21 Haziran 2019 Cuma

Kamu İdaresinde Yaşanan Sorunlar ve AK PARTİ/AKP


Toplu halde yaşayan insanlar birbirleri ile yardımlaşarak ihtiyaçlarını karşılar. Bu yardımlaşma zamanla uzmanlaşmış kurumsal yapıların ortaya çıkmasına neden olmuştur. En büyük kurumsal yapı kurumların kurumu olarak tanımlanan devlettir. Devlet kavramının gelişimi her ülkenin tarihi, kültürel, siyasal ve sosyal özelliklerine göre farklı süreçlerden geçmiştir. Devletlerin gelişim düzeyleri ülkelerin gelişmişlik düzeylerini de belirler. Devletin işleyiş düzeni nitelikli olduğu oranda gelişmişlik düzeyi de artar. Nitelikli devlet işleyiş düzenine sahip olan toplumlar gelişmiş toplumlar, gelişmiş devletler ve ülkeler olarak nitelendirilir. Nitelikli işleyiş düzenine sahip devletler toplumun ihtiyaçlarını karşılamada çok daha etkin durumdadır. Gelişmiş nitelikli devlet yapılarına yönelik yapılan değerlendirmelerde devletler genelde temel ihtiyaçlara odaklandığı, devletin temel ihtiyaçların karşılanmasında devlet kurumunun daha çok yön gösteren, koordine eden, denetleyen konumunda bulunduğu görülür. Devlet güçlü olmakla birlikte büyük olmayan, hantal değil aktif, her işe karışmaktan, her yerde görünmekten ziyade işlerin yapılışında istekli olanlara izin/destek/kontrol hizmeti veren konumundadır. Bu konumdaki devlet toplumun sahip olduğu imkanların toplumun tüm kesimlerine dengeli bir şekilde dağıtılması işlevini etkin bir şekilde yerine getirir. Gelişmiş toplumlarda devlet güçlü olduğu kadar topluma hizmet etme gücüne sahip devlet dışı ekonomik, sosyal, kültürel yapılar da söz konusudur. Devletlerin bu yapılanmasına ilişkin değerlendirme yapılırken merkezi ve yerel yönetim, kamu ve özel sektör şeklinde gruplandırmalar yapılır. Gelişmiş ülkelerde güç tek bir noktada toplanmaz. Kamu ve özel, yerel ve merkezi şeklinde var olan yapılanmalar arasında dengeli bir dağılım vardır.
Ülkemizdeki devlet yapısının durumuna da bu çerçevede baktığımızda devlet en büyük irade olarak her şeye kadir bir kudret konumundadır. Ülkemizde özel sektör yeterince gelişmemiştir. Yerel yönetim yapısı daha çok merkezi anlayışın yönlendirmesine bağlı olarak işlemektedir. Merkezi irade kamu yönetimini her yönüyle istediği gibi kullanma gücüne sahiptir. Merkezi gücün böylesi güçlü olduğu durumlarda devleti elinde bulunduran iktidar hukuka yeterince ve gerektiği gibi bağlı olmadığı zaman keyfilik yaygınlaşır. Türkiye’de bunun görünümü yaygın bir şekilde yaşanıyor.
Kamu kurumları her işin baş aktörü konumunda. Kamuya ihtiyaç duymadan bir işin başlaması, devam etmesi, yaşaması oldukça zor. Bu durum hemen herkesin kamuya muhatap olmasını gerektiriyor.
İktidar kamudaki işleyişin başı olarak kamuya etki etme gücüne sahip iken iktidar olarak kalmaya devam edebilmek için de toplumun desteğine muhtaçtır. Hukuk devleti olmanın gereklerinden biri kamu kurumlarının işleyiş düzeninin belirlenmiş kurallar çerçevesinde olmasıdır.
Kamu kurumları kendileri için belirlenmiş kurallar çerçevesinde hareket ederek kendi görev alanlarında işleyişi düzenler.
Kamuda işi olanlar kurumların işleyiş düzenine uygun olarak hareket ettikleri takdirde işlerini, ihtiyaçlarını kamu kurumlarında görürler. Zira kamu işleyişinde şekil oldukça önemlidir.
İktidar kamu üzerinde sahip olduğu güç nedeniyle sık sık kamu uygulamalarının düzenlenmesinde etkin olmaktadır.
Toplumdaki siyasal, bürokratik ve hukuki işleyişi bilenler çoğu zaman kamunun şekilci işleyişinden rahatsızlıklarını dile getirir.
İşleyişi bilen birinin kamudaki işini görme süresi ile işleyişi bilmeyen birinin işini görme süresi aynı değildir.
İşleyişi bilenler her zaman daha kısa sürede işlerini görebilir. İşleyişi bilmeyenler ise maddi ve manevi kayıplar yaşar ve çoğu zaman işlerini ve ihtiyaçlarını göremezler.
Kamunun bu işleyişinin farkında olanlar çoğu zaman mevcut işleyişin dahi uzunluğundan yakınıp çok daha kısa sürede amaçlarına ulaşmanın yollarını ararlar.
Bu süreçte en etkin araç iktidarın toplum tabanındaki temsilcisi durumundaki siyasi parti teşkilatlarıdır. Siyasi parti teşkilatlarının yönetim elemanları hemen her zaman kamunun işleyişinde baş aktörler konumundadır. Bu kişiler adeta tüm kamu kurumlarının gölge yöneticileri gibi hareket etmektedirler. Kurum yöneticilerinin atanması, görevlerinde kalmaları büyük oranda bu siyasi yönetim birimlerinde yer alan aktörlere bağlıdır. Siyasi teşkilat yöneticileri kamu gücünün kullanımında kamu kurumu yöneticilerinden çok daha etkin konumları ile perde arkasında gerçek güç sahipleri gibidir. Bu yapı kamu kurumlarının tümünü kapsayacak bir kapsama sahiptir. Toplumda da hemen herkes bunun farkındadır. Bu farkındalığın gereği olarak da hemen herkes oyunu kurallarına göre oynamak gerektiği anlayışı ile hareket ederler. Genel anlamda kurallardan çok siyasal aktörlerin ikna edilmesi, onlara ulaşılıp onların desteğinin alınması çok daha önemli bir yol olarak görülür. Bu durum ülkemizde kamu idaresinde yaşanan en büyük sorunlardan birisidir. Hatta başta gelenidir.
Kamu idaresinde var olan bu yapının mevcut iktidar tarafından düzeltilmesine yönelik çalışmak yerine bundan nemalanma yoluna gittiği görülmektedir. Mevcut iktidar 17 yıldır yönetimdedir. Daha önce bu kadar uzun bir süre yönetimde kalma şansı elde edebilen tek parti iktidarı çok partili dönem içinde bulunmamaktadır. CHP tek parti olarak 1923 tarihinden 1950 tarihine kadar tek parti iktidarını elinde bulundurmuştur. Ancak 27 yıllık dönem içinde bu günkü Cumhurbaşkanının iktidarda kaldığı süre kadar kalabilen ikinci bir kişi bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanı cumhuriyet tarihinde Atatürk’ten bile daha uzun süre iktidarda etkin konumda kalan kişi konumuna erişmiş durumdadır. Böylesi bir güce sahip olan bir iktidardan kamu idaresinde yaşanan mevcut sorunları çözmesini beklemenin toplum adına bir hak olmasını söylemek çok da yanlış olmayacaktır.


                           Muhalifbakış
                                                       izmirmuhammedali@gmail.com



14 Haziran 2019 Cuma

Devlet ve Bürokrasi Üzerine…


İl idare kurulu müdürü ilçe belediye başkanı ile yaşadığı polemiği dile getirip belediye başkanının ben seçilmişim, sen atanmışsın dediğini, kendisinin de buna karşı ben sürekliyim/kalıcıyım, sen geçicisin, benim ismimin önünde devlet var, arkamda devlet var , senin isminin önünde devlet yok diyerek kendisinin daha üst konumda olduğunu ima ediyor, açıkça iddia ediyor. Bu durum devlet millet ilişkilerinin niteliğine dair düşünceler oluşturuyor. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözünden hareketle seçilmişler mi, atanmışlar mı? Üstündür sorusu üzerinde durmak gerekiyor. Devlet ile millet kıyaslamasında kim önde gelmeli? Devlet adına iş yapanlar devleti tümüyle temsil ediyor mu? Hakimiyet, egemenlik milletin önermesinde gerçekten egemenliğin millette olması için neler gerekiyor? Millet egemenliğini devlet eliyle yani memurları eliyle kullanırken memurlar devletin tüm gücünü eline geçirip bunu efendilik taslayacak şekilde kullanmaması gerekiyor. Bunun için devletin işleyişinin buna göre düzenlenmesi gerekiyor. Devletin işleyiş düzeni üzerinde devletin bir şeyler yapması gerekiyor. Devlet kurumsal bir yapı olarak kendi iç işleyişini düzeltebilir. Düzeltmesi gerekir.

AK PARTİ/AKP iktidara geldiği günlerde partinin kurucusu Tayip ERDOĞAN hukukun üstünlüğü ilkesine inandıklarını ve Türkiye’nin kanun devletinden hukuk devletine dönüşmesini sağlayacaklarını iddia etmiş ve iktidara geldiklerinde toplumsal kutuplaşmayı bitirerek toplumsal uzlaşmayı sağlayacaklarını söylemişti. 17 yıllık zaman süresince bu söylenenlerin gereğine ne derece uyulduğu sorusunun cevabının üzerinde durulması gerekiyor. Bu gün hukukun siyasallaşması, hukuka olan güvenin çok alt düzeylere düştüğüne dair tartışmalar her gün dile getiriliyor. Bu konularda haberler, raporlar, iddialar ortada dolaşıyor. Seçimlerde ortaya çıkan başarısızlığa dair parti yetkilileri yaptıkları hataları kendileri de kabul ediyorlar. Bürokraside var olan seçilmiş ve atanmış tartışmaları da bu yaşanan sorunlardan sadece bir tanesi. Cumhurbaşkanı sözlerinde halka hizmet etmek için bu makamlara geleceğiz, halka hakimiyet yapma niyetimiz yok dese de devletin iç işleyişinde yaşananların söylenenlerden çok uzak olduğunu gösteriyor.

Devletin işlerini görme görevini üzerine alan kişiler hizmet etmekten ziyade bulundukları makamları kendilerine saltanat yaşama aracı haline getiriyorlar. Bu durum devletin iç işleyişinde önemli sorunların açık bir şekilde hala varlığını canlı ve güçlü olarak gösteriyor. Bu anlayışı düzeltmek için devletin iç işleyişini nitelikli hale getirmek için herkesin ama en çok da üst düzey yönetim siyasetini belirleyenlerin sorumluluğunda buluyor. Üst düzey yönetim siyasetini belirleyenlerin başında Cumhurbaşkanı ve bakanlar geliyor. Mevcut sistemimizde Cumhurbaşkanı en birinci basamakta geliyor. Sistemin değişmesi sonrası Cumhurbaşkanının gücü çok daha fazla artmış durumda. Bu nedenle devletin işleyiş düzenine onun acilen müdahale etmesi gerekiyor. Bu müdahale on yedi yıldır çoktan yapılmış olması gerekiyordu ancak ne yazık ki bu müdahale yapılamamıştır/yapılmamıştır. Bu durum devletin işleyiş düzenindeki bozuklukların aynen devam etmesini getirmiştir.

Devletin işleyiş düzeni ancak güçlü ve bağımsız bir denetim sistemi ile kurulabilir. Oysa yaşadığımız dönemde denetim işlevi tamamen felç olmuş durumdadır. Devletin işleyişinde hizmet eden bakanlıkların hemen tümünde etkin, güçlü ve bağımsız denetimden söz edilememektedir. Denetim sisteminin başındakiler siyasi kadroların güdümüne girmiş durumdadır. Belediyeler denetim adına hiçbir faaliyeti yürütmemektedir. Belediye başkanları hukukun gereğini hayata geçirmek yerine siyasi geleceklerini garanti almanın yollarını aramakta ve kaynakları halkın ihtiyaçları yerine kendi taraftarlarına peşkeş çekmekten vazgeçmemektedir. Sayıştay denetimlerinin hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Bu durum devletin işleyiş düzeninde istenen iyileşmenin sağlanmasına zarar vermekten başka bir işe yaramamaktadır. Devleti yönetme sorumluluğunda bulunanlar ise tıpkı başta dile getirilen il idare kurulu müdürü/belediye başkanı arasında geçen nüfuz yarıştırması, nüfuz çatışması için vakit geçirmekten başka bir şey yapmamaktadır. Devletin ve toplumun geleceği her geçen gün ayağımızın altından kaymaya devam ediyor.


                             Muhalifbakış
                                                                               izmirmuhammedali@gmail.com





Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...