinde çekmiştir.
İktidar baştan itibaren tüm devlet kurumlarında toplumda herkes tarafından
kabul edilecek adaletli ve şeffaf bir seçme sistemi kurmuş olsaydı bugün
yaşanan sorunların çoğu yaşanmayabilirdi. Devletin tüm kademelerine ehliyet ve
liyakati önceleyen adil ve şeffaf bir seçme sistemi ülkede tümüyle birlik ve
beraberliği destekleyen bir unsur olabilirdi. Bu gün de girilen bu yanlış yolda
düşülen bataklıktan çıkılmaya çalışılmaktadır.
İktidarların
programlarının tümünü tek bir cümle ile ele alıp incelemek ve değerlendirmek
mümkün değildir. Program, toplumsal yaşam alanının her alanına yönelik geleceğe
dair hedefler içerir. Toplumsal yaşamın alanları siyasal, sosyal, ekonomik,
kültürel, eğitsel, sağlık, altyapı gibi hizmet ihtiyaçlarının karşılanması
amacıyla oluşturulmuş sistemler aracılığı ile düzenlenmeye çalışılır. Bu nedenle iktidarın programına yönelik değerlendirmeler
yapılırken tüm bu sistemlere ayrıntılı bir şekilde bakılması gerekir. İktidarın
bu sistemlere yönelik yaptıklarına bakıldığında da programlı bir çalışmanın
olmadığı görülecektir.
Örnek
olarak eğitim sistemine bakıldığında 2002 yılından 2019 yılına kadar eğitim
alanında farklı bakanların görev yaptığı iktidarın eğitim sistemine yönelik
programlı bir faaliyetinden söz edilememektedir. Her gelen bakanın kişisel
anlayışına göre farklı uygulamaların yapıldığı görülmektedir. İktidarın en
güçlü kişisi olan cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN dahi eğitim alanında
başarısızlığı kabul etmektedir. Eğitim alanında var olan programsızlık diğer
alanlar için de geçerlidir.
Eğitim
sisteminde bugün için bir yenilenme ve değişimin mümkün olduğunu iddia etmek
eğitim sistemini ve bu sistemin aktörlerini, ilgili olduğu alanları ve işleyişi
bilmemek anlamına gelir.
Eğitim
sisteminde bakanlık teşkilatının başında Milli Eğitim Bakanı Ziya SELÇUK
vardır. Ziya SELÇUK bakan olarak sistemin en başındaki yetkili tek kişi gibi
görünmekle birlikte sadece onun vereceği kararlarla eğitim sisteminin düzen
altına alınabileceğini, değiştirilip yenilenebileceğini söylemek doğru
değildir. Eğitim sisteminin en tepesindeki bakan siyasal bir aktör olarak
hükümetin temsilcisidir. Ancak bakanın geçmişine bakıldığında akademisyenlik ve
eğitim alanında özel girişimcilik dışında başka bir niteliğinin olmadığı
görülür.
İktidar
sadece bir şahısla var olmaz. İktidarın yasal görüntüsü yanında sosyal,
siyasal, ekonomik, kurumsal boyutları da vardır. İktidar partisi, merkez ve
taşra teşkilatı ile siyasal bir aktördür. Siyasi partilerin işleyiş düzeni,
yöneticileri ve diğer paydaşları eğitim sisteminin her tür işleyişine doğrudan
etki eder. Milli Eğitim Bakanı Ziya SELÇUK siyasi parti teşkilatında tanınan,
desteklenen yönü olan bir şahıs değildir. Bakanlık makamına siyasi teşkilatın
başında yer alan lider Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın kişisel tercih ve
kararına dayalı olarak getirilmiştir. Siyasi yönü olmayan bakanın eğitim
sisteminin üzerindeki etkisi de sınırlı olacaktır.
Bakanlık
teşkilatı merkez ve taşra yapılanması ile bürokratik bir işleyiş düzenine
sahiptir. Bu işleyiş düzeninin değişimi ve yenilenmesi sürecinde mutlaka
dikkate alınması gerekiyor. Milli Eğitim Bakanının bu bürokratik işleyiş düzeni
üzerindeki etkisi de yine sınırlıdır. Devasa bir yapıya sahip olan bürokratik
yapıda değişim ve yenileşme için pek çok farklı alanlarda uzun süreli ve
sistemli çalışmaların yapılması gerekiyor. Bürokratik yapı genel devlet yönetim
anlayışı, yönetim kültürü ve geleneği ile doğrudan ilgilidir. Sadece bir alanın
kendi içinde yapılacak bir değişim ve düzenleme ile işleyişe etki edebilmek
oldukça güç hatta imkansızdır.
Eğitim
sisteminin içinde sadece merkez ve taşra teşkilatına ait bürokratik kurumsal
yapılar bulunmaz. Okullar ve okullar dışındaki diğer kurumların işleyişi ülkede
hemen her kesimi doğrudan veya dolaylı ilgilendirmektedir. Okul ve diğer
kurumların ilgili olduğu merkezi ve yerel yönetim birimleri, ülkenin fiziki alt
yapı imkanları, genel planlamaları, ekonomik imkanları gibi sayısız faktörün
dikkate alınması gerekir. Okullara alınacak öğrencilerin nasıl alınacağına
henüz kesin bir karara varılabilmiş değildir. Okulların türleri levha
değiştirmeden öte gitmemektedir.
Tüm
kurumsal yapıların işleyişinde görev alan insan unsuru apayrı bir faktördür.
Sadece öğretmen grubu milyonu aşmaktadır. Öğretmenler dışında görev yapan diğer
tüm iş görenler, çalışanlar sistemin işleyişinde birer birer etkili olan
öğelerdir. Eğitim çalışanlarının içinde bulunan sendikalar siyasal iktidarın
işleyişinde etkili aktörlerdendir.
Eğitim
sisteminin hukuki yönünü oluşturan mevzuat alt yapısı bu kadar uzun süreli
iktidar tecrübesine rağmen hala sağlıklı, güvenilir bir yapıya kavuşamamıştır.
Her gün değişen kuralların hangi şekle dönüştüğünü takip edebilmek neredeyse
imkansızdır. Eğitimin hemen her alanında yapılan mevzuat değişikliklerinin hangi
düşünce ile yapıldığı konusunda ortak bir anlayış oluşturulamamıştır. Sürekli
yazbozlarla işletilen mevzuattaki bu değişimin ne zaman duracağını ise kimse
bilmemektedir.
Milli
Eğitim Bakanı veya iktidar eğitime dair değişim ve yenilenme yapacaksa tüm bu
alanlarda çalışma yapması gerekir. Bu ise oldukça güç bir iştir. Siyasi parti
kongreleri ile yapılacak değişiklik göz boyamadan öte bir anlam taşımamaktadır.
İktidar
geçmişte yaptığı yanlışlardan dönmesi gerekir. Bu ise siyasal, sosyal, ekonomik
ve hukuki anlamda köklü değişikliklerden geçmektedir. Eğitim sisteminin yönetim
alt yapısı ehliyet ve liyakate dayalı adil ve şeffaf bir seçme sistemi yerine
sendika başta olmak üzere siyasal ve bürokratik aktörlerin baş başa vererek
oluşturdukları kapalı kapılar ardında işleyen bir seçme sisteminin üzerine
oturtulmuştur. Yapılan kadrolaşmada uygulanan seçme sisteminden vazgeçilmesi
gerekmektedir. Bu kolay bir durum değildir. Kadrolaşmada kendine yakın kişileri
güvendiği kişilerin referansına dayanarak hiç de objektif, adil ve şeffaf
olmayan yollar kullanılmış iken bundan vazgeçilmesi oldukça zordur. Böyle bir
yola gidilmesi toplumsal tabanda gevşemelere yol açacak ve mevcut destek
azalacaktır. Baştan beri eğitim sisteminin adeta emanet edildiği Eğitim Bir
Sendikası şimdiye kadar elde ettiği mevzileri kaybetmek istemeyecektir. İktidarın
da bu sendikaya rağmen eğitim sisteminde değişim ve yenileşme yapabilmesi zor
görünmektedir. Seçme sisteminde baştan beri uygulanan bu kayırmacı uygulamalar
iktidarı dar bir menfaat grubunun eline bırakmış, geniş toplum kesimlerinde bal
tutan parmağını yalar anlayışı ile hareket eden bir iktidar görüntüsü verilerek
geçmiştekilerden farkı yok izlenimi oluşmasına neden olmuştur. Kayırmacı
uygulamalar siyasal iktidarın üzerine oturduğu dindar anlayış temelinin de
sarsılmasına neden olmuştur.
Bunun
yanında etkin bir yönetimin olmazsa olmaz unsurlarından olan denetim sistemi de
devre dışı bırakılmıştır. İktidar diğer tüm alanlarda olduğu gibi kendini
destekleyen veya destekler görünen toplum kesimlerini memnun etme adına sistemlerin
hemen tüm süreçlerini denetim dışı bırakmıştır. Etkin bir denetimin olmaması hukuk
devletini güçlendirmekten çok zayıflatan bir uygulamadır. Yeni değişim ve
düzenleme sonrası denetimin kısa sürede etkin hale getirilebilmesi mümkün
değildir. Yıllardır ihmal edilen denetim sisteminin ayağa kaldırılabilmesi
kapsamlı ve sistemli çalışmaları gerektirmektedir. İktidarın yıllardır
denetlemediği alanları denetleyerek karar ve kuralların etkin hale getirilmesi
yönündeki çalışmaları pek çok kesimi rahatsız edecektir. Bu durum da yine
toplumsal tabandaki hoşnutsuzların sayısını artırır. Seçimlere giderken
hoşnutsuz sayısını artırmayı hiçbir iktidar istemeyecektir. Eğitim sisteminin
içinde taraftarlarını uzun süredir yerleştiren sendika da böylesi bir değişime
gönüllü olarak razı olmayacaktır. Bu da bakan ve siyasi iktidarın elini
güçsüzleştiren bir unsurdur.
Eğitim
alanında yapılan değerlendirmenin benzeri diğer alanlar için de yapılmalıdır. Adalet
sisteminde yaşanan sorunlar hazırlanan reform paketleri ve strateji belgeleri
ile ele alınmaya çalışılmaktadır. Yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi büyük
sorunlara gebedir ve ne tür değişiklikler yapılması gerektiği konusunda hala
zihinler çok karışıktır. Ekonomik sistemin üzerine oturduğu temellerin
yeterince güçlü olmadığı açıktır. Yurt dışı sorunlar her yönüyle ülkeyi
darboğazlara sokmakta, elini kolunu bağlamaktadır. Ulaşım alt yapısına yönelik
uygulanan yap-işlet-devret sistemi ile kazandırılan yol ve köprülerin getirdiği
ağır yük uzun yıllar halkın sırtında kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Büyük
bir başarı olarak sunulan havaalanlarından çoğunda ortaya çıkan zarar nereye
kadar görmezden gelinecektir. Dar gelirli vatandaşların günlük hayatında var
olan hayat pahalılığı iktidar için en büyük tehlike olarak her geçen gün
büyümektedir. Vergi adaletsizlikleri, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerinin
boyutları, ticari hayattaki kontrol dışı alanların devasa boyutları her geçen
gün büyümektedir. Finans sistemi, ithalat-ihracat yapısı, döviz kurları, enerji
fiyatları, sosyal güvenlik sisteminde her geçen gün büyüyen açık gibi pek çok
alan programsızlığın boyutlarına ilişkin göstergeleri ortaya koymaktadır. Tüm
bu alanlarda değişim sözü veren iktidara bugüne kadar ne yaptın sorusunu
soranların sayısı her geçen gün artmaktadır. Buraya kadar eğitim sistemi
özelinde yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında iktidarın ilk yıllarından
itibaren atılan yanlış adımların bu aşamadan sonra düzeltilmesi pek de mümkün
görünmemekte, il ve ilçe kongreleri yaparak değişim ve yenilenme imajı veren
iktidarın toplumda göz boyamadan öte bir faaliyet yapmadığının söylenmesi
yanlış olmayacaktır.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder